Savaşın yarattığı tahribatın resmi

Güncelleme Tarihi:

Savaşın yarattığı tahribatın resmi
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 05, 2018 10:32

Sumia Sukkar, romanı ‘Halepli Çocuk’ta, asperger sendromlu bir çocuğun gözüyle Suriye’deki savaşın hikâyesini anlatmış. Kadim bir kentin -Halep’in- cehenneme dönüşünü, insan hayatının değersizleşmesini, tecavüzü, çaresizliği, kısacası savaşı yani suçun en kirli ve çıplak halini farklı renklerle yansıtıyor roman.

Haberin Devamı

Suriye ve Cezayir asıllı İngiliz yazar Sumia Sukkar 1991’de Londra’da doğdu. Kingston Üniversitesi Yaratıcı Yazarlık bölümünü bitirdi. Halen Dubai’de bir reklam şirketi için metin yazarlığı yapıyor. 2013 yılında yayımlanan ve radyo tiyatrosuna da uyarlanan ‘Halepli Çocuk’ (The Boy From Aleppo Who Painted the War) Sukkar’ın ilk romanı.
Roman kahramanı ve anlatıcısı 14 yaşındaki Adem ile iç savaş başlamadan az önce karşılaşıyoruz. Tipik bir orta sınıf ailenin en küçüğü o. En büyük çocuk Yasemin hemşirelik okulunu bitirmiş. Üçüz ağabeyleri üniversitede okuyor. Onu koruyan, kollayan, resim yapmaya ve üniversiteye gitmeye teşvik eden annesini 11 yaşındayken kaybetmiş Adem. Şimdi en yakını olarak, annesinin eksikliğini aratmayacak kadar kardeşine düşkün ablası Yasemin’i görüyor.
Adem, otizmin bir türü denilebilecek asperger sendromu nedeniyle dış dünya ile bağlantısı zayıf, az sayıda insanla iletişim kurabilen, kendi kozasını örmüş bir çocuk. Televizyon izlemeyi, roman okumayı seviyor ama asıl tutkusu resim yapmak. Duygularını söze dökmekte zorlanıyor ama renklerle ifade etmekte çok başarılı. Her bir olayı, duyguyu ve kişiyi zihnine belirli bir renk imgesiyle kaydeden Adem geniş bir renk yelpazesine sahip.
Adem’in renkli imgelerle kavradığı dünya, savaşın başlamasıyla alt üst olacaktır. Bir zamanlar çocuk sesleri ile çınlayan sokaklar, insanların toplandığı kafeler boşalmış. Önce rejim muhalifi kalabalıkların sloganları duyuluyor, ardından onlara saldıranların silahları. Bir süre sonra askerlerin ve hükümet yanlısı milislerin saldırıları Adem’in ailesini de tehdit eder. İç savaş şiddetlendikçe Halep’te yaşamak imkânsız hale gelir. Yakınındaki pek çok insanı kaybeden Adem’in zihnine hayatlarının aldığı bu durum şöyle yansıyacaktır: “Halep’te hiç renk kalmadı artık. Her yer gri, hatta biz bile öyleyiz.”
Artık yola çıkma zamanı gelmiştir...

Haberin Devamı


Savaşın Mağlubu Çocuklardır
‘Halepli Çocuk’ savaşa ve savaşın yol açtığı travmalara dair pek çok trajik sahne sergileyen ve kendisi de büyük bir trajediyi anlatan bir roman. Anlatıcıyı asperger sendromlu bir çocuk olarak seçmesi yazara sözünü ettiğim trajik sahneleri en çıplak halleriyle yansıtma fırsatı vermiş. Kayıplar, kanlı infazlar, ölümler, tecavüzler... Suriye halkının içine düştüğü cehennemi ve çaresizliklerini ortaya koyuyor. Sumia Sukkar’ın anlatıcı seçimi yani dehşeti, savaş acılarına maruz kalan bir çocuğun bakış açısını benimseyerek yansıtması da okuyucun katılımını kolaylaştırmış. Adem’in dile ve olaylara hâkimiyeti sınırlı olduğundan basit, hatta çocuksu bir anlatımı var ama anlattığı görüntüler hem net hem de etkileyici. Savaşın yarattığı tahribatın resmini çizmeyi başarıyor.
Yıllardır ‘naklen’ izlediğimiz, bizi de her anlamda etkileyen bir savaşın içeriden bir bakışla tasvir edilmesi önemli. Ancak belki ilk roman olmasının, belki de Suriyelilerden ziyade İngiliz okuyucular için yazılmasının zaaflarını da barındırıyor ‘Halepli Çocuk’. Sukkar hikâyeye, hikâyenin çarpıcılığına ve duygu yüküne ağırlık vermiş. İşçilik biraz zayıf. Mesela mekân tasvirleri çok eksik. Halep kentinin savaş öncesi halini neredeyse hiç yansıtmıyor. Buna karşılık olaylar art arda sıralanmış ki bu romana bir facialar antolojisi havası veriyor ve olayı yeterince kavramayı engelliyor.
Teknik eksikliklerine rağmen -bir söyleşisinde- romanının “Suriye ihtilafının daha derinden anlaşılmasına katkıda bulunabileceğini umduğunu”, “Suriye sanatçılarının rolünün önemli olduğuna inandığını” ve “savaşa rağmen Suriye’de hâlâ var olan güzelliği tasvir etmemiz gerektiğini” söyleyen Sukkar’ın farkındalık yaratmak isteği yine de övgüye değer. Ancak sanatın ve edebiyatın barışa katkıda bulunma potansiyeli, kitleleri harekete geçirecek örgütlenmelerle buluşmadığı takdirde bir çağrı olmaktan öteye gitmiyor. Savaş çığırtkanlığı yapan popüler kültür endüstrisinin devasa üretimi karşısında sanat ve edebiyatın daha güzel bir dünyaya hizmet etme çabası, yaraya pansuman yapmaktan farklı değil. Yine de umudumuzu yitirmeyelim ve Adem’e kulak verelim:
“Kalbimde ülkemizin kasvetli milli marşı çalıyor, her notada daha da ağırlaşıyor sanki. Bir savaş var, bir savaş var, bir savaş var. Yasemin’e inanmadım, haberlere inanmadım, şimdi savaşın ortasındayım ve kaçmak istiyorum (...) Bundan nefret ediyorum, neden savaş var ki? Ülkem ne yaptı ki bu savaş geldi başına? (...) Zihnim bir savaş alanı gibi. Bombaların patladığını duyuyorum, ateş ediliyor. Geri çekilip yere düşüyorum, savaşın durmasını beklerken yerde kıvranıyorum. SAVAŞTAN NEFRET EDİYORUM.”

Haberin Devamı

HALEPLİ ÇOCUK 

Savaşın yarattığı tahribatın resmi

Sumia Sukkar
Çeviren: Tümay Tin
Doğan Kitap, 25 TL.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!