Bir metafordan hareketle...

Güncelleme Tarihi:

Bir metafordan hareketle...
Oluşturulma Tarihi: Aralık 02, 2022 13:14

Çağdaş Japon edebiyatının önemli isimlerinden Hiroko Oyamada, ‘Çukur’da kocasının işi nedeniyle taşraya taşınan genç bir kadının başından geçen tuhaf olayları anlatıyor. Gerçekçi dünyada tekinsiz bir atmosfer yaratan Oyamada, bu kısa romanında Japon toplumunda bireyleri, özellikle de kadınları kuşatan pek çok soruna dikkat çekiyor.

Haberin Devamı

Hiroko Oyamada, 1983 yılında Hiroşima’da doğdu, orada büyüdü ve Hiroşima Üniversitesi’nde Japon edebiyatı bölümünden mezun oldu. Çalışma hayatına atıldıktan sonra beş yılda üç kez iş değiştirmek zorunda kaldı. Bu bunaltıcı deneyim ilk romanının esin kaynağı olacaktı. Çalışma hayatının iç karartıcı havasını yansıtan, bir otomobil fabrikasında çalıştığı döneme ait kendi deneyimlerine dayanan ve eleştirmenlerin gözdesi olan ‘Fabrika’ (2013) adlı romanıyla yeni yazarlara verilen Shincho Ödülü’nü alan Oyamada, ‘Çukur’la prestijli Akutagawa Ödülü’nün sahibi oldu. Halen Hiroşima’da yaşıyor ve yazmayı sürdürüyor.

TAŞRA BUNALTISI
‘Çukur’un hikâyesi, roman kahramanı Asahi’nin yeni evlerine nasıl taşındıklarını anlatmasıyla başlıyor: Kocası Muneaki’nin aynı vilayet sınırları içinde ama merkezin biraz dışında kalan bir taşra ofisine tayin edilmesi nedeniyle gelmişler buraya. Zaten sözleşmeli personel olarak hem düşük ücret almaktan hem de fazla mesai yapmaya zorlanmaktan bıkan Asahi işini bırakmakta hiç zorlanmamış. Üstelik kocasının annesi Tomiko hemen bitişiklerindeki evin boşaldığını, oraya kira ödemek zorunda kalmadan yerleşebileceklerini söylediği için karar vermeleri daha kolaylaşmış. Kısacası bir iş bulana kadar ev kadını rolünü sevinçle olmasa bile sessizce kabullenmiş Asahi.
İşyeri arkadaşlarının imrendiği bu yeni hayat tarzına alışmakta zorluk çekecektir. Yeni evleri vilayete pek uzak değildir, etrafta gözle görülür bir aksilik yoktur ama Asahi bir süre sonra kendisini farklı bir kıtadaymış gibi hisseder:
“Bir an çok uzaklara, günün, hatta dört mevsimin ritminin dahi farklı olduğu bir yere taşındığımız hissine kapıldım. (...) Fakat burası hâlâ Japonya’ydı, vilayetten bile çıkmamış, yalnızca dağlık kesime yaklaşmıştık.”

Haberin Devamı

Asahi’nin ev kadını olarak yeni hayatı kısa zamanda can sıkıcı bir hal alır. Kendine ait arabası olmadığı için uzak bir yere gidemez. Yürüme mesafesinde ise birkaç evin ve yerel bir süpermarketin dışında hiçbir şey yoktur. Sadece ağustosböceklerinin sesi... Zaman Asahi için anlamını yitirmeye başlar. Sonra bir gün, yakınlardaki mağazaya gitmek için yola koyulduğunda nehir tarafına giden büyük, siyah bir hayvan görür:
“Sıcak yüzünden sanrı mı görüyorum acaba diye düşündüm ama ne kadar bakarsam bakayım hayvanın kalçası ve ayaklarının bir kısmı oradaydı işte. Memeli olduğu barizdi. Siyah tüyleri vardı, bedeni orta boy bir köpek kadardı, belki de daha büyük. (...) Kuyruğu uzun ve gergindi, güçlükle görünen kulakları yuvarlak. Kaburgaları sayılıyordu ama sırtı şişkindi... Her neyse, simsiyahtı ve tüyleri sert gibiydi.”
Hiçbir şeye benzetemediği hayvanın peşine takılan Asahi, yoldan çıkıp kırsal araziye girdiğinde ansızın bir çukurun içine düşecek, çukurdan kurtulduğunda gördüğü olaylar ve tanıştığı insanlarla birlikte yeknesak hayatı ürkütücü bir şekilde hareketlenecektir...

Haberin Devamı

RÜYA GİBİ
Editörümüzün deyişiyle “İki Dünya Kupası maçı arasında bitirilecek” bu kısa roman kuşkusuz bir başyapıt değil, uzun hikâye ve kısa roman arasında kalmışlığın sıkıntıları da var ama barındırdığı çok sayıda teması, minimalist anlatımı ve yarattığı tekinsiz taşra atmosferiyle okunmayı kesinlikle hak ediyor. Sıradan bir ev kadınının bunalımını ‘Alice Harikalar Diyarında’ ile harmanlayan ve geleneksel Japon masallarından aldığı motiflerle renklendiren Hiroko Oyamada, “Gerçeklik koşullarını fantastik kurguyla zahmetsizce birleştirmesiyle ve sıradan olanın dehşetini sayfalara dökmesiyle göz dolduruyor”.
‘Çukur’ bir yanıyla gerçek hayata sıkı sıkıya bağlı. Sadece değerler, düşünceler, gündelik ilişkiler anlamında değil; maddi hayatın üretimini, Japon çalışma hayatında sıradan çalışanların uğradığı haksızlığı, emek sömürüsünü bütün çıplaklığı ile yansıtmış Oyamada. Bu kadarla da kalmamış. İktisadi ilişkiler bir letimotifmişçesine hikâyenin her tarafına yayılıyor. Ev kirası ödemeyeceklerinden duyulan memnuniyet, kayınvalide Tomiko’nun hâlâ çalışıyor olmasının övülmesi, Asahi’nin işinden ayrılmasının garip karşılanması, belki de bunun verdiği rahatsızlıkla Asahi’nin giderlerinin sürekli kısılması...

Haberin Devamı

Gerçek hayatın bir diğer eleştiri odağı, aile kurumu ve toplumsal cinsiyet rollerinin yol açtığı kısıtlamalar... Öyle ki ‘Çukur’u ailesel boşluğun parlak bir temsili haline getiriyor. Asahi ve kocasının ilişkileri aslında etkileşim yoksunluğu ile maluldür. Asahi’nin sıkıcı bir hayata hapsedilmişlik hissi -ki çukura düşmesi de bu hayatın bir metaforudur- kocasının ilgisizliği ile yoğunlaşır. Kocası gündüzlerini işte, gecelerini televizyon karşısında ya da cep telefonu başında geçirir. Aslında hikâye boyunca neredeyse hiç görülmeyen kayınpederi de evine, karısına karşı ilgisiz, bütün merakı golf ve sevgili arabası olan bir adamdır. Romandaki erkek karakterler -toplumdan dışlanmış bir münzevi olan kayınbiraderi dışında- mekanik bir hayat sürdürürler. Hikâye boyunca erkekler özel isimleriyle değil ailevi sıfatlarıyla (koca, kayınpeder, dede) anılırlar.
İşte bütün bunları çok iyi yakalamış Oyamada; gündelik yaşamın içindeki kanıksanmış fakat tuhaf ayrıntıları yakalayarak keskin gözlem kabiliyetini ortaya koymuş. Üslubu minimalist: Kısa cümleler, sessizlikle yüklü diyaloglar, diyaloglara yedirilmiş gündelik olay aktarımları. Bu üslubuyla canlı ve gizemli bir atmosfer yaratmakla kalmıyor, varoluşsal endişeleri de tetikliyor. Sıradan ve sakin bir girişin ardından tuhaf olayların ortaya çıkmasıyla birlikte atmosfer tekinsizleşiyor. Anlamlandıramadığımız pek çok olayın çözümü için bir aydınlanma anı bekliyoruz. Ne var ki ‘Çukur’ yanıtsız kalan sorularla baş başa bırakıyor okuyucuyu. Asahi’nin başına gelenler ya da çevresinde olup bitenler muğlak kalsa bile geri dönemeyecek kadar hikâyenin içine çekildiğimizi fark ediyoruz.

Haberin Devamı

Sondan geriye doğru bakıldığında ‘Çukur’un bu garip çekiciliğinin ve huzursuz edici yanının roman kahramanı Asahi’nin aile ve iş hakkındaki kararsız duygularını olaylara, manzaralara ve karakterlere yedirerek yansıtma becerisinden geldiğini söyleyebilirim. Tıpkı bir rüya gibi. Gerçekçi bir tarzda yazılmasına rağmen Freud’un rüya yorumlarına benziyor hikâye. Bize fantastik gelen unsurlar görülmekle birlikte Asahi onları gören ve başkalarının neden görmediğini merak eden yegâne karakter. Bu açıdan bakıldığında Murakami’nin fantastik anlayışı ile benzerlikler kurulabilir. Doğaüstü olanın tuhaf hikâyesini okurken ansızın Japon toplumunda cinsiyet ayrımı ve çalışma hayatı tarafından kıstırılmış bir kadının dramına adım atıyoruz.
‘Çukur’, hayatımızın bir farkında olmadan ya da müdahale etme fırsatı bulamadan nasıl şekillendiğine dair ilgi çekici bir hikâye. ”Gündelik hayatın bayağılığını sanat eserlerine dönüştürmek ve diğer yazarların hızla konuşlandırıp bir kenara atabileceği bir metafor etrafında koca bir dünya inşa etmek” elbette kolay bir iş değil. Hiroko Oyamada, işte bunu başarıyor ‘Çukur’da.

Haberin Devamı

Bir metafordan hareketle...
Çukur
Hiroko Oyamada
Çeviren: Hüseyin Can Erkin
Siren Yayınları, 2022
96 sayfa.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!