Dr. Ecz. Metin Uyar

Antibiyotik direnci can alıyor!

18 Kasım 2023
Her yıl 1 milyon kişi antibiyotik direnciyle ilişkili nedenlerle hayatını kaybediyor. Bilinçsiz antibiyotik kullanımı bu direncin yaygınlaşmasına neden oluyor. Bu da gelecekte bakterilere karşı çözümsüz kalabileceğimize işaret ediyor.


Antibiyotiklerin keşfi insanlık tarihi açısından çok önemli. Çünkü insanları öldürebilen bakterileri yok edebilmeyi başardık. Ancak bakterileri de hafife almamak gerekiyor. İnsanlar nasıl hayatta kalmaya çalışıyorsa, onlar da benzer şekilde varlıklarını devam ettirmeye çalışıyor. Yani biz onlara karşı etkili ilaçlar geliştirirken onlar da kendilerini yeni koşullara adapte ederek yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor ve antibiyotiklere karşı direnç geliştiriyorlar. Bu direnç insanlığın önündeki en ciddi tehditlerden. Çünkü antibiyotikleri bilinçsiz kullanmaya devam edersek, gelişen antibiyotik direnci nedeniyle çaresiz yıllarımıza geri döneceğiz.
18 Kasım Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü sebebiyle bu konuya dikkat çekmek istedik. Dünya için çok ciddi bir sağlık sorunu olma yolunda ilerleyen antibiyotik direnci konusunda Dünya Sağlık Örgütü de dahil birçok sağlık otoritesi harekete geçti. Çünkü dünyada yılda 1 milyonu aşkın kişi antibiyotik direnciyle ilişkili nedenlerden hayatını kaybediyor. Bu konuda ülkemizin de karnesi zayıf. Araştırmalara göre ülkemiz antibiyotik direncinin en yüksek olduğu ülkeler arasında.

Grip veya soğuk algınlığı durumunda bile antibiyotiklerin iyi geleceği inanışı hâlâ yaygın. Oysa antibiyotiklerin virüsler üzerinde hiçbir etkisi yok. Bunu hastalara anlatmak bazen çok zor. Antibiyotik yazmadığı için şiddete uğrayan doktorlar var. Gereksiz antibiyotik kullanımı sonucu basit bir bakteriyel enfeksiyon bile hayatımıza mal olabilir. Bilinçsiz ve fazla antibiyotik kullanımının iyi bakterilerimizi öldürerek diyabet gibi kronik ve psikiyatrik hastalıklara, obeziteye yol açabildiğini de unutmamamız gerek. Anlayacağınız tehlikenin boyutu büyük. 

Korunmak için ne yapabiliriz?

Antibiyotiği sadece doktorunuz önerdiğinde, onun belirlediği sürede kullanın. İlacı kendinizi iyi hissetmeye başladığınızda kesmeyin.

İlacınızı önerilen saatlerde kullanın.12 saatte bir kullanmanız gereken bir antibiyotiği her gün aynı saatte alın.

Antibiyotiklerin büyük kısmını endüstriyel gıdalardan, örneğin antibiyotik vererek hızla büyütülen tavuklardan alıyoruz. Besinlerinizi bilinçli seçin.

Yazının Devamını Oku

Soğuk algınlığı virüslerine dikkat!

11 Kasım 2023
Çevremizde hasta olan ama bu durumu geçiştirerek “Sadece üşüttüm” diyenler var. Ciddiye almadıkları için tedavi arayışında değiller, başkasına bulaştırmaktan da korkmuyorlar. Oysa soğuk algınlığına yol açan virüsler, zatürreye davetiye çıkararak can alabiliyor!

Havaların soğumasıyla kapalı mekânlarda daha çok vakit geçirmeye başladık. Bu nedenle hastalıklara yol açan mikroplarla dar alanlarda köşe kapmaca oynuyoruz. İşyerinde bir arkadaşımız, evimizde bir aile üyemiz veya oturduğumuz kafede buluştuğumuz herhangi birinden kolayca mikrop kapabiliyoruz. Halk arasında “Sadece üşüttüm” yorumuyla çok da ciddiye alınmayan mevsimsel soğuk algınlığı virüsleri, zatürreye yol açarak korkulacak bir tablonun oluşmasına da zemin hazırlayabiliyor. 12 Kasım Dünya Zatürre Günü öncesinde göğüs hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Hacer Kuzu Okur’la konuştuk. Çünkü bu hastalıkta erken tanı ve hızlı tedavi hayat kurtarıyor.

‘BAZEN TEK BELİRTİ; HALSİZLİK’

Göğüs hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Hacer Kuzu Okur

Zatürre, tıptaki adıyla pnömoni, akciğerimizdeki hava keseciklerinin iltihaplı bir sıvıyla dolması anlamına geliyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada her yıl 100 kişiden 1-2’si zatürreye yakalanıyor. Zatürre belirtileri üst solunum yolu enfeksiyonu, koronavirüs ve griple çok  sık karıştırıldığı için hastalar doktora geç başvurabiliyor. Bu da hastalığın ilerle-
mesine ve tedavinin gecikmesine yol açıyor. Dünyadaki tüm ölümlerin yaklaşık yüzde 7’sinin zatürreyle ilişkili olduğu düşünülüyor. Çoğu zaman bu hastalığın sebebi bakteriyel enfeksiyon olsa da mevsimsel soğuk algınlığına yol açan virüsler de pnömoni nedeni olabiliyor. Rhino, korona, influenza, adeno ve RSV virüsleri bunlara örnek gösterilebilir. Belki şaşırtıcı gelecek ama bazı mantar türleri de zatürreye yol açabiliyor.

Bu hastalık solunum yolu enfeksiyonu gibi burun akıntısı, hapşırık ve öksürükle başlıyor. Ateş yükselmesi, üşüme ve titreme görülebiliyor. Sarı-yeşil renkte balgam, nefes almada zorluk, göğüs ve baş ağrısı, zatürrenin olduğu yere göre yan (böğür) ağrısı yaşanabiliyor. Ayrıca yorgunluk, halsizlik, bulantı, karın ağrısı, ileri yaşlarda bilinç bulanıklığı oluşabiliyor. Bazen halsizlik gibi tek bir bulguyla da ortaya çıkabiliyor. Sağlığımızda yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu fark edersek doktora başvurmamız önemli çünkü zatürrede erken ve doğru tedavi hayat kurtarıyor.

Yazının Devamını Oku

Doktorunuz internet olamaz!

4 Kasım 2023
Sağlık durumunuzla ilgili bilgileri internet üzerinden aratmak çok ciddi sorunlara yol açabiliyor. Sadece yanlış bilgilenme ve tedavi değil, gereksiz, hatta yoğun kaygı, anksiyete gibi sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Klinik psikolog Başak Gürtekin Toprak anlattı.

Son araştırmalar Türkiye’de internet kullanan kişilerin arama motorlarından sağlıkla ilgili araştırma yapma oranının yüzde 60’ın üzerinde olduğunu gösteriyor. Bu gerçekten çok büyük bir oran ve birçok riski beraberinde getiriyor. Klinik Psikolog Başak Gürtekin Toprak bu artışta ülkece içinden geçtiğimiz deprem, salgın gibi olumsuz süreçlerin de payı olduğunu söylüyor: “Hepimiz ruhsal olarak derinden etkilendiğimiz süreçler yaşadık. Bu olaylar son derece büyük toplumsal travmalar. Fakat her bir bireyin yaşamsal olaylara verdiği tepki farklı olabiliyor. Sonrasında kişiler kaygılı hale gelebiliyor.” Sağlık kaygısı pandemiden beri birçok kişinin hayatını olumsuz etkiliyor. Ve internetin bu noktada ciddi bir tetikleyici olduğunu da unutmamak gerekiyor. Klinik psikolog Başak Gürtekin Toprak ne yapmamız gerektiğini anlattı:

- Ruh sağlığı uzmanı olarak özellikle kaçınılmasında fayda gördüğüm bir husus: Kendi teşhisini koymak. Bu sadece yanlış bilgiye erişimden kaçınmak ve yaşanan kaygının büyümesiyle ilgili değil. Kişinin kendisini etiketleme eğilimine bağlı olarak çok riskli durumlar yaratabileceği için de son derece sorunlu bir konu.

- İnternette sağlık bilgisi araştırırken bazen basit bir semptom büyük bir kaygı unsuruna dönüşebiliyor ve ruhsal açıdan kişide hasar yaratabilecek bir yıkıma neden olabiliyor. Ayrıca internetteki bilgiler önemli sağlık sorunlarının gözden kaçırılmasına ve tedavide geç kalınmasına da yol açabiliyor.

- Son zamanlarda ‘siberkondria’ (hastalık arama hastalığı) tanısıyla sık karşılaşıyoruz. Bu kişiler yaşadıkları fiziksel semptomla ilgili günlerce, bazen haftalarca devam eden bir adlandırma arayışına girişiyor. Karşı konulamaz bir tekrarla internet üzerinden bilgi akışına kendilerini maruz bırakıyor. Çünkü kendisine tanı koyma arayışı içindeler. Bu da kişide yoğun anksiyeteye neden oluyor.

- Kişiler bu noktada destek almak ya da bir uzmana danışmak yerine internet arayışını sürdürmeye ve bu döngüde kaybolmaya başlıyor. Bazen kaygı düzeyine bağlı şiddetli ataklar, iştah ve uykuda görülen sıkıntılarla şikâyetler artış göstermeye devam ediyor. Bu durum kısa sürede kişileri sosyal yaşam ve günlük rutininden hızla uzaklaştırıyor.

- Sağlık anksiyetesi de sık karşılaştığımız bir durum. Sağlık anksiyetesi temelde hasta olma endişesidir. Özellikle salgın hastalıklar ya da toplumu tehdit eden bir sağlık sürecine maruz kalınmasının ardından akut ya da kronik şekilde karşımıza çıkabiliyor. Bu durum bazılarımızda yoğun düzeyde yaşanıp kronik bir hal alabiliyor.

- Bazen kişinin sağlık durumuna oranla, gerçeklikten uzak bir senaryoya doğru giden yoğun kaygı; basit bir sağlık fobisi olmaktan çıkıp ‘hipokondriyazis’ (hastalık hastalığı) tanısına kadar ilerleyebiliyor.

Yazının Devamını Oku

Şifayı kapanlar için rahatlatıcı öneriler

28 Ekim 2023
Havalar soğudukça hastalanan insanların sayısı hızla artıyor. Peki, hastalığı hafif semptomlarla geçirebilmek ve süreci daha rahat atlatabilmek için neler yapabiliriz? Evde kolayca hazırlayabileceğimiz, bağışıklık sistemimizi güçlendirecek tarifler imdadımıza yetişebilir.

Hastalık sezonunu tüm ülke genelinde iyice açtık gibi görünüyor. Değişen hava koşulları ve kapalı ortamlarda daha çok vakit geçirme gibi birçok tetikleyici buna zemin hazırlıyor. Umarım karşılaşmazsınız ama hastalık kapıyı çalınca bazı detayları bilmek süreci daha iyi yönetmek açısından elimizi güçlendiriyor. İç hastalıkları uzmanı

Dr. Ayça Kaya’nın önerilerini sizler için derledim. Kaya, bağışıklığı güçlendiren sebzeli tavuk çorbası tarifi de paylaştı. Bir fitoterapi uzmanı olarak ben de sizi rahatlatabilecek bazı bitki çayları önereceğim.

 

‘YETERLİ PROTEİN ALIMI ÖNEMLİDİR’

Hastaneye gitmenizi gerektirebilecek yüksek ateş ve solunum güçlüğü gibi ciddi belirtiler dışında, hafif semptomlar yaşayan ve genel sağlık durumu iyi olan birçok kişi evde dinlenerek iyileşebilir. Bağışıklık sistemi, vücudu hastalıklara karşı koruyan bir savunma mekanizmasıdır. İyi bir bağışıklık sistemi, hastalıklarla mücadelede büyük bir rol oynar ve sağlıklı beslenme bu sistemi güçlendirmenin en temel yoludur. Yeterli protein alımı bağışıklık sistemi hücrelerinin oluşması ve onarımı için önemlidir. Et, tavuk, balık, yumurta, süt ürünleri ve baklagiller gibi protein kaynaklarına odaklanın. Beslenmenizde mutlaka renkli meyve ve sebzelere yer verin. Meyve ve sebzeler vücudu vitamin, mineral ve antioksidanlarla zenginleştirir. C vitamini (narenciye, kivi), A vitamini (havuç, tatlı patates) ve folik asit (ıspanak, brokoli) gibi besinler bağışıklık sistemi için önemlidir. Omega-3 yağ asitleri (balık, ceviz, chia tohumu), zeytinyağı gibi sağlıklı yağlar almaya özen gösterin.

 

‘VÜCUT UYURKEN KENDİNİ ONARIR’

Yazının Devamını Oku

Gripten korunun! Elinizi yıkayın, hastalardan uzak durun ve aşı olun

21 Ekim 2023
Çevremizde grip olanların sayısı artıyor. Sadece yaygınlığı değil, ağır geçirilmesi de bir diğer sorun. Oysa ondan korunmak için yapabileceklerimiz var. Prof. Dr. Çağrı Büke ile alabileceğimiz önlemleri ve grip aşısını konuştuk.

Grip mevsimindeyiz artık. Her sene eylül ayıyla risk başlasa da kasım, aralık, ocak ve şubat gribin en sık görüldüğü aylar. Nisana kadar ise risk devam ediyor. Grip üst solunum yollarından damlacıklarla bulaşabilen virüs kaynaklı bir hastalık. Hasta bir kişinin 1 metreden yakın mesafeden konuşması veya öksürmesi bile grip olmamız için yeterli olabiliyor. Bu nedenle korunmak için ilk öneri hasta kişilerle yakın temastan kaçınmak.

Bu dönemde tokalaşmamak ve yanak yanağa öpüşmemek de korunma yöntemleri arasında. Çünkü hasta bir kişi ağzını veya yüzünü eliyle kapatıp öksürdüğünde, virüs eline geçiyor. Hasta kişinin elini sıktığınızdaysa artık virüs sizin elinizde… Gözünüz veya burnunuz kaşındığında elinizi kullanırsanız virüs vücudunuza giriyor. Influenza virüsleri dış ortamda uzun süre canlı kalabiliyor. Bu nedenle ortak kullanılan asansör düğmesi veya toplu taşımada tutacağınız bir yer bile virüsle karşılaşmanıza neden olabiliyor. Gerekli olan her durumda ellerimizi su ve sabunla yıkamamız, onlar yoksa da dezenfektanla temizlemek önemli. Gribe karşı korunmanın önemli yollarından biri de grip aşıları. Bu bilgileri öğrendiğimiz enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Çağrı Büke grip aşılarına dair bilmemiz gerekenleri de anlattı:

“Grip açısından risk grubundaki kişilerin aşı olması, gribe bağlı gelişecek önemli sağlık sorunlarını önlemede oldukça etkili bir korunma yöntemi. Dünyada hiçbir aşının herhangi bir hastalığa karşı yüzde 100 koruyuculuğu yok. Kişinin bağışıklık sistemi veya kilosu gibi birçok faktör aşının etkisinde belirleyici oluyor. Ayrıca yaptırdığınız aşının koruyuculuğu en az 15-20 gün içinde başlıyor. Dolayısıyla aşı olan bir kişinin gribe yakalanma ihtimali var. Ancak risk gruplarının aşılanması sadece grip olmamak için değil, gribe yol açan influenza virüslerinin akciğere kadar inip zatürre oluşturmaması açısından da önemli. Çünkü bunu önleyemezsek ve akciğer enfeksiyonu veya zatürre gelişirse, ölüme varan ciddi sonuçlarla karşılaşabiliyoruz. Özetle grip aşısı bizi gripten koruduğu gibi gribi ağır sonuçlarla geçirmemizin de önüne geçiyor.”

Araştırmalara göre risk grubundakilerde grip virüsünün zatürre oluşturma ihtimali çok daha yüksek.

Araştırmalar risk grubunda olan kişilerde grip virüsünün zatürre oluşturma ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bu nedenle hayatı tehdit edecek bir riskle karşılaşmamaları için bu kişilere aşı olmaları öneriliyor. Peki, kim bu risk grubundakiler: 65 yaş üstündeki kişiler, şeker hastalığı veya hipertansiyonu olanlar, kronik kalp, akciğer, böbrek veya karaciğer hastalığı olan kişiler, kanser hastaları, hamileler, üç haftadan uzun süre kortizon gibi bağışıklık sistemini baskılayan bir ilaç kullananlar, obez kişiler, organ nakli yapılan kişiler, 6 ay ile 6 yaş aralığındaki çocuklar… Risk grubundaki kişileri korumak için grip aşısıyla vücuda antijen veriliyor.

Yazının Devamını Oku

Sağlığın geleceğini şekillendiriyor

7 Ekim 2023
Teşhisten tedaviye, hastalıkların önlenmesinden ilaç geliştirme sürecine kadar her aşamada sağlık sektöründe yapay zekânın etkisi iyice görülmeye başladı. Future Health Care İstanbul’da ‘Yapay Zekâ ve Sağlığın Geleceği’ panelinde tüm bunlar örnekleriyle konuşuldu.


Hayatımızı kolaylaştırdığını düşünenlerin yanı sıra yapay zekânın gelecekte nasıl bir güce ulaşacağıyla ilgili kaygılananlar da var. Bu tartışma süredursun sağlık alanında geleceği yapay zekâ şekillendirmeye başladı bile. Geçen hafta yapılan Future Health Care İstanbul buluşmasında yapay zekâ birçok oturumda konuşuldu. Benim moderatörü olduğum oturumsa direkt ‘Yapay Zekâ ve Sağlığın Geleceği’ başlığını taşıyordu. Türkiye’den iki genç girişimci olan Yesil Science kurucusu doktor Yusuf Yeşil ve Albert Health kurucu ortağı ve CEO’su mühendis Recai Serdar Gemici oturumun konuşmacılarıydı. Yapay zekâyı sağlık alanında nasıl kullandıklarını anlattıkça dinleyiciler olarak hepimiz daha da heyecanlandık.

Yaşam süresi uzadığı için kronik hastalıklarla daha çok karşılaşıyoruz. Sağlık personelinin sayısındaki artış, hastalardaki ve hastalıklardaki artışa yetişemez hale geldi. Üstelik sağlık hizmetlerine talep sadece gelişmiş şehirlerle sınırlı değil. Yolu kapanan bir köydeki insanların da sağlık hizmetlerine aynı standartta erişmesi gerek. Yapay zekâ hem sağlıkçıların üzerindeki iş yükünü azaltmak hem de nerede yaşarsa yaşasın herkesin aynı kalite ve standartta sağlık hizmetine erişiminin sağlanması için bir fırsat sunuyor. Sağlıkta fırsat eşitliği yapay zekânın önemli bir özelliği.

Aynı zamanda doktorlara karar süreçlerini hızlandırması açısından da avantaj sağlıyor. Örneğin bir MR görüntüsünün yorumlanması bazen saatler veya günler alabiliyor. Oysa yapay zekâ bunu saniyeler içerisinde gerçekleştirebiliyor.

Hastaların kendi sağlıklarını doğru yönetebilmeleri açısından da olanaklar sunuyor. Özellikle kronik hastalıkları olan kişiler için belirgin faydaları olan mobil uygulamalar var. Almanya’da doktorlar ilaç gibi mobil uygulamaları hastalara reçete etmeye başladı bile. Hatta bu uygulamalar hastalar için ücretsiz, devlet tarafından finanse ediliyor. Örneğin diyabeti olan bir kişi hastalığını takip edebilmek, hastalığının ilerlemesini önlemek ve o hastalıkla kaliteli yaşamak için bu uygulamalardan yararlanabiliyor. Bunların yanı sıra tedavide de olumlu etkileri konuşuluyor. Sağlıkla ilgili tüm bilgilerimizi aynı anda işleyebildiği için genel doğrulara uygun tedavi seçenekleri yerine direkt o kişiye özel bir tedavi planı önerebiliyor. Örneğin kanser hastalarında çok farklı tedavi seçenekleri arasında hasta için genetik özellikleri gibi tüm faktörleri dikkate alarak en uygun tedavinin hangisi olduğu konusunda yol gösterici olabiliyor. Ayrıca potansiyel ilaçların geliştirilmesi için gereken araştırma-geliştirme süreçlerinin ciddi şekilde kısalması da yapay zekâyla mümkün hale geldi. Çünkü aynı anda binlerce molekülün etkisini farklı durumlar için değerlendirebiliyor.

Risk analizi yapıyor

Koruyucu sağlığı odağına alarak hastalıkların önlenmesi konusunda da etkin rol üstlenmeye başladı yapay zekâ. Hastalıklar artık devletlerin sağlık sistemleri için ciddi maliyete yol açıyor. Ancak mevcut sağlık sistemlerinin işleyişi bu düzeni değiştirmeye uygun değil. Çünkü doktorla genellikle hasta olunca karşılaşabiliyoruz. Oysa hastalıkların oluşmaması için hasta olmadan bazı alışkanlıkları kazanmak gerekiyor.

Yapay zekâ kişilere beslenme, uyku, egzersiz gibi sağlıklı yaşam alışkanlıklarını kazandırmada itici bir güç oluşturabiliyor.

Yazının Devamını Oku

Erken tanı için genetik test desteği

30 Eylül 2023
Yumurtalık kanserlerinin yüzde 70-75’i tanı konduğunda ileri evrelerde oluyor. Ancak artık genetik testlerle bu hastalığın riski hakkında bilgi edinmek mümkün. Ayrıca Olivia adlı çevrimiçi uygulama da yumurtalık kanseri hastalarına ve yakınlarına tedavi sürecinde destek sağlıyor.

Yumurtalık kanseri, dünya çapında kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden. Büyük oranda da 50 yaşın üzerindeki kadınlarda menopoz sonrası görülüyor. Dünyada bu konudaki en güncel gelişmeler Avrupa Jinekolojik Onkoloji Derneği (ESGO) Kongresi’nde konuşuluyor. Üstelik bu yıl kongre 28 Eylül-1 Ekim tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirildi. Biz de kongreye ev sahipliği yapan Türk Jinekolojik Onkoloji Derneği’nin yönetim kurulu üyesi Prof. Dr. Çağatay Taşkıran’la konuştuk ve yumurtalık kanserine dair bilmemiz gereken en güncel bilgileri öğrendik:

Vücuttaki her hücrenin bir çoğalma veya bölünme düzeni vardır. Değişik nedenlerle bölünmeyi önleyen ya da fazlalaştıran genlerin etkisinin artması hücrelerin kontrolsüz çoğalmasına neden olur ve tümöre ait kitleler meydana gelir. Bu da bu hücrelerin kaynaklandığı organın yapısını bozar. Vücuttaki her organda olduğu gibi yumurtalıklardan da iyi ve kötü huylu tümörler çıkabilir. Yumurtalık kanseri dünyada kadınlarda en sık görülen 8’inci kanserdir ve yılda 314 bin kadına yumurtalık kanseri tanısı konmaktadır. Türkiye’deki duruma baktığımızda meme hariç üreme organı kanserleri içinde rahim içi kanserinden sonra 2’nci en sık görülen kanserdir. 40 yaş üzeri her 100 kadının 1,4’üne yumurtalık kanseri tanısı konmakta. Birinci derece akrabada meme ve over kanseri görülme sayısı arttıkça bu oran yüzde 6’lara kadar yükselir.

Yumurtalık kanserlerinin en önemli özelliği yüzde 70-75’inin tanı konduğu zaman ileri evrelerde olmasıdır. Bu durumun da etkisiyle tüm üreme organ kanserlerine bağlı ölümlerin yarısından fazlası yumurtalık kanseri kaynaklıdır.

 

YENİLİKÇİ TEDAVİLER

Hastalığın erken evresinde kadınlarda genel olarak hiçbir belirti gözlenmez. Ancak kişiler karın bölgesinde rahatsızlık ve şişkinlik hissedebilir veya bazı durumlarda kasıklarında, koltukaltlarında veya boyunlarında köprücükkemiğinin hemen üzerinde şişmiş lenf düğümleri fark edebilirler.

Son yıllarda kanser riski ve hastalığın olası seyri hakkında bilgi edinmek ve yenilikçi tedavilere uygunluk için genetik testler

Yazının Devamını Oku

Sepsiste her saniye önemli

23 Eylül 2023
Dünyada her yıl 50 milyon sepsis vakası görülüyor ve 11 milyon kişi hayatını kaybediyor. Hastalık hastane ölümleri arasında 1’inci sırada. Korunmak ve olumsuz etkilerini en aza indirmek için hastalığı tanımak önemli.

Mevsimsel grip virüsü de dahil viral, bakteriyel ya da fungal her türlü enfeksiyon sepsis gelişmesine neden olabiliyor. Vücudun enfeksiyonlarla savaşan bağışıklık sisteminin vücudun kendi doku ve organlarında zarar meydana getirmesi durumunda oluşuyor. Dünya genelinde her yıl yaklaşık 50 milyon sepsis vakası görülüyor. Bu vakaların yaklaşık 11 milyonu hayatını kaybediyor. Bu da her 3 saniyede 1 kişiyi sepsis nedeniyle kaybettiğimiz anlamına geliyor. Hazır eylül, sepsis farkındalık ayıyken konuyu Türk Yoğun Bakım Derneği (TYBD) Başkanı Prof. Dr. Tuğhan Utku ile konuştuk. Sepsisten nasıl korunabileceğimizi, kimlerin daha çok risk altında olduğunu ve erken tanının kritik önemini öğrendik.

Zatürre, mide ve bağırsak gibi sindirim sistemi organlarının, böbrek, mesane ve üriner sistemin enfeksiyonu veya bakteremi diye bilinen kan dolaşımı sisteminin enfeksiyonu sepsise yol açabiliyor. Bunlarla birlikte sepsis; mevsimsel grip virüsleri, kuş ve domuz gribi virüsleri gibi enfeksiyonlardan ve menenjitten de kaynaklanabiliyor. Sepsis, vücudun bir enfeksiyona verdiği yanıtın kendi dokularına ve organlarına zarar vermesi durumunda ortaya çıkıyor. Dolayısıyla sepsisten korunmanın en iyi yolu vücudumuzda oluşabilecek enfeksiyonları önlemekten geçiyor. Aşılanma, temiz su kullanımı, el hijyeni, hastane kaynaklı enfeksiyonların önlenmesi, güvenli doğum ve farkındalık başlıca önlemler arasında. Önlemlere rağmen sepsis gelişen durumlardaysa enfeksiyon odağının hızla kontrol altına alınması hayat kurtarıyor. Erken tanı ve tedaviyle sepsise bağlı ölümlerin yüzde 80’i engellenebiliyor. Burada her saniye hayati önem taşıyor. Sepsiste ilk saatte tedaviye başlanmasında mortalite yüzde 20 iken altı saatten sonra başlanması durumunda yüzde 70’e yükseliyor. Erken tanıyla hemen tedavi edilmediğinde sepsis çoklu organ yetmezliği ve ölümle sonuçlanıyor.

Vücut ısısının değişmesi, aşırı titreme ve kas ağrısı, konuşma bozukluğu, nefes darlığı sepsisin belirtilerinden.

Herkes sepsis yaşayabilir ama özellikle kronik hastalığı olanlar, 1 yaş altı çocuklar, 60 yaşın üstündeki yetişkinler, dalağı alınanlar ve bağışıklık sistemi baskılanan kişilerin sepsis olma olasılığı daha yüksek. Bu kişilerin koruyucu önlemler konusunda daha hassas olması gerekiyor. 

Sepsisin farklı belirtileri var. Vücut ısısındaki değişimler (ateş veya düşük sıcaklık), aşırı titreme ve kas ağrısı, konuşma bozukluğu ve zihin bulanıklığı, şiddetli nefes darlığı, bir gün boyunca idrara çıkamama, ölecekmiş gibi hissetmek ve cildin beneklenmesi başlıca belirtileri arasında. Sepsisle mücadele için antibiyotik tedavisi, solunum desteği, kan basıncını arttırmak ve su kaybını önlemek için sıvı yüklenmesi yaşamsal öneme sahip. Ancak gereksiz ve bilinçsiz antibiyotik kullanımının da yol açtığı antimikrobiyal direnç sepsis tedavisini sekteye uğratıyor. Antibiyotik verilen hayvan etini yemek veya evi paylaştığınız kişilerle temas, öksürme, aksırma, vücut sıvılarıyla temas yollarıyla antibiyotik direncinin geçişi söz konusu olabiliyor. Tedavi edilemeyen her türlü enfeksiyonun sepsise yol açabildiği düşünülünce, antimikrobiyal ilaçlara karşı gelişen direncin (AMR) nasıl can aldığını anlamak da mümkün. 2023 yılında bu direnç yılda 700 bin insanın ölümüne neden olacak. 2050 yılına gelindiğindeyse antimikrobiyal direncin yılda 10 milyon insanın ölümüne yol açacağı öngörülüyor. Bunu önlemek için bilinçli antibiyotik kullanımının tüm topluma öğretilmesi gerek. Çünkü sadece bizim antimikrobiyal ilaçları bilinçli kullanmamız çözüm olmuyor. Bazen hayvan besiciliğinde antibiyotik kullanılması bile yenen hayvanlar üzerinden antibiyotik direnci gelişmesine neden olabiliyor.

Yazının Devamını Oku