Yayınevleri hızıma yetişemiyor

Güncelleme Tarihi:

Yayınevleri hızıma yetişemiyor
Oluşturulma Tarihi: Nisan 10, 1998 00:00

Haberin Devamı

Kırk yılı aşkın bir zamandır çeviri yapıyorsunuz. Nasıl başladınız?

- Çeviriye ilk başlayışım 1951-52. Bir hikaye çevirerek Yaşar Nabi'ye götürdüm. Bir de baktım ki basılmış, çok sevindim. Yaşar Nabi telefon ederek başka hikaye çevirileri istedi benden. Derken kitap çevirmemi de istedi. O'Henry. 19 yaşımda böyle başladım. Yaşar Nabi'ye dört beş kitap yaptım.

Yalnızca çeviri mi yaptınız hayatınız boyunca?

- Hayır. Bir aile işim vardı, 30 sene orada çalıştım. Bir yandan da çeviriyi yürüttüm. İlk kitap çevirimden sonra askere gittim. Yaşar Nabi o kadar ısrar etti ki, askerlik sırasında boş zamanlarda, kantinde bir O'Henry daha çıkardım aradan. Yani kısacası ben bu işi sevdim. Bir de askerde Can Yücel, Abdi İpekçi ve ben ayrılmaz üçlüydük. Askerlik dönüşünde Abdi Milliyet'in başına geçti. Ben de Milliyet'e bir yıl kadar hikayeler yaptım. Bir taraftan da aile işini yapıyordum. Can beni çok teşvik etti. Ne yap yap, hem bu işi yürüt hem de çeviri yap, dedi. Derken 1965 yılında Köprü Yayınları'nı kurdum ve 22 tane kitap çıkardım. İlhan Selçuk, Niyazi Berkes gibi isimlerin de kitapları çıktı ama asıl çeviri kitaplar ağırlıktaydı. Çevirileri ben yapıyordum, kitabın kapağından paketlemesine kadar her şeyini ben yapıyordum, tek kişilik bir yayıneviydi. Ara sıra da Abdi'yle görüşüyorum. 1972 yılıydı, Abdi, o zamanın Rus Cumhurbaşkanı Kruşçev'le ilgili bir kitabı çevirir misin, diye sordu. Ben de yaptım. O zamanki Milliyet Yayınları'nın başında Tarık Dursun var. 1975 yılında onunla ortak Koza Yayınları'nı kurduk. 250 kitap yayınladık. 15 yıl beraber çalıştık. Bu yayınevine de birçok şey yaptım ama Babıali'ye bir kere adım attıktan sonra, dışarıya da çok iş yaptım. Çeviri yapmadığım yayınevi kalmadı.

Aynı anda birkaç kitap

Kaçıncı kitabınızdasınız?

-Şu anda 345. kitabı yapıyorum. En az yirmi tanesi teslim edildi ama henüz yayınlanmadı. Yayınevleri benim hızıma yetişemiyorlar. 7-8 sene önce de emekli oldum, artık sadece bu işi yapıyorum.

Birkaç kitabı aynı anda çevirdiğinizi duydum, doğru mu?

- Evet, çünkü bir kitabı yaparken sıkılıyorum, bir yerde sıkıntı geliyor, değiştiriyorum. Şimdi Oğlak Yayınları'ndan yeni bir polisiye dizi çıkacak, onu yapıyorum. Kitap da epey kalın. Onu yaparken, arada iki üç tane başka kitap çıkardım.

Peki bu geçişler zor olmuyor mu? Her yazarın ayrı bir üslubu var.

- Zor olmuyor. Tarihi bir kitap çevirirken, aşk romanına geçiyorsun. Derken psikolojik bir kitaba. Çok daha eğlenceli. Şimdi o polisiyenin yanı sıra V.C. Andrews çeviriyorum ve Edgar Allen Poe'ya da başlamak üzereyim. Tam aksine, çok farklı kitaplar olması üslupların birbirine karışmasını önlüyor.

Bu inanılmaz hızınızın sırrı nedir?

- Ben gördüğümü yaparım, yani cümleyi okumam. Daha doğrusu cümleye başlarken, kafamda tamamlanır, arkasından ne geleceğini görürüm. Yani arada bir kelime oluyor bakmam gereken, o da şimdi bilgisayar programlarıyla çok kolaylaştı. Şimdi ben İngilizceyi gördüğüm zaman, Türkçe okuyorum. Yani Türkçe görüyorum. Ne kadar sıkıntılı olurdu düşünsenize, önce cümleyi oku, sonra Türkçeye çevir! Ancak kapı tek taraflı çalışıyor. Türkçe'den İngilizce'ye neredeyse sıfır. Basit bir cümle veriyorlar, ne yapacağımı şaşırıyorum. Çevirmek bir yana, konuşmayı da pek çıkaramıyorum. Kelime hatırlamıyorum. Şu simültane tercümanlara hayran hayran bakıyorum. Belkıs Çorakçı mesela, en az 150 çevirisi var hem de simültane tercüman.

Sevmediğimi yapmam

Hiç tür ayrımı yapmıyorsunuz. Ne gelirse yaparım mı diyorsunuz?

- Valla ne gelirse, yapmadım tabii. Sevmediklerimi yapmam. Tarih çok seviyorum. Araştırmayı da seviyorum. Bir tarih kitabı çevirirken en az onbeş yirmi cilt araştırma kitabı yanımdadır.

Sue Grafton'ın polisiye dizisini çevirdiniz, ‘‘Ateşin A'sı’’, ‘‘Baskının B'si’’, derken İ harfine kadar geldiniz. Birçok polisiye okurunda bağımlılık yarattı bu dizi. Sevdiniz mi Sue Grafton'ı?

- Sue Grafton'ın tarzı çok hafif geliyor bana. Eski, bizim zamanımızın polisiyeler gibi değil. Demek yeni tür polisiye anlayışı artık böyle. Nerede o eski zaman polisiyeleri! Dediğiniz gibi en son İ çıktı. Zaten M'de bitiyor, kadın en son M'yi çıkarttı.

O da size yetişemeyecek yani!

- Bu gidişle yetişemeyecek. Yalnız J'yle ilgili bir sorun var. J harfine uygun bir kelime bulamadık. Jale'nin J'si diyemeyiz ya!

Jandarma'nın J'si olmaz mı?

- Olmaz, uymuyor.

Bir de yine Oğlak Yayınları'ndan çıkan, Lawrence Block'un Hırsız'lı dizisi var çevirdiğiniz...

- Evet, ben onun sonuncusundayım şimdi, dokuz, on tanesi bitti. Şimdi adamın yazmasını bekliyoruz. Hırsız'lı diziyi Sue Graftonlar'dan daha çok sevdim ama Lawrence Block da yetişemedi bana! Şimdi de yeni bir dizi teklifi var, daha başlamaya karar vermedim. 24 tane filozof. 50'şer sayfalık.

Sizin döneminizde çevirmenler, kalın kitaplar için editöre ‘‘kaç sayfa olsun?’’ diye sorarlar, ona göre kitabı kısaltırlarmış. Siz de yaptınız mı böyle bir uygunsuzluk?

- Hayır, ben yapmadım ama yapılırdı doğru.

Hilkat garibesi!

En severek çevirdiğiniz kitap hangisiydi?

- Üç yüz küsur kitaptan sonra zor buna cevap vermek. Yine de ‘‘Ağla Sevgili Memleketim’’i çok severek yaptım. Köprü Yayınları'nda ilk çıkardığım kitaptı. Hatta yayınevini bu kitabı çıkartmak için kurdum diyebilirim. Gençlik dönemimdi ama hala etkiler beni.

Gerçekten bütün yayınevleriyle çalıştınız mı?

- Hayır, çünkü bir yayıncıyla dost olmazsam yapmam. Niye yapayım ki? Yapmadığım bazı yayınevleri var. Benim aksiliğimden diyelim!

Bir dönem, o kuşak çocuklarının tutkunu olduğu çocuk dizileri de çevirdiniz.

- Evet ama en önemlisi Afacan Beşler dizisiydi. Afacan Beşler en az beşer baskı yaptı. Çocuklar çok sevdiler, Afacan Beşler adında çocuk kulüpleri bile kuruldu. Ama biz o dizide ilginç bir şey yaptık, isimleri Türkçeleştirdik. Çünkü bana göre çocuklar bu yabancı isimleri okuyamıyor, zorlanıyor. Çocuk nasıl Fransızca'daki Jacques'ı doğru okusun? Şimdi aynı diziyi İnkılap'a yeniden çeviriyorum. Ne olsa 25 yıl oldu.

Bunca yıllık emek, 345 kitap. Bu ülkede değerinizin bilinmediği türünden bir kırgınlık duyuyor musunuz?

- Bir kırgınlık var ama şöyle: Bu kırgınlık genel bir kırgınlık. Bu işi, yani çeviri işini yapanların genel kırgınlığı. Ben üç yüzü aşkın kitap çevirmiş olabilirim ama bu ülkede bugüne kadar 100 civarında kitap çevirmiş birçok insan var. Maalesef bizde çevirmen adamdan sayılmıyor. Ben eğer biraz dikkat çektiysem, 345 tane kitap çevirmiş bir hilkat garibesi olarak görüldüğümden, başka bir şeyden değil!

Cerrah titizliğiyle...

Yaptığı 345 adet kitap çevirisiyle bu alanın belki de dünyadaki tek örneği. 45 yıllık çeviri yaşamında çevirdiği her kitabın adı, yazarı, yayınevi, telif ücreti, sayfa sayısı ve çevrilme süresi bilgisayarında kayıtlı. Tarihi kitaplar, klasikler, best-seller'lar, polisiyeler... Tür ayrımı yapmıyor, yeter ki sevsin. Aslında belli ki çok kolay seviyor. Bir kitabı çevirdiği en kısa süre 2 gün. En uzunu 5 ay. Listesinde üç ya da beş günde çevirip bitirdiği sayısız kitap var. Üstelik de son derece düzgün çeviriler hepsi. Bir cerrah titizliğiyle çalışıyor. Her kitabın kalınlığına ve boyuna göre marangoza özel olarak rahleler ısmarlıyor. Yeniköy'ün sırtlarındaki evinin çalışma mekanı onun gününün büyük bir bölümünü geçirdiği dünyası. Highschool mezunu Mehmet Harmancı tam anlamıyla bir çeviri sihirbazı. Bunca çeviriyi, Tatlı Cadı gibi burnunu oynatarak yapmadığına göre, çeviri ödülü verilmeyen Türkiye'de, bu alanda günün birinde verilebilecek en büyük ödülü de çoktan hakediyor.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!