GeriSeyahat SIM - (SERDAR'A Ä°NAT MÄ°AMÄ°) II Miami gözüme kasım ayındakinden daha bir güzel gözüktü bu sefer. Öyle ya o sıralarda, tüm oteller dış cilalarını çekiyorlardı
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
SIM - (SERDAR'A Ä°NAT MÄ°AMÄ°) II Miami gözüme kasım ayındakinden daha bir güzel gözüktü bu sefer. Öyle ya o sıralarda, tüm oteller dış cilalarını çekiyorlardı

SIM - (SERDAR'A Ä°NAT MÄ°AMÄ°) II Miami gözüme kasım ayındakinden daha bir güzel gözüktü bu sefer. Öyle ya o sıralarda, tüm oteller dış cilalarını çekiyorlardı

SIM - (SERDAR'A Ä°NAT MÄ°AMÄ°) II Miami gözüme kasım ayındakinden daha bir güzel gözüktü bu sefer. Öyle ya o sıralarda, tüm oteller dış cilalarını çekiyorlardı ve her yerde tadilat vardı. Dışlarına diyorum, çünkü ÅŸu bizim ülkemizdeki tesislerin kalitesini orada ancak beÅŸ yıldızlı otellerde bulmak olası. ÇoÄŸu otellerin özellikle içleri bir rezalet. Otel (Ramada) odamıza nihayet ulaÅŸabiliyorum sürüne sürüne. Ocean Drive yine aynı hareketliliÄŸinde... Eminim fiyatlar daha bile hareketlenmiÅŸtir. Geçen sefer bir küçük ÅŸiÅŸe suyu 3,5 US dollar'a aldığımız aklıma geldikçe, neyse... Ya bu Amerikan malı elektronik eÅŸyaların garanti süresi ömür boyu sanırım. Odadaki TV'nin radyodan dönme olup olmadığına karar veremedim bir türlü. EÅŸyalar da aynı... Bir kere alınan yatak, yorgan yastık gibi bir otel odasının en gereksiz aksamları bir ömür boyu kullanılabiliyor herhalde. Yok sinirlenmeyeceÄŸim. Daha önce kaldığımız otelden (Avalon) deneyimliyim. Miami'nin en iyi lokantası seçilen otelimizin gece ve gündüz versiyonuna hayretle tanık olmuÅŸtum. Gündüz uyduruk bir ÅŸekilde kahvaltı yaptığımız suntası dökülmüş ayağı kırık masalar, gece bembeyaz örtülere bezenip, ortasına da birer mum koydun mu, tarifeleri süper ötesi bir hale dönüşebiliyordu. Hem de on dakikanın içerisinde...Neyse suyla kendime gelip, sonra da yataÄŸa atmışım kendimi. Bu kısmı pek net hatırlayamıyorum çünkü neredeyse yirmi dört saatlik uykusuzluk sonucu diÄŸer tüm duyu organlarım iflas etmiÅŸlerdi. EÅŸim ve oÄŸlum yemek yemek için dışarı çıktılar. E tabii, yol boyunca tüneyen bendim baÅŸlarında onlar deÄŸil! 15.03.2000 ÇarÅŸamba Al iÅŸte, daha sabah olmadı ama biyolojik saat uyandırıyor insanı. Bir an önce bu saatin ayarını yapmamız gerek! Karnım da bir acıktı ki... Sabah olsa da kahvaltı yapsam diye içim içimi yiyor. Söz diyorum, peynir, zeytin, domates aramak yok! Ne kadar amerikan usulü kahvaltı çeÅŸidi varsa silip süpüreceÄŸim.Neyse artık inebiliriz kahvaltıya... Allah'ım ilk kez bu jambonlar, sosisler gözüme neden bu kadar güzel gözüküyor? Tabağıma açık büfeden ne varsa doldurup geliyor ve büyük bir iÅŸtahla yemeÄŸe baÅŸlıyorum ki... o da ne? Koskocaman bir kıl! Ya bari sonlara doÄŸru görseydim be! Acaba hangisinden? Ben en iyisi meyve yiyeyim deÄŸil mi?Miami'de hava parçalı bulutlu. Sıcak ama bulutlar gelince sevimsizleÅŸiyor. Yine de bir gün öncesinden giymekte olduÄŸumuz kazaklardan ÅŸortlara dönüşümü biraz temkinli yapıyorum. Kahvaltı sonrası jipimizdeyiz. Miami'den bir an önce ayrılmak ve sadece düşlediÄŸim yerleri görmek istiyorum. Zaten ben böyle yazmaya devam edersem bir daha zor yayınlarlar.Amacımız Miami'den I75'i (ki bu Florida Yarımadası'nın doÄŸusu ile batısını birleÅŸtiren yola verilen ad oluyor), Meksika körfezi kıyısındaki Siesta Beach'e ulaÅŸmak. Aman Amerika'da yol numarası deyip geçmeyin sakın! Aynı yolun deÄŸiÅŸik yönlere giden giriÅŸleri var. Kuzey güney, doÄŸu, batı gibi. Bir karıştı mı doÄŸru yolda gittiÄŸiniz sanırken tersine de gitmek var serde. Allah'tan bu konuda jipimizin içerisindeki pusula yardımcı oluyor. En azından doÄŸru yönde olduÄŸumuzu belirtip rahatlatıyor bizi. Yanlışımız pek olmadı ama, uyarıları sayesinde çook yanlıştan döndük. Bu yolun enlemesine kesitiÄŸi "Alligator Alley'de" ilerlemeye baÅŸlıyoruz. Hava giderek ısınıyor. Yol üstündeki uyarı levhalarını "acaba ben mi yanlış tercüme ettim" derken eÅŸimle göz göze geliyoruz. Hayır doÄŸru! "Dikkat timsah çıkabilir" Yaya, askeri araç, hadi olmadı ceylan çıkabiliri falan görmeye alışmış gözlerimiz, bu uyarıyı haliyle yadırgıyor. Yolun her iki tarafı bataklıkla karışık su! Yani tam timsahların aÄŸzına layık bir ortam. Yol boyunca saÄŸlı sollu balık tutmak için hazırlanmış iskelemsi alanlar görüyoruz. Gelsin vatandaÅŸ balığını tutsun stres atsın diye hazırlamışlar bunları. Daha ne görkemlilerini ileride görecekmiÅŸiz meÄŸer!Neyse benzinimiz bitiyor, karnımız acıkıyor ve bir sapaktan içeriye dalıyoruz. Çünkü eyaletler arası tabir edilen yollar üzerinde hiçbir tesis yok Amerika'da. Böyle bir gereksinim duyulduÄŸunda bu tür yerleri belirten çıkışlardan çıkmanız ve tekrar aynı yola girerek devam etmeniz gerekiyor.Şöyle bir ne var ne yok demek için etrafa bakındığımızda Ä°talyan yemeklerinin olduÄŸu bir yerde karar kılıyoruz. Aman Allah'ım o ne lezzet! Paper Moon halt etmiÅŸ! DoÄŸrusu hiç bu kadarını tahmin etmemiÅŸtik. Yanında da bir ÅŸiÅŸe Ä°talyan ÅŸarabı içmek var ama...Yol hali iÅŸte! Florida Eyaleti'nin Meksika körfezine bakan tarafında, kıyıya paralel minik minik adalar mevcut. Bu adalar dikey köprülerle birbirlerine baÄŸlanırken, yatay köprülerle de ana kara parçasına baÄŸlanıyor. Ä°ÅŸte biz bu adalara Siesta Beach'den baÅŸladık. Ana karadan adaya, oradan da sahiline geldiÄŸimizde gözlerimize inanamadık. Sanki bir deÄŸirmen, buÄŸdayları öğütüp öğütüp bu sahili kaplamış. Bembeyaz, yumuÅŸacık kumlar. Turkuaz renkli deniz! Zaten Amerika'nın en güzel ilk on plajı arasında yer alıyormuÅŸ. Ayrıca kum taneciklerinin kristal ÅŸeklinden dolayı dini bir anlamı bile varmış. Burayı çok sevdik ve kalmaya karar verdik. Ancak akÅŸam olmuÅŸtu ve bizim hiçbir yere rezervasyonumuz yoktu. Adadaki bütün otellere uÄŸradık, yer bulamadık. Yer olanlar ise, en az üç gün kalmayı ÅŸart koÅŸuyordu. Çünkü spring-break'di (bahar tatili) ve Amerikalılar doÄŸal olarak tatil için bu yöreyi seçiyorlardı. Ne zaman biter bu tatil dediÄŸimizde aldığımız yanıt ise bizi ÅŸaşırttı. Herkes kendi yöresinin tarihini biliyordu. Çünkü bu tatil her bölge için farklıydı ve böylece bu tür bölgelerdeki ve özellikle yollardaki aşırı kalabalık engellenmiÅŸ oluyordu. Acaba, dedim kendi kendime bizimde bölge bölge okul açılış ve kapanış tarihlerine baÄŸlı olarak sömestre tatillerimiz olsa da, tatil bölgelerindeki o izdiham ve de trafik canavarı dehÅŸeti bir nebze de olsa azaltılsa... olamaz mı?EÅŸim yer bulamayınca, kötü kötü yüzüme bakmaya baÅŸladığı anda "aman canım ÅŸart mı deniz kıyısı, daha içerilerde bir yer buluruz, sabahleyin kahvaltı etmeye buraya geliriz, hadi denize gidelim" dedim. Bu fikir tuttu! Aslında Siesta Beach de siesta yapılacak en iyi seçim "condominium" denilen yerlerden sezonluk bir yer kiralamak ve kalmakmış. Bir daha gelirsem öyle yapmaya karar verdim. Sahil sefası sonrası tüm turizm ofislerinden hatta yol üstündeki ücretsiz gazete kutularından edinilebilecek bir dergi aracılığı ile ana kara tarafında bir otele ne olur ne olmaz diye rezervasyonumuzu yaptırdık. Ancak tam oraya doÄŸru yola çıktığımızda, yol üstündeki bir motelde yer olduÄŸunu görüp, bir de motel havası alalım dedik. Motelimizdeki yerimiz yatak odası ve salon+mutfak ÅŸeklinde tasarlanmış iki odadan oluÅŸuyordu. Fırın, buzdolabı, düdüklü çaydanlık, kap-kaçak,tv her ÅŸey vardı anlayacağınız. Etrafı görmek için odadan ayrıldığımızda doÄŸal ürünler satan bir markete meyve alış-veriÅŸi için girdik. Yani meyve aslında iÅŸin bahanesiydi biraz. Oraya özgü yiyecekleri görmek istedim. Aman Allah'ım bamyalar abartısız çarliston biberi, dolmalık biberler tencere gibi! Ama havuçlar kategorilere göre ayrılmış. RendelenmiÅŸi, rendelenmemiÅŸi, hatta küçük parmağım ebatlarında "baby" versiyonu bile var. Keza diÄŸer tüm sebze ve meyveler bütün veya dilimlenmiÅŸ halde ama tüm tazelikleriyle müşterilerini bekliyorlardı. Dayanamadık, biraz abarttık ama kış ortasında karpuz yemek güzel be!16.03.2000 PerÅŸembErtesi sabah marketten aldığımız domates, zeytin, bal, yaÄŸ vs gibi kahvaltılıklarla kahvaltımızı yaptık ve biz bu motel iÅŸine bayıldık!Plaja gidiyoruz ama hava berbat! En iyisi yine çevre gezisi yapalım. Etrafta hedef olarak Ellington'daki bir outleti seçiyoruz. OÄŸlana söz verdiÄŸimiz oyuncakları almak boynumuzun borcu. Ä°ÅŸin tuhafı ben maÄŸazanın ortasında oÄŸluma sinirlenip bas bas türkçe bağırırken (ki en azından ortalık yerde böyle bağırmamam gerektiÄŸini bilirim )bir Türk ailesi bir güzel yanıtlıyor beni. Yani bu kadar olur! Nerdeeen nereye...Biz elimizde harita dönüş yolu ÅŸu numaralı yoldan, geliÅŸ yolu bu numaradan derken, zaten akÅŸamı ediyoruz.17.03.2000 CumaSabah hava yine kapalı! Kapalı havalar moralimizi bozmuyor. Bu, deniz yerine, gezmek görmek demek bizim için. Adadan adaya irili ufaklı bir sürü köprü üzerinden atlaya zıplaya kuzeye doÄŸru devam ediyoruz. Bir ara yedi yaşındaki oÄŸlum "baba o kadar köprüden geçtik, hiç para vermedik, Ä°stanbul'da iki köprü var her seferinde para alıyor " dedi. Haklıydı...Yol üstündeki hediyelik eÅŸya satan bir maÄŸazaya uÄŸramaya ve de baÅŸka bir yerde de bir ÅŸeyler yemeÄŸe karar veriyoruz. Tüm hediyelik eÅŸyalar deniz ürünlerinden yapılma. Benim en çok ilgimi çeken küçücük istridyelerin birbirine dizilmesinden oluÅŸturularak yapılan nihaleler oluyor. Bu ürünler hep Endonezya yapımı! BaÅŸka kim onları minicik deliklerden geçirip misinaya dizmekle uÄŸraşır ki... Buradan sonraki adamız "Tressure Island". Eskiden hazine falan var mıydı buralarda ama ÅŸu anki hali bir felaket! Oysa adından etkilenip, orada konaklamak üzere yer bile ayarlamıştık. Ancak" pier" tabir edilen yeri harikaydı! Bu "pier" denen ÅŸeyler her liman kentinde karşılaÅŸtığımız kocaman iskelelere verilen ad oluyor. Yalnız iskele deyip geçmemek gerek! O kadar büyükler ki, üzerinde alışveriÅŸ merkezi, hediyelik eÅŸya satılan dükkanlar, lokanta, atari salonu, lunapark gibi bir sürü mekanın bulunduÄŸu yerler buralar. Hepsinde bu saydıklarımdan yok ama genel hava böyle iÅŸte. Tressure Island'ın iskelesinde balıkçıları seyrettik. Kocaman pelikanlara ayıkladıkları balıkların parçalarını veriyorlardı. Onlar da bir arsızlaÅŸmış, bir tembelleÅŸmiÅŸler ki sormayın! Adalar arasındaki köprü dediysem, bazıları neredeyse parklardaki göletlerin üzerinde bulunan minyatürümsü ÅŸeyleri andırıyor. Öyle altınızda derin, uçsuz bucaksız deniz beklemeyin. Adalar aslında birbirine yapışıkmış da, sonradan bazı yerleri su altında kalmış gibi. Ama ÅŸimdiki köprü en görkemlisi! Sky Towers! Ä°ÅŸte bu köprü üzerinden geçerken hayalini kurduÄŸum o ürpertiyi hissediyorum...Öyle yaa, aÅŸağısı ÅŸakaya gelmez bu sefer!Nihayet Clear Water' dayız! Burada kum, aynı Siesta Beach deki gibi. Yalnız ortam bambaÅŸka! Orada bir sayfiye yeri havası vardı, ama Clear Water canlı, dinamik, kıpır kıpır. Tabi buna en çok etkenlerden biri ellerinde biralar otel balkonlarından yarı bellerine kadar sarkan, kahkahalar atan üniversite öğrencileri! Tatildeler ya, azacaklar haliyle! Burada da kalacak yer arama harekatımız baÅŸlıyor! Birkaç yer gözümüze kestirip ilerlemeye baÅŸlıyoruz ve karşımızda yine bir levha! "Buradan ötesi bu bölgenin sakinleri için ayrılmıştır, otel motel bulunmamaktadır" Hay Allah razı olsun, yoksa boÅŸu boÅŸuna gidecektik onca yolu! Bahar tatili olmasına karşın yer bulabiliyoruz. Hem de çok güzel bir yerde! Denize, merkeze o kadar yakın ki, jipimizi park edip gönlümüzce dolaÅŸmaya baÅŸlıyoruz çevrede! Burası aslında balık merkezi. Balık dediysem nerdeee bizim balıklar? Yakalanan balıklar kalın derili, kocaman pullu hani tarih öncesinden geçiyordum uÄŸradım türden yaratıklar sanki! Burada balık avı için motorlar kalkıyor her gün! Turistik amaçlı. Oltanı yemini eline tutuÅŸturup "hadi bakalım göster marifetini" diye milleti gaza getiriyorlar. Aslında aklım kalmadı deÄŸil...Balık balık dediler yaa, bakalım ÅŸu balıklara diyoruz akÅŸam yemeÄŸinde! Amaan piÅŸirimi tuhaf, tadı tuhaf! Allahtan biliyorum ne sipariÅŸ ettiÄŸimizi de o niyetle yiyorum. Bir de bir piÅŸirme usulu geliÅŸtirmiÅŸler, balığı yakana kadar piÅŸirip üstüne zehir zemberek acı serpip, gururla sunuyorlar. Sırf bunun için özel okul varmış iyi mi? Siz siz olun ızgara balıktan vazgeçmeyin! 18.03.2000 CumartesiOffff off off! Hava nefis bu sabah! Bugün plajdayız! AkÅŸama kadar oyalanıyoruz sahilde! Tabii sahilde olmanın da kuralları var. Bir kere yiyeceklerinize çok dikkat etmelisiniz! Martılar acayip! Elinizdekileri hemen kapıyorlar. SaÄŸda solda bu yüzden aÄŸlayan bir sürü çocuk görmek olası. Bir de Siesta Beach'de de görmüştük elinde dedektörlerle sürekli kumsalı tarayan insanlar. Kimse onlara başını çevirip bakmıyordu ama, bizim çok dikkatimizi çekti. Bunun için bayağı kafa yorduk ve sorumuzun yanıtını kitabımızda bulduk! MeÄŸer buralarda çok batık gemi varmış ve onlardan sahile vuran deÄŸerli parçalar yasalar göre kim bulursa onun oluyormuÅŸ. Anlaşıldı ve de rahatlandı! AkÅŸam yine eÅŸimin kaynaklarından buranın en ünlü lokantasına gitmeÄŸe kararı veriyoruz. Frency's Rockaway Grill diye bir yerdi sanırım. Burada bir izdiham bir izdiham. Kumsalın üzerinde bir bar-lokanta! Rezervasyon kabul etmiyorlar. GeldiÄŸiniz zaman isminizi yazdırıp bekliyorsunuz ve 1-1,5 saat sonra onlar sizi anons ediyor. Biz bir saat bekledik. O sırada da pine colado'- larımız eÅŸliÄŸinde günbatımını izledik. Gün batımı muhteÅŸem oluyor ve hiç kimse bu anı kaçırmıyor! Yemekte yengeç çorbası ve biftek yedik! Daha doÄŸrusu biftek yemeÄŸe baÅŸladık! Ama porsiyonlar o kadar büyüktü ve her iki yemek arası bekleme süremiz o kadar uzundu ki, daha baÅŸlamadan doyduk! Siz siz olun hele ki çocuÄŸunuz varsa Amerika'da artı bir yemek sipariÅŸi yapmayın! Bizim oÄŸlan için ısmarladığımız pirzolamsı etin üstündeki sos damak tadına hiç uymadı. Özellikle çocuklar için her ÅŸeyi sossuz isteyeceÄŸimizi de öğrendik bu arada.19.03.2000 PazarHava yine kapadı. GüneÅŸ bir açıp bir kapıyor ve de bize gezmek-görmek fırsatını veriyor. Bu sefer yakınlarda bir yerdeki Yunan kasabasına gitmeÄŸe karar veriyoruz. Yolda hava giderek daha da açtı. Pazar günü olduÄŸu için kilise önleri şık giyimli insanlarla dolu. Yunan kasabasında bir park yerinin sahibiyle sanki memleketlimizi bulmuÅŸ gibi konuÅŸmaya baÅŸlıyoruz. Daha doÄŸrusu biz konuÅŸuyoruz o, el kol hareketleri ile anlaÅŸmaya çalışıyor. DoÄŸru düzgün bir cümle kuramadı henüz. Merak edip kaç yıldır Amerika'da olduÄŸunu soruyoruz. Altmış diyor! Eee artık gerisi için yorumu size bırakıyorum. Bu kasabada tüm yemek çeÅŸitlerimiz mevcut! Döner, karnıyarık, zeytinyaÄŸlılar her ÅŸey var yani. EÅŸim bizim nazlandığımızı görünce kendine balık ekmek alıyor ve bize de tattırıyor. Sonuç:PiÅŸmanlık! Derhal geri dönülüp bana mis gibi domates, soÄŸanlı balık-ekmek, oÄŸluma da döner-ekmek alınıyor. Ne zamandır damak tadıma bu kadar yakın bir yemek yememiÅŸtim. Yunan mahallesinde bir kafede oturup, soluklanırken ortalıktaki hareketlilik dikkatimizi çekiyor ve soruyoruz. O ana kadar Türk olduÄŸumuzu gerine gerine söyleyen biz, bugünün buraya gelmek için yanlış bir gün olduÄŸunu hemen kavrayıveriyoruz. Bugün onların bayramı! Hem de ne bayramı biliyor musunuz? "Makedonya'nın Türkler'den Geri Alınışı"nın bayramı! Daha ilerde "Makedonya Türklerin deÄŸil, Yunanlılar'ındır, Öyle de Kalacak" türünden pankartlar görüyoruz. Eee bize müsaade.Yolumuz uzun!Yol üstünde bu seferde Ybor'a uÄŸruyoruz. Burası da Kübalılar'ın kurduÄŸu bir kasaba! Puro yapımı ile uÄŸraşıp geçimlerini kazanan bu insanların mahalleleri de kendileri gibi! Kırık, dökük, periÅŸan yani. Bu güzelim günde böyle bir manzara görünce içim eziliyor ve hemen buradan uzaklaÅŸma isteÄŸi duyuyorum.Bir dahaki durağımız St. Petersburg! Yok burası kimsenin deÄŸil Amerikalılar'ın! MuhteÅŸem bir yer. Orada da iÅŸe pier'den baÅŸlıyoruz. Daha oraya ulaÅŸmadan her iki yanlarında bulunan park alanlarına arabamızı park edip, cicili bicili kırmızı treylerimsi bir araçla iskelenin en ucundaki dört katlı alış-veriÅŸ ve eÄŸlence merkezine gidiyoruz. Asansörle en üst kata çıkıp çevreyi seyre dalıyoruz. O da ne? Ä°ki tane yunus bata çıka bizi selamlıyor. Kendimi sürekli dünya haritasının üzerinde görmeÄŸe çalışıyorum. Ben nerdeeen, yunuslar nerden? Burada bir randevumuz varmış demek! Bir de küçük bir yelkenli var Meksika körfezinin renk deÄŸiÅŸtiren sularında... Yine aynı katta kurulu bulunan akvaryumlarda, balıkalrın nasıl beslendiÄŸini seyredip, uzun uzun bakıştıktan sonra bu renk cümbüşünden koparıyoruz kendimizi!Dönüş yolunda bilmem kaçıncı kere Pokemon'la ilgili ne kadar ÅŸey varsa toplamaya devam ediyoruz. Allah'tan bugün Pazar da dükkanlar 18:00'de kapanıyor. Dur-kalk geniÅŸ bir daire çizerek motele dönüyoruz. Yolda yine bir markete girip yiyecekleri süzmeye baÅŸlıyoruz. O kadar çok dondurulmuÅŸ yiyecek çeÅŸidi var ki, hazır mikro dalga fırın da motelde varken ben bunları deneyip Amerikan usulü yaÅŸamaya karar veriyorum EÅŸimin tepkilerine raÄŸmen, Çin pilavı, tavuk, köfte gibi yiyecekler alıp denemeye baÅŸlıyoruz. Hiçbir ÅŸey gerekli deÄŸil buları piÅŸirmek için! Ne tencere ne tava! Sadece üst kısmını sıyırıp fırına veriyorum ve yedi dakika sonra akÅŸam yemeÄŸimiz hazır! Domates, karpuz, ÅŸarabımız da var. E daha ne olsun! Biraz televizyon izleyelim diyoruz. EÅŸim zaplarken bir kanalda acayip bir promosyon gözümüze çarpıyor. Ä°lk bir saat içerisinde arayan herkese 300 dolara 19 inç ekranlı, yazıcılı, lüzümlu lüzümsuz bir sürü program yüklü, internet baÄŸlantılı bilgisayar satıyorlar! YetiÅŸen alıyoooor!Erkenden kalkmamız ve yola çıkmamız gerek. Burada motelleri terk-i diyar saati genellikle 10-11 gibi! Bir dolu da ıvır zıvır almışız. Arabaya yerleÅŸtirmek gerek. Neyse ki kocaman bagaj tam bizi paklamalık!Bugün daha heyecanlıyım çünkü yolun başından beri harita da seyrede seyrede bir haller olduÄŸum Amerika'nın en güneyine Key Largo'dan, Key West'e olan yolculuÄŸumuzun baÅŸlangıcı olacak...Fatma Bengi BAYKAL - 26 Mayıs 2000, Cuma Â
False