Feminizm, Laik Toplum, Cinsellik, Spor ve Her Şey

Güncelleme Tarihi:

Feminizm, Laik Toplum, Cinsellik, Spor ve Her Şey
Oluşturulma Tarihi: Mart 11, 2014 14:39

Bir önceki yazımda ünlü astrofizikçi Stephan Hawking'in tartışma yaratan, enformasyon paradoksu gibi bilimsel ve felsefi ağırlığı olan bir konuda yazmıştım. Uzayın derinliklerinde oluşan ateş duvarları hakkında bildiklerimi okuyucu ile paylaşmam hoş karşılanır da, feminizm gibi sosyal bir akım ile teorik fizikçinin ilgilenmesi hoş karşılanmayabilir.

Haberin Devamı

Birisi çıkıp sen işine bak kardeşim kargacık burgacık harflerinle uğraş, aklının ermediği işlere karışma diyebilir. Şimdilerde 'Her kes kendi işine baksın.' gibi ilkel mantık müşteri bulurken bir fizikçinin feminizm hakkında laf etmesi, umarım pornografiye girmez. Kadına karşı şiddetin böylesine yoğun olduğu bir ülkede, yaşayan bir bilim insanı olarak Stephan Hawking karadelikleri bana anlamsız gelmeğe başladı; esasında ukalalığımın nedeni o. Toplumsal olaylar hakkındaki cehaletimden kaynaklanan cesaret ile bir şeyler söylemeyi deneyeceğim, kusurum af ola, önce Orhan Veli:

Ne atom bombası, Ne Londra konferansı; Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna; Umurunda mı dünya!

Diyemiyoruz! Ortada gerçekten asimetrik bir özgürlük sorunu var. Toplumun ayna ve cımbız dışında olup biten ile ilgilenmesi içinde yaşadığımız yüzyılın kuralı. Koskoca Dünya'yı bilim ve teknoloji küçücük bir köye dönüştürdü.

Erkekler çeşitli kurumlarda sosyalleşiyorlar, kadınların sosyalleşme hakkı çok kısıtlı. Parlamentolar tıka basa erkek dolu. Hiç bir spor kulübünün başkanı kadın değil, bir de üstüne üslük, küçük bir azınlık hariç, kara bıyıklı, küfürbaz, onu bunu tehdit eden donanımsız tipler. Candan Erçetin ne kadar yakışıyor Galatasaray'da yönetici olmaya. Bir Beşiktaşlı olarak çağdaş ve entelektüel yapısı ile Çarşı gurubunda ve BJK yönetimde hanımları görmeyi çok isterim.

Büyük şirket topluluklarının CEO'larının çoğu erkek, itiraz eden yok. Sendika başkanları, sivil toplum örgütlerinin yöneticileri çoğu erkek, işçi kadınlardan, her nedense hiç ses çıkmıyor. Çalışma hakları dahi erkekler tarafından kısıtlanmış, 'Çocuk doğur ev işlerine bak' emri verilmiş o da biat ediyor, baş kaldıramıyor. Kadına' Elinin hamuru ile erkek işine karışma' denmiş o da kabullenmiş. Koskoca adamlar,siyaset adamları da dahil, utanmadan 'Ananın.... Diye başlayan küfürleri bir biri ardına sıralamaktan çekinmiyorlar. Kadın aşağılanıyor, ona insan olarak değil bir seks objesi olarak bakılıyorlar, kadınlardan siyasal bir tepki yok. Birbirlerine hakaret ederken erkekler 'O... çocuğu gibi kadını itibarsızlaştıran küfürler etmekten keyif alıyorlar, toplumun üst katmanlarında yer alan hali vakti iyi, belli bir eğitim almış insanlar bunlar. Kimi kadın haklarını savunucuları haksızlıklara baş örülü kadının giyim kuşam özgürlüğünü dert ediniyor küfür edip kadını aşağılayanlara sesini çıkarmıyor; geleceğini muhafazakâr siyasete bağlanmış. Eşitsizlikleri adaletsizlikleri, haksızlıkları, geleneklere karşı çıkarak değiştirme cesaretleri yok, özgürlük sadece kılık kıyafet için var. Çocuk gelinler, çocuk anneler; kadın belli bölgelerde alınıp satılan bir ticari mal haline gelmiş, bölge siyasetini yönlendirenlerin ilgi alanında değil.

Kılık kıyafet için var olan özgürlük neden sosyal statüler için neden yok? Avukatların kıyafetleri özgürlük konusu oluyor da, kadınların neden imam veya diyanet işleri başkanı olamaması özgürlük konusu olmuyor. Aynı mantığı neden burada yürütülmüyor? İmam veya diyanet işleri başkanı olmak kadınların hakkı olamaz mı? Din içerikli olduğu için bu sorulara kimse, feminist aktivist bile yanıt vermeye cesaret edemiyor. Mesele özgürlük ise bunları talep etmekte özgürlüktür. Tarihi değiştiremeyiz; ne Musa ne İsa ne Muhammet neden erkek diye sorgulanamaz; Peygamberlerin kadınlığı erkeliği değil kutsallığı önem taşır, değerleri kutsallıklarındadır. Ama günümüzde diyanet işleri başkanı olmak da bir kadının da hakkı olmalıdır.

Feminizm erkek egemen toplumda gelişen sosyolojik bir olgumudur; yoksa Sezar'ın hakkı Sezar'a mantığımıdır? Neron, Borgia, Caligula benzeri günümüz tiranlarına karşı, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, biat eden sosyal kod yavaşça kırılmaya başladı, korku duvarı aşıldı, başkaldırı kültürü gelişti. Bundan yüz sene öncesine oranla erkek egemenliği önemli cephelerde yenilgiye uğradı. Kadın erkek eşitliği siyasi partilerin tüzüklerine anayasalara girdi.

Popüler kültür bu eğilime kayıtsız kalmadı. Yüksek sosyetik para babalarının eşlerine ve metreslerine pahalı giysiler satan Chanel cinselliklerinden taviz vermeden kadınlara, erkek gardırobunda bulunan ceket, pantolon, tunik, gömleği giydirdi. Bu tarz ile 1970-80-90 yılların modasına hâkim oldu. Korokodil derisinden yapılmış küçük el çantalarını zarafet ile açan hanımlar, altın kaplama tabakalarından ojeli parmakları ile aldıkları Gitan'larını, öpülesi kırmızı dudaklarına yerleştirdiler. Cartier çakmakları ile sigaralarını yakıp, erkelere inat, dumanını ağızlarından halka, halka çıkararak savurdular. Seksi spor Ferrari arabalarının direksiyonlarına geçtiler; boyunlarına bağladıkları ipek eşarplarını rüzgârda uçuşturarak, erkekleri kendilerine âşık ettiler. Mesaj biz sizin giydiklerinizi de giyer, sigaralarımızı da içer, Ferrarileri de sürer her yaptıklarınıza da yaparız dediler. Bakın 1970-80'li yılların filmlerine bunu aynen görürsünüz. Siz Konya'da veya Kayseri'de üstü açık spor arabasının direksiyonuna geçen, sigarasını tüttüren bir kadın gördünüz mü? Yakında onlarda, tutucu erkek egemen topluma başkaldıracak. 'Kadınlar IH derse' benzeri oyunlar tekrar tekrar sahnelenecek. Muhafazakârlığı cinselliğe bağlayan mevziler birer birer düşecek. Hanımlar sosyal yaşamın her katmanında yer alacak, siyasetin konu mankeni olmaktan çıkacak. Özgürlüklerini muhafazakâr toplumda değil laik toplumda kazanacaklar.

İngiltere'de Fransa'da, Almanya'da, İspanyada örneğin futbol maçlarındaki seyirci profiline bakarsanız kadın ve erkelerin, erkeler sayıca biraz fazlada olsa da, aynı tutku ile maçları izlediğini görürsünüz. Fener, Beşiktaş, Galatasaray gibi köklü kulüplerimizde, kadın sayısı az da olsa, erkekler ile bir arada maç izlerler. Gönül verdiği takımın formasını giyen veya başına takımının renkleri taşıyan bere giyen genç kız tribünde açmış bir çiçek gibidir. Aynı manzarayı kimi Anadolu takımlarının maçlarında fazla göremezsiniz. Trabzonspor maçlarının devre arasında kolbastı oynayan kız çocukları izleyenlerde bir gülümseme bir takdir havası yaratıyordu. Erkek egemen topluma bir isyan olarak algılamıştım bu olayı; ne yazık ki bu sevimli davranış kısa zamanda yok oldu. Nedeni sorarsanız, siyasi takıntıları olanlar kızacak ama yazmadan edemeyeceğim, muhafazakârlık.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!