Erdal Sağlam

2001’deki reel sektör tartışmalarını hatırladım

1 Ekim 2018
Reel sektör-bankacılık ilişkileri ile yüksek borçluluk sorununa çözüm bulmanın şart olduğu artık anlaşıldı. YEP’de belirlenen hedeflere ulaşmanın bile, bu temel sorun çözülmeden mümkün olamayacağı iyice görüldü.

Son dönemde banka kredileriyle ilgili tartışmaları izledikçe, 2000-2001 döneminde yapılan tartışmaları hatırladım. Bu dönemi yakından izlemiş bir gazeteci olarak özetlemeye çalışacağım: 1994 krizi, ardından Asya krizleri derken popülist yöntemler arttı, pislikler halının altına süpürüldü. O dönem “kara delikler” dediğimiz, kamunun politik kararlarla yarattığı açıklar iyice büyüdü, biriken kamu zararları ekonomiyi tıkamaya başladı. Kamu bankaları biriken görev zararları nedeniyle iş yapamaz hale geldi, bankacılık sektörünün riskleri yüksek iç borçlanma kağıtları nedeniyle aşırı büyüdü.

Ekonomi tıkanmış, kapsamlı istikrar programı ihtiyacı doğmuştu. Üçlü koalisyon döneminde Hikmet Uluğbay’ın, 1994’de IMF’ye verilip tutulmayan sözler nedeniyle, IMF’yi ikna etmesi zorlaşmıştı. Güven vermek için, IMF’nin isteği üzerine, program başlamadan sosyal güvenlik, bankacılık gibi sektörlerde radikal adımlar atıldı, daha sonra IMF programı başladı. O dönem kaynak alınamamıştı, Kemal Derviş ile program yenilenip, ek kaynak sağlanabildi.

İşte bu dönemde bankacılık kapsamlı bir konsolidasyona tabi tutulmuş, batanlarıyla, yabancı satın almalarıyla sağlam bir sermaye yapısına kavuşturulmuş ve politik etkilere karşı yapısal bir dönüşümden geçirilmişti. Kamu bankaları yüklü iç borç kağıtlarıyla beslenip, görev zararı mekanizmasının bir daha çalışmaması için yasal kısıtlar getirilmişti. Bankacılık sektörüne sağlam diyorsak, yüksek büyümeyi finanse etmişlerse, o yapılanlar nedeniyledir.

İşte o dönemde reel sektör kurtarma tartışmaları başlamış, Anadolu yaklaşımı, İstanbul yaklaşımı gibi formüllerle reel sektörün yaşatılmasına çalışılmıştı. O dönemin bankalardan sorumlu tepe yetkilisine “Bankacılık konsolide oldu zaten maliyeti halk ödedi, reel sektörün de konsolidasyonuna izin vermek doğru olmaz mı, aksi takdirde yine aynı sıkıntıları yaşamayacak mıyız?” diye sorduğumu hatırlıyorum. O zaman bu soruya “Bunlar ulusal varlık daha fazla erimesine izin veremeyiz, önümüzdeki süreçte zaman içinde onların durumunu yaşatarak düzeltebiliriz” yanıtını almıştım.

HEPSİNİ KAPSARSA

Haklı çıktı; 2002’den itibaren küresel iklim bu düzeltmeyi yapmak için çok uygundu. İstikrar tedbirleri sonuç verdi; bankalar sağlam bünyeleriyle dışarıdan rahat kaynak sağladı, kredi mekanizmasını sağlıklı işletmeye başladılar. Küresel iklimin dopingiyle yüksek büyüme oranlarına ulaştık ve 2008 yılına kadar ekonomi iyi gitti. Ancak bu rahat dönemde reel sektörün yapısal sorunlarını çözecek adımların atılması gerekirken aksine 2001’de getirilen kamu ihale kurumu, merkez bankası bağımsızlığı, bağımsız kurumlar gibi ilkelerde geri adımlar atılıp disiplinden geri dönüş başladı. IMF programı bitince kurumsal geriye gidiş hızlandı, küresel kriz sonrası artan sıcak para, bu tür yapısal fırsatlarda kullanılmak yerine inşaata aktarıldı.

Gelinen noktada artık küresel likidite bitiyor ve reel sektörü bol sıcak para ile yüzdürme imkanı olmayacak. Herkes görüyor; reel sektör krizi derinleşiyor ve alınacak önlemlerin acil ve rasyonel olması gerekiyor. IMF kaynağı bile yokken, yüzdürülebilecek reel sektör yerine, herkesi kurtaracak önlemler açıklanması sorunun büyüyerek bankacılık sektörüne, dolayısıyla ekonominin tümüne ve halka fatura edilmesi demektir.

Yine kolay bir karar olmayacak ama günü kurtarmanın yetmediğini, aksine yükü artırdığını gördük.

Yazının Devamını Oku

Piyasaların gözü rahip kararı ve kredi düzenlemesinde

27 Eylül 2018
DÜN FED kararı öncesi piyasalarda olumlu hava yaşanmasında, yabancı yatırımcıların davranışlarındaki değişikliğin rol oynadığı belirtiliyor.

12 Ekim’deki mahkemeden rahibin ABD’ye dönüşünü sağlayacak bir karar çıkma ihtimalinin fiyatlanmaya başladığı kaydediliyor.

Bunun yanında piyasaların gözü bir yandan da Yeni Ekonomik Programda (YEP) yer almayan, gerekirse yapılacağı açıklanan, reel sektörün bankalardan kullandıkları kredilere ilişkin yeni bir düzenleme çıkmasında. Şirket kredileri ve bireysel kredilerde düzenleme ihtimalinin sektörde daha çok konuşulur olduğu, bu arada Ankara’daki hazırlıkların da yoğunlaştığını söyleyebiliriz.

Piyasadaki beklentilere baktığımızda en çok takip edilen gelişmenin rahiple ilgili mahkeme kararı olacağı anlaşılıyor. ABD Dışişleri Bakanı’nın konuyla ilgili açıklamasından sonra yeniden alevlenen bu beklenti, tümüyle olmasa bile, yavaş yavaş satın alınmaya başladı.


Yazının Devamını Oku

YEP 17 Ekim’de bütçeyle detaylandırılacak

25 Eylül 2018
Geçen hafta açıklanan Yeni Ekonomi Programından (YEP) beklenen olumlu tepki alınamazken, piyasalar programın detaylandırılması ve uygulamanın görülmesini bekliyor.

Piyasadaki bu ihtiyacın, 17 Ekim’de TBMM’ye verilmesi gereken 2019 yılı bütçe yasa tasarısıyla, önemli bir ölçüde, karşılanması bekleniyor.

Yeni idari sistemle ilk bütçe yapılırken, yasalara göre Cumhurbaşkanlığı’nın hazırlayacağı bütçe yasa tasarısının yine 17 Ekim bitimine kadar TBMM’ye verilmesi gerekecek. İşte tasarı ortaya çıktığı zaman, YEP’de yazılı olan genel hedef ve önlemlerin önemli bir bölümünün detaylı görülmesi mümkün olabilecek.

YEP’de genel olarak açıklanan vergi ve harcama kalemlerindeki değişimin, bütçe ile birlikte daha detay biçimde görülmesi sağlanacak. Örneğin vergi tahsilatının alt kalemlerine bakıldığında, akaryakıtta bir süre önce geçilen eşel-mobil sisteminin korunup korunmayacağı belli olurken, enflasyon hedefi başta olmak üzere piyasa analistleri, makro dengelerin güvenirliği konusunda daha detay hesap yapmak imkanı bulacaklar.

Yine yatırım kaleminde ve harcamalarda yapılacak kesintilerin de bütçede yer alacak hedeflerden çıkarılması, gerçekci olup olmadığının daha rasyonel biçimde sorgulanması mümkün olabilecek. Gerçi yatırım projelerinin isim isim harcama detayı için yeni yıl beklenmek zorunda ama yatırım kalemlerinden daha iyi hesap yapma imkanı çıkabilecek.

Yanı sıra bu yıl yüksek gerçekleşecek enflasyon nedeniyle işçi, memur ve emeklilere yapılacak zamların oranları, personel harcama kaleminde yer alacak ödeneklerle açıklığa kavuşmuş olacak. Bu da hem bütçe hem iç talep gelişmeleri hakkında piyasaların daha fazla önlerini görebilmelerini sağlayacak.

YENİ ADIM İHTİYACI

YEP’le ilgili yapılan eleştirilerden bankacılık sektörünün durumu ve alınacak önlemlerle ilgili olanlarının ise bütçeyle ilişkisi bulunmuyor. Bu konunun açıklığa kavuşması için bankaların mali durumları ve reel sektör borçluluğu konusunda yapılacak çalışmaların sonuçlanması beklenecek, ki bunun biran önce yapılması gerektiği açık. Yani bütçede görülecek detaylar ve bankacılıkla ilgili yapılacaklar, açıklanan YEP’in kredibilitesini büyük ölçüde etkileyecek.

Bu arada piyasanın uygulamaya bakmak istediği açıkça belirtilirken, bütçe belli olana kadar bile, piyasalara güven verecek somut adımların atılması ve bunların iyi açıklanarak YEP’in kredibilitesine katkı yapılması mümkün olabilir. Ancak piyasaların acil adımlar konusunda fazla umutlu olmadıkları gözüküyor.

Yazının Devamını Oku

Yabancı YEP’le yetinmiyor uygulamaya bakacak

24 Eylül 2018
AÇIKLANAN Yeni Ekonomi Programı (YEP) gerçekçi hedefler açısından olumlu bulunsa da, özellikle yabancı yatırımcıda beklenen güveni sağlayamadı.

Yabancı yatırımcılar YEP’in uygulamasına bakarak karar vermek niyetindeler. Konuştuğumuz bankacılar yabancılarda gerekli kredibilitenin sağlanamadığını, zaten bunun kur ve faizlerde kendini gösterdiğini söylediler. Yüzde 6.25’lik faiz artışı ve YEP’in piyasada daha fazla olumlu yankı bulmasını  beklediklerini kaydeden bankacılar, ancak bunun gerçekleşmediğini, özellikle yabancılardaki tedirginliğin giderilemediğini söylüyorlar.

YEP açıklamasının, başta iş dünyası olmak üzere, iç kamuoyunda olumlu bulunmasının nedeni, enflasyon ve büyüme hedeflerinin piyasa beklentilerine yakın olmasıydı. Ancak YEP’in tartışılmaya başlamasıyla birlikte bu hedeflerin bile gerçekçiliği sorgulanmaya başladı. Cari açık ve baz alınan kur hedeflerinin gerçekçiliğinin ise daha tartışılır olduğunu söyleyebiliriz.

Gerçekçiliğin yanında talep edilen şeffaflığın ise YEP açıklamasında yeterince gözetilmediği görüldü. Bu nedenle örneğin bütçede öngörülen 60 milyar TL’lik harcama kesintisi, projeler ve tasarruf detayları sayılmadığı için,  şüpheyle bakılan bir kalem oldu. Ayrıca yerel seçimin yaşanacağı 2019’da bu kadar tasarrufun yapılıp yapılamayacağı, sosyal güvenlikle ilgili kesintilerin gerçekleşmesinin zorluğu konuşulmaya başladı.

Bu arada özellikle yabancı yatırımcıların, tüm bu hedeflerin gerçekleşmesi için Merkez Bankası’nın gerçekten bağımsız olması gerektiğini belirterek, bunun uygulamada gerçekleşebileceği konusunda ciddi endişeler taşıdıkları da belirtiliyor.

YEP sonrası 15-20 büyük yabancı yatırımcı ile konuştuğunu öğrendiğimiz bir bankacı, özetle söylemek gerekirse yabancıların, “Piyasanın istediğine yakın bir programın açıklandığı ama bunun sadece piyasayı tatmin için mi, yoksa samimi olarak gerçekleştirilecek bir program mı olduğu konusunda ciddi endişeleri bulunduğunu” söyledi.

YEP açıklandıktan sonra piyasadaki yabancı hareketlerine bakıldığında bu tedirginliğin açıkça görüldüğünü kaydeden bankacı, “Yüklü faiz artışı ve YEP yetmedi, eğer ekonomik istikrar sağlanacaksa, bunlara ek neler yapılabilir onların araştırılması ve taleplerin karşılanması gerekiyor” şeklinde konuştu.

Özetle YEP’i olumsuz bulmayan ama açıklamayı yeterli görmeyen yabancının Türkiye’ye yeniden fon getirmek için özellikle uygulamaya bakacağı, bunun için de biran önce harekete geçilmesi gerektiği açık.

Aynı bankacıya siyasi olarak AB ile yakınlaşmanın, yapılacak Almanya seyahatinden olumlu haberler gelmesinin piyasayı olumlu etkileyip etkilemeyeceğini sorduğumda ise piyasanın acil sorununu çözmeyeceğini, ancak zamana yayılacak bir getiri olabileceği için piyasadaki olumlu etkisinin fazla olmayacağını kaydetti.

Yazının Devamını Oku

OVP’den gerçekçi hedefler ve şeffaflık bekleniyor

20 Eylül 2018
Beklentiler çok yükseldiği için, bugünkü OVP açıklamasından sonra, aşağı ya da yukarı yönlü, sert piyasa hareketleri yaşanmasından endişe ediliyor.

OVP öncesi Ankara’da yaptığımız görüşmelerden çıkardığımız sonuç; düne kadar içeriğin netlik kazanmadığıydı. Bürokratlar, bir yandan OVP beklentilerinin çok abartıldığı, sert hareketler yaşanabileceği endişelerini aktarırlarken, öte yandan OVP’de yer alması gerekli unsurları sıraladılar.

Her şeyden önce OVP ile “IMF’e gerek kalmadan çok sıkı tedbirler alarak ekonominin yeniden istikrara kavuşturulması”nın hedeflenmesi gerektiğini belirtiyorlar. Bu çerçevede önceliklerin başında “hedeflerin gerçekçi olması ve şeffaflığın sağlanması” geliyor. Yabancı kurum ve bankaların, bütçenin sağlıklı izlenebildiği ama yap-işlet-devret yükümlülükleri gibi bazı kamu hesaplarını göremediklerinden yakındıklarını söylediler. Kamu harcamaları detayları başta olmak üzere, tüm gelir ve yükümlülükler ile borçların detaylı tablolarla, OVP ile birlikte açıklanmasının önemine değindiler.

Aynı şekilde yabancıların, “Siz enflasyon yüzde 10 olacak dediniz, güvendik ona göre hesap yaptık ama yüzde 20 oldu. Bize artık gerçekçi hesaplarla gelin ve kamu hesaplarının şeffaflığı ile bizim riskleri daha rasyonel hesap etmemizi, önümüzü görmemizi sağlayın” dediklerini de belirttiler. Bu nedenle makro dengelerde gerçekçi hedefler belirlemenin, bu hedeflerin altının iyice doldurulmasının da OVP’nin güvenilirliğinde hayati rol oynayacağı görüşündeler.

Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak’ın çeşitli konuşmalarında şeffaflık ve gerçekçi hedefler konusuna değindiğini hatırlatan bürokratlar, bugün açıklanacak OVP’nin öncelikle bu unsurları içermesi gerektiğini, yaratacağı algı açısından önemli olduğunu kaydettiler.

Bürokratlar gerçekçi hedefler konusunda bir rakam vermiyorlar ama ekonomi çevrelerinde yaptığımız görüşmelerden; örneğin büyümede 2019 için yüzde 3 veya üstünde belirlenecek bir rakamın güvenilir ve gerçekçi bulunmayacağı görüşü hakim. Aynı şekilde düşük belirlenecek enflasyon hedeflerinin de OVP’nin itibarına zarar vereceği belirtiyorlar. Ekonomik istikrar için dış kaynak ihtiyacının açık olduğu, yabancılar için de bu unsurların öncelikli olduğunun altını çiziyorlar.

EKONOMİ İÇİN AB

OVP içinde Bankalar Birliği’nin açıkladığı finansal yeniden yapılandırma dışında, “bankalardaki sorunlu kredilerin bir şirkete devredilip, hazine kağıdı ile bunların desteklenmesi” gibi ayrı bir formül yer alıp almayacağı ise düne kadar netlik kazanmamıştı. Bazı analistler banka kredilerindeki sorunun nasıl çözüleceğinin yer almadığı bir OVP’nin sorunlara çözüm olamayacağını belirtirlerken, bazıları ise böyle bir formülasyonun özellikle bankacılık üzerinden ekonomide yeni riskler anlamına gelebileceğinin altını çiziyorlar.

Bu arada gerçekçi bir OVP ile birlikte siyasi açıdan Türkiye’nin Batı’ya, özellikle AB’ye yakınlığının samimi biçimde tazelenip, artık bu konuda soru işareti bırakılmamasının da ekonomik istikrar için hayati öneme sahip olduğu, son dönemde bürokraside çok konuşulmaya başladı. Bu ay sonundaki görüşmelerde AB ile mutlaka uzlaşı gerektiğine sıkça vurgu yapılıyor.

Yazının Devamını Oku

OVP’de kredilere çözüm formülü nasıl yer alacak?

18 Eylül 2018
Perşembe günü açıklanacak Orta Vadeli Programın (OVP) piyasalarda güveni nasıl sağlayacağı tartışılırken, sorunlu banka kredilerinin de OVP kapsamına düzenleneceği öğrenildi.

Bununla birlikte ekonomi çevrelerinde böyle bir mekanizmanın nasıl oluşturulacağı, çalışıp çalışmayacağı ve sonuçlarının ne olacağı da tartışılmaya başladı.

Bloomberg’in dünkü haberinde bankaların artması gereken sermaye enjeksiyonları ihtiyacını azaltmak için, sorunlu kredilerin kurulacak bir tüzel kişiliğe aktarılıp, banka bilançolarından çıkarılması planı üzerinde durulduğu belirtildi. OVP kapsamında açıklanması beklenen plan ile “bir süredir tartışılan bankaların sermaye ihtiyaçları için gereken finansmanın nasıl sağlanacağı ve sorunlu kredilerin devlete mi aktarılacağı; başka bir ifade ile vergi ödeyenlerin üzerine mi yük olarak bindirileceği” konularına açıklık getirileceği belirtiliyor.

Uzun süredir tartışılan reel sektör kredilerinin bankalara yük olmaktan nasıl çıkarılacağı konusunun bu düzenleme ile çözülüp çözülemeyeceği, OVP açıklandıktan sonra daha netlik kazanmış olacak.

Dün konuştuğumuz hükümete yakın kaynaklar, hala tartışmaların devam ettiğini, nasıl bir çözüm formüle edileceğinin perşembe gününe kadar netlik kazanacağını söylediler. Daha doğrusu OVP’de kredilere ilişkin bir düzenlemenin yer alacağını ama nasıl bir formül gerektiğinin hala tartışılmaya devam ettiğini söylediler. Buradaki amaç için ise “yaşadığımız türbülanstan çok olumsuz etkilenen şirketler olmasına rağmen, hala istihdam yaratmaya, katma değer yaratmaya devam edecek olan sorunlu görünen şirketlere kolaylık sağlanması” olacağını, devletin buna çalıştığını kaydettiler. Örnek olarak da Ülker ve Doğuş kredilerinin yeniden yapılandırmalarının çok kötü yönetildiği ve Türkiye algısına darbe vurduğunu gösterip, bu tür yeni örnekler oluşmasının önlenmesi gerektiğini söylediler.

Tartışmalardan anladığımız kadarıyla, çok daha kapsamlı bir formül bulunup, bankaların sorunlu kredilerinin yeni kurulacak bir şirkete aktarılmasını savunanlar bulunuyor. Bu tartışmalar içinde süper bono ihraç edilip bankalara kaynak ayrılması, banka bilançolarının rahatlatılmasına karşılık gereken sermaye ihtiyacının banka sermayedarları tarafından konulması için cazip koşullar konması gibi konular da tartışılıyor. Tabii ki bununla birlikte sorunlu kredileri alan şirketin nasıl çalışacağı, alınan şirketlerin düze çıkarılması ya da batırılması için kararların nasıl alınacağı, bu arada Hazine’nin devreye girmesiyle kredilerin kamu borçlanmasını artıracağı, özel sektör borçlarının bu yolla halkın borcu haline geleceği tartışmaları da yapılıyor.

ULUSLARARASI KURALLARA UYUM

Yazının Devamını Oku

Faiz zaman kazandırdı sıra OVP’de

17 Eylül 2018
Merkez Bankası‘nın faiz kararı piyasalar için olumlu sürpriz oldu.

Piyasalar bu karar sonrası yön değiştirirken, artık gözler 20 Eylül’de açıklanacak olan Orta Vadeli Program’a (OVP) çevrildi. Bu tarihe kadar piyasaların mevcut seviyelerinde beklemede olacağı tahmin ediliyor.

6.25 puanlık faiz artışından sonra bankacıların morallerinin düzeldiğini gözlemledik. Karar öncesi piyasaların geleceği dönük umudu tümüyle yitmiş görünüyordu, şimdi yeniden umutlanmaya başladılar. Buna karşılık hâlâ temkinli oldukları da kesin.

Özet olarak Merkez Bankası’nın son faiz kararıyla siyasi otoriteye zaman kazandırdığını, siyasi otoritenin bunun devamını getirmesi, mali tedbirleri devreye sokması gerektiğini söylüyorlar. Bunun için de OVP’nin açıklanacağı 20 Eylül “yeni kritik tarih” haline geldi.

Bilgi veren bankacılar, yabancılar nezdinde itibar kaybının bu kararla durduğunu söylediler. “Yabancılar, Türkiye yeniden TL’ye sahip çıkmaya başladı” dediklerini kaydeden bir bankacı, buna karşılık herkesin, istikrarın sadece Merkez Bankası kararları ile olamayacağının da farkında olduğunu kaydetti.

Yazının Devamını Oku

Faiz artışı kura göre mi, büyümeye göre mi?

13 Eylül 2018
Merkez Bankası’nın bugün yapacağı faiz artırımı, eğer büyüme oranlarının fazla düşmemesi gözetilirse düşük oranda, kurların frenlenmesine ağırlık verilirse yüksek oranda gerçekleşecek. Piyasa gelişmelerine baktığımızda, Merkez Bankası’nın kur ve enflasyona göre karar alıp yüksek faiz artışı yapılacağı beklentisinin giderek arttığını görüyoruz.

Bugünkü Merkez Bankası kararı sadece ekonomiyle ilgili olanların değil, neredeyse tüm vatandaşların gündemine girdi. Hatta sadece Merkez Bankası değil, MB, TCMB gibi kısaltmaların bile gündelik dile girdiğine şahit oluyoruz. 100-200 doları olduğunu bildiğimiz kişilerden bile, “Merkez Bankası’nın toplantısı varmış, faiz kararı alacakmış, o da kurları çok etkileyecekmiş, ne olur?” diye sorular almaya başladık.

Aslında herkes faizi değil, kurların ne olacağını merak ediyor. Çünkü gündelik hayatta herkes, haklı ya da haksız, “kur nedeniyle zam yaptık” gerekçesini duymaya başladı. Bunun dışında küçük miktarda tasarrufu olanlar bile yatırım kararı verip, yine haklı olarak, ellerindeki kısıtlı parayı değerlendirme fırsatı aramaya başladılar. 2000’li yıllarda yaşadığımız, “memurun aybaşında maaşını alınca döviz bürosuna gidip hemen harcamayacağı TL ile dolar alması, ay içinde ihtiyaç oldukça bu doları satması” hikayelerinin benzerlerini yaşamaya başladık.

Piyasaların da, reel sektörün de, artık vatandaşın da önceliği kurların çok hızlı artması. İşte yönetimin vereceği karar, kurları frenlemeye dönük mü olacak, yoksa büyüme oranlarındaki daralmayı önlemeye dönük olarak daha mı düşük tutulacak, bugünkü Merkez Bankası kararı bu tercihi gösterecek.

Bu karar bir şey daha gösterecek; Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele görevi gereği öncelikle kuru durdurmak isteyeceğini biliyoruz ama bağımsız olarak bu kararı verebilecek mi, onu görmüş olacağız.

Piyasalardaki beklentiye gelince; yüksek faiz artışı beklentisinin giderek arttığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Birkaç gün önce yaklaşık 1 puan düşük olmasına rağmen, son çıkan ortalama faiz artışı beklentisi 4 puana çıktı. Artık bugün faiz artışı konusunda en düşük beklentisi olan 2 puanın üzerini işaret ediyor. Beklentilerde üst sınır da epey artmış görünüyor. Ağırlıklı yabancı yatırımcılardan gelen beklenti tahminleri 5 puanın üzerinde dolaşıyor.

GECİKTİKÇE FATURA BÜYÜYOR

Son enflasyon rakamından sonra piyasaların bozulması üzerine Merkez Bankası’nın bugünkü toplantıyı işaret ederek yaptığı, “parasal duruşun yeniden şekillendirileceği” açıklaması üzerine tüm piyasa faiz artışı beklentisine girdi. Daha sonra artış oranı tartışıldı ve yüksek faiz artış beklentisi giderek arttı.

Piyasa analistlerinden yüzde 1.5 ile 3 arasında tahmin yapanlar gerekçe olarak, “büyümenin yavaşladığının görüldüğünü, karar alıcıların büyümeyi gözeterek yüksek faiz artışından kaçınacaklarını” ileri sürüyorlar.

Yazının Devamını Oku