Ahmet Arsan

Meğer Hürriyet’te MESCİT varmış

16 Ağustos 2009
Hatırlayanlar çıkacaktır, geçen hafta, Sabah’taki arkadaşların mescit açma teşebbüsünden övgüyle söz etmiş, benzer bir şeyin Hürriyet’te yapılması için Ertuğrul Özkök’e başvuracağımı yazmıştım... Gerek içerideki dostlarım, gerekse yaptığım soruşturmacı-gazetecilik neticesinde edindiğim "manşetlik haber"i hemen sizinle paylaşıyorum:

Meğer Hürriyet’te bir mescit zaten varmışÉ

HÜRRİYET TARİHİ

Elbette, ramazanlarda iftar yemekleri verildiğini biliyordum ama bu mescit hikáyesini bilmiyordum doğrusu.

Öğrendiğim iyi oldu.

Efendim, mesele şu:

Hürriyet’in çoktan rahmet-i rahman’a kavuşan erkek kuaförlerinden Rıdvan Karaoğlu diye bir ağabeyimiz varmış.

Yaşını başını almış, muhterem bir ağabeymiş Rıdvan Bey.

Gazetenin zemin katındaki kuaförü sabah erkenden açar, öğle ve ikindi vakitleri ise şöyle yarım saatliğine ortadan kaybolurmuş.

Yine zemin katta bulunan spor salonunda masa tenisi oynayan arkadaşlar, Rıdvan Bey’in de spor salonuna gelip oradaki küçük bir odaya girdiğini görüyorlarmış sık sık.

Sorup öğrenmişler ki...

Rıdvan Ağabey, spor salonundaki o küçük odayı kendi halinde mütevazı bir mescide dönüştürmüş.

Öğle ve ikindi namazlarını orada edá edermiş.

Rıdvan Bey tek başına mıymış namaz kılarken, yoksa zamanla küçük bir cemaat de oluşmuş mu, bunu bir türlü öğrenemedim.

Artık kendisine de sorma imkánım yok ne yazık ki.

Ama Rıdvan Bey’in orada namaz kıldığına dair ismi bende saklı tanıklarım var.

O ODA NE OLDU?

Rıdvan Bey’in mescit olarak kullandığı odanın bugün ne olduğunu da bilmiyorum...

Bildiğim, Hürriyet’te bir mescidin en azından birkaç sene öncesine kadar hizmet verdiği.

Bu tabii ki Ertuğrul Özkök’ten talebimi geri çektiğim anlamına gelmiyor.

Hatta tersine...

Artık daha ısrarlıyım...

Ertuğrul Bey...

Eski bir hatırayı yeniden canlandırmak adına...

Kuaför Rıdvan Bey’in ruhu için...

Mescidin son hali nedir, kamuoyunu aydınlatır mısınız lütfenÉ

Zemzemle rakı içenler de kim?

"Çok şükür, çok şükür bu günleri de gördüm, ölsem gam yemem gayrı..."

Názım Hikmet’in bu güzelim mısraını bize hatırlatan, mahallenin sesi duyulur, sözü dinlenir isimlerinin AKP ile birlikte olup bitene yönelttikleri ve giderek keskinleştirdikleri eleştiriler elbette.

Ahmet Taşgetiren, Ali Bulaç, şu bizim Ahmet Hakan az şey söylemediler bu hususta.

Elif Çakır’ın Taraf’ta, cami tuvaletlerinin içler acısı durumunu dile getirmesi ve "temizlik imandandır" diyen bir dinin mensuplarının böyle konularda takındığı umursamazlığı eleştirmesi bu nedenle iyi geldi.

Hele Yeni Şafak’ta Dücane Cündioğlu’nun peş peşe yazdığı birbirinden kıymetli felsefi ve ahláki analizleri görünce, nasıl demeli, mahalleye karşı zaman zaman sarsılan güvenim de tazelendi.

Cündioğlu’nun yazısının başlığı bile tek başına yaşanan değişimi koyuyor ortaya: "Zemzemle rakı içilmez!"

Mevhumun muhalifini düşününce yani diyalektiği devreye sokunca akla gelen ilk soru şu kaçınılmaz bir biçimde şu oluyor:

"Zemzemle rakı içenler mi var?"

Bunu takip eden diğer soru da şu herhalde:

"Zemzemle rakı içenler kimler?"

Hiç şüphesiz, Dücane’nin yazısını böyle birebir ele almak gerekmiyor ama bu ve benzeri sorular da insanın aklına hücum ediveriyor işte!

"Şikáyete hakkımız yok" diyor Cündioğlu, "seçimlerimizin sonucuna mecburen razı olacağız".

Kendisi razı mı acaba?

Hayır

Yoksa "Ramazanlarda kurulan o şaşaalı, o debdebeli iftar sofralarını yerle bir edecek inançtaki yoksul çocukların asaletini" aramaya davranır mıydı hiç?

Bak şu çemkirene sen

Birkaç hafta önce, edebiyat-sanat dünyasında AKP döneminin rantını yiyenlerden, yerken de eline yüzüne bulaştıranlardan söz etmiştim ya...

Bu arkadaşlardan birisi fena halde alınmış anlaşılan.

Kendisinin program verdiği arkadaşlar tarafından yönetilen, program karşılığı da kendisine köşe ihsan edilen haftalık bir kitap dergisinde çemkiriyor yüzümüze karşı.

Çemkirmesi neyse ne de, bir de Robert Musil’in "Niteliksiz Adam"ını alet ediyor emellerine.

Hayır, "Ben böyle şeyler yapmam, yapmadım, bu dedikodudan ibaret" filan dediği yok.

Ya ne diyor?

Bir şey dediği yok, yaygın ifadeyle "edebiyat" yapıyor.

Birader, biz Ahmet Hakan’dan bile çekinmeden yazıyoruz bu satırları.

Senin şairliğini, yazarlığını tescil ettirmek için çevirdiğin dolaplar ise o yazdığın derginin koridorlarında konuşuluyor zaten.

Ömer’in adaleti ve erdemi bunun için yerlerde geziniyor nicedir.

Hem neden hemen öne atıldın ki?

Bak, diğerleri sesini çıkartıyor mu hiç...

İslamcılar neleri beceremez?

Matbuat ve medyada başarı sağlayamazlar...

Ellerine yüzlerine bulaştırmadan aldatamazlar...

Şiiri iyi kıvırırlar ama roman yazamazlar...

Cemaatleşirler ama bireyselleşemezler...

Kendi içlerinde dedikodu yaparlar ama kamu önünde özeleştiri yapamazlar...

Sürekli vozurdanırlar ama başkaldıramazlar...

Komplosuz yapamazlar...

Dekorasyonda sınıfta kalırlar...

Hangi kapitalizm, hangi müminin yitik malıdır

İsmail Kara, "bizim mahalle"nin hakiki manada ağır ağabeylerindendir.

Hayır, iki fakülte bitirmesi, iláhiyatta saygıdeğer bir profesör olması, Türkiye’de İslamcılık düşüncesi konusunda birbirinden kıymetli eserler yazması değildir sadece İsmail Kara’yı ağır ağabey yapan.

İsmail Kara’yı kelamı ve kalemi dinlenir yapan, hemen hiçbir hususta, "Ben de varım" diye bağırmayan terbiyesidir...

Ortalıkta, "Ben de varım" diye haykırarak gezinenleri gördükçe daha bir belirginleşen tevekkülüdür...

Ne mağduriyete prim verir, ne de mağruriyet iklimlerinde gezinir.

Rizeli Kutuz Hoca’nın oğlu olup da iktidarın ulufe niyetine dağıttığı nimetlere göz ucuyla bile dönüp bakmayan bir ahláktan söz ediyoruz.

Star’da Fadime Özkan kardeşimizin, İsmail Kara ile yaptığı söyleşiyi okuyunca, Dergáh Yayınları’nın koridorları ve koridorların mütemmim cüzü olan Mustafa Kutlu, İsmet Özel, Ezel Elverdi, Mustafa Ruhi Şirin geçiverdi gözlerimin önünden.

Sözünü ettiğim söyleşide İsmail Kara, "İslamcılık gelir geçer, önemli olan İslam’dır" diyerek AKP ile birlikte yaşanan kırılmalara da farklı bir derinlik getiriyor.

Fakat daha önemlisi, "Kapitalizm zalimlerin yitik malıdır" cümlesi.

Müteahhitliği meşrulaştırmaya çalışan eski "mücahit"lerin giderek köseleye dönüşen yüzüne indirilmiş anlamlı bir tokat bu.

İster tesadüf deyin, ister tevafuk...

Daha ilginç ve çarpıcı olan ise birkaç sayfa sonra yine aynı gazetede, yani Star gazetesinde yer alan bir köşe yazısının başlığıydı:

"Kapitalizm Müslüman’ın yitik malıdır..."

İslami kesimde Modalar demodeler

DEMODE Çorlulu Ali Paşa Medresesi...

MODA Tophane...

DEMODE Tuğba Topbaş... (Kadir Topbaş’ın bol makyajlı türbanlı gelini)

MODA Göksu Topbaş... (Kadir Topbaş’ın az makyajlı türbansız gelini)

DEMODEDemokrasi tartışmaları...

MODA Mehdi tartışmaları...

DEMODE Meksika Sınırı...

MODA Teke Tek...

DEMODE Salih Kapusuz... (AKP’nin kadim grup başkanvekili)

MODA Suat Kılıç... (AKP’nin çiçeği burnunda grup başkanvekili)

DEMODE Mehmet Şevket Eygi’nin teorileri.

MODA Adnan Hoca’nın teorileri...
Yazının Devamını Oku

Bu bir açık dilekçedir: Hürriyet’te mescit açılsın

9 Ağustos 2009
Sayın Ertuğrul Özkök...<br><br>Sanırım, bilmiyorsunuzdur... 60’lı ve 70’li yıllarda İslami kesimde bir "hidayet romanları fırtınası" eserdi...

Batılı, dejenere, köklerinden kopmuş, şuursuz, yabancılaşmış insanlarımızın, çeşitli vesilelerle özlerine, köklerine dönüşlerini anlatan, edebiyat değeri açısından zayıf, propagandist romanlardı bunlar...

Bu romanlarda "dindarların yaşadıkları zorluklar" bahsine de yer verilirdi.

Zorlukların en başında ise "mescit sıkıntısı" gelirdi.

"Mescit sıkıntısı", okuduğum sayısız hidayet romanının ana temalardan biriydi.

NAMAZ KILAN MÜHENDİS BEY

Olay şudur:

İyi bir eğitim almış ve mesela mühendis olmuş dindar genç, memleketin önemli kuruluşlarından birinde iş bulmuştur.

Çalıştığı modern iş yerinde namaz kılmak istemektedir.

Fakat bunu nasıl yapacaktır?

Bir mescit talebinde bulunsa, nasıl bir tutumla karşılaşacağı ortadadır. Ya Nurcu denecektir kendisine, ya da mürteci...

Bu durumda tek çare vardır:

İşyerindeki müstahdemlere (Dikkat: Müstahdemin namaz kılmasını kimse anormal karşılamaz!) başvurmak...

Müstahdemler, namaz kılma işini, iş yerinin zemin katındaki örümceklerin yuva yaptığı, farelerin cirit attığı kalorifer dairesinin yanındaki boş bir odada çaktırmadan halletmektedirler.

Ve böylece bizim dindar mühendis de, müstahdemlere takılıp namazlarını o izbe yerde kılmaya başlar...

Müstahdemler de gözyaşları içinde "Namaz kılan mühendis bey" olgusunu seyre dalarlar...

Evet... İşte böyle dokunaklı öyküler...

Bugün Türkiye’nin iktidarında olanlar 60’lı ya da 70’li yıllarda bu tür romanları okuyarak yetiştiler...

MESCİTLİ KİŞİLİKLİ YAYIN

Sayın Ertuğrul Özkök...

Sabah gazetesinde mescit açıldığı haberini ilk okuduğumda aklıma bunlar geldi...

Ama bundan daha önemlisi var:

Bir gazetede mescit açılması için...

O gazetenin, ille de kamu bankalarından elde edilen kredilerle satın alınması ve iktidarın emrine tahsis edilmesi gerekmiyor...

İlke basittir:

Gazetenin bir köşesinde küçük bir odada bir "mescit" açarsınız... İsteyen gider namazını orada kılar, istemeyen kılmaz...

Gazetede bar var, kuaför var, spor salonu var... Mescit neden olmasın?

Ha bir de şöyle bir şey var:

Bünyesinde mescit barındıran bir gazetenin, bugünkü iktidarı yeri geldiğinde eleştirmesinin acayip havalı, acayip etkileyici bir edası da olur...

Hadi bir el atın şu olaya da millet, "Mescitli iktidar yalakalığı" ile "Mescitli kişilikli yayın" arasındaki farkı fark etsin...

Üç İslami ikoncan

1- KARZAİ

Afaganistan’ı abat edemedi ama kılık kıyafetiyle dünyada derin bir sarsıntı yarattığı kesin... Dünya modasında bir rüzgar estirdi... Pelerinleri, şalvarları, kepleri ile geleneksel çizgiye yaslanarak herkesin gözüne hoş görünebilecek kıyafetler giyiyor... Ünlü modacılar tarafından "en iyi giyinen lider" seçilmesi de bu işi başardığının kanıtı...

2- HATEMİ

Karzai’deki yaratıcılık onda yok... Onun yaptığı küçük bir reform: İran’ın geleneksel molla kıyafetini, küçük oynamalarla ve minik değişikliklerle fevkalade etkileyici hale getiriyor... Yaptığı değişiklikler o kadar önemli ki, diğer mollaların arasından sıyrılmasına yol açıyor...

3- CÜPPELİ

Bir hafta içinde iki kez televizyonda görünce şuna kanaat getirdim ki, bu adam giyim stilinde kendine özgü bir tarz tutturmayı başarmış durumda... Kırmızı fes, çizgili yakasız gömlek ve iyi bir terzinin elinden çıktığı belli olan koyu renk cüppe... Ve elindeki incili asa... Mehmet Şevket Eygi ne der bilmiyorum ama ben "süper" diyor ve on üzerinden on veriyorum...

En meşhur İslamcı Kürtler

OSMAN TUNÇ - Tam anlamıyla kayıp... Oysa Kürt sözcüğünün kullanılmasının bile sakıncalı olduğu dönemde Nubihar adlı Kürtçe bir dergi çıkarırdı... Kürt sorunu konusunda bunca önemli ve tarihi gelişme yaşanırken şimdi nerelerdedir bilinmez...

ALTAN TAN
- Refah Partisi’nin "Güneydoğu Bölge Müfettişi" idi... Refah’taki milliyetçi eğilimlere isyan edip istifa etti... Ardından da hep bağımsız, bağlantısız Kürt aydını olarak kaldı... Tezlerindeki İslami doz zamanla azalsa da hep ilgiyle izlendi... Bugünlerde görüşlerine sık başvuruluyor.

MEHMET METİNER - 80’lerin genç İslamcılarını etkilemiş Girişim adlı dergiyi çıkarırdı... En başından beri İslami kesimin Kürt sorununa yaklaşımındaki çarpıklıkları dile getirdi... Bugünse tam anlamıyla AKP’yi destekliyor.

İHSAN ARSLAN - Mazlum-Der Başkanlığı görevini yürütürken Kürt sorunu konusunda radikaldi... Sonra? Yumuşadı... AKP’nin iş başına gelmesinin ve Erdoğan’ın en yakınında yer almasının ardından Kürt sorunu konusunda oluşturulan politikalarda etkin rol oynuyor...

Şaka gibi

Duydunuz mu?

Türkiye’de ilk kez "İslami Moda ve Aksesuarları İhtisas Fuarı" açılıyormuş.

Ekim ayının ilk haftasında Yeşilköy’deki İstanbul Fuar Merkezi, bu büyük olaya sahne olacakmış.

Ben şimdiden olacakları haber vereyim:

Ekim ayının ilk haftası Tekbir Giyim’in sahibi yeniden ekranlara dönecek... Türbanlı mankenler olayı televizyonlarda büyük haber olacak... Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, "moda ve zihniyet" konusunda yazılar yazacak... Mehmet Şevket Eygi, ortaya konan ürünlerin hiçbirini beğenmeyecek...

Ama ben asıl şunu merak ediyorum:

"İslami aksesuar" dedikleri de ne ola ki?

Tespih, seccade, takke, misvak gibi ürünler mi?

Ankara’da bir mekan

Ankara’nın göbeğinde birahaneleri ve eğlence yerleriyle meşhur Kızılay - Sakarya Caddesi’nde Kurtuba isimli yeni bir mekan açıldı...

"Kitap ve Kahve" konseptiyle açılan bu mekan, birahanelerin ve eğlence yerlerinin arasında "bir arada barış içinde yaşama" örneklerinden birini sunuyor. Zevkli bir dekorasyon... Huzurlu bir ortam... Kitap ve kahve kokusu... Ve en önemlisi farkının altını çizmeyen, bağırmayan bir atmosfer...

Ankaralı okurlarıma "Bir uğrayın" demek isterim...

ÖDP’nin imam-hatipli başkanına tavsiyemdir

Sosyalistlerin partisi ÖDP’nin başında bir imam-hatipli var...

Adı: Alper Taş...

"Alper arkadaş"a hem bir imam-hatipli olarak Türkiye sosyalistlerine liderlik yapabilmesi, hem de "sen nasıl imam-hatiplisin?" diye soranlara cevap verebilmesi için bir kitap tavsiye edeceğim...

Kapı Yayınları’ndan çıkan kitap, çok kapsamlı bir Ali Şeriati biyografisi...

Alper Taş, kitabı okuyunca...

İranlı İslamcı aktivist Ali Şeriati’nin İslam ve sosyalizmi nasıl da birleştirdiğini görünce şaşıp kalacak...

Şeriati’nin sahabeden Ebu Zerr’i "ilk sosyalist" ilan etmesi ve Ebu Zerr’den "ezilenlerin büyük kahramanı"nı çıkarmasını imrenerek okuyacak...

Daha da önemlisi...

Ta 50’li yıllarda...

İran’da Tudeh adlı komünist partinin yanında bir grup İslamcının "Hüdaperest Sosyalistler Hareketi"ni başlattığını öğrenecek...

Hadi Alper Arkadaş...

İslami sol işini Ertuğrul Günay yapamadı... Mehmet Bekaroğlu yalnız kaldı...

Bari sen yap...

İslami kesimde Modalar Demodeler

DEMODE İslamcı feminist Hidayet Tuksal...

MODA Kafka da okuyan, Kuran da okuyan Esra Elönü...

DEMODE Topkapı’da şaraplı konser tartışması...

MODA Konserde ezan arası tartışması...

DEMODE Ahmet Taşgetiren...

MODA İbrahim Kiras...

DEMODE Leonard Cohen şiirlerinden dizeler okumak...

MODA Leonard Cohen’i İsrail destekçisi diye protesto etmek...

DEMODE
Sigara içen İslamcı...

MODA Nargile içen İslamcı...

DEMODE Beyaz sinema...

MODA Minimal sanat sineması...
Yazının Devamını Oku

Erol Yarar üzerine tezler

26 Temmuz 2009
Erol Yarar...<br>TÜSİAD’çı bir babanın oğlu... Beyaz Türk... Kolejlerde okumuş... Dünyayı bilir... Zengin... İşte bu Erol Yarar, TÜSİAD’çıların karşısına MÜSİAD diye bir örgütlenmeyle çıkmıştı...
Nasıl da mutluydu bizim mahalle...
Hey de hey! Tam bir gol atılmıştı TÜSİAD’ın kalesine...
O zamanlar herkes MÜSİAD goygoyculuğu yaparken, biz radikal gençler olayla kafa buluyorduk...
Bir espri vardı aramızda...
Şöyle bir şey:
Erol Yarar, MÜSİAD’ın mescidinde namaz kıldırırken cemaate dönüp, “Ey cemaat... Safları sıklaştıralım... Aramıza fakir Müslümanlar karışabilir” diyormuş...

HERKESTEN DAHA MEŞHURDU

Geleceği acayip parlaktı Erol Yarar’ın...
Bir ara Tayyip Erdoğan’dan da, Abdullah Gül’den de, Bülent Arınç’tan da daha meşhurdu...
Mahalle ondan çok şey bekliyordu...
Fakat iki büyük hata yaptı:
1- 28 Şubat döneminde, sürecin ağa babalarına çok ağır laflar ederek hakkında ağır bir dava açılmasına yol açtı...
2- Özel hayatında çalkantılar yaşadı... Eşinden ayrıldı, genç bir eşle evlendi falan...
Bir de şu var: Tayyip Erdoğan’la yıldızı bir türlü barışmadı...
Öyle olmasa...
Aradan geçen şunca zamana karşın, her makam için adam aranırken, Erol Yarar nisyana mahkum edilir miydi?

ASIL BURJUVA BİZİZ

Unutulmuşluğun bahçesinde çiçekler derlemeye sürgün edilmiş Erol Yarar, geçen hafta Yeni Şafak’a verdiği bir röportajda, “Asıl burjuva biziz... Bir lokma, bir hırka istemeyiz... Bin lokma, bin hırka isteriz... Marka ayakkabı giyeriz... Açılın yoldan geliyor dandan” mealinde açıklamalar yaparak kafayı çıkarıverdi...
Bakalım bu “dikkat çekici” açıklamalar, asıl muhatabın, yani Tayyip Erdoğan’ın dikkatini çekebilecek mi?

Cüppeli’ye tek bir soru

Muhterem Cüppeli Ahmet Hoca...
Sen kendi resmi internet sitende, Yalova Termal’e giden bir hoca efendiyi, “dünya işlerine dalmış, söyledikleriyle amel etmeyen bir adam” olarak kınamışsın...
Yalova Termal Tesisleri’ne gitmek, “dünya işlerine dalmak” ya da “söyledikleriyle amel etmemek” ise...
Malta’ya gidip jet skiye binmek nedir?
Bir vaazında şu fakirin bu sualine bir cevap verebilir misin Allah aşkına...

Hangi cemaat hangi takımı tutar

HIZLI TAYYİPÇİLER
Tayyip Erdoğan’ın hasta Fenerli oluşunun etkisi altına girenler, eskiden hangi takımı tutuyor oluyorlarsa olsunlar, son 6 yıldır Fener diyorlar başka bir şey demiyorlar.

HEP MİLLİ GÖRÜŞÇÜLER
Erbakan Hoca’nın hangi takımı tuttuğu tam olarak bilinmiyor. Ancak sahih olmayan bir tevatüre göre Erbakan, Trabzonspor’u tutmaktadır... Milli Görüş’ün hastaları, bu zayıf tevatüre göre amel edip Trabzon’u tutarlar.

İSLAMCI KÜRTLER
Artık özenti mi demeliyiz, etkilenme mi, yoksa tamamen bir tevafuk mu bilmiyorum... Ama hangi İslamcı Kürt’e sorarsanız sorun, alacağınız yanıt Galatasaray olacaktır.

FETHULLAHÇILAR
Eskiden “Milli Takım” derlerdi... Ancak ne zamanki etliye sütlüye karışır oldular, takım da tutmaya başladılar... Hakan Şükür kanadı Galatasaray’ı, İhsan Kalkavan kanadı ise Beşiktaş’ı tutuyor...

İSMAİLAĞA CEMAATİ
Çarşı Grubu’yla ideolojik bir yakınlıkları yok ama sınıfsal bir örtüşme var... İsmailağa belki de bu sınıfsal beraberlikten dolayı Beşiktaş’a yakındır...

MENZİLCİLER
Muhsin Yazıcıoğlu’nun hatırına Sivas’a yakındırlar...

RADİKALLER
Eskiden futbolu küçümserlerdi... Ancak sosyalist Birikim grubunun, “futbol halkların afyonudur” cümlesini ezip geçmesinden sonra hafiften futbola yakınlaştılar... İran milli takımını dikkatle takip ediyorlar.

HAYDAR BAŞ CEMAATİ
Cemaatin merkezi Trabzon’da olduğu için hiç kuşkusuz Trabzonspor...

Bizim mahallenin güzel insanları

YUSUF ZİYA CÖMERT
“Kayıtlar” diye bir edebiyat dergisi çıkarırdı... Muzipliği ve efendiliği kararında tutarak yazdığı edebiyat kulisi yazılarıyla dikkat çekerdi... Sonra gazeteci oldu... Yıllarca Yeni Şafak’ta düşük profilli bir çizgi izledi... Alçakgönüllü ve ihtirassız... Sonra kader onu Yeni Şafak’ın başına getirdi... Başardı... Hem de iyi başardı... Her şeye rağmen mahallenin en iyi gazetesini o çıkarıyor.

MUSTAFA KUTLU
Hikaye sanatında bir büyük ustadır Mustafa Kutlu... “Ya tahammül ya sefer” adlı kitabından beri bizim cenahın edebiyat heveslilerinin ustası olmuştur... Su gibi okunur kitapları... Ve her yeni kitabıyla daha da ustalaştığını ortaya koyar... Buna rağmen mahallemizin diğer anlı şanlı yazarları gibi asla ve kata tuhaflaşmaz.

HASAN AYCIN
Bizim mahallede şöyle bir yakınma vardır: “Falanca solcu olsaydı, el üstünde tutulurdu... Ama İslamcı olduğu için görmezden geliniyor.” Bu yakınma, sanırım en çok da Hasan Aycın için geçerli... “Çizgi sanatı”nda özgün, farklı, yerli ve şahane örnekler ortaya koyan Hasan Aycın, aynı zamanda “görünmemekten zerre kadar şikayetçi” olmamasıyla da hepimizin gönlünde yer ediyor.

Program verip köşe alırız

Eskinin mücahitleri müteahhitliğe soyunarak kurtardılar durumu.
Kafiye kolaylığı, işleri de kolaylaştırdı elbette.
Şimdi “eski” İslamcıların gayet sık göründükleri muhtelif mekânlarda yapılan “ihale, iş takibi, müsteşara telefon, lüks tüketim” konuşmaları kimseyi fazla rahatsız etmiyor.
Ortalama bilgi ve görgüye sahip kesim böyle yaparken, entelektüel iddiaları olanlar, birikimlerine uygun farklı bir yöntem deniyor.
Yıllardır yaşadıkları aşağılanmanın, yok sayılmanın, adam yerine konulmamanın intikamını böyle alıyorlar, aldıklarını sanıyorlar belki de.
Nasıl mı?
Şöyle:
Üç-beş yıl öncesine kadar kimsenin adam yerine koymadığı, şiirlerini, hikâyelerini, denemelerini basmaya tenezzül etmediği bir şair, hikâyeci veya denemecisiniz.
AKP iktidarı ile birlikte dağıtılan “ulufe”den sizin de payınıza bir şeyler düştü ve diyelim ki, bir televizyon kanalına müdür veya bir bakanlıkta “derin danışman” oluverdiniz.
Eh, Misak-i Milli sınırları dahilinde “iktidar” son derece önemlidir.
İktidarınızı kullanarak kendinizi şair, hikâyeci ve denemeci olarak kabul ettirmenizin önündeki yollar açılmıştır artık.
Sen yöneticisi olduğun televizyon kanalında edebiyat dergisi yöneticilerine muhtelif isimler altında program yaptırırsın, o da dergisinde sana köşe verir.
Sen bir romancıyı veya şairi telif ücretini ödeyerek ekrana çıkartırsın, o de seni “son zamanların en gözde edebiyatçısı” ilan eder.
İyi de, ne zamana kadar sürer bu? Elbette, iktidar bitene kadar...

Kim kimler üzerinden kariyer yapıyor

SALİH TUNA - Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan üzerinden...
ERTUĞRUL ÖZKÖK - Eski aile fotoğrafları üzerinden...
AHMET HAKAN - Vakit gazetesi, Bülent Arınç ve Unakıtan Ailesi üzerinden...
FEHMİ KORU - Aydın Doğan ve Mehmet Emin Karamehmet üzerinden...
VAKİT GAZETESİ - Aydın Doğan, Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan üzerinden...
HİKMET ÇETİNKAYA - Fethullah Gülen üzerinden...
HÜSEYİN GÜLERCE - Fethullah Gülen üzerinden...
ŞAMİL TAYYAR - Ergenekon üzerinden...

İslami kesimde Modalar Demodeler

DEMODE: Gece Yolcuları
MODA: Mazhar Fuat Özkan

DEMODE: Hidayet romanları
MODA: Türbanlı aşk romanları

DEMODE: Şiir yazmak...
MODA: Yüksek lisans yapmak...

DEMODE: Ahmet Kekeç
MODA: Salih Tuna

DEMODE: Gazetelerde cemaat kavgaları
MODA: İHL Sözlük’te cemaat kavgaları

DEMODE: Ekinlik Adası...
MODA: Bodrum... Bodrum...
Yazının Devamını Oku

Türbanlı Ayşe’yle ilgili özgün bir yazı

19 Temmuz 2009
Hakkında 287 yazı yazılmış bir konuda özgün bir fikir üretmenin ne denli çetrefil bir iş olduğunu biliyorum.

Ama alan benim alanım...
Yazmasam olmaz.
“Türbanlı Ayşe Arman” konusunda kimselerin üzerinde durmadığı mesele şudur: Ayşe Arman ne kadar türbana girerse girsin, ne kadar çarşaflara bürünürse bürünsün, ne kadar kapanırsa kapansın...
Asla ve kata “hakiki türbanlı bir kadın” gibi olamaz.
Çünkü mesele, sadece “örtünmekten” ibaret değil.
Bir kere öyle büyük gülmeyeceksin... Hep ama hep küçük oynayacaksın... Hep minimal kalacaksın... Hicap her tarafını kaplayacak... Gözün öyle fıldır fıldır olmayacak... Oturmana kalkmana dikkat edeceksin... Etrafı fazla kesmeyeceksin... Yüzün her daim hafiften kızarık olacak... Kahkaha atmayacaksın... Erkeklere dikkatli bakmayacaksın... “İronik kız” tavrından uzak duracaksın... Fazla heveskâr görünmeyeceksin...
Şimdi sorarım size:

Yazının Devamını Oku

Cüppeli’yi fena enseledim

12 Temmuz 2009
Cüppeli Ahmet Hoca’nın resmi internet sitesinde gezinirken, "Biyografi" bölümünü tıkladım. Karşıma 44 yaşındaki Cüppeli’nin harikalıklarla dolu yaşam öyküsü çıktı...

Öyle bir öyküydü ki okuduğum, "Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi" bile bunun yanında sade suya tirit kalırdı.

"Bir yaşında nasıl kanaatkárdı", "İki yaşında nasıl Allah dedi", "Kuran’ı dört haftada nasıl ezberledi", "Dokuz yaşında nasıl vaaz verdi" türünden kerametlerin yer aldığı bir yaşam öyküsü...

Ama öykünün içinde yer alan bir bölüm, bizim Cüppeli’yi çok fena ele veriyordu...
/images/100/0x0/55eb682df018fbb8f8bf16da
*

Olay şu:

Cüppeli Ahmet henüz çocuk yaşlarda...

Cüppeli’nin babası, bir gün bir "Hocaefendi"nin vaaz kasetini eve getirip oğluna şöyle seslenmiş:

"Evladım Ahmet, gel sen de dinle... Bak ’Hocaefendi’ ne güzel vaaz veriyor".

Küçük Ahmet, biraz dinlemiş, daha sonra şöyle demiş:

"Baba, bu hoca ilmiyle amel etmiyor".

Aradan bir süre geçmiş.

Cüppeli’nin ailesi tatil yapmak için Yalova Termal’e gitmiş.

Tesadüf bu ya... Vaaz kasetini dinledikleri "Hocaefendi" de orada...

Ahmet’in babası, küçük Ahmet’e "Öp bakalım hocanın elini" demiş, Ahmet öpmüş ve daha sonra da adama şöyle demiş:

"Hocam, çok güzel konuşuyorsunuz maşallah, babam bir kasetinizi dinletti... Ama neden anlattıklarınızla amel etmiyorsunuz?"

Zavallı Hoca, şaşırmış ve sormuş: "Evladım, nereden çıkardın bunu? Neyi yapmıyorum?"

Bunun üzerine Cüppeli, şu yanıtı vermiş:

"Sizin buraya (yani Yalova Termal Tesisleri) gelmeniz hata... Böyle bir ortamda bulunmamanız gerekir. Çünkü siz İslam’ı temsil ediyorsunuz".

*

Külüstür bir kaplıcaya gitti diye "zavallı Hocaefendi"yi ilmiyle amel etmemekle suçlayan Cüppeli, bugün ne yapıyor?

Jet-ski üzerinde fır dönüyor, Malta’ya tatile gidiyor, beş yıldızlı otellerin plajlarında sefa yapıyor.

Ne diyelim? En iyisi şöyle dua etmek:

O "Hocaefendi"nin hakkını Cüppeli’nin yanına koma Yarabbi!

Bizim mahallenin meşhur kitapları

YOLDAKİ İŞARETLER Yazarı Mısırlı Seyyid Kutup’tur... 70’lerin ortalarından 80’lerin başına kadar İslamcı gençliğin el kitabıydı... Gençlere "bırakın demokrasiyi falan, İslam size yeter" ana fikrini gayet sert bir biçimde öğretiyordu... Bir zamanların bu efsane kitabı şimdilerde unutulup gitti...

İNSANIN DÖRT ZİNDANI İranlı Müslüman solcu Ali Şeriati’nin bir konferansından derlenen kitap, Hüseyin Hatemi’nin harika çevirisiyle Türkçede yayınlandığında bir anda gençlerin başucu kitabı olmuştu... Şeriati’nin dört zindandan kastettiği şunlar: Doğa, tarih, toplum ve kişinin kendisi...

YANIK BUĞDAYLAR Köy Enstitüsü çıkışlı yazarların başlattığı "köy edebiyatı"nın İslami versiyonunu başlatan romandır Yanık Buğdaylar... Köydeki olumsuzlukları giderme işinin köyün imamına yüklendiği romanda, kırsalın acılarına İslami çözümler sunulmakta... Yazarı Ahmet Günbay Yıldız, romanları baskı rekorları kıran bir romancı...

HUZUR SOKAĞI Türbanı kamu alanına ilk taşıyan isim olan Şule Yüksel Şenler’in iki ciltlik romanı... 70’lerin başında çok sükse yaptı... Baskı üstüne baskı yaptı... Hatta romandan Türkan Şoray ve İzzet Günay’lı "Birleşen Yollar" adlı bir film de yapıldı... Bizim mahalle bu romanı o kadar sevdi ki, bazı aileler roman kahramanlarının isimlerini çocuklarına verdiler. "Elif, Bilal, Feyza" gibi isimler bu romandan yadigárdır.

YALAN SÖYLEYEN TARİH UTANSIN - İslami kesimin tarih algısını şekillendiren bir kitap... Yazarı Mustafa Müftüoğlu, tarih disiplininin kurallarına uymak yerine, tarihi ideolojisine uydurmayı tercih etmiş bir yazar... "Bu zamana kadar size öğretilenlerin hepsi yalandı" sloganıyla hareket eden kitap, İslamcıların bilinen tarih tezlerinin ilk kaynağı niteliğindedir...

Dücane ile Yeni Şafak hangi konuda ayrı düştü

Dücane Cündioğlu, köşe yazısının alt tarafını kimi zaman kendi konferanslarının duyurusuna ayırmasını dışta tutacak olursak, bizim mahallede sayısı giderek azalan ciddi isimlerdendir.

Birer demir leblebi gibi olan makaleleri, hangi kucağa düşse tutuşturacak cinstendir.

Eleştirileri ise hatır gönül dinlemez.

Haşmet Babaoğlu da alır bundan payını, Hasan Bülent Kahraman ile Süleyman Uludağ da.

Dücane, birkaç haftadır Boğaz Köprüsü’ndeki ışıklandırmanın ne kadar rastgele olduğunu, hiçbir estetik kaygı taşımadığını yazıp duruyor.

Doğrusu bu ya, hiç de haksız sayılmaz.

Ama sanki bu eleştirileri dile getiren Dücane Cündioğlu değilmiş gibi, Yeni Şafak’ın sürmanşetinde şu haber yer alıyordu:

"Işıl ışıl İstanbul... Yeni sistemle aydınlatılan İstanbul’un incisi Boğaz Köprüsü geceleri farklı bir görünüme kavuştu."

Bakalım Dücane buna ne diyecek...

Bunları biliyor muydunuz

28 Şubat’ın "maraza çıkaran" ünlü hatiplerinden Şevki Yılmaz’ın Saadet yerine AKP’yi tercih ettiğini... Yine 28 Şubat’ın bir başka kahramanı Hasan Hüseyin Ceylan’ın da Ankara’da AKP’ye yakın durduğunu...

Bundan 10-15 sene evvel muhafazakár kesimde baş gösteren "Şiir akşamları" ya da "Şiir dinletileri" türünden etkinliklerin bugünlerde fena halde demode olduğunu... Artık muhafazakár şairlerin, kalabalıklar karşısında şiir okumanın şiirin değerini düşürdüğüne inanmaya başladıklarını...

Peygamber yaşasaydı, orduya ’ocağım’ der miydi

Memleketimizin milliyetçi-muhafazakár ve Müslüman çevreleri için ordumuz hep "Peygamber ocağı" olarak görülmüştür.

Askerlerimize "Mehmetçik" denilmesinin gerisinde de Hz. Muhammed’e duyulan sevgi ve saygının yattığı bilinir.

Ne var ki son zamanlarda hem ordu tarafından, hem de muhafazakár kanattan, farklı gerekçelerle olsa da, "Peygamber ocağı" kavramına itirazlar yükseliyor.

TESUD (Tüm Emekli Subaylar Derneği) Başkanı Emekli Tümgeneral Rıza Küçükoğlu aylar önce, "Ordu Peygamber ocağı değildir" demiş ama pek de ciddiye alınmamıştı.

İslamcı camianın yeni gözdesi ve "Beynelminel" filminin iki yönetmeninden biri olan Sırrı Süreyya Önder bu kez aynı minval üzere konuştu.

Önder’in sözleri hayli iddialı üstelik:

"Benim okuduğum, öğrendiğim, sezdiğim ve sevdiğim Hz. Muhammed, Ordu’ya ’Peygamber ocağı’ diyen hiçbir ümmetine şefaat etmeyecektir. (Zaman, 5 Temmuz)"

Alın size yeni bir kamplaşma konusu daha

Ahmet Arsan kimdir

Ahmet Arsan yanardöner acayip bir tiptir.

Bazen vicdanlıdır, ciddi takılır. Bazen eğlencelidir, malayani şeylere vurur kendini... Bazen "İmam-hatipli" imiş gibi yapar, bazen "düz liseliyim" der... Bazen içine çekilmek istenen polemiklere dalar, bazen her türlü çakışa karşı kayıtsız kalır. Bazen özenti gibi davranır, bazen özgüven patlaması yaşar... Bazen över, bazen söver, bazen alttan alır, bazen üste çıkar... Bazen tamahkárdır, bazen kadirbilir... Bazen kıskanç olur, bazen aşırı kayıtsız.

Velhasıl, bırakın Ahmet Arsan’ı etrafınızda aramayı da, aynaya bakın...

İslami kesimde Modalar Demodeler

DEMODE İHL Sözlük...

MODA Cemaat.com


DEMODE Şükriye Tutkun...

MODA Şevval Sam...


DEMODE Cesur ve yürekli olmak...

MODA Sarkastik ve ironik olmak...


DEMODE Karadeniz Yaylaları...

MODA Bodrum...


DEMODE Sarı Köşk...

MODA Beyaz Köşk...


DEMODE Şiir yazmak...

MODA TV programı yapmak...
Yazının Devamını Oku

Ertuğrul Özkök nasıl ’mealci’ oldu

5 Temmuz 2009
Bizim mahallede bir ara "Mealciler" diye bir ekip vardı. 80’lerin başında çok popüler olan "Mealciler", Kur’an’ın mealinden, yani çevirisinden okunarak da anlaşılabileceği tezini savunurlardı. Kendilerine "Mealci" denmesi bundandı.

Geleneğe şiddetle itiraz ederlerdi, bu açıdan modernist idiler. Cemaat içinde erimeye karşı çıkarlardı, bu açıdan bireyciydiler. Hadisleri tutarsız bulurlardı, bu açıdan cesurdular./images/100/0x0/55eb61f2f018fbb8f8bd8934

Çok okurlar, çok tartışırlar, çok konuşurlar, çok çalışırlardı...

Cemaate değil bireye önem verdikleri için bir güç elde edemediler ve ortamdan sessizce çekildiler.

Ta ki Ertuğrul Özkök’ün "Mealci" çıkışına kadar.

*

Olay şudur:

Ertuğrul Özkök, geçtiğimiz günlerde "Artık Kur’an’ı anlıyorum" başlıklı bir yazı yazdı... Son zamanlarda yapılan Kur’an çevirilerini öven Özkök, yazısında "Artık Kur’an’ı anlıyorum" diyor ve bazı çevirileri de okurlarına tavsiye ediyordu.

Özkök’ün tavsiye ettiği Kur’an çevirilerinden biri de Sadık Türkmen’in "İniş Sırasına Göre Kur’an: Akıl ve Bilim Işığında Kur’an Çevirisi" isimli kitaptı.

Sonra şöyle bir şey oldu:

Kitabın yayıncıları Yeni Şafak gazetesinin Kitap Eki’ne verdikleri bir ilanın içine Özkök’ün yazısını gömdüler ve "İşte Ertuğrul Özkök’ün okuyup önerdiği Kur’an çevirisi" başlığıyla yayınladılar.

Bizim mahallede kıyamet koptu: "Özkök nasıl olur da bir Kur’an çevirisine referans yapılır? Yeni Şafak bu ilanı nasıl yayınlar" türünden bir sürü tantana...

Tıpkı eskiden "Mealciler"e karşı gösterilen direnişe benzer bir direniş...

*

Bense Ertuğrul Özkök’ün "Artık Kur’an’ı anlıyorum" başlıklı yazısının şu son cümlesine dikkat kesilmiş durumdayım:

"Çevrenizdeki kötülüklerden çok sıkıldıysanız, temiz Türkçe ile yapılmış bir Kur’an çevirisi size iyi gelebilir".

Bu cümle bana "Mealciler"in, yeni bir lider önderliğinde yeniden dirilişinin bir işaret fişeği gibi geldi.

"İslami disko"ya gittim

Hálá temasta olduğum İmam hatipten bir arkadaşım var, Antalya’da öğretmen...

Israrla Antalya’ya çağırıyor beni, "Gel, üç - beş gün dinlenirsin, hem de imam hatip geyiği yaparız" diyerek.

Geçen gün atladım otobüse gittim.

Antalya’da dolaşırken birden aklıma geldi.

Arkadaşıma dönüp, "Buralarda İslami disko açılmış, haberin var mı?" dedim.

Muzip bir gülümsemeyle, "Olmaz olur mu? Hadi gidelim İslami diskoya" dedi.

*

Epey bir yol aldıktan sonra kapısında "Şah inn Paradise Tatil Köyü" yazan binanın önüne geldik.

Arkadaşım "İslami disko bu tatil köyünün içinde" dedi.

Kendimize "Almanya’dan tatil köyünü incelemeye gelmiş Milli Görüşçü" süsü vererek içeri daldık.

Otel görevlileri bize hemen tesisi gezdirdi.

Kadınlar için ayrı havuzlar, alkolsüz meyve kokteylleri, cemaatle namaz kılınabilecek klimalı ferah mescit ve haşemalı dindar turistler gibi artık "olağan" sayılan unsurları gördükten sonra ben dayamayıp "Bir de diskonuz varmış" dedim.

Görevliler, "Orası sadece kadınlara ama şimdi gündüz olduğu için boş. Dolayısıyla görebilirsiniz" dediler.

Ve kapısında yeşil ışıklarla "disko" yazan mekana geldik.

Yüksek tavanlı, güçlü aydınlatmalı bir salon burası... Ortada bir dans pisti var... Önünde yüksek taburelerin bulunduğu bar da dikkat çekiyor.

DJ kabinini görünce, "Kimleri çalıyorsunuz?" diye sordum görevliye... "Valla ayrım yapılmıyor. Serdar Ortaç da çalıyor, Hadise de" dedi.

Sonra bütün ayrıntıları verdi:

Diskodaki bütün DJ’ler kadınmış... Saat 22.00’de açılan disko saat 04.00’te kapanıyormuş. İçeri erkek sinek bile giremiyormuş. Disko sadece kadınlar içinmiş...

*

İncelememizi tamamlayıp tatil köyünden çıkınca hem beni, hem arkadaşımı bir gülme krizi tuttu.

Uzun süre kendimize gelemedik.

Mahallenin Leman’ı
/images/100/0x0/55eb61f2f018fbb8f8bd8936
Siz bizim mahallenin mizahta, Cüppeli Ahmet Hoca’nın vaazlarının dışında bir şey ortaya koyamadığını mı düşünüyorsunuz?

O halde fena halde yanılıyorsunuz...

İşte mahallemizin "Leman / Penguen / Uykusuz"a karşılık olarak çıkardığı dergi: Cafcaf...

Gerçi...

Bizim mahallenin bir Oğuz Aral’ı olmadığından çizgiler fazla acemi... Gereksiz taramalardan kaçınılmamış...

Mahallemizin bir Aziz Nesin’i olmadığından espriler fazla donuk... Bazen acıklı bir güldürme çabası içine girilmiş.

Üstelik "Bizimkiler" iktidarda ve iktidara çakamayan mizahın talihsizliği de malumunuz.

Ama olsun... Bütün bunlara rağmen yine de Cafcaf’a bakmanızda yarar var, bizim mahallenin mizah anlayışını merak ediyorsanız tabii...

Bizim mahallenin meşhur yalanları

Masonlar yaptı.

CIA’nın yaptığı son araştırmada bizim parti yüzde 40 çıkıyormuş.

Hepsi montaj.

Provokatörler geldiler, yaptılar ve gittiler.

Yanımdaki baldızım olur.

Komplodur komplo...

Atatürk yaşasaydı Refah’çı olurdu.

Bunları biliyor muydunuz

Ülke TV’de yayınlanan Meksika Sınırı programında mum üflenerek Tarık Tufan’ın doğum gününün kutlandığını... Böylece "doğum günü kutlamak Frenk mukallitliğidir" şeklindeki meşhur tezin aşılıp geçildiğini...

Bugünlerde ekranlarda AKP tezlerini savunan AKP’nin hukukçu milletvekili Burhan Kuzu’nun, politikaya atılmadan önce İstanbul Üniversitesi’nde Kemal Alemdaroğlu’nu desteklediğini...

Bana yazın

En çok neye uyuz oluyorsunuz? Nedir sizi öfkelendiren? Duyduğunuz son söylenti ne? Kim fitneci? Fesada kim yatkın? Nedir sizi boğan? Neyle eğleniyorsunuz? İlk üstadınız kimdi, son üstadınız kim? Hangi cemaatlere girip çıktınız? En çok hangisinde rahat ettiniz? Hangisinde sıkıldınız? Yazın bana... Bana yazın... İşte adresim: aarsan@hurriyet.com.tr

İslami kesimde Modalar Demodeler

DEMODE İskender Evrenesoğlu...

MODA Adnan Hoca...



DEMODE
Tezhip kursuna giden türbanlı...

MODA Gitar çalan türbanlı...



DEMODE Ahmet Akgündüz tipi tarihçilik...

MODA Kemal Karpat tipi tarihçilik...

DEMODE Fehmi Koru’nun düzenlediği fasıllar...

MODA E. Özkök’ün düzenlediği "Rezervuar dogs" toplantıları...



DEMODE "Tağut" sözcüğü...

MODA "Darbeci" sözcüğü...



DEMODE
İhsan Süreyya Sırma Hoca...

MODA İlber Ortaylı Hoca...
Yazının Devamını Oku

İlk kez bir canlı yayına katıldım

28 Haziran 2009
Kekeledim, eveledim, geveledim. Bir türlü kıvamı tutturamadım. Özeleştiriyi abarttım. "Ben ne yaptığımı biliyor muyum?" havasında konuştum. Özür bile diledim. Ve en sonunda şuna karar verdim:

Televizyon mu? Hafazanallah! Bir daha tövbe! Vallahi tövbe, billahi tövbe!

*

Olay şu:

Mahallemizin en yetenekli ve en deli fişek delikanlılarından Murat Menteş kardeşim, "TV NET’te Klark diye bir program yapıyoruz... Senin canlı telefon bağlantısıyla yayına bağlanmanı istiyoruz" dedi.

"Olmaz" dedim, "Beceremem" dedim, "Gülerim" dedim, "Açık veririm" dedim.

Fakat Murat Menteş, ağzımdan girdi, burnumdan çıktı ve beni razı etti.

Sonuç: Rezalet tabii...

Yazarken mavranın dibini bulan Ahmet Arsan kardeşiniz gitmiş, yerine süt dökmüş bir kedi gelmişti. Hem de kekeme bir kedi...

Tövbe etmemin nedeni budur.

*

Ama her işte bir hayır vardır.

Bu sayede Türk televizyonlarının en aykırı, en fiyakalı, en entel, en şaşırtıcı, en acemi, en insani, en sıkı programıyla tanışmış oldum.

Murat Menteş, yanına Samed Karagöz adlı bir delikanlıyı almış, usta işi bir televizyon programında yapılmaması gereken ne varsa yapıyor: Aheste gidiyor, ağır konuları ele alıyor, hata yapıyor, dua ediyor, kimseye çakmıyor, reklam arası veremiyor, kendisiyle ve Samed’le alay ediyor, biraz ustalaştığını fark edince gülüyor.

Programın içeriğine gelince:

Yaşar Kurt gitarıyla muhteşem şarkılar söylüyor... Gandi ile Orhan Gencebay aynı karede buluşuyor, Adile Naşit için dua ediliyor, Obama ile alay ediliyor falan.

*

Ben artık her cumartesi saat 23:00’te ekran başında olacağım.

Murat’ın ve Samed’in acemiliklerinden ince ustalıklar devşireceğim...

Bence siz de bir bakın, çok şaşıracaksınız...

Fehmi Koru’nun kankalar tarihi

Zaman gazetesinde yazarken Fehmi Koru’nun en yakın dostu, aynı gazeteden Hüseyin Gülerce idi.

Gülerce’nin biraz "renksiz" ve "neşesiz" kaldığını fark eden Koru, gitti cemaatin en renkli isimlerinden olan, Zaman gazetesinin o dönemdeki sahibi Alaattin Kaya ile kanka oldu.

"Koru - Gülerce" ikilisi gitmiş, yerine "Koru - Kaya" ikilisi gelmişti.

Ardından Koru’nun "dışa açılma" dönemi başladı:

Cengiz Çandar ile dostluk dönemi.

Bu dostluk epey bir zaman sürdü. Fakat araya "kahrolası 11 Eylül" girdi.

Cengiz Çandar ile derin görüş ayrılıkları.

Fehmi Koru "Amerika’yı seviyorum ama Bush’tan nefret ediyorum" diyor, buna mukabil Cengiz Çandar, "Hem Amerika’yı, hem de Bush’u seviyorum" diyordu.

Anlaşamadılar.

Çok geçmeden Fehmi Koru, yeni dostunu buldu: Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu.

Aralarındaki samimiyet o kadar artmıştı ki Ali Bayramoğlu’nun ressam eşi Arzu Başaran, Fehmi Koru’ya gayri resmi imaj danışmanlığı bile yaptı.

Ama işte bu kankalık da ilk günlerdeki enerjisini kaybetti.

Ve Fehmi Koru yeni dostunu buldu: Hasan Bülent Kahraman...

Geçen gün bu yeni ikiliyi Harbiye’de gördüm: Fehmi Koru önde, Hasan Bülent Kahraman arkada vitrinlere bakarak yürüyorlardı.

Bir yanıyla "Türk Faucault", bir yanıyla "fevkalade rint meşrep" olan, hem Klasik Türk Müziği’ne, hem de Klasik Batı Müziği’ne yatkın olan Hasan Bülent Kahraman, tam bir doğu batı sentezi gibi bir adam...

Bu açıdan Fehmi Koru’nun olgunluk dönemine cuk oturmuş.

En iyisi bir dua ile bitirelim: Allah dostluklarını daim eylesin...

Bunları biliyor muydunuz

Michael Jackson’ın Müslüman olup "Mikail" adını aldığını öğrenen bazı cemaatlerin, Michael Jackson’ın ölümünden sonra toplu hatim duaları yaptıklarını...

Bugün gazetesi ve Kanaltürk’ün tepesindeki isim Fatih Karaca’nın bütün yemeklerini Papermoon’da yediğini... Bu durumun Bugün ve Kanaltürk çalışanlarının tepkisine yol açtığını...

Mahallenin en tanınmış isimlerinden Nevzat Yalçıntaş Hoca’nın, "İlk Nişantaşlı Beyaz Müslüman" olduğunu... Bazılarının daha Nişantaşı’nın yolunu bilmezken, Nevzat Hoca’nın bu semtte oturduğunu...

İHL Sözlük’te Ayşe Arman’ın hidayete ermesi meselesinin tartışıldığını...

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun İstanbul’da en sevdiği mekanın, evinin yakınlarındaki İstinye Park olduğunu...

İtalya’ya gelin giden Rabia Kazan adlı başörtülü, kalın kaşlı yazarın, yeni bir roman ve yeni bir film projesiyle Türkiye’ye dönme hazırlığında olduğunu...

Çeşitli lisanları konuşabilme özelliğine sahip Ece Vahapoğlu adlı gazetecinin, türban ve aşk üzerine bir roman yazdığını...

İslami kesimin herkes tarafından sevilen isimlerinden şair Hüseyin Akın’ın yazdığı "Ateistler İçin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" adlı kitabın büyük ilgi çektiğini...

İslamcıların ezbere bildikleri dört şiir

ZULMÜ ALKIŞLAYAMAM

Mehmet Akif’in en etkili ve en bilinen mısraları... "Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem / Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem" diye başlar... Son dönemde Başbakan Erdoğan tarafından gündeme getirildi ama bu dizeler eskiden beri camia içinde bilinirdi... Özellikle "Yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum / Kesilir fakat çekmeye gelmez boynum" dizeleri, öfkeli İslamcılar tarafından çokça dillendirilmiştir.

SAKARYA TÜRKÜSÜ

İslami kesimde "70’lerin şiiri" denince hiç kuşkusuz Necip Fazıl’ın "Sakarya Türküsü" adlı şiiri akla gelir. Abdullah Kars, Hasan Nail Canat, Ulvi Alacakaptan gibi tiyatrocular kim bilir kaç kez okudular bu şiiri... Yüksek sesle okumaya elverişli bu destansı şiir, Başbakan Erdoğan’ın da gözdesidir.

MONNA ROSA

İşte bizim mahallenin sevdalılarının ruhuna işlemiş muazzam bir aşk şiiri... Sezai Karakoç’u efsaneye dönüştüren şiir... 80’lerde herkesin dilindeydi bu şiir... "Monna Rosa, siyah güller, ak güller / Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak"... Aşık olup da Monna Rosa okumayan bir İslamcıya bizim mahallede adam muamelesi yapılmaz...

AMENTÜ

Biraz daha kalifiye, biraz daha sofistike, biraz daha derinliğe kayınca tabii ki İsmet Abi ile tanışılacak... İsmet Özel’in "Amentü" adlı şiiri, entelektüel İslamcıların en sevdiği şiirdir... Şairin "İman ettim" dediği şiirdir bu... "İnsan eşrefi mahlukattır derdi babam..." diye başlar... Ve ilk okunduğunda adamı çarpar, toplar, silkeler ve kendine getirir...

İslami kesimde

Modalar Demodeler


DEMODE Tayfun Talipoğlu...

MODA Erkan Tan...


DEMODE Sinema eleştirmeni İhsan Kabil...

MODA Sinema eleştirmeni Ali Murat Güven...


DEMODE Ülke TV’deki "Meksika Sınırı"...

MODA TV Net’teki "Klark"...

DEMODE Ethem Sancak...

MODA Fettah Tamince...

DEMODE Üsküdar Emniyet Mahallesi...

MODA Kısıklı Saklıbahçe Konutları...

DEMODE Edebiyat dergisi çıkarmak...

MODA Zengin bir dindara damat olmak...

Bana yazın

En çok neye uyuz oluyorsunuz? Nedir sizi öfkelendiren? Duyduğunuz son söylenti ne? Kim fitneci? Fesada kim yatkın? Nedir sizi boğan? Neyle eğleniyorsunuz? İlk üstadınız kimdi, son üstadınız kim? Hangi cemaatlere girip çıktınız? En çok hangisinde rahat ettiniz? Hangisinde sıkıldınız? Yazın bana... Bana yazın....

aarsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Teşekkürler

20 Haziran 2009
Bana gelen mesajlarınızdan çıkardığım sonuçlar şunlardır: Okurlarımın yüzde 20’si "cemaat" ekolündendir. Yüzde 15’i "Tayyip en delikanlı abimizdir" hareketindendir. Yüzde 1’i Frankfurt Okulu’na mensuptur. Yüzde 1’i Habermasçı, yüzde 0.5’i Derridacı’dır. Yüzde 28’i "Kim ulan bu Ahmet Arsan" akımındandır. Yüzde 3’ü İHL Sözlük’e bağlıdır. Yüzde 2’si Sezai Bey’ci, yüzde 6’sı İsmet Abici’dir... Geriye kalanlar gruplar üstü entelektüeldir...

Yarısından çok fazlası erkektir... Erkeklerin çoğu sakallıdır... Laik, Kemalist, çağdaş yaşamcı ve kadın okur sayımın durumu hayli acıklıdır...

Bizim mahallede dedikodu, fitne-fesat ve uçkur söylentileri almış başını gitmiş! "Ahmet Arsan Abi! Biliyor musun, falanca milletvekili ile falanca mankenin ilişkisi varmış" diye mesajlar bile aldım... Yani bizim mahallenin fitne fücurları, bana bir tür "İslami kesimin Kenan Erçetingöz’ü" muamelesi yapmaya merak sarmış durumda...

Şaştım kaldım: Ben burada "Bizim Mahalle"yi, "Karşı Mahalle"ye anlatmak üzere konuşlanmış iken, bir de ne göreyim: Meğer ben "Bizim Mahalle"ye, "Bizim Mahalle"yi anlatmak durumunda kalacak imişim... Ertuğrul Özkök, dikkat! Hürriyet okurları içinde çokça İslamcı var...

Ve türbanlılar da detoksu keşfetti

Dr. Mehmet Öz’e sinir olurum. İnsan hayatında "genç kalmak" dışında başka bir ideal olamazmış gibi davranan bu evrensel adamın daha lokal versiyonu olan Dr. Ender Saraç’a da sinir olurum.

Bana gelen dedikodulara göre, "Hiç ölmeyecek gibi yapmak" ideolojisinin yerel gurusu Ender Saraç, ehli dünya kadınlardan sonra şimdi de sözde ahiret ehli olan türbanlı kadınlarımız tarafından keşfedilmiş.

Türbanlı kadınlarımız, Ender Saraç’ın Levent’teki "Hay Güzellik Merkezi"ne gidip, çeşitli detoks ve arınma yöntemleriyle kendilerine geliyorlarmış.

Ender Saraç’ın gelişmiş makinelerine girip vücutlarındaki yağ oranlarının saptanmasını sağlayan türbanlı kadınlar, Saraç gözetiminde sıkı diyetler yapıyorlarmış...

Ben bu hikayeyi bizim mahallenin cami cemaatinden Hacı Hayri Amca’ya anlattım. Gözlerini faltaşı gibi açarak çok yakın gelecekteki bir felaketi haber verdi: "Başımıza taş yağacak evlat".

İslamcılara ve laiklere önerdiğim tek kitap

Resul Tosun, camianın bilinen isimlerindendir...

Hayatı diğer İslamcıların hayatına benziyor:

Tokatlı yoksul bir köy çocuğu iken imam-hatipte okudu... Tokat’ta MTTB’li oldu, Akıncı oldu... İstanbul’a geldi... 70’lerin sonunda Fatih’te Akıncılık yaptı... 80’lerde Medine’de İslami ilimler okudu... Sonra yayıncılığa geçti, haftalık "Yörünge" dergisini çıkardı... En sonunda ise AKP Tokat Milletvekili olarak Meclis’e girdi... Son seçimde aday gösterilmedi... Şimdi Yeni Şafak’ta yazı yazıyor...

*

Birkaç gündür Resul Tosun’un Etkin Kitaplar adlı yayınevinden çıkan "Ne Süleyman’a Esiriz, Ne Selim’in Kuluyuz" adlı kitabını okuyorum...

Ben bu kitabı, hem İslami kesime, hem de laik kesime öneriyorum...

Eğer İslami kesime mensupsanız...

Kitabı okuduğunuzda gençlik yıllarınıza gidecek, "İslami nostalji" yaşayacak, "Nereden nereye" diyecek ve hüzünlü hüzünlü gülümseyeceksiniz...

Eğer İslami kesimden alabildiğine uzaksanız...

Kitabı okuduğunuzda, bugün iktidarda olan etkin isimlerin, hangi mücadelelerden geçtiklerini, hangi sınıfsal tabana yaslandıklarını, nasıl bir eğitim aldıklarını ve nasıl değiştiklerini gayet iyi kavrayacaksınız...

Ne diyelim? Elinize sağlık Resul Tosun...

Eriyip giden üç cemaat

"Cemaat" denilince artık akla sadece "Fethullah Gülen Cemaati" geliyor.

Oysa eskiden böyle değildi.

Mesela "Süleymancılar" vardı... Mesela "Işıkçılar" vardı... Mesela "İskenderpaşa Cemaati" vardı...

"Süleymancılar", liderleri öteki dünyaya irtihal ettikten sonra fetret devrine girdiler. Liderlik çekişmesi, kardeş kavgası falan derken bölünüp etkisizleştiler.

"Işıkçılar", İhlas Finans’ı batırıp TGRT’yi sattıktan sonra neredeyse sıfır noktasına geldiler.

"İskenderpaşa", okulları, hastaneleri ve sayısız şirketleri ile güçlü bir cemaatti. Ancak cemaat, şirketleri özelleştirdi... İSPA, Fuzul Otomotiv, ASFA Okulları, Medipol Hastaneleri, artık cemaat malı değil...

Gitti hadis geldi okey

Eskiden bizim mahallede şöyle bir adet vardı:

Radikal bir hoca bulunur, evlerden birinde toplanılır, demli çaylar eşliğinde "hadis", "tefsir" ya da "siyer" dersleri yapılırdı...

Böylece "malayani"den, yani "boş işler"den uzak durulmuş olunurdu.

Ancak son dönemde mahallemizin erkeklerini "malayani" esir almış durumda...

Artık bizim mahallenin erkekleri, Tophane kahvelerini istila etmiş durumdalar.

İş çıkışı soluğu kahvelerde alan mahallemizin erkekleri, gece yarılarına kadar okey oynuyorlar...

Ne kadar AKP’li gazeteci, belediye meclis üyesi, yayıncı, il genel meclisi üyesi, AKP ilçe teşkilatı üyesi varsa... Hepsi ama hepsi kahvelerde...

Bilmem, Tayyip Bey bu işe ne der?

Bunları biliyor muydunuz

Haşema’nın açılımının "Hakiki Şeriat Mayosu" olduğunu...

Marka ayakkabı giyen yeni dönemin dindar erkeklerinin, camilerde marka görünmesin diye ayakkabılarındaki etiketleri söktüklerini ya da ayakkabılarını korumalara teslim ettiklerini...

Bazı din alimlerinin, içinde büyü var diye Harry Potter’ı haram ilan ettiklerini...

Ömer Çelik’in artık Papermoon’u terk etme kararı aldığını ve bu doğrultuda yeni mekan arayışlarına başladığını...

İnternet ortamında bir araya gelen bazı grupların "Sezen Aksu umreye gitsin" kampanyası başlattıklarını...

İslami kesimde

Modalar Demodeler


DEMODE Taha Kıvanç...

MODA Ahmet Arsan...


DEMODE Kuran kursu...

MODA İngilizce kursu...


DEMODE İbrahim Sadri...

MODA Recep Demirkaynak...


DEMODE Müslüman Gençlik...

MODA Genç Siviller...


DEMODE Balayında umreye gitmek...

MODA Balayında Maldiv Adaları’na gitmek...


DEMODE Yayın organına abone yapmak...

MODA Yayın organını toptan satın almak..
Yazının Devamını Oku