Anneye veda

Güncelleme Tarihi:

Anneye veda
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 14, 2023 09:01

İtalyan yazar Andrea Bajani, ‘Sen Suçların Hesabını Tutsan’da Romanya ile İtalya arasında gidip gelen sessiz, içedönük ve dokunaklı bir hikâye anlatıyor.

Haberin Devamı

Andrea Bajani 1975 yılında Roma’da doğdu. İlk romanı ‘Cordiali Saluti’yi 2005’te yayımladı. Edebiyat çevrelerinin ilgisini iki yıl sonra yayımlanan ‘Sen Suçların Hesabını Tutsan’ romanıyla çekti. Öyle ki ünlü İtalyan yazar Antonio Tabucchi, “Bu kitabı İtalyan edebiyatının son yıllarda bana hissettirmediği bir heyecanla okudum” diyecekti. Kitap ulusal ve uluslararası ölçekte birçok ödüle layık görüldü. 2010’da yayımladığı ‘Ogni Promessa’ adlı romanıyla en eski İtalyan edebiyatı ödülü olan Bagutta Prize’ı, kısa öykülerini topladığı ‘La vita non è in ordine alfabetico’ ile 2014’te Settembrini Ödülü’nü kazandı. 2013’te Antonio Tabucchi’ye ithaf ettiği ‘Mi riconosci’yi tamamladı. 2017 ve 2020 yıllarında iki de şiir kitabı yazan Bajani, La Repubblica gazetesine düzenli yazmanın yanı sıra Teksas’taki bir üniversitede yaratıcı yazarlık dersleri veriyor.

Haberin Devamı

BİR KADININ HAYATI
Hikâye, Lorenzo’nun, annesi Lula’nın öldüğünü bildiren bir telgraf aldıktan kısa bir süre sonra Romanya’nın Bükreş kentine gelmesiyle başlıyor. Biraz hüzünlü, biraz kırgın ama sakin bir ruh hali var genç adamın. Havaalanına indiği andan ülkesine dönüşüne geçen birkaç gün içerisinde Bükreş’te görüp duyduklarına bölük pörçük çocukluk anılarını da ekleyerek, tamamen yabancı olduğu annesini anlamaya çalışıyor.
İlk bölümden başlayarak bugün ile geçmiş arasında gidip gelerek ilerleyen, annesi Lula’nın isyankâr karakterini ve Lorenzo’nun çocukluk yıllarını yavaş yavaş ortaya koyan bir kurgu izliyoruz.
Köklü ve zengin bir ailenin kızı olan Lula, kendisine dayatılan evliliği kocasını aldatarak yıkmış, özgürlüğünün bedelini ailesi tarafından dışlanmakla ödemiştir. Lorenzo, onun tesadüfen dünyaya getirdiği bir çocuk. Gerçek babasını hiç tanımayan, üç yaşındayken hayatlarına giren üvey babası Emilio tarafından özenle büyütülen Lorenzo, hayatını sürekli bir bekleyişle geçirmiş. Beklediği annesi ama annesi kendisinden başkasına zaman ayıracak bir kadın değil. Lorenzo, hep özlediği annesiyle ancak kısa mutlu anlar yaşayabiliyor. Hele ki annesi büyük umutlar bağladığı zayıflatma sistemini pazarlamak için -ortağı Anselmi ile birlikte- dünyanın dört bir yanına seyahat etmeye başladığında bu anlar bile seyrekleşiyor. Sonunda kaçınılmaz olan gerçekleşecek ve Lula iş kurma imkânlarından yararlanmak bahanesi ile Romanya’ya yerleşme kararı alarak ortağı Anselmi ile yaşamaya başlayacaktır. Artık Lorenzo için sadece telefonda duyulan bir sestir annesi. Üvey babası ile baş başa kalan Lorenzo giderek o sesi duymakta bile zorlanır.

Haberin Devamı

Bütün bunlara rağmen kimsenin suçsuz olmadığını düşünecektir Lorenzo, anneye veda zamanı gelmiştir:
“Yıllarca yüzünü bir tek o Noel günlerindeki telefon görüşmemizde duyduğum sesinden yola çıkarak zihnimde canlandırmayı denemiştim, tıpkı ellerini insanların yüzüne götürerek tanımaya çalışan bir âmâ gibi. Yıllar geçtikçe nasıl göründüğüne dair aklımda kalanlar da zamanla silikleşip yok olmaya başlamıştı (...). O giderek boğuklaşıp ağırlaşan sesi seninle bağdaştırmakta zorlanır hale geliyordum hep. Bu yüzden pencerene baktım ve yatağa oturdum. Yapamadım; merdivenlerden inip, karşıya geçip, yüzüne bakıp, seni o ölmüş halinle yeniden tanıyıp da bir daha asla unutamayacak olmayı göze alamadım.”

Haberin Devamı

LULA’NIN VE ROMANYA’NIN HİKÂYESİ
Romanın başlığı Kutsal Kitap’tan -Mezmur 130’dan- alınmış: “Eğer sen, Ya Rab, günahların kaydını tutsaydın, Ya Rab, kim ayakta durabilirdi?” Bu mısradan yola çıkan Bajani, olay örgüsünü yokluk ve terk edilme temaları etrafında inşa etmiş. Akla ilk gelen Lorenzo’nun annesi Lula tarafından terk edilmişliği ve bütün çocukluk, ilkgençlik yıllarını yokluk duygusuyla geçirmesi. Romanda karşımıza çıkan bütün karakterler az ya da çok bu duyguların tesirinde. Mesela annesi. Evet, Lula oğluna ve Emilio’ya karşı yaptıklarından suçlu olabilir ama kendisi de başta ailesi, oğlunun gerçek babası ve en sonunda sevgilisi tarafından terk edilmiş ve yalnız kalmanın acılarını yaşamış bir kadındır. Romanın az görünen kahramanlarından olan Emilio ise Lula tarafından terk edilmiş, üstelik kadının çocuğuna sahip çıkmak zorunda kalmış, hayatını bir kadının sevgisinden mahrum yaşamıştır. Diğerleri de yokluk duygularıyla boğuşan insanlar.
Bajani, söz konusu temaları zarifçe kullanarak romana hem duygusal bir derinlik hem de melankolik bir atmosfer katmış. Duygusal sahnelere, duygu patlamalarına, ani iniş ve çıkışlara çok az yer verdiği halde hikâyesi dokunaklı. Bunu sağlayan Lorenzo’nun soğukkanlı bir gözlemci ve anlatıcı olması. Elbette annesini doğru dürüst tanıyamamanın, terk edilmişliğin üzüntüsünü taşıyor ama cenaze törenine gelen Lorenzo acı içinde, yas tutan bir genç değil. Aslında onun hakkında fazla bir detay vermiyor Bajani. Bir yetişkin ama hangi okula gittiği, işi, ilişkileri hakkında fazla bir bilgimiz yok. Yok, çünkü bu hikâyede bunlar önemli değil. Önemli olan, onun çocukluğunu yoksunluk duygusuyla geçirmiş olması. Lorenzo’nun imgelerle süslenmiş gözlemleri hikâyeye duygusal olarak etkilendiğimizde fark edebildiğimiz ayrıntı zenginliği sağlıyor. Zorlukla farkına varıldığından olmalı, keder daha da yoğunlaşıyor.

Haberin Devamı

Hikâyenin iki zamanlı bir anlatı yapısı var. Birinci düzlem Lorenzo’nun bilincinden annesi ile sürüp giden bir iç diyalog biçiminde kaleme alınmış. Annenin varlığı bir eksiklik ama ‘hayaleti’ hikâyenin bütününe hâkim. Lorenzo’nun birinci şahıs anlatısı -sanki bir mektup yazıyormuşçasına- annesi Lula’ya seslenirken diğer düzlemde Lorenzo’nun Romanya’da geçirdiği günler anlatılıyor.
Annesi Lula gibi Romanya da arka planda kalmasına rağmen -siyasi tarihi, mimarisi ve doğası ile- romanın her yanına damgasını vuran önemli bir karakter. Ancak yine annesi gibi Romanya’yı da dışarıdan görebiliyor Lorenzo. Çavuşesku döneminin baskıcı yönetimine yapılan pek çok gönderme ile bir görüntü yakalıyor ama gerçekliği değil. Romanya’nın acılı tarihi Lorenzo’nun mutsuz geçmişi ile çağrışımlar yapıyor. Terk edilmişlik ve yoksunluk temaları Romanya toplumu için de geçerli. Bajani, komünizmin yıkılmasından sonraki Romanya tarihini, kitlelerin terk edilmişlik duygusunu, düşülen yoksunluğu ve yoksulluğu küçük ayrıntılarla ve Lorenzo’nun hikâyesiyle paralellik içerisinde vermiş. Annesi Lula, bir sanayici olarak başarı -ve para- kazanmak için evini terk etmekten, ardında bıraktıklarını mutsuzluğa itmekten çekinmeyen bir kadın. Çavuşesku ise büyüklük arzusuna yenilen, halkın acılarına rağmen kendi iktidarının ihtişamıyla sarhoş olmuş bir lider. Şimdilerdeyse güçlü bir iktidarın boşluğunu duyan Romanya ucuz işçilik gücünü sömürmeye gelen arsız Batılıların istilasına uğramış durumda:

Haberin Devamı

“Monica’nın selamlaştığı kişilerin hepsi aşağı yukarı birbirlerinin aynıydı, hepsi aşağı yukarı Anselmi’yle aynıydı. Suratlarında birkaç günlük sakalları olan, ellili yaşlarda, ellerinde İtalya’dan getirdikleri eşyalarla dolu bavullar taşıyan şişman adamlardı bunlar. Onları sadece bakışlarından bile tanımak mümkündü; gözlerini kibir ve doymuşluk karışımı bir tavırla, özellikle de yabancı bir ülkede olduklarından dolayı kendilerini çok daha önemli hissetmenin getirdiği küstah bir edayla etrafa bakınıyorlardı.”
Kısacası Lorenzo ve annesi Lula arasındaki ilişki bir halkın ülkesiyle ilişkisinin metaforu haline geliyor. Bajani, Lorenzo’nun, Lula’nın, Emilio’nun ve Romanya’nın hüzünlü hikâyesini çok iyi anlatıyor.

Anneye veda
Sen Suçların Hesabını Tutsan
Andrea Bajani
Çeviren: Ebru Sarıkaya
Monokl Kitap, 2023
160 sayfa.

BAKMADAN GEÇME!