Ege’nin ortasında ıstakozun peşinde

Adalı dostlarım Nikos ve Loannis ile mini ve deli bir macera... İnsan hiç ıstakoz yemek için dokuz saat yelkenliyle denizde yol gider mi? Ben gittim. Peki, değdi mi? Hem de nasıl...

Haberin Devamı

Sahilleri ve kafeleri Afganlı mülteci dolu Sakız Adası’na vardık. Nikos bizleri gümrükten aldı. Pasaport polisi genç yakışıklı Rum, “Nerede kalacaksınız” sorusuna “Nikos Kladias’ın teknesi Nemesis” deyince gülümsedi. Altı aylık kalış süresi bastı, sınıf arkadaşlarıymış bizim Nikos ile meğerse, ufak ada..

Mülteci selini adeta yararak teknemiz ‘Nemesis’e vardık. Kamaralarımıza yerleştik. ‘Nemesis’ 15 metrelik bir ‘Hanse 545’. Konforlu bir yelkenli...

Benim sevdiğim tipten ‘Lazy jack fully battened’ yani yelkenleri direğe veya bumbaya sarılan turistik tipte tekne değil. Babadan kalma usul, bileğe kuvvet. Ufak jib yelken kendi kendine rüzgâr ile pozisyon alıyor. Az mürettebat ile çok faydalı imiş meğerse. Dönüş yolunda adanın güney ucundan rüzgâr üstü kuzeye çıkarken tramolalarla (zikzak çizerek) süratli ama uzun miller yol aldık ve sevdim bu ufak yelkeni.

Haberin Devamı

Ege’nin ortasında ıstakozun peşinde

Nikos’un zarif eşi yengemiz Rea geldi aldı bizi ve akşam yemeğine ‘Hotzas’a gittik. Çok hoş bir taverna ama biraz yemekleri ağır ve yağlı, eski tip. Yiannis bizleri güler yüzle karşıladı, beni çok iyi tanıyor. Yıllar evvel bir ‘Sakız’ dokümanterimde beraberce ayvalı dana yahni yapmış idik. Fazla ısmarlamışız, tıka basa yedik ama geceleri az yemek lazım. Teknemize yürüyerek döndük.

ISTAKOZA DOKUZ SAAT YOLCULUK

Ege’nin ortasında ıstakozun peşindeÖğleden sonra tatlı bir rüzgâr ile ‘Psara’ Limanı’na girdik. Issız bir balıkçı adası... Adanın adı da Rumca ‘balıkçı’ demekmiş. 9 saatlik deniz yolculuğundan sonra muhteşem ıstakozlarla bu adada buluştuk.

Sabah gün ağarmadan kalktık. Lonnis fırından taze ‘chureki ve simiti’ ile çıkageldi. Vira bismillah sabah serinliğinde yola çıkarken mülteciler ile tıka basa dolu Atina vapuruna yol verdik.
Kuzeye doğru yol alıyoruz. Kafa rüzgârı artıyor. Yelkenleri fora ettik. Adanın kuzey ucuna gelince daha geniş bir ‘apaz rüzgârı’ alacağız. Kahveler ve simitle birlikte Türkiye’den getirdiğim keçi beyaz- peynir büyük rağbet gördü.

Lonussa Adası sancağımızda... Batıya doğru dümen kırdık, artık kuzey rüzgâr ve dalgalarına açığız. Altı saat yolumuz kaldı. Öğleden sonra tatlı bir rüzgâr ile ‘Psara’ Limanı’na girdik. Issız bir balıkçı adası... Adanın adı Rumca ‘balıkçı’ demekmiş.

Haberin Devamı

Minnacık bir taverna... Balıkçı kaptan abiler oturmuşlar, uzo masasından pek kalkabilecek durumları yok. Sabah yakalanan ıstakozlar sepetlerde hâlâ canlı. Kaynar suya atılırken dışarı çıkıyorum, ses çıkarıyorlar çünkü.

Haşlandıktan sonra enlemesine ikiye kesilip ızgaraya atılacaklar biz de bu arada ‘Savou Sos’ hazırlayacağız. Sızma zeytinyağı, limon ve hardal.

Ege’nin ortasında ıstakozun peşinde

Taze iri barbunlar geldi. Çok çekici... Onları da ızgaraya attırıyoruz. Nikos’a göre adanın civarı 70 metre derinlikte ve tamamen kaya ve bunlar kaya barbunu. Biraz fazla pişirdi ve canım barbunları kuruttu Rum Teyze. Fransızlar ‘Rose a l’arete’ derler... Kılçığı pembe olacak.

Yemekten sonra 460 kişilik nüfusu olan adayı gezmeye çıktık. Tepedeki kilise Aya Nikola’ya (Agios Nikolaos) 60 basamak ile ulaşıyorsunuz. 1793 yılında yapılmış. Denizcilerin azizi Aziz Nikola anısına.Restorasyon için kapalı idi. 

Haberin Devamı

Atina Üniversitesi restorasyon sorumlusu bir hanım, elinde ufacık bir fırça, ince ince çalışıyor. 1700 yılındaki aynı doğal boyalar ile. Aklıma camilerimizdeki plastik boyalar ile yapılmış solmayan parlak renkli restorasyonlar geliyor...

Ege’nin ortasında ıstakozun peşinde

MAHRUKİ'NİN BÜYÜK DEDESİNİ ZİYARET

Konstantin Kanaris Rumların milli kahramanı. Osmanlı’ya karşı yapılan isyanda Sakız Adası önünde isyanı bastırmaya gelen Kaptan-ı Derya Nasuhzade Ali Paşa’nın gemisini ateşe veren ve Ali Paşa’nın yanarak denize düşmesine sebep veren Psara Adalı kaptan.

Ali Paşa ailesi sonradan ‘Mahruki’ yani ‘yanarak ölen’ anlamına gelen lakabını almıştır.  Kaptan-ı Derya Nasuhzade Ali Paşa, bizim ünlü dağcımız ve AKUT kurucusu Nasuh Mahruki’nin büyükbabasının, büyükbabasının oğludur

Haberin Devamı

ADALAR MÜLTECİ DOLU 

Tüm parklar üzeri ‘UNICEF’ yazan dev çadırlarla donatılmış. Battaniye, yatak ve yemek veriliyormuş. Kimyasal tuvaletleri varmış, devamlı doktorlar mevcutmuş. Laf aramızda takdir etmedim değil. İşin kötü tarafı ise bu mültecilerin final noktalarının İsveç olması nedeni ile hiç oralarda kalıcı değiller.

Türkiye sahillerinden 1500-2000 Euro’ya geliyorlar ama oradan Atina’ya tarifeli seferler ile 60 Euro. Her gece dev gemiler kalkıyor Atina’ya, sahiller tıka basa mülteci dolu. Giderken battaniye ve fazlalıklarını denize atıyorlarmış. Tüm liman çöplük olmuş.

Bir büroya gidip Avrupa serbest dolaşım kâğıdı alıyormuşsunuz ve kâğıt ile seçtiğiniz bir ülkeye siyasi mülteci başvurusu yapıyormuşsunuz. Çözümü zor, İstanbul’a göç gibi. İnsanlara doğdukları yerlerde, barış, iş, okul, hastane; kısacası insancıl yaşam koşulları temin edemeseniz muhakkak daha iyi hayat arayacaklardır.

Yazarın Tüm Yazıları