GeriSeyahat Motosikletle Güney Afrika’dan Mozambik’e üç bin kilometre
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Motosikletle Güney Afrika’dan Mozambik’e üç bin kilometre

Motosikletle Güney Afrika’dan Mozambik’e üç bin kilometre

Afrika’nın güney doğu sahili boyunca şerit gibi uzanan Mozambik, motosiklet tutkunları için sürprizlerle dolu bir coğrafya. NTV’nin program yapımcılarından Mirgün Cabas geçen ay altı motosiklet ve bir kamyonetten oluşan grupla Johannesburg’dan yola çıktı. Mozambik’in en güneyinden başlayıp orta bölgesindeki Inhambane’ye ulaştı. Nelspruit üzerinden başladığı noktaya döndü. İzlenimlerini Hürriyet Seyahat için yazdı.

İki yıldır Afrika’ya merak sardık. Geçen yaz Güney Afrika’da Garden Route motosiklet turu yapmıştık. Ağustos sonundaki bahar havasında (malum, Güney Yarıküre) sürüş olağanüstüydü. Capetown’dan çıkıp sahilden doğuya ilerleyen, kuzeye çıkıp Cape’e geri dönen bir parkur... Bahçe gibi bir rotada, dağları, gölleri, vadileri, sahilleri, kayalıkları, denizi, Ümit Burnu, devekuşu çiftlikleri, penguenleri, çiçeği, böceğiyle mırıl mırıl bir seyahatti. Zorluk derecesi sıfırdı, etrafı seyretmek için daha iyisi olamazdı. Afrika ’yı merak ediyorsanız başlangıç için iyi bir rota. Fakat daha çok Hollanda’yı çağrıştıran, steril bir ülke Güney Afrika. Zaten 2010 Dünya Kupası için seçilmesinin sebebi de bu. Gerçek Afrika’yı görmek için diğer ülkelere gitmek gerekiyor.
Seyahat planımızı yapan arkadaşımız Sarper Sesli’den bu yıl daha çetin bir parkur seçmesini istedik. Önümüze hemen bir Namibya haritası serdi. “O kadar da değil, bütün parkur kum, çekilmez” dedik. Botswana - Zimbabwe’yi önerdi. Maliyete bakıp “Afrika’yı altı kişi kalkındıramayız” dedik. Sonunda Johannesburg’dan başlayıp, Swaziland üzerinden Mozambik’e varan ve farklı güzergahtan dönen bir rotada anlaştık. Küçük bir not: Motosikletle ya da ciple bölge ülkelerine yapılan gezilerin Güney Afrika’dan başlaması neredeyse zorunluluk. Hem uçakla ulaşım hem de devam edeceğiniz araçların tedariki nedeniyle. Swazilan’ın bu geziye dahil olmasına bayıldım çünkü sırf ismini söylemek bile hoşuma gitmiştir hep. Mozambik hakkındaki bilgim ise geçen yılki gezide cep telefonuma not aldığım “Flamingo Bay”den ibaretti. Bir de tabii geçmişteki iç savaştan. Nitekim ülkenin bayrağında bile kalaşnikof var.

VUVUZELALAR SUSUNCA

Johannesburg’da Dünya Kupası heyecanından geriye birkaç stadyum, bilboardlar, afişler ve vuvuzela heykelleri kalmıştı. Rugby meraklısı olan ülkede futbol rüzgarı dinmiş, otel fiyatları düşmüş, zencilerin yaşadığı, kentin tehlikeli bölgelerinden Soweto turlarla turizme açılmıştı. Motosikletlerle yola çıktıktan sonra seyahatimizin ilginç kısmı Swaizalan’da başladı. Üç tarafı Güney Afrika’yla çevrili, doğusunda Mozambikle komşu bir krallık Swaziland. Aslında ülkeye girmenizle çıkmanız bir oluyor. Çünkü doğudan batıya 130, güneyden kuzeye 200 kilometre. Sempatik bir sınır kapısından, fazla soruyla ve bürokrasiyle karşılaşmadan, bir iki form doldurup giriverdik Swaziland’a. O anda iklim değişti. Asfalt bitti. Sık ormandaki toprak yolda ilerlemeye başladık. Bu, grubun neşesini yerine getirdi. Motor selesinde hoplayıp zıplayarak geçtiğimiz o parkur Swaziland’ı sevmemize yetti.
Ülkenin nüfusu 850 bin. Beyazların sayısı 15 bin, hepsi ticaret yapıyor. Köylüler ürettikleriyle geçiniyor, polis şiddeti yok, ülkede AIDS oranı yüzde 50. 100 bin çocuk bu nedenle yetim. Her temmuzda törenle kendisine yeni, genç eş seçen 14 karılı kralın biraz müsrif olduğu, parasını lüks otomobillere yatırdığı, motorlu korumalarla dolaştığı anlatılıyor. Kişisel servetiyle ilgili söylenenlere inanmak mümkün değil.
Mbabane ülkenin en büyük kenti. Maguga baraj gölü, ormanlar, toprak yollar, dağlar, güzel virajlar, dünyanın en büyük tek parça granit dağı Sibebe (aynı adla başarılı bir bira var, onunla daha çok ilgilendik) derken Swaziland bize istediğimizi verdi. Günün sonunda rahat ve büyük bir otele ulaşmak ise bonus oldu.

DÖRT SAATLİK ÇİLE

Mozambik’te zorluklar sınırda başladı. Vize almak gerekiyordu. Yanımızda bitirim gençler bitti, sigorta işlerimizi üstlenip, bizim için para bozdurdu. Polisin kötü alışkanlıklarına dair uyarılar aldık. Maputo, geçeceğimiz ilk büyük şehirdi. Sarper sürekli trafik kaosundan söz ediyordu. Ama şehre girince korktuğumuz kadar kötü olmadığını gördük. Evet yol ve trafik berbat. Ama bu bir başlangıçtı... İlk gecemizi Xai Xai şehri yakınlarındaki Zongeone Lodge’da geçirecektik. EN1’den sahile dönüp, 40 kilometre sonra ulaşmamız gerekiyordu. Yoldan sapar sapmaz karşımıza kum tepeleri, derin çukurlar ve yağmurdan balçıklaşmış zeminin, zifiri karanlıkta tekinsiz Zulu köylerinin çıkacağından habersizdik. Kumda tutunamayan lastiklerimiz, kaskın vizörünü kapatınca basan ter, açınca yüzümüzü kaplayan sinekler, sazdan samandan kulübelerden çıkıp önümüze atlayanlar, düşüp kalkmaların getirdiği bezginlik, bir kamyonetin tacizleri ve karanlıkla mücadelemiz dört saat sürdü. Otele vardığımızda bezginlikten yüzlerimiz kararmıştı. Ertesi sabah aynı yolu gün ışığında bir saatte döndük, parkur gezinin en şahane ve unutulmaz bölümü oldu.

FLAMİNGO KOYU’NUN KAMBUR BALİNALARI

Bir haftalık turun tek ödülü vardı: Dönüşten önce Inhambane’da geçireceğimiz iki gece... Flamingo Körfezi’ndeki Water Lodge’a ulaşmak için plaj kıvamındaki 20 kilometreyi geçtik, birkaç kez düşüp kalktık. Bu macerayı da burkulmuş bir bilekle atlatıp, nehrin Hint Okyanusu’na döküldüğü deltada kurulu otele vardık. Kazıklar üstündeki bungalowlarımızın altındaki deniz, günde dört kez gidip geliyordu. Yüzdüğümüz yerde birkaç saat sonra top oynamak mümkündü. Bölgedeki tüm turlar denizle ilgiliydi: Balina köpek balığı, kambur balina ve manta gözlemi (balıkçı mönüsü gibi, mevsimine göre) ya da scuba, şnorkel, balık avı. Büyük ve hızlı Zodiac’larla çıkılıyordu okyanusa. Biz bir saatlik arayışın ardından kambur balina sürüsüne rastladık, suya dalıp çıkmalarını izledik. Kısa şnorkel tecrübemiz de bölgenin scuba için son derece heyecan verici olduğunu görmemize yetti.

KASKIN VİZÖRÜNDEN MANZARALAR

* Mozambik’i boydan boya geçen EN1 karayolu, önce tek şeride düşüyor, aniden toprak yola dönüşüyor. Tek şeritte biz kumdan ve çukurlardan kaçma oyunu oynarken karşıdan gelen kamyon ve otobüsler bizimle “hepsini hakla” oyunu oynuyordu. * Yol boyu küçük kasabaların içinden geçiliyor. Dikkat çeken hiçbir sanayi tesisi, işletme yok * Şehre benzeyen şehir de yok.* Sanki ticareti yapılan tek ürün meyve. Yol kenarlarında mandalina, muz, portakal, fıstık satıcıları dizili. * Savaş artığı mayınlarla sakatlanan çocukların aileleri tarafından kan parası için yoldan geçen araçların önüne atıldığına dair şehir efsanesini andıran hikayeler anlatılıyor. Hız kısıtlaması uyarılarının çokluğu buna kanıt gösteriliyor. * Nüfusta genç ve çocuk oranı çok yüksek. * Turizm sezonu aralık-nisan arasında. Ama ülke henüz kitle turizmine açılmamış. Altı motosikletli grubumuza neredeyse tanrıların arabaları muamelesi yapıldı. * Yaygın yoksulluğa karşın her yerde Coca Cola ve MCell (GSM) reklamı vardı. * Otoyolda benzinci kafelerinden başka sosyal tesis yok. * Yüzlerce kilometrelik karayolunun yeniden inşası için Çinlilerle anlaşma yapılmış, karşılığında karasularında balık avlama izni verilmiş. Ancak karayolunda tek Çinli görmedik. * Güney Afrika’da karşımıza her dakika bir babun, devekuşu ya da geyik çıkıyordu. Mozambik’te gördüğümüz tek yabani hayvan, sahibinin yol kenarına zincirle bağladığı maymun Çarli’ydi.

NEDEN GİDİLİR, NE BULUNUR

Az bilinen, zorlu, daha önce gördüklerimize benzemeyen bir parkur arıyorduk. Türkiye’de yazın en sıcak günleri yaşanırken serin bir bölgeye gitmek istiyorduk. Deniz ve kum görmek de iyi olacaktı. Bütün bunları bulduk. Aralık - nisan döneminde gidecekler muhtemelen daha kalabalık, güneşli ve neşeli bir ortamla karşılacak. Bu rotada: oteller iyi, servis kötü; mesafeler uzun, yollar kötü; benzinci var, temiz tuvalet yok; meyve çok, restoran yok; halkı iyi niyetli, polisler paragöz.

False