GeriSeyahat Salzburg müzikle soluk alır
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Salzburg müzikle soluk alır

Salzburg müzikle soluk alır

Bir zamanlar tuz madenleri servet kazandırmıştı Salzburg’a. Şimdilerde müzik ve Mozart. 19 Temmuz’da başlayan Salzburg Festivali 1 Eylül’e kadar sürecek ve bu sürede tüm Avrupa şehirdeki konserleri konuşacak.TODAİE öğretim üyesi Prof. Dr. Seriye Sezen izlenimlerini yazdı.

Seneler önceydi; yavaş kent modasının başlamasına daha çok vardı. İçinden transit geçtiğimiz kentte yaşam adeta yavaşlatılmıştı. Gün batımından hemen önce, hafif alacakaranlıkta kaldırımlardaki az sayıda insan ya geçmişten kalan binaların altlarındaki vitrinlere bakıyor ya öylece yürüyor ya da karşıya geçmek için bekliyordu. Hiç kimsenin acelesi yoktu. Sokaklardan aracın penceresine yansıyan bu dingin görüntüsünün ardından “yaşanılacak yer” diye düşünmüştüm. Belleğimde kalan bu anlık görüntü, yıllar sonra beni tekrar Salzburg’a yöneltti.
Havalimanları bizi kente hazırlayan mekanlardır. Atatürk Havalimanı’nın yoğunluğundan sonra Salzburg’un W. A. Mozart Havalimanı tenhalığıyla bende sakinleştirici etkisi yarattı. Bu etki, güler yüzlü kadın sürücünün yönetimindeki otobüsle kente giderken de sürdü.

DOĞAYLA KUCAKLAŞMIŞ

Salzburg bir nehir kenti; Salzach Nehri’nin sol yakası tarihi bölge, sağ yakası yeni yerleşim. Turistik tarihi bölge, yaşam görüntüleri açısından 21’inci yüzyılı yansıtsa da yapılarıyla ortaçağ yerleşimi görüntüsünde. Geçmişi hissetmek için görkemli dinsel yapıların etrafını çevreleyen meydanlara çıkan dar, kıvrımlı, loş sokaklarda gece yürümek yeterli. 1997’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren tarihi yerleşim; ilk yapısı 11’inci yüzyılda inşa edilen Hohensalzburg Kalesi, sekizinci yüzyılda inşa edilen Katedral, Eski ve Yeni Rezidans olarak adlandırılan eski başpiskoposluk gibi binaları barındırıyor. Mozart’ın doğduğu ev, festival salonları, Salzburg Üniversitesi ve alışveriş caddesi Getreidegasse de yine bu bölgede. Eski ve yeni yerleşimi köprüler birbirine bağlıyor. Yeni kent tarafında ise; Mirabell Sarayı ve Bahçesi, Mozart Üniversitesi (Konservatuarı), Mozart Konutu, tren istasyonu ile Kongre Salonu yer alıyor.
Stefan Zweig, “bir kentin güzelliğini sadece yapılarının mimarisi değil, doğayla bağlantısı belirler” der ve “Salzburg’da gezinirken hiç fark etmeden bir anda doğadan kente, kentten doğaya geçiverirsiniz” diye ekler. Zweig’ın 80 yıl öncesine ilişkin değerlendirmesi bugün de geçerli. Yeşil dağlar, tepeler ve ağaçlarla çevrelenmiş kentle doğa sanki bir anlaşma yapmış; kent, “biraz geriye çekil” demiş, doğa kente yer açmış. Binaların bittiği yerlerde hemen tepeler ve ağaçlar başlıyor. Kenti çevreleyen yeşil kuşak merkezde yok oluyor. Özellikle tarihi yerleşimdeki meydanların çıplaklığı, yaz güneşinden kaçanları bu meydanlardan uzaklaştırıyor. Ancak nehrin her iki kıyısındaki alanlar yollara kadar çim. Gençler güneşleniyor, okuyor ya da sohbet ediyor. Bir akşamüzeri oturduğumuz bankta, arada esen rüzgârın getirdiği ot kokusunu içimize çekip, nehrin akışını izlerken arkamızdan geçen bisikletliler dikkatimizi çekiyor. Bisikletin yaygın bir ulaşım aracı olduğu Salzburg’da trafik bisikletliler de dikkate alınarak düzenlenmiş.

TURİZM 150 YILDIR ADIM ADIM GELİŞİYOR

Kentin tek büyük parkı, Avrupa’nın en güzel barok bahçelerinden biri sayılan Mirabell. Cetvelle çizilmiş, kanaviçeyle işlenmiş izlenimi veren, heykellerle, çeşmelerle süslü bahçeden eski kent güzel görünüyor. Bahçe kuzey yönünde bir parka dönüşüyor. Yeşillikler içindeki parkta bir ana kucağı şefkati ile sizi gölgesine davet eden ağaçların altında dinlenebilir; kulağında kulaklığı, boynunda kravatı ile uzandığı bankta öğle şekerlemesi yapan profesyonelin az ötesinde çimlere uzanıp uyuyabilirsiniz.
Avusturya’nın dokuz eyaletinden biri olan Salzburg’un merkezi bu küçük kent. 150 bin nüfuslu kentte turist grupları dışında kalabalığa rastlamak neredeyse olanaksız. Ulaşım ucuz değilse de kolay ve rahat; otobüs ve troleybüs ağı oldukça iyi.
Salzburg tuz kenti (ya da kalesi) anlamına geliyor. Su kenarında olmasının yanı sıra “beyaz altın” olarak adlandırılan tuz yatakları nedeniyle önemli bir ticaret merkezi olmuş. Günümüzde kent ekonomisinin yaklaşık yüzde 70’ini hizmet sektörü, bunun omurgasını ise turizm oluşturuyor. Salzburg, 19’uncu yüzyıldan itibaren programlı olarak turizme yöneltilmiş. Girişimciler yeni tesisler açmaya özendirilirken, ulaşımı kolaylaştıran yatırımlara ağırlık verilmiş. 1860’da tren istasyonunun, 1890’da Mönchsberg Tepesi’ne ulaştıran asansörün, 1892’de, kentin sembolü Hohensalzburg Kalesi’ne finükülerin açılması bu bağlamda belirtilebilir. Bir meydanın isminin Mozart olarak değiştirilmesi, 1842’de buraya heykelinin dikilmesi, 1880’de doğduğu evin müzeye dönüştürülmesi de kentin evladına sahip çıkması kadar, mirasından yararlanma girişimi olarak da
görülmelidir.
1920’den beri yapılan Salzburg Festivali ise günümüzde tek başına bir turizm sanayisi oluşturmuş durumda. Temmuz ortasından 1 Eylüle kadar devam eden festival boyunca Salzburg’da otel
fiyatları fırlıyor.

İKİ ATARDAMAR MÜZİK VE MOZART

Doğa sporlarının yanı sıra kültür, özellikle müzik, yani Mozart turizmin çekim alanları. Havalimanı, konservatuarı, müzeleri, meydanı, heykeli, konserleri, çikolatası ve magnetleriyle Mozart günümüzde Salzburg’un en önemli turizm markası. Mozart’ın doğduğu evin önü turistlerle dolup taşıyor. Festival salonları dışında, kiliselerde, saraylarda, lokantalarda ve müzelerde verilen konserler, bazıları fazla turistik bir iklim içerse de, klasik müzik tutkunlarına doyurucu seçenekler sunuyor. Konserlere ve gösterilere gitmeseniz bile müzik ya da dans sizi buluyor. Sokakta yürürken konservatuvardan gelen aryalar size eşlik ediyor; Salzach Nehri’ndeki turlar teknenin müzik eşliğinde valsiyle sona eriyor. Festivalde ise sanat şöleni
yaşanıyor.
Kuyumcuların gece bile vitrinlerini boşaltmadığı Salzburg güvenli ama pahalı bir kent. Tarihi yapılar, müzeler ücretli. Ekonomik keşfin yolu turizm ofislerinden Salzburg kartı almak. 24, 48 ve 72 saatlik biletlerin yazın fiyatları, sırasıyla 26, 35 ve 41 Euro. Karta birçok mekan, toplu ulaşım ücretsiz. Kültürel etkinliklerde de indirim sağlıyor.

RENGİ YEŞİL, SESİ MÜZİK

Salzburg’un tarihiyle ilgilenenler Hohensalzburg Kalesi ve içindeki müzeler ile Salzburg Müzesi’ni ziyaret etmeli. 17 ve 18’inci yüzyıl eserleri için Mirabell Bahçesi’ndeki Barok Müzesi, çağdaş sanat eserleri için de Mönchsberg Tepesi’ndeki
Modern Müze görülebilir. Mozart meraklıları için adres, Mozart’ın doğduğu ev ile Mozart Ailesi’nin ve Mozart’ın bir dönem
yaşadığı Makart Meydanı’ndaki
Mozart Evi. Yıllar önce içinden geçerken yaşanılası kent olarak algıladığım Salzburg beni şaşırtmadı.
Rengi yeşil, sesi müzik. Yine dingin, yavaş ve huzurlu. Ona veda ederken kendimi yokladım. Galiba Salzburg’da yaşamak yerine, onu belleğimde, kaotik ve yorucu bir kent yaşamına katlanmak için enerji, sabır ve direnç depolanabilecek bir havza olarak korumak daha baskın
çıktı.

Hochthron zirvesinden panoromik manzara müthiş

Yavaş bir gezgin olarak, kentleri, sokak sokak, köşe bucak yürüyerek dolaşmaktan yanayım. Ancak Salzburg gibi yükseltiler bolsa tepeden bakma fırsatı da kaçırılmamalı. Hohensalzburg Kalesi, Mönchsberg Tepesi ile nehrin sağ yakasındaki Hotel Stein’in terasındaki kahve, panoramik gözlem için ideal. Mönchsberg’deki Modern Müze’nin kahvesinin terası, hem müzeyi gezmenin yorgunluğunu atmak hem de kenti geniş açıdan gözlemek için elverişli. Ama Salzburg’u daha uzaktan, yukarıdan görmek isterseniz 1853 metrelik Untersberg Dağı’na çıkmalısınız. Biz bunun için Salzburg kartımızı kullanıp, kent merkezinden 25 numaralı otobüse bindik. Yeşillikler içinde güzel evlerin, en fazla üç-dört katlı blokların bulunduğu yerleşim yerlerinden geçerek yaptığımız yolculuk 20 dakika sürdü. Kent ve kır ayrımını, mısır ve ekin tarlalarıyla otomobillerin yanındaki traktörlerden anlayabildiğimiz, kendisi başlı başına bir keyif olan yolculuktan sonra bizi Grödig köyünde indik. Her yarım saatte bir kalkan teleferik 8-9 dakika sonra bizi, 1746 metredeki istasyona çıkardı. Güneşe rağmen tepe serindi. Kent artık tamamen görüş açımız içindeydi. Ancak 1853 metrelik Hochthron zirvesine tırmanmak için engebeli yoldan yürümekten başka çare yoktu. Yer yer büyük ve çoğu zaman kaygan taşlarla döşeli patika yolu izleyip buzlanmaya yüz tutmuş kar birikintileri üzerinden ulaştığımız zirveden manzara harikaydı. Dönüşte, sırtında bebekleriyle dolaşan çiftlerden, ellerinde sopalarıyla yürüyen yaşlı çiftlere kadar hemen her yaştan ve farklı ülkelerden gezginle karşılaştık, yamaç paraşütüyle kendilerini boşluğa bırakan sporcuları izledik.

Getreidegasse’de Ünlü mağazalar

Pahalı bir kent olan Salzburg alışverişe elverişli değil. Alışverişsiz yapamayan gezginler, yerel dükkânların yerini küresel markalara bıraktığı Getreidegasse’ye (dövme demirden dükkân levhaları gözden kaçırılmamalı) ve tarihi yerleşimdeki mağazalara uğrayabilir. Pazar günleri hariç Üniversite Meydanı’nda kurulan pazarla Mirabell Meydanı’nda perşembe kurulan pazardan yerel
gıdalar alınabilir.

False