Özgürlükler önlemlere kurban

Güncelleme Tarihi:

Özgürlükler önlemlere kurban
Oluşturulma Tarihi: Mart 03, 2014 09:34

YENİ yasal düzenlemeler yapılırken, özgürlüklerin geliştirilmesi, en azından korunması temel alınmalı. Salt suçun önlenmesine yönelik yaklaşımla hazırlanan yasa metinlerinin sıkıntısını çok çekti bu ülke.

Haberin Devamı

Maalesef bu iktidar döneminde çıkarılan “5651 sayılı İnternet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ve bu yayınlar yoluyla işlenen suçlarla mücadele edilmesi hakkında kanun”, adından da anlaşılacağı gibi özgürlükler yerine “suç” ile mücadele yaklaşımıyla hazırlanmış bir yasaydı. Şimdi bu yasa yeniden düzenlenirken, aynı mantık devam etmekle kalmadı; bazı haberlere “sehven” erişim yasağı getiren, üstelik uzmanlar yerine istihbarat teşkilatının kontrolüne bırakılmış Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) yetkileri genişletildi. Hürriyet Dünyasını da yakından ilgilendirdiği için yasa metnini, eski metinle de karşılaştırarak irdeledim.

Müstehcenlikten başlayalım. Bir kere bu düzenlemenin “ahlaksızlığı önlemek için yapıldığı” geçersiz bir gerekçe. Yasanın eski halinde de “müstehcenlik, fuhuş, çocukların cinsel istismarı” konularında TİB, doğrudan erişim engelleme yetkisine sahipti. Hukuk organı olmamasına rağmen, yargısal kararlar veriyor, dilediği gibi uyguluyordu yasayı.

Haberin Devamı

Kişilik haklarının ihlali ile ilgili düzenleme de eskiden mevcuttu. Sadece başvuru süreci hızlandırıldı. İçerik sağlayıcılar, yayından kaldırma isteklerine 24 saat içinde yanıt verecek; hakim de bu talepleri aynı süre içinde duruşma yapmadan karara bağlayacak. Bireysel başvuruların sürüncemede kalmasını önleme bakımından yerinde bir değişiklik bu. Ancak yayıncının savunmasının bu sürede nasıl alınacağı belirsiz kalmış.

“Özel hayatın gizliliği nedeniyle erişimin engellenmesi” yeni bir düzenleme. Buna göre özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini iddia eden kişiler, TİB’e başvuracak. TİB Başkanlığı da otomatik olarak Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne gönderip 4 saat içinde uygulanmasını isteyecek. TİB Başkanı doğrudan erişim engelleme “emri” de verebilecek. Erişim engelleme kararı 24 saat içerisinde sulh ceza mahkemesine sunulacak, mahkeme de 48 saatlik sürede karar verecek.

“Özel hayatın gizliliğini ihlal eden” yayınlar, zaten gazetecilik etiğine aykırı. Doğan Grubu Yayın İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi özel hayatın dokunulmazlığı ilkesini benimsiyor.

Haberin Devamı

Ancak bir sorun var; yasada özel hayatın tanımı yapılmıyor, hiçbir istisna da getirilmiyor. Bu durumda TİB, özel hayatın sınırlarını nasıl belirleyecek? Örneğin siyasilerin, devlet adamlarının, ünlüler ile diğer vatandaşların mahremiyet alanı aynı mı kabul edilecek? TİB ne medya etiği kurumu ne de bir mahkeme. Üstelik de siyasi iktidara bağlı bir kamu kurumu. Böyle bir kurumun vereceği “özel hayat” kararları, bireysel özgürlükleri korumak yerine basın ve ifade özgürlüğünün engellenmesi sonucu doğurabilir. TİB’in müstehcenliğin sınırlarını nasıl çizdiğine dair örnekler, endişemi güçlendiriyor.

Ayrıca kişilerin internetteki trafik bilgilerinin iki yıl depolanması, içerik sağlayıcıların yasaklanan içeriğe farklı yollardan erişimin engellenmesinden sorumlu tutulması da sakıncalı hükümler. Sitenin kapatılması yerine sadece içeriğin kaldırılması olumlu bir gelişme; ama “gerekçe yazılmak” kaydıyla yayının tümüne yönelik yasak kararı alınmasına kapı açık bırakılıyor.

Haberin Devamı

Yasa yürürlüğe girdiğine göre yukarıda belirttiğim sakıncaları görmek için çok da beklememiz gerekmeyecek. Umarım yanılıyorumdur.

Dijital arşivde düzeltme kılavuzu

İNTERNETLE ilgili yeni düzenleme, şimdiden yayından kaldırma taleplerinin artmasına neden oldu. Önümüzdeki günlerde mahkemeler, her başvuruyu otomatik olarak kabul ederse yayından kaldırma kararları internet haberciliği için yaşamsal bir sorun haline gelebilir.

Sürekli yayından kaldırma taleplerine muhatap olan bir Okur Temsilcisi olarak ne yazık ki, yargıçların kimi zaman başvuruları incelemeden kabul ettiklerinin tanığıyım. Bir dava haberinin arşivden çıkarılması kararı veren mahkeme bile gördüm. Medya ve iletişim hukuku gibi özel uzmanlık gerektiren bir alanı, uzman olmayan mahkemelere teslim etmenin doğal sonucuydu bu.

Haberin Devamı

Her geçen gün giderek büyüyen yayından kaldırma talepleri, sadece mahkeme veya TİB kararlarıyla çözülemeyecek kadar çetrefil bir problem. Yayından kaldırma ve dijital arşivde düzeltme konusu medya çevrelerinde de halen süren bir tartışma konusu. Hazırladığım “Düzeltme Kılavuzu”nu, bu tartışmalara ve yeni yasanın uygulayıcılarına katkıda bulunması amacıyla değerlendirmeye açıyorum:

Düzeltme Kılavuzu

Biz gazeteciler, yayınladığımız haber, yazı ve fotoğrafları biriktirerek, gerçeği arşivleriz. Adli Sicil kayıtları değil, tarihin müsveddesinin kayıtlarını tutarız. Bu arşivdeki bilgilerin değiştirilmesi çabası, çoğu kez geçmişin değiştirilmesinin istenmesi anlamına gelir. Hele ki bu, siyasiler ve devlet adamları ile ilgili yayınlar söz konusu olduğunda ülke geçmişinin değiştirilmesine dönüşebilir.

Haberin Devamı

O nedenle gerçeğe uygun, gazetecilik etik ilkeleri çerçevesinde yazılmış, maddi hata barındırmayan, hakaret içermeyen ya da kimsenin mağduriyetine yol açmayan haber, yazı ve görsel unsurların değiştirilmesi ya da yayından kaldırılması talepleri kabul edilmez.

Yargı kararları: Yargı ve TİB’in verdiği içeriğin engellenmesi kararları uygulanır. Diğer yargı kararları, ilgili kişinin belgelemesi halinde eski haber ve yazı kaldırılmadan aynı sayfanın altına eklenir. Bu ekleme, “Hürriyet’in notu” ya da “Davanın son aşaması” gibi başlıklarla dikkat çekici biçimde düzenlenir. Bu metne yeni tarih ve kaynak ile mahreç konulur.

Maddi hatalar: Maddi hatalar ile ilgili düzeltme talepleri, o haber, yazı ya da görselin doğrudan muhatabı olmayan bir kişi ya da kuruluştan gelse bile dikkatle incelenir. Maddi hata olduğu sonucuna varılırsa hemen düzeltilir.

Mağduriyetler/Hakaretler/aşağılamalar: Yargı kararı olmasa da insanların mağduriyetlerine yol açan ya da varolan mağduriyetin sürmesine/artmasına yol açan hakaret, ayrımcılık, aşağılama, ötekileştirme, nefret söylemi gibi unsurlar düzeltilir. Bu konularda gelecek yayından kaldırma ve düzeltme talepleri konusunda gazeteci vicdan ölçütünü kullanır. İnsan odaklı bir iş olan gazetecilikte insanlara zarar vermemeye, korumaya özen gösterilir.

Cevap hakkı: Doğan Grubu Yayın İlkeleri, haberlerde suçlanan kişinin görüşünü almayı ve cevap hakkına saygı gösterilmesini temel gazetecilik görevi kabul ediyor. Geçmişte yayımlanmış bir haberde suçlanan kişinin görüşü/ yanıtı alınmamışsa aynı sayfanın altına “Hürriyet Dünyası’nın notu” gibi bir bant atılarak karşı görüş eklenir. Bu eklemenin tarihi de mutlaka belirtilir.

Yürüyen haberler: Dijital yayıncılıkta gelinen noktada artık “Yürüyen haberler” deki yeni gelişmeler, altına renkli bantlarla eklenebiliyor. Aynı yöntem, talep ve uyarı halinde eskiden yayımlanmış sosyal, sanatsal ve bilimsel haberler için de uygulanabilir. Haber değeri ölçütü esas alınarak, haberin eksikliğini giderecek eklemeler yapılabilir.

Fotoğraf ve görüntüler: Fotoğraflar ve görüntüler için de yukarıdaki ilkeler uygulanabilir. Fotoğraf ve görüntüler konusunda Yayın İlkeleri’nde belirtilen, “özel hayat” sınırlaması ve kamu ünlü kişileri ile kamusal kimliği olmayan kişilerin özel hayat sınırları arasındaki fark gözetilir. Hiçbir kamusal kimliği ya da tanınırlığı olmayan kişilerin, güncel bir olay sırasında çekilmeyen fotoğrafları izin alınmadan kullanılmışsa itiraz halinde yayından kaldırılır.

Okurdan kısa kısa

Sevin Turan: Bu köşede (geçen hafta) çıkan “Facebook fotoğrafları” hakkındaki yazınızda “Breivik Ütoya” ve “Tsaraev” kardeşlerden bahsediyorsunuz, ama iki olgusal hata var. İlk örnekte bahsi geçen kişinin adı Anders Behring Breivik, Ütoya ise katliamı

Rafet Eşit: Hareketini takdir etmemek mümkün değil; ama 24 Şubat’ta spor sayfanızda GS’li Semih Kaya’nın hakemin yanına giderek “Aut değil, top benden çıktı” dediği yazılmış. Oysa hakem Cüneyt Çakır’ın, pozisyonun aut mu, korner mi olduğunu sorması üzerine Semih Kaya dürüst olarak “Benden çıktı” demiştir. Kendiliğinden hakeme gitmemiştir; abartmaya gerek yoktu.

Ahmet Kortan: 27 Şubat’ta gazetenizde “Hocalı katliamı insanlık tarihinin en kara sayfası” diye başlık atmışsınız. Hocalı katliamının “kara sayfa” olduğu” tartışılmaz, ama “en kara sayfa” demek abartılı olmuş. Hem de çok iddialı.

Orhan Ayhan: 19 Şubat’ta ilk sayfada “Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a ait olduğu iddia edilen ses kayıtları dinletti” diye yazılmıştı. “Ses kayıtlarını” olması gerekirdi. Nın,nun eklerinin kullanımına dikkat lütfen.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!