Hüseyin Gürkan Solmaz

Olumlu ebeveyn, öğretmen ve öğrenci ilişkisinin önemi

25 Ağustos 2020
Öğrencilerin okul başarısına etki eden en önemli konularından biri de öğretmen ve ebeveyn ilişkisidir. İçinde bulunduğumuz salgın süreci korkusu ile birlikte ebeveyn, öğrenci ve aile iletişimi, belirlenen standartları ile gündeme yatırılması ve eğitim dönemi başında planlanması gereken önemli bir detaydır.

Mesleğim gereği ülkemizin birçok yerinde eğitimler verme, seminerler düzenleme ve öğrenciler ile çalışma imkânım oldu. Okullardaki öğretmenler ile konuşmalarımda, öğrenciler ile yaptığım etkinliklerde yoğun çalışan aileleri olan çocuklarımdan gelen en büyük serzeniş; “Eve geç geliyorlar”, “Hala pc/telefon başındalar” ve “Bizimle kaliteli vakit geçirmiyorlar” gibi cümleler oldu. İletişimin bu denli yoğun olduğu dönemde bizlerin bu noktada eksik kalması ve çocuklarımızı ihmal ediyor oluşumuz ise geleceğimizi şekillendirecek yarınımızın teminatı çocuklarımız için kendi ailelerine, kendi çalışma ortamlarına ve kendi dünyalarında farklı davranmasını ne yazık ki bekleyemeyiz.

Yeni normalle birlikte okullarımız açılırken, özel okulu ya da devlet okulu fark etmeksizin, aile, okul ve öğrenci üçgeninin yeniden kurgulanması, ebeveynlerin tıpkı bir eğitmen gibi eğitilmesi ve ev ikliminde çocuklarına özel bir şekilde neler yapabileceğinin anlatılması gerekmektedir. Akademik başarıya odaklanırken, sosyal, duygusal, zihinsel ve fiziksel gelişimi ihmal ettiğimiz her an telafisi ileride çok zor olacak süreçlere çocuklarımızı, aile iklimimizi ve sosyal yaşantıları hazırlamaktayız. Kısacası öğretmen ve aile iş birliği ivedilikle yeniden canlandırılmalı, ihmal edilmesi dahi düşünülmemelidir.

Bu ikili ilişkinin yalnızca öğrenci tarafından faydalı olacağını düşünmek eksik olur, öğretmen açısından ebeveyn katılımı ve desteği, öğrenciyi daha iyi tanımanın yanında ebeveyn açısından pozitif öğretmen bilinci ile motivasyonlarının yükselmesine de etki edecektir. Bu süreçte evden eğitimin olduğu her gün siz artık evin bir öğretmeni, eğitmeni, müdür yardımcısı veya müdürüsünüz.

Bazı ebeveynler, çocuklarının sorunlarını anlatmaktan çekinirler ve kimi zaman saklarlar. Bunun sebebini genellikle suçu üstlenmek veya baş etmesi gereken kişinin kendileri olduğunu düşünmeleridir. Aynı zamanda, öğretmen ile olumsuz bir konuda paylaşımda bulunduklarında ise ebeveynlik becerileri yönünden eleştirilmekten korkarlar. Bu da aileleri dışlanmış hissetmeye ve okul programlarından, seminer ve toplantılarından uzaklaştırmaktadır. Diğer yönden öğretmenlerin ise aile ile olan iletişimini neredeyse kopma noktasına getirmektedir.

Oysaki, yardım edilmesi ve desteklenmesi gereken bir öğrenci vardır ortada, öğretmen ile ne kadar bilgi paylaşımı gerçekleşirse öğrenciye o denli fayda sağlayacaktır. Çünkü aileler, öğretmenlere güvenilebileceğini bu şekilde göstererek çocuklarının da güven duymasını sağlamalılardır. Çocuklar yüz yüze veya online eğitim sürecinde günlerinin önemli saatlerini öğretmenleri ile diyalog içinde geçirecekler. Çocukların mutlu ve motivasyonları yüksek biçimde eğitimlere katılmasını sağlamak ve ileride yaşanabilecek olumsuz tutumların önüne geçilmesi için de ebeveyn ve öğretmen iletişimi önleyici olacaktır.

Öyleyse, eğitim yöneticilerinin, ailelerin ve öğretmenlerin atacakları adımlar neler olmalıdır, işte öneriler:

- Ebeveynler, sınıfta neler olup bittiğinden ziyade, çocuklarının katılımını, davranışlarını ve becerilerini merak ederler. Bu sebeple düzenli iletişim ağında öğretmen seçeceği birkaç başlık altında öğrenci hakkında kısa detaylandırmalar yaparak, e-posta yöntemi, konferanslar, ev ziyaretleri veya telefon görüşmelerinde aktif olmalıdır.

Yazının Devamını Oku

Küresel sınırları aşan yarının liderleri: Üstün potansiyelli çocuklarda okul iklimi nasıl olmalıdır?

5 Ağustos 2020
Üstün potansiyelli çocukların bireysel veya grupla eğitim ihtiyaçları teknolojik yeniliklerin çok yoğun ve hızlı yaşandığı günümüzde her geçen gün değişmekte ve bu değişime ayak uydurmak ise bir beceri halini almaktadır.

Zeka ve yetenek anlamında standart bir ortalamaya göre hazırlanan eğitim programlarımız ise ne yazık ki bu konuda yetersiz kalmaktadır. Üstün potansiyelli çocuklarımızın ilgi ve ihtiyaçları göz önüne alındığında en önemli unsurun, öğrencilere verilmek istenen bilgilerin, onlar için bir önem arz etmesi veya ihtiyaç olarak karşılarına çıkması durumunda öğrencilerin öğrenmeye direnç göstermemeleri olarak da düşünülebilir.

İşte bu yüzden eğitim ve öğretim ortamlarını farklılaştırmak istediğimizde karşımıza çocukların ilgileri, ihtiyaçları, anlatılmak istenilen konuların günlük hayatta kullanımlarına yönelik yapılandırılmış etkinliklerle birlikte motivasyon ve güdülenme süreçlerinin iyi tespit edilmesi, hibrit eğitimin ortamında yeni nesil etkinlikler ve kariyer hedeflerinin verilmesi, öğretmenlerin okul içinde veya dışında öğrencilerle istendik yönde tutum ve davranış değişiklikleri gerçekleştirmeleri için dikkat etmesi gereken değişkenler olarak sıralanabilir.  

Bütün bunlar göz ardı edildiğinde ve pandemi sürecinin çocuklarda açtığı öz disiplin eksikliklerinin sürece dahil olmasını da göz önüne alırsak; çocuklar, kendilerini okula ait hissetmemeye başlamak ile birlikte bu süreç daha sonra aileye, topluma ve dünyaya yansıyarak, çocuklarımızın aile yaşantısıyla birlikte başlayıp öğrenim hayatıyla birlikte gelişmeye devam eden ve gelişiminde önemli bir yeri olan hoşgörü, dürüstlük, merhamet, sevgi gibi evrensel olarak kabul edilen sosyo-kültürel ve insani değerlerden uzaklaşmasına sebep olabilmektedir.

Vakitlerinin büyük çoğunluğunu geçirdikleri okul ortamında çocuklar, Booker’a göre, öğrenciler arkadaşları ve öğretmenleriyle olumlu ve destekleyici etkileşimler yaşadıklarında, okul topluluğuna daha üst düzeyde bağlanmaktadırlar. Yüksek aidiyet duygusu, öğrencilerin davranış ve tutumlarının, akademik başarılarının ve sosyal ilişkilerinin olumlu yönde gelişmesine yardımcı olmaktadır.

Bütün bu öncüllerden ve pandemi sürecinin getirdiği eksik sosyalleşme süreçlerinin açtığı yaralardan sonra üstün potansiyelli çocuklarımız için yapmamız gereken, aidiyet, merak ve motivasyon duygularının, okul öncesinden liseye kadar her yaşta ve her seviyede önemli olduğunu unutmadan, empatik anlayışın hakim olduğu sınıf ortamında, bitmek bilmeyen merak duygularını görmezden gelmeyerek, onlara farklı görevler verip, araştırmalar yapmaları için teşvik edip, olumlu bir akademik benlik saygısı geliştirmeleri için çabalayıp, güdülenme ve motivasyonlarının yükselmesi için bıkmadan usanmadan çabalamak olmalıdır. Biz aileler ise okul ile daha işbirliği içinde bulunup rehberlik servislerinden ve branş öğretmenlerinden gelecek dönütler ile yavaş yavaş evlerimizde kendi sınıflarımızı hazırlamaya, koçluk bilincini merak edip, içselleştirmeye başlamalıyız.

 

Yazının Devamını Oku

Farklılaştırılmış öğretim; Yetkin öğretmen ve başarılı öğrenciler

28 Temmuz 2020
İçinde bulunduğumuz pandemi süreci bizlere eğitim ve okul algımızı yeniden düşünmemiz ve dizayn etmemiz için bir olanak sağladı.

Okul kavramı, içinde yüzlerce çocuğun aynı anda bulunduğu, tek tip sınıflarda, standart eğitim modeli ile düşünülen bir kavram olmaktan sıyrılıp, yeni nesil bir yapıya bürünüyor. Eğitim yöneticilerinin bir anda kendilerini buldukları bu değişim sürecine ayak uydurmaları veya uyum sağlama yolunda verdikleri mücadeleler öğretmenlerin ve ailelerin dikkatlerinden kaçmıyor.

Gündeme gelen hibrit model eğitim anlayışı, bugüne kadarki tüm öğretmenlik ve eğitim liderliği becerilerini aktif biçimde gösterebilmek için de bir fırsat niteliğinde düşünebiliriz. Eğitim teknolojilerinden bireysel eğitim planlamasına, proje ödevlendirmelerinden öğrenci merkezli yaklaşımlara, iletişim tekniklerinden ebeveyn mentorlüğüne, psikososyal müdahalelerden öğrenci koçluğuna kadar daha birçok konuda her öğretmenin, öğretmenlik becerilerini en yaratıcı biçimde aktarabilmesi artık mümkün.

Bildiklerimizi hatırlamaya bu hafta “Farklılaştırılmış Öğretim Modeli”nden başlamak istedim.

Farklılaştırılmış öğretim; bir öğretim yöntemidir. Öğrenme ve düşünme farklılıkları taşıyan çocuklar için ideal yaklaşımdır. Aynı öğrenme hedefine sahip öğrenciler için öğretmen, öğretme yaklaşımını öğrencinin öğrenme tarzına göre yapılandırır. Bir sınıfta onlarca öğrenci ile tek tip öğretim yaklaşımı kullanmak yerine, çeşitli öğretim tarzlarını barındıran bu sistem az sayıda öğrenci grupları veya birebir olarak uygulanabilir. Fakat her öğrenci için bireyselleştirilmiş eğitim planı gerektirmemesi akran temelli veya proje bazlı çalışabilmesi yeni nesil öğrenme için geçiş aracı kılar. Bu süreç, öğretmen rehberliğinde ve akran temelli proje çalışmaları ile inovasyon dünyasına büyük katkılar sağlayabilir.

Çocuklar ilgilerine, yeteneklerine ve öğrenme tarzlarına göre gruplandırıldıklarında, öğretmenler gruplar ile daha etkin çalışabilir, aynı zamanda gruba yönelik spesifik hedefler ve projeler belirleyebilir. Fakat bu eğitim modelinin en önemli ayrıntısı; öğretmenlerin öğrenme seviyesini en üst düzeye çıkarabilmesi için, hayat boyu öğrenmeyi amaç edinmesi, disiplinler arası ve interdisipliner çalışmalara hakim olması, geleceğin mesleklerini takip etmesi, alanına göre yenilikçi bilgiler sunması, dersi çocuklar için eğlenceli kılarken, düşünmeye ve üretmeye teşvik etmesi gibi birçok özellikle kendini donatması, her öğrencinin ihtiyaçlarını analiz etmesi ve kendi yollarını bulmaları için çaba içerisinde hareket etmesi gerektiğidir.

Etkin bir biçimde hazırlanmış farklılaştırılmış eğitim modeli, aynı zamanda çocukların proksimal öğrenme süreçlerindeki hedefleri karşılayan bir yöntemdir.

Farklılaştırılmış öğretim modeli, şu 4 unsurun farklılaştırılması ile ilgilenir. Bunlar:

1. İçerik (Girdi) -

Yazının Devamını Oku

Geleceğin bilgeliğinde felsefe ve değerler

21 Temmuz 2020
Geleceğe yönelik hata payı düşük tahminlerin zorlaştığı günümüzde yeni nesil çocukların sahip olması gereken beceriler ise her geçen gün daha da artmaktadır. Bu becerileri ve kazanımları; Dünya Ekonomik Forumu Hedefleri, 21. Yüzyıl Becerileri, BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, Düşünme becerileri, Eş Zamanlı Bilişsel İşlemler, Çoklu Zeka kullanımı gibi örneklendirebiliriz.

Global bir köy halini almış dünyamızda, erişilemeyen bilginin kalmaması, akılalmaz derecede hızlanan yeni buluşlar, yapay zeka gibi kavramlarla birlikte, okullarda verilen bilgilerden çok, öğrencilerin sahip olması gereken becerilere ve içselleştirilmiş süreçlere odaklanılmaya başlanılmıştır. 

Bu becerilerin temelinde ise evrensel etik değerlerin yatması, bizleri bütün insanlığı ortak paydada bir araya getirecek en temel değeri bulmamıza yönlendirmiştir. Bu değerin ise ‘Felsefe’ olduğu kanaatindeyiz. Bu bakış açısına göre felsefe, var olan alternatif yollar arasından mümkün olan en iyiyi sorgulama ve araştırma çabası olup, zihnin kendi içinde süreklilik arz eden tıpkı nefes almak gibi yaşamsal bir faaliyeti olduğunu göstermektedir.

İnsanların hayata dair bilgi, erdem, doğru, adalet, hakikat, iyi, güzel gibi konu ve kavramlara ilişkin en temel ve genel sorulara yanıt bulmak amacıyla felsefi düşünme ve tartışma eylemlerini kullanmaları, bizlere dünyayı anlama ve yorumlamada tek, mükemmel ve değişmez ‘tek’ bir yol olmadığını göstermektedir.

Bir diğer anlamı ile felsefe; ‘Bilgelik sevgisi’ olarak karşımıza çıkar. Bilgili olmaktan çok daha farklı bir anlamı içeren bu tanıma göre bilge insan; bilgiyi işleme sürecinde tüm etik yönleri ile değerlendirebilecek bir zihin yapısına erişmiş, özgür iradesi ile kalıpsızca karar verebilen ve bu kararı doğa ile uyum içinde, diğer canlılara zarar vermeden hayatına uygulamak için çabalayan, farklı yollardan edindiği bilgileri evrensel etik değerler süzgecinden geçiren ve yorumlayandır.

Bilge insan olmanın özünde, bireye etik değerler bilincinin aşılanması, yaşamın ilk yıllarında aile ikliminde ve ardından okul çerçevesinde, yapılandırılmış bir felsefe eğitimi ile mümkün ve yaşam boyu kalıcı kılacaktır.

Batıdan doğuya, antik çağlardan günümüze uzanan her daim kendini çağa göre yenileyen bu eylem neticesinde, soru kalıpları değişse de insanı anlama ve etik değerleri öğretme aşamasında arkhe (öz) sorununun kendini bilme, insanlığı tanıma ve kendini gerçekleştirme olduğunu hatırlatmadan geçemiyoruz.

Geleceğe hazırladığımız çocuklarımızın yaratıcı ve eleştirel zekalarının liderliğin ilk basamağı olarak düşündüğümüzde, ilk değinmemiz gereken noktanın bilge insan olma niyeti ile hayat boyu öğrenme olduğunu söyleyebiliriz.

Yazının Devamını Oku

LGS sonuçları, tercih dönemi karmaşası ve yurt dışı kariyer

15 Temmuz 2020
Çocuklarımız, zorlu süreçlerin yaşanmasına ve okullarından uzak kalmalarına rağmen bu sene hayatlarında önemli bir dönüm noktası olan Liselere Giriş Sınavı’nda ellerinden geleni yaptılar.

Dünyanın ve ülkemizin hazırlıksız yakalandığı pandemi sürecinde, hem öğrencilerimden hem de öğretmen arkadaşlarımdan aldığım dönütler, çocukların yılmadan mücadele ettikleri yönünde oldu.

Sonuçların açıklanmasına sayılı günler kala, bizlere çok önemli görevler düşmektedir. Yurt içinde kariyer hedefi isteyen çocuklarımızın ne yazık ki çıkış noktaları genellikle fen liseleri olarak görülürken, diğer alternatifler göz ardı edilmektedir. Gelecek ile ilgili mesleklere baktığımızda en az bir zanaat sahibi olmaları, akran ilişkilerindeki tutumlar, kendilerini gerçekleştirmeleri konusunda attıkları adımlar gibi daha birçok değişkenin değerlendirilmesi gerekmektedir. Çocuklarımızın LGS sürecinde yaşadıkları tempoyu lise yıllarına da taşımaları bu yüzden çok önemlidir.

Özel okul tercihleri konusunda ebeveynlerden çok fazla soru almaktayım, bu sebeple cevapları ve akla takılanları bu haftaki yazımda detaylıca açıklamanın daha yararlı olacağını düşündüm.

Özel okullar (özellikle azınlık okulları), yılların birikiminden kaynaklı, kendi içlerinde duygusal hafızaları olan, kendi okul kültürlerini (mezun dayanışması, öğrenci iklimi, öğretmen kalitesi gibi) ve evrensel değerlerini barındıran bir yapıya sahipler. Eğer çocuğunuzun hayali yurt dışında okumak ve kariyer yapmak ise azınlık okulların ağırlıklı olarak verdikleri dil eğitimine göre yurt dışındaki üniversitelere kabul konusunda daha avantajlı olabilmektedirler.

Yılların verdiği birikim ile bazı liselerimiz de azınlık okullar gibi, kendi kültür ve aidiyet kavramları ile birlikte uluslararası seçkin üniversitelere öğrencilerini hazırlamak adına, kendi gelişim alanlarına yönelik farkındalıklarını artırarak ve akademik başarılarını yükseltmek için günceli takip ederek, mevcut alt yapılarına göre düzenlemektedirler.

Yurt dışı kariyer hedefi konusunda hayalleriniz var ve önceliğiniz İngilizce ağırlıklı bir kariyer ise kayıt yaptırmak istediğiniz okulların IB (Uluslararası Bakalorya) ya da AP (İleri Düzey Yerleştirme Programı) seçeneklerini iyice araştırarak, yolunuza bu programları uygulayan okullar ile devam edebilirsiniz.

Aynı programların Almanya’da kariyer hedefi olan öğrenciler için GIB, Fransa’da ise Campus France üzerinden başvurular yapılmakta olup, IB veya buna denk bir diploma programını bitirme şartı aranmaktadır. Türkiye’deki Fransızca dil eğitimi veren (Seçmeli dersler haricinde ağırlıklı olarak bu dil ile öğretimlerini sürdüren) ve buralardan mezun olan öğrenciler, Fransızca dil bilgisi sınavlarından muaf olmaktadırlar. İtalya’da kariyer yapmak isteyen öğrenciler ise IMAT gibi sınavlara hazırlanabilecekleri gibi lise yıllarından itibaren İtalyan Diploması programını seçerek, Uluslararası Eğitim Sınıflandırması Standardı’na göre 3 seviyesinde diplomaya sahip olabilmektedirler.

3 seviye kavramı;

Yazının Devamını Oku

Blended Learning ve otonom öğrenme sürecinde üstün potansiyelli çocuklar

7 Temmuz 2020
İnternet ve sosyal medyanın son dört yıldaki değişimine baktığımızda, aktif sosyal medya kullanımında 12 milyon, aktif internet kullanımında ise 16 milyonluk artışın gerçekleştiği “We are social” raporlarına yansımaktadır. Tüm bu değişimlerin içine pandemi sürecinde artan kullanımın eklenmediğini düşündüğümüzde sayının daha fazla artması ve çevrimiçi olma süresinin uzaması muhtemel gözükmektedir.

Hayatımızın her anına ve alanına girmiş teknolojinin çocuklarımızda, ev ortamı kadar vakit geçirdikleri okul iklimine de etkisi tartışmasız bir gerçektir. Eğitim politikalarına baktığımızda gelişen teknolojiye ayak uydurmak ve güncelden kopmamak adına teknolojiye yönelik birçok yatırım ve eylem planı ülkemizde olduğu kadar dünyada da oluşturulmaktadır. Elektronik ortamca zenginleştirilmiş eğitim programlarının yıllardır bazı özel okullarda yer aldığı ve bu aladan yenilikçi çalışmalar yapılması için fonlar ayrıldığı bilinmektedir.

Google, Apple veya Microsoft okulu olma ve LMS (Öğrenme Yönetim Sistemleri) gibi çözüm odaklı sistemlerde de yeniliklere ayak uydurmak, sürekli güncel kalma konusunda endüstri 4.0 ve sonrası için önem arz etmektedir. Bizler daha elektronik ortam aracılığı ile zenginleştirilmiş (E-Zengin) eğitim çalışmalarına uyum sağlamaya çalışırken ve yeni yeni bir şeyler yapmak için çalışma grupları oluştururken, Covid-19 günleri bizlere E-odaklı sistemden E-Yoğun sisteme geçilmesinin çocukların okul ikliminden kopması adına gerekliliğini göstermiştir.

Teknolojinin bu denli baş döndürücü gelişimiyle evrimsel gerçeklerin göz ardı edilmesinden kaynaklı, toplumların yeni sisteme ayak uyduramaması kuşak çatışmalarını tetiklemekte ve ilk insandan bu yana her bir parçamızda olan sosyallik kavramını, çoklu duyularla birlikte birebir deneyimlemeden uzaklaşarak sanal bir şekilde tecrübe etmemizi gerekli kılmaktadır. “Hands on, Minds On” dediğimiz bütün duyuları kapsayan deneyim tabanlı sosyal öğrenmeye alışık genetik mirasımız, Alfa kuşağı çocuklarımız ile yeni normale direnmektedir.

Dünya genelindeki çalışmalara baktığımızda bir çözüm yolu arandığı aşikardır. Ancak bizler geleneksel eğitim sistemi için bu kadar arayış içindeyken, toplumun çok az bir kesimini temsil eden, geleceğin lider kadroları olarak görülen, akademik olarak farkındalıkları yüksek, entelektüel birikimleri fazla, sosyalleşmesi konusunda da farklı yöntemlerle desteklenip akranları veya kendini ait hissettiği arkadaş grupları ile iletişim içinde olması gereken, ortalamanın üzerinde, hızla öğrenen üstün potansiyelli çocuklar için neler yapılabileceğini ele alma vaktimiz gelmedi mi?

Yıllar önce eğitim fakültelerinde konuşulmaya başlanmış ve geleneksel öğretimin önüne geçememiş bir yaklaşım olan Blended Learning (Harmanlanmış Öğrenme) modeli bu süreçte tekrar gündeme geldiği için, bu hafta, Blended Learning modeline farklı bir bakış açısı kazandırmak ve üstün potansiyelli çocuklar üzerindeki etkisini ele almanın faydalı olacağını düşündüm.

Blended Learning (Harmanlanmış Öğrenme), online eğitim materyalleri ile online etkileşim içerikli, öğrenmenin bir kısmını geleneksel (yüz yüze) eğitim ile birleştiren yaklaşımdır. Fakat, teknoloji yazılımlı bu öğrenim biçimi, her sınıfta bilgisayar olmasından veya her çocuğun tableti olmasından öte bir kavramı temsil ettiği unutulmamalıdır. Yöntem, eğitimin yer ve zaman kısıtlamasını ortadan kaldırmayı, öğrenci deneyimlerine dayanan biçimleri ile öğretmen rolünü yeniden dizayn etmesine olanak sağlayarak, geleneksel birçok yaklaşımı terk etme ve oluşan “big-data”dan faydalanıp yaşadıkları coğrafyaya göre yeniden şekillendirmeleri gerekmektedir.

Hem geleneksel hem de online verilecek eğitimlerde öğretmenlerin öğretme stillerini, öğrencinin öğrenme stiline adapte etmesi kolaylaşacaktır. Öğrenciler, kendilerinin elde edeceği yeni deneyimleri yapılandırırken, öğrenme anında ortaya çıkan güçlü ve zayıf yanları desteklemek adına ve neler yapılabileceği konusunda başta sınıf öğretmenleri olmak üzere, branş öğretmenleri, rehberlik servisi ve okul yöneticileri de bir çaba içinde olmalıdır. Öğrenme sürecinin düzenli geri bildirimler ile desteklenmesi olası tıkanmaların önüne geçmelerini sağlayacaktır.

Yazının Devamını Oku

Nevi şahsına münhasır, üstün potansiyelli çocuklarda otonom öğrenme

30 Haziran 2020
Yıllardır motivasyon üzerine türlü yazılar yazılıp tartışmalar yapıldı. İç ve dış kaynaklı motivasyon türleri incelendi. İnsanların kendilerini keşfetmeleri, içsel motivasyonlarını artırmak için birçok eğitim ve kişisel gelişim kitapları hala en çok satanlar raflarında yerini almakta ve dünya çapında üzerinde titizlikle durulan bir kavram olduğu gerçeği ile yoluna devam etmektedir. İşte bu yüzden motivasyon ve güdülenmenin önemi, hedeflerimiz ile doğrudan ilgilidir.

“Üstün potansiyelli çocukların üstün başarı öyküleri olur” düşüncesi, günümüzde hala yanlış eğitim politikaları yüzünden gerçekleşememektedir. Bu inancın oluşmasını sağlayan görüş sanırım ki; “Üstün potansiyelli olarak doğan veya çeşitli üstün yeteneklerle dünyaya gelmiş bir çocuk, neden optimum şartlar oluşturulduğu takdirde başarı sağlayamamaktadır?” sorusunu bizlere yöneltmesinden kaynaklanıyor. Ancak asıl önemli olan, onların ihtiyaçları adına ne zaman karar verici mekanizma olmaktan vazgeçmemizdir. Neyin iyi, neyin kötü veya onlar adına başarı kıstasları belirlemek yerine, iyi bir mentor olarak tecrübelerimizle onlara yol gösterip fikirleri ile insanlığı ne zaman aydınlatacakları konularına hız vermemiz gerekmektedir. Üstün potansiyelli çocukların okudukları okullardan ayrılıp kendi başarı hikayelerini yazmalarını örnek göstermemiz bu düşüncemizin haklılığı konusunda yeterlidir sanırım.

Araştırmalara göz atarsak, akademik motivasyonun (Öğrenme üzerine olumlu etki) üstün potansiyelli olma durumu ile ilişkisinde bağımsızlık gözlemlenmiştir. Bu gözlem, araştırmacıların; “Üstün potansiyelli olmanın üstün başarılar getireceği garantisini yok ediyor” sonucuna ulaştırıyor ancak üstün potansiyelli çocukların büyük bir çoğunluğu, okul iklimindeki anlaşılamamazlık ve sonrasında öğrenme üzerine olumlu etki yaratacak, muhakeme, düşünme, anlama, ilişki kurma, yapılandırma gibi eş zamanlı eylemler gerektiren kavramları içeren yapılandırılmış, çocuklara özel yaklaşımların mevcudiyet eksikliğinden yani öğrenme üzerine olumlu etki yaratacak içsel ve dışsal motivasyonları içeren uyaranların yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. İlk olarak akademik hayatına, zaman içinde aile hayatına yansıması ile de aile ve okul ortamının vermesi gereken evrensel değerlerden uzaklaşarak dünya ile ilgili birçok sorunlara çözüm olması gereken alanlardan kopmaktadırlar. Zamanla, kademeli olarak içsel motivasyonlarında kayıplar yaşayarak, kendi Rönesans’larını gerçekleştirmeleri konusunda hiçbir zaman kendilerini keşfedemeden hayatlarına devam edebilmektedirler.

Başta sınıf öğretmenleri, okul liderleri ve okul rehberlik birimlerinin bu önemli ayrıntıları gözden kaçırmaması ve gerekli adımları atması gerekir. İlk atılacak adım; üstün potansiyelli çocuklarda gerileyen içsel motivasyonu oluşturmak için özerk öğrenmeye teşvik edici stratejiler geliştirmek, mevcut programı diğer ders müfredatlarına harmanlayarak bir strateji eylem planını öğretim süreci başlamadan seminer döneminde hazırlayarak yeni döneme başlamaları gerekmektedir.

Okul politikalarında yer almasını elzem gördüğümüz, hizmet içi öğretmen eğitimlerinde içsel motivasyonu destekleyici olarak, üstün potansiyelli çocuklar için özerklik programı mutlaka planlanmalıdır. Program dahilinde önemle değinilmesi gereken bazı noktalar ise;

I. Öncelikle onlara, oldukları gibi kabul edildiklerini hissettirmek,

II. Çocukların, kendi öğrenme hızları konusunda farkındalık oluşmasını sağlamak,

Yazının Devamını Oku

Üstün potansiyelli çocuklarda sosyal ve duygusal boşluklar

23 Haziran 2020
Üstün potansiyelli çocukları, üst düzey bilişsel kapasitelerinden dolayı ihtiyaçları genel olarak anlaşılmakta güçlük çekilen ve bu sebeple zamanında farklılık gösteren ihtiyaçlarına karşılık bulunamayan, ortalamanın üzerinde zeka veya yeteneklere sahip bireyler olarak tanımlayabiliriz.

Bazı araştırmacılar, okul ortamlarında öğretmenleri tarafından anlaşılamayan üstün potansiyelli çocukların sosyal ve duygusal ihtiyaçlarında boşluklar oluşturduğuna inanırken, bir diğer inanç ise sosyal ve duygusal boşlukları olan çocukların okul ortamında kendilerini belli etmesidir. Öğretmen yetiştirme politikalarının önemi ise burada devreye girmektedir. Tüm gün süren, ailelerinden daha fazla zaman geçirdikleri okul ikliminde anlaşılmak için kendini farklı şekillerde ifade etmek zorunda kalan öğrencilerimizin sayısı azımsanamayacak kadar çoktur.

Sosyal duygusal sıkıntıların bir kısmı iç kaynaklı bir kısmı ise dış kaynaklı olarak yaşanırken bu sıkıntılar potansiyeli daha da yüksek çocuklarımızda keskin bir şekilde hissedilmektedir.

Aileler ve öğretmenler tarafından üstün potansiyelli öğrencilerden her konuda yüksek ve mükemmel performans beklentisi, ne yazık ki bu tarz çocuklarda olağandan daha fazla sorumluluk hissi, beraberinde ise baskı ve özgüvensizliğe yol açmaktadır. Etik olarak asla tavsiye edilmemesine rağmen çocukların mevcut durumları çevreleri ile aleni bir şekilde paylaşıldıktan sonra, arkadaşları tarafından üstün potansiyelli olarak etiketlenmek, sınıf ortamlarında grup dışı bırakılmaya hatta akran zorbalığına dahi yol açabilmektedir. Bu sebeple, arkadaşları arasında kabul görme, gruba dahil edilme adına onları memnun edecek eylemlerde bulunma zorunluluğunda hissetmeleri kimi zaman kaçınılmaz olurken, akran zorbalıklarını ise içselleştirme ve normal görme gibi istendik olmayan süreçleri kalıcı hale getirebilmektedir.

Bu durum okul öğretmenleri tarafından ihmal edilirse, sağlıksız ilişkiler kurma, depresyon, dürtüsellik, içe kapanma veya zorunlu eğitim hayatlarına son verme gibi sonuçlar doğabilir. Akabinde ise, iyice karmaşık hale gelmiş iç dünyaları ile hayata atılmaları kaçınılmaz olmaktadır.

Üstün potansiyelli çocukların bir diğer ötekileştirilme durumları, üstün yetenekli öğrencilerin daha popüler ve gözde olmasıdır. Okul ortamlarında yaşanan bu ayrım üstün potansiyelli çocukları yalnızlığa itmekte ve narsistlik gibi olumsuz eğilimlerin tetiklenmesini de sağlamaktadır.

Bilinmelidir ki her çocuk biriciktir, üstün potansiyelli bir çocuk matematik alanında çok iyi olabilirken, okuma ve yazma konularında zayıf olabilmekte, voleybol alanında harikalar yaratırken, yüzme konusunda başarısız olması gayet normal karşılanmalıdır. Asenkron gelişen beceriler üstün potansiyelli çocukların üzerinde durulması gereken en önemli durumlardan bir tanesidir.

Ailenin, öğretmenlerin veya danışmanların, her çocuğun kendi içine farklı gelişmişlik düzeylerine sahip yetenekleri, bilgileri ve yaşam deneyimleri olduğunu kabul etmesi gerekmektedir.

Mükemmeliyetçilik, üstün potansiyelli çocuklarda görülen bir özelliktir fakat bu güdüyü nasıl yöneteceğini bilemeyen veya bu konuda yeterli rehberliği almamış üstün potansiyelli bir çocuk, yeme problemlerinden, takıntılı davranışlara, düşük benlik saygısından, aşırı hassasiyete, yüksek egodan, aşırı benmerkezci eylemlere kadar birçok konuda zararlı risk faktörlerini yaşıtlarına nazaran daha hızlı yaşamaktadırlar. Aileler ve öğretmenler bu güdünün doğru tanımını ve doğru yönlendirmeleri konusunda birer rehber olmaları çok önemlidir.

Yazının Devamını Oku