Buket Adanç

Kalori saymalı mıyız? Kalori mi besin değeri mi?

28 Aralık 2021
Son yıllarda diyet konusu popülerlik kazandıkça bilgi kirliliğini de beraberinde getirmektedir. İnternete girdiğinizde doğru bilgiden fazla yanlış bilgi havuzu olduğunu görürsünüz. Hal böyle olunca kişiler doğru olmayan diyetler deniyor fakat ya kalıcı bir sonuç alamıyorlar ya da sağlıklarından oluyorlar. Diyet uygulamaları, kalori hesaplama sitelerinin artması kişilere beslenmeleri hakkında fikir verse de kaloriye bağımlı hale getirip, önemli olan noktaları kaçırmalarına neden olabiliyor.

Temel olarak kilo vermek için harcadığımız enerji, aldığımız enerjiden daha fazla olmalıdır. Ben X diyetini yaptım, şunu hiç yemedim ya da yedim kilo verdim demenizin nedeni hepsinin kalori açığı oluşturmasıdır. Ancak kalori hesabı sağlıklı kilo vermek için bir öncelik değildir. Vücudumuzun daha karmaşık bir fizyolojisi vardır. Kalori hesaplamaları bir formülasyon üzerine kuruludur ve birçok faktörü devre dışı bırakır. Vücudunuzun kalori yakma şekli, yediğiniz yemeğin türü, vücudunuzun metabolizması ve hatta bağırsağınızda yaşayan organizmaların türü dahil olmak üzere bir dizi faktöre bağlıdır. Bir başkasıyla aynı sayıda kalori yiyebilir, ancak kilonuz söz konusu olduğunda çok farklı sonuçlara sahip olabilirsiniz.

Temel olarak kilo vermek için harcadığımız enerji, aldığımız enerjiden daha fazla olmalıdır. Ben X diyetini yaptım, şunu hiç yemedim ya da yedim kilo verdim demenizin nedeni hepsinin kalori açığı oluşturmasıdır. Ancak kalori hesabı sağlıklı kilo vermek için bir öncelik değildir. Vücudumuzun daha karmaşık bir fizyolojisi vardır. Kalori hesaplamaları bir formülasyon üzerine kuruludur ve birçok faktörü devre dışı bırakır. Vücudunuzun kalori yakma şekli, yediğiniz yemeğin türü, vücudunuzun metabolizması ve hatta bağırsağınızda yaşayan organizmaların türü dahil olmak üzere bir dizi faktöre bağlıdır. Bir başkasıyla aynı sayıda kalori yiyebilir, ancak kilonuz söz konusu olduğunda çok farklı sonuçlara sahip olabilirsiniz.

Siz sadece kalori hesabı yaparak günde 2 adet hamburger menüsü ile zayıflamak için ihtiyacınız olan enerji ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. Doğal olarak kalori açığı oluştuğu için kilo vermeyi beklersiniz.  Ancak vücudumuza aldığımız her besin öğesinin bir görevi vardır ve farklı yolaklarda kullanılır. İhtiyacınız olan kaloriyi hesapladınız ve sadece 2 adet hamburger menüsü yiyerek bunu karşıladınız. Aynı zamanda kalp-damar hastalıklarının öncüsü olan trans yağ, basit karbonhidrat ve tuzdan zengin beslenmiş olacaksınız. Ya da  X diyetini yapıp sadece kabak yerseniz, ihtiyacınız olan besin öğelerini alamamış olacaksınız ve bazal metabolizmanız yemeğe ulaşamadığınız için yavaşlayacaktır. Veya kaloriyi dengelemek için, bugün tatlı yiyeceğim bu yüzden öğle yemeğimi atlamalıyım dediğinizde tatlı ile öğle yemeği midenizde aynı hacmi kaplamayacağı için çok daha hızlı acıkabilirsiniz. Kalori açığı mantığı bir günle değişecek bir şey değildir. Sizin sağlıklı ve dengeli bir beslenmeniz olduğu sürece, bir hafta içinde o tatlıyı yeseniz de vücudunuz bunu tolere edebilecektir.

İnternetten ya da başka yerlerden duyarak öğrendiğiniz X besini zararlıymış bilgilerinin sonucunda tek yönlü beslenirseniz vücudunuzun ihtiyacı olan diğer besin öğelerini-vitamin-mineralleri almış olmayacaksınız. Tek tip beslendiğinizde, bu ne olursa olsun fazlası yağ olarak depolanacaktır. Yani siz kilo vermek için hiç yağ yemezseniz, ya da karbonhidratı keserseniz vücudunuz yine fazladan aldığınız proteini yağ olarak depolayacaktır. Sağlıklı kilo kaybı için dengeli beslenmek bu yüzden önemlidir. Vücut ağırlığı artışının önlenmesi için daha az enerji alınmasının yanı sıra fiziksel aktiviteyi artırarak başarılabilir.

Yazının Devamını Oku

Popüler diyetler: Alkali diyet, aralıklı oruç, ketojenik diyet, vegan- vejetaryen diyet

1 Aralık 2021
Kilo vermenin yanı sıra sağlıklı kilo vermek herkes için olması gereken bir yaşam şeklidir. Bu diyetlerin nasıl ve ne şekilde yapılması gerektiği de ayrıca önem taşır. Sizlerle bu yazımda son zamanların en popüler diyetleri alkali diyet, aralıklı oruç, ketojenik diyet, vegan- vejetaryen diyet hakkında merak edilenleri paylaşıyorum.

ALKALİ DİYET

Alkali diyet et, süt, şeker, kafein, alkol, yapay ve işlenmiş gıdaların tüketiminden kaçınarak ve daha fazla taze meyve ve sebze, kuruyemiş tüketerek vücudun pH seviyesini dengede tutmayı amaçlar. Alkali diyet sistemine göre bazı gıdalar asidik, nötr ve alkali olarak gruplara ayrılır. Alkali özellikteki besinlerin tüketiminin sınırlandırılması gerekir. Et, kümes hayvanları, süt, balık, buğday, işlenmiş gıdalar ve alkol asidik besinler arasında sayılmaktadır. Alkali olan besinler ise; meyveler, sebzeler, fındık ve baklagiller olarak belirtilmektedir.

Bu beslenme şeklinde limon ve süt tüketimine dikkat edilmelidir. Limon asidiktir ancak tüketildikten sonra vücutta alkalize edici etki gösterir. Süt ise alkali özelliktedir ancak sindirimden sonra asidik özellik taşır.

Vücudun alkali olmasının diyabet, kanser, osteoartrit, hipertansiyon ve kalp hastalıkları gibi birçok sağlık sorunun önlenmesinde etkili olduğu savunulmaktadır. Amerikan Kanser Araştırmaları Enstitüsü’nün araştırmalarına göre alkali diyeti kan ph seviyesinde fark edilir bir değişiklik yapmamaktadır; ancak idrar ph değeri üzerinde farklılıklar olmaktadır. Bu yüzden de klinik yararları hakkında bilimsel veriler yer almamaktadır.

Alkali diyetin uzun vadeli etkileri üzerine yapılmış araştırmalar yoktur. Ancak bu beslenme planında besin kısıtlamasına gidildiği için vücut için gerekli yağ asitlerinde eksiklikler görülebilir. Özellikle protein kaynağı olan kırmızı et, balık ve tavuk etinin tüketimi sınırlandığı için vücutta kas kaybı, demir, fosfor, B12 vitamini, Omega-3 yağ asidi gibi vücut için gerekli vitamin ve minerallerin eksikliği de görülebilir. En büyük etkisi ise sinir sisteminde hasarların oluşma riskinin fazla olmasıdır.

ARALIKLI ORUÇ

Aralıklı Oruç gün boyunca yemek yenilen süreyi kısıtlamak adına, yeme aralıklarını düzenleyen bir beslenme tarzıdır. Bazı sık kullanılan Aralıklı Oruç yöntemleri 16 saat boyunca oruç aralığı (16 saat aç kalma) ve 8 saat yeme aralığıyla 16:8 yöntemi veya haftada iki gün üst üste alınması gereken kalorinin sadece yüzde 25'inin alınıp, diğer beş günün daha serbest geçtiği 5:2 yöntemidir. Oruç yaptığınız süre boyunca ne yediğiniz de çok önemlidir. Tükettiğiniz kalorileri basit karbonhidratlardan, şekerden, işlenmiş tahıl ürünleri gibi kaynaklardan almak yerine kompleks karbonhidratlar, meyve ve sebzelerden, sağlıklı proteinlerden ve sağlıklı yağlardan tercih etmeniz önemlidir.

16:8 aralıklı oruç yönteminin, kilo kaybını desteklediği, kan şekerini iyileştirdiği, beyin fonksiyonlarını arttırdığı ve insan ömrünü uzattığı düşünülmektedir. Aralıklı açlığın, açlık insülin seviyelerini %31’e kadar, kan şekerini ise %3-6 oranında düşürdüğü ve böylece diyabet riskini azalttığı ve kontrol altına aldığı bulunmuştur.

Yazının Devamını Oku

Bağışıklık sistemi

23 Kasım 2021
Bağışıklık sistemi, bir canlıdaki hastalıklara karşı koruma yapan, patojenleri ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok eden işleyişlerin toplamıdır. Özellikle mevsim geçişlerinde hastalıklardan korunmak için güçlü bir bağışıklık sistemi şarttır. Bağışıklık sistemini güçlü tutmak için dikkat edilmesi gereken en önemli şeylerin başında beslenme gelmektedir. Akdeniz tipi beslenmenin bağışıklığı kuvvetlendirdiği kanıtlanmıştır. Haftada en az üç gün balık yemek, beslenmede kuru baklagillere ağırlık vermek, mevsim sebze ve meyveleri yemek, süt ayran, yoğurt, kefir gibi hayvansal gıdaları tüketmek bağışıklık sistemini güçlendirmede önemlidir.

Bağışıklık Sistemini Güçlendirmede Rol Alan Önemli Etmenler:

C vitamini

Antioksidan görevi olan C vitamininin enfeksiyonlarla savaşmanın anahtarı olan beyaz kan hücrelerinin üretimini arttırdığı bilinmektedir. C vitamini kollajen sentezini teşvik eder ve hücre zarlarını serbest radikallerin neden olduğu hasardan korur, böylece epitel bariyerlerinin bütünlüğünü destekler. Vücudumuz C vitaminini üretemediği ve depolayamadığı için her gün almamız gereken besinlerin başında yer alır. Hemen hemen tüm narenciye meyveleri C vitamini bakımından yüksektir. Biber, maydanoz, çilek, kivi, brokolide ve greyfurt, portakal, mandalina, limon gibi turunçgillerde bulunur.

E vitamini

C vitamini gibi, E vitamini de güçlü bir antioksidandır. Vücudumuzdaki yaklaşık 200 biyokimyasal reaksiyonun parçası olan bu önemli vitamin, bağışıklık sisteminizin işleyişinde kritik öneme sahiptir. Serbest radikallerin neden olduğu hasardan hücre zarlarının bütünlüğünü korur. Çoğunlukla badem, ay çekirdeği, fındıklar, fıstık ezmesi gibi yağlı tohumlarda bulunur.

Karotenoidler

Hücrelere zarar veren serbest radikallerin oluşumunu inhibe eder. Antioksidan savunma sistemini aktifleştirir. Karotenoidlerin yüksek seviyelerde tüketilmesinin vücut dokularında, özellikle gözde daha yüksek iyileşmelere yol açtığı ayrıca kronik hastalık riskini azalttığına dair çalışmalar vardır. Havuç, kayısı, kavun, balkabağı, tatlı patates, domates, kırmızı biber, koyu yeşil yapraklı sebzelerde (ıspanak, lahana) bulunur.

Selenyum ve çinko

Yazının Devamını Oku

Mikrobiyota nedir ve bağışıklık sistemine etkileri nelerdir?

28 Mayıs 2020
Son yıllarda sindirim sistemi hakkındaki çalışmalar yoğunlaştı ve araştırmaların sonucunda özellikle mikrobiyota kavramını öğrendik. Prof. Dr. Murat Baş ile mikrobiyota ve bağışıklık sistemi hakkında merak edilenleri konuştuk.

Sizin de bu konu ile ilgili yılların birikimiyle ortaya koyduğunuz bir kitabınız var. Bu nedenle ben ilk önce şunu sormak istiyorum; Mikrobiyata ne demek?

Mikrobiyota içimizde ve dışımızda yaşayan tüm mikroorganizmalara (Bakteriler, virüsler, mayalar ve parazitler gibi) verdiğimiz isimdir. Her bölgenin farklı mikrobiyotası vardır. Bağırsak mikrobiyotası vücudumuzdaki en fazla mikroorganizmayı barındırdığı için biz daha çok ondan bahsediyoruz. Çünkü bağırsak mikrobiyotasında bizimle birlikte ortak bir yaşam süren ve yaklaşık 1.5-2 kilogram ağırlığa sahip olan bir topluluk bulunuyor.

Mikrobiyata (Özellikle bağırsak mikrobiyotasının) sağlığının bu kadar kıymetli olmasının nedeni nedir?

Günümüzde yaygın olarak görülmeye başlayan otoimmün hastalıklar, diyabet, kalp ve damar hastalıkları, despresyon ve obezite gibi birçok sağlık probleminin kaynağı bağırsak mikrobiyotasındaki dengesizliklerin olduğuna dair elimizde birçok kanıt bulunuyor. Yani bağırsaklarınız ne kadar sağlıklı mikroorganizmaların hakimiyetinde ise, genel sağlığınız da o kadar iyi olur diyebilirim. Eğer bağırsak mikrobiyotanız sağlıklı mikropların egemenliği altında ise siz de sağlıklı oluyorsunuz. Aksi durumda birçok hastalık için tehlike çanları çalmaya başlıyor.

Özellikle COVID-19 sonrasında bağışıklık sistemi daha da önemli hale geldi. Bağırsak mikrobiyotası ve bağışıklık sistemi arasında nasıl bir bağlantı vardır? Bu bilgi doğrultusunda bağışıklığını kuvvetlendirmek isteyenlere önerileriniz neler olur?Bağışılık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsaklarda üretilir. Ayrıca bağırsaklarımız bizi zararlı öğelerden koruyan hem kimyasal, hem de fiziksel bir bariyer görevi görür. Bu nedenle, sağlıklı bir bağırsak, sağlıklı bir bağışıklığın temelini oluşturur. Yediğiniz işlenmiş, yüksek şekerli ve yüksek yağlı yiyeceklerin miktarını azaltmak bağırsak sağlığının daha iyi olmasına katkıda bulunabilir. Ek olarak, bol miktarda bitkisel ve yağsız protein yemek bağırsağınızı olumlu yönde etkileyebilir. Lif bakımından zengin bir beslenme planının sağlıklı bir bağırsak mikrobiyotasına büyük katkıda bulunduğu gösterilmiştir.

Beslenme ve bağırsak sağlığı çok yakından bağlantılıdır. İşlenmiş gıdalar, yüksek yağlı gıdalar ve rafine şekerlerden yüksek gıdalardan kaçınmak, sağlıklı bağırsak mikrobiyotasını korumak için son derece önemlidir, çünkü bu gıdalar iyi bakterileri yok eder ve zararlı bakterilerin büyümesini teşvik ederler. Bu nedenle bağırsak sağlığını destekleyen besinlere beslenme planınızda mutlaka yer verin.

Bu besinlerden ilki yüksek lifli gıdalardır. Nohut, fasulye gibi baklagiller, yulaf, muz, bulgur, enginar ve pırasa gibi yüksek lifli gıdalar, bağırsak sağlığı üzerinde olumlu etkiler yaratır. Ayrıca, hem prebiyotik kaynağı olmaları hem de kanseri önleyici ve bağışıklık sistemini güçlendirici özelliklere sahip olan soğan ve sarımsağı unutmamak gerekir.

Yazının Devamını Oku

Koronavirüs döneminde ramazanda beslenme

8 Mayıs 2020
Bu sene ramazan ayı daha sakin ve daha çok evlerde geçiyor. Geçen senelerdeki gibi kalabalık sofralar, keyifli sohbetler maalesef yerini görüntülü aramalara bıraktı. Durum böyle olunca sıkıntıdan iştah kontrolünde zorlanma yaşayan pek çok kişi olmaya başladı. Özellikle de evde uzun saatler kalmak zorunda olan pek çok kişinin uyku saatleri ile birlikte yemek düzeni de bozulmaya başladı.

Oruç tutanlar için en önemli noktalardan birincisi sahuru atlamamak. İkincisi ise et yemekleri, zeytinyağlılar, soğuk ramazan şerbetleri ve ramazana özel tatlı seçenekleri olan iftar sofralarında iştah kontrolü sağlamak. Siz de bu ramazanda hem sofra keyfinden hem de sağlığınızdan vazgeçmek istemiyorsanız önerilerime kulak verin derim.

-Havanın ısınmaya başladığı, korona virüsün kol gezdiği bu günlerinde bedeniniz suya çok daha fazla ihtiyaç duyacak. Bu nedenle mutlaka orucunuzu bir bardak su ve bir kase çorba ile açmalısınız. Aksi takdirde bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi ve halsizlik gibi sağlık problemleriyle karşılaşabilirsiniz.

-Havanın ısındığı günlerde sıvı kaybına bağlı olarak oluşabilecek sodyum ve potasyum kaybını dengelemek için günde 1 adet maden suyu tüketebilirsiniz. Ayrıca potasyum kaynağı olan kuru kayısı ve muz gibi meyveleri günlük menünüze ilave etmelisiniz.

- Hurma gibi glisemik indeksi yüksek besinlerle orucunuzu açmak kan şekerinizin dengesinin bozulmasına sebep olur. Kan şekerindeki ani yükseliş ve düşüşler sizin yemek sonrası halsizliğinizin sorumlusudur.

- Unutmayın midenizin de bir sınırı var. Bütün gün boş kaldıktan sonra birden yüklenmeniz sindirim sistemi problemlerine sebep olabilir. Ayrıca uzun açlıklardan sonra hızlı ve miktarı fazla bir öğün tüketmeniz insülin hormonu salınımını arttırır. Bu da sizin kilo almanıza ve özellikle de bel çevrenizin kalınlaşmasına sebep olur.


Yazının Devamını Oku

Bulimia nervoza nedir?

2 Ekim 2019
Normalin çok üzerinde yedikleri için mide şikayetleri ve kalori kısıtlaması amacıyla kendilerini kusturmaya çalışırlar veya laksatif ve diüretik ilaçlar kullanırlar.

Bulimia nervoza; belirli bir zaman dilimi içerisinde (örneğin 2 saat) normal şartlarda yiyebileceğinden çok daha fazla yiyeceği, kontrolsüzce besin tüketmek ve sonrasında ağır suçluluk duygusuyla beraber çeşitli yollarla boşaltımı sağlamaya çalışma davranışıdır.

Bu bireyler kilo almak konusunda oldukça hassas oldukları için kendini kusturma, dışkılamayı artırmak için laksatif ve diüretik ilaç kullanımı, ağır egzersizler gibi sağlıklı olmayan davranışlar sergiler. Bu davranışların temelinde “dengelemek” dürtüsü yatar ancak maalesef fizyolojik olarak bu mümkün değildir. Kişiler yeme atağı sonrası kusarak yediklerinden kurtulmaya çalışsalar bile sindirim ağızda başladığı için ortalama olarak en fazla kalorinin %50’sini atabilirler. Çünkü sindirim ağızda başlar ve normal sürecinde vücuttan atılana kadar devam eder. Laksatif etki yaratan müshil ilaçları veya bitkisel çaylar, bağırsaklara zarar verir ve yiyeceklerin vücuttan direkt atılması konusunda çok daha başarısızdırlar. Bu yolla yiyeceklerin ancak %10’u vücuttan atılabilir. Kustuktan ya da ishal yapıcı ilaçları içtikten sonra tartıda azalan kilo sadece su kaybıdır.

Anoreksiadan farklı olarak bulimia nervoza hastalarının vücut ağırlıkları normal sınırlar içinde ya da daha fazla olabilir. Bazılarında ise dönemsel olarak kilo artışı ve azalışı gözlemlenir çünkü sürekli diyet yapmak ve yapmamak arasında gidip gelirler. Zihinleri sürekli vücut ağırlıkları ile meşguldür ve ideal kiloda bile olsalar kilo alma konusunda kaygılanırlar.

Tıkınırcasına yeme ataklarının en önemli sebebi duygusal stabilitenin olmaması ve olumsuz duygularla (üzüntü, endişe, korku, tatminsizlik vb...) başa çıkamıyor olmaktır. Yeme eylemi bir tür rahatlama yöntemi olarak kullanılır. Diğer tetikleyiciler arasında kişiler arası stres yaşantıları, diyet kısıtlamaları, vücut ağırlığı ve şekli ile ilgili olumsuz düşünceler ve hisler, depresif ruh halini sayabiliriz. Tıkınırcasına yeme atakları sonrasında kişide, kendini suçlama, aciz hissetme, yoğun bir pişmanlık ve öfke hali gözlemlenir.

• Kendi yeme davranış şeklinden dolayı mutsuz olmak

• Kişinin kilosu ve beslenmesiyle ilgili kaygılar

• Görüntü ile ilgili ideal algı ve endişe

Yazının Devamını Oku

Omega 7 deposu iğde nelere faydalı?

13 Eylül 2019
Bağışıklığı güçlendiriyor, ishali kesiyor, yaprakları kaynatılarak içildiğinde öksürüğe iyi geliyor. Ülkemizde de severek tüketilen iğde birçok şeye faydalı... Beslenme ve Diyet Uzmanı Buket Adanç, Omega 7 deposu iğdenin faydalarından bahsediyor.

Latince ismi ‘elaeagnus angustifolia’ olan iğde, genellikle Güneydoğu ve İç Anadolu bölgesinde yetişmektedir. Türkiye’de en çok tüketilen çeşidi ise kuş iğdesi adı verilen türüdür.

Yabani iğdenin olgun meyve ve çekirdekleri; flavonoidler, likopen, karotenoidler, fitosteroller ve A, B1, B12, C, E, K, P vitaminlerinden zengindir. Yani kısaca iyi bir antioksidandır ve bu özelliği sayesinde kardiyovasküler sistemi ve bağışıklığı güçlendirir. Yaşlanmaya, iltihaba, mide bağırsak ülserlerine, kansere ve radyasyonun etkilerine karşı koruyucudur.

İğdenin diğer bir önemli özelliği omega 7 yani palmitoleik asit kaynağı olmasıdır. Çok sık duymadığımız omega 7, Tibetliler ve Moğollar tarafından geleneksel ilaç olarak kullanılan bir besin öğesidir. Özellikle akciğerler, mide, dalak, kan dolaşımı üzerine farmakolojik etkilerinin olduğu yapılan çalışmalarda kanıtlanmıştır. İlk kez 1977 yılında, Çin Sağlık Bakanlığı tarafından resmi olarak kaynaklara geçmiştir.

Omega 7 ayrıca derinin doğal bir bileşenidir, bu yüzden cildi nemlendirici ve onarıcı etkisiyle bilinmektedir. Bu özelliği ile yanık ve iyileşmeyen yaraların tedavisinde ve egzama gibi hastalıkların tedavisinde kullanılır. Vajinal kuruluk ve göz kuruluğu gibi hastalıkların tedavisinde de etkilidir. Son yapılan çalışmalarda, Omega 7’nin saç ve tırnak üzerindeki olumlu etkileri de saptanmıştır.

Yazının Devamını Oku

Eczacılar kutu kutu satıyor! Probiyotik neye faydalı?

7 Eylül 2019
Probiyotik tablet ve tozlar, son dönemlerde şüphesiz eczacıların en sık sattığı ürünlerdendir. Bu besin desteklerine rağbet çok. Oysaki doğal yollardan da probiyotik almak mümkün. Diyetisten Buket Adanç, probiyotiklerin faydalarından bahsetti ve hangi besinlerde bulunduğunu açıkladı.

Bağırsak floramızda 100 trilyona yakın yararlı ve zararlı mikroorganizma bulunur. Probiyotikler ise kısaca yararlı diye tanımlayacağımız mikroorganizmalardır. Besinlerle veya destek şeklinde alındıklarında bizlerin bağırsaklarında mikroorganizmalar arası dengeyi sağlayarak genel sağlık durumuna olumlu katkı sağlarlar.

Tabii probiyotik kullanımı kadar önemli bir nokta daha var ki stres yönetimi. Dilediğiniz kadar probiyotik içeren besinler kullanın, yaşadığınız stres maalesef bağırsağınızdaki yararlı bakterileri öldürüyor.

Antibiyotik kullandığınız dönemde probiyotik içeren besinleri tüketmiyorsanız, paketli probiyotikleri kullanabilirsiniz çünkü antibiyotikler bağırsak floranıza zarar verir.

Probiyotiklerin şu ana kadar kanıtlanmış bir yan etkisi bulunmamaktadır ancak hamile ve emziren kadınların mutlaka doktoruna danışmaları tavsiye edilir. 

Yazının Devamını Oku