Uzaydan en iyi görünen ülke

Güncelleme Tarihi:

Uzaydan en iyi görünen ülke
Oluşturulma Tarihi: Haziran 12, 2001 00:00


Özdemir İNCE
Haberin Devamı

Dünyanın bütün ‘‘devlet’’lerinden korkarım. Sınır kapılarında daha çok korkarım. Tel-Aviv Havaalanı'nda da korkuyorum. Ülker yan kulübede pasaport kontrolünü yaptırmış ve ‘‘Eretz İsrael’’e (İsrail Toprağı) ilk adımını atmış, benim pasaportumu inceleyen genç kadın ikide bir yüzüme bakıyor, pasaportumun sayfalarını çeviriyor ve üstelik eline telefonunu alıp bir yerlere telefon ediyor. Arkamdakiler sabırsızlanıyor. Görevli paylıyor onları. Bana da ahret soruları soruyor: Niçinler, nedenler, kimler, nasıllar... Sonunda telefon çalıyor. Birkaç dakikalık bol ‘‘şe’’li bir konuşma. Genç kadın bana, ‘‘Arap ülkelerine sık sık gidiyorsunuz’’ diyor. Özgür bir insanım, dilediğim yere giderim. ‘‘Yanlış anladınız, diyor, eğer pasaportunuza İsrail damgası vurursam bir daha o ülkelere giremezsiniz. Yetkililer kararı size bıraktılar, isterseniz pasaportunuzu mühürlemeyebilirim.’’ Siz olsanız ne yaparsınız? Benim tek yanıtım var: ‘‘Siz pasaportumu mühürleyin. Araplar beni İsrail'e geldiğim için ülkelerinde istemezlerse, kendi bilecekleri iş.’’ Genç kadını mutlu ediyor yanıtım. Çünkü, yanıtımla İsrail'in ‘‘meşru’’ bir devlet olduğunu kabul ediyorum. Ben de mutlu oluyorum: 11-12 yaşımdan bu yana yüreğimde taşıdığım bir acıdan kurtulmuş olduğum için.

İsrail'i, televizyonda gördüğümüz taş ve plastik mermi kavgasına indirgersek, bu ülkeyi anlama şansını sonsuzu kadar yitiririz. Filistin sorunu yeni değil. Bu, Anadolu kökenli insanların (Filistinlilerin) bundan 3 bin yıl kadar önce bu ülkeye gelip Akdeniz kıyılarına yerleşmesiyle başlamış ve Romalıların 1866 yıl önce Yahudileri kılıçtan geçirip, Kudüs dümdüz ederek Yehuda bölgesine ‘‘Palaestinia’’ adını vermesiyle tarihe yazılmıştır. Yahudi entellektüellerinin, Filistinlilerin İslám dinini kabul etmiş Yahudiler olduğu iddiaları da hiçbir şeyi değiştirmez.

Tarihi değiştirmenin olanaksız olduğunu bilen bir ülkenin çocuğu olarak size doğruya yakın bir yaklaşım için iki sözcük önereceğim: Antisemitizm ve Siyonizm. Tohumları belki de ilk Babil Sürgünü'yle (MÖ 586-538) atılan, daha sonra iki bin yıl Hıristiyan Avrupa'nın beynine ve ruhuna işleyen ve Nazi Almanya'nın ‘‘Yahudi Soykırımı’’ ile doruklarına ulaşan ırkçı Yahudi düşmanlığını temsil eden ‘‘Antisemitizm’’... Ve diaspora Yahudilerinin atalarının yurduna dönmeleri anlamına gelen ve 1897'den bu yana kullanılan Siyonizm.

DAĞ TAŞ BORU DOLU

‘‘Zion’’, Kudüs ve İsrail toprağı anlamına geliyor. Müslümanların Kudüs dediği Yeruşalim (Yeruşalayim) ise ‘‘Barış Kenti’’ demek oluyor. Ama simgesel olarak ‘‘Eretz İsrael’’i de temsil ediyor. 2.500 yıllık bir dönüş sevdası.

Yol kıyıları, ‘‘şarampollar’’ çimen döşeli; sağlı sollu tarım tarlaları, bağlar, meyve ağaçları, tarlalarda küp şeklinde ot balyaları... Bir ara, parmak kalınlığında, siyah yılana benzer nesneler görüyorum zakkum ağaçlarının arasında. Plastik su boruları bunlar. Daha sonra, İsrail'de sadece tarlaların değil, dağın-taşın, doğanın bu borularla döşeli olduğunu göreceğim. ‘‘Süt ve bal akan diyara’’ (Tevrat, Tekvin 3:8) gelip, damla damla suyla çölü bile yeşertmişler.

İsrail'in su gerçeği gözlerimi kamaştırdı. Bizde olduğu gibi, otellerde, havaalanlarında ‘‘Suyu lütfen dikkatli kullanın’’ ricası yok. Ama İsrail'de neredeyse su da yok. Ülkenin bütün su kaynakları Ürdün Nehri, Kinneret (Tiberia) Gölü ve birkaç küçük dere... ‘‘Su kıtlığı’’ olarak tanımlanabilecek su gerçeğiyle baş edebilmek için bütün temiz su kaynaklarını entegre bir şebekede toplamışlar. 1964 yılında tamamlanmış olan merkezî arter, Ulusal Su Şebekesi, suyu kuzey ve orta kesimlerden, yarı kurak olan güney kesimlere devasa borular, su kemerleri, açık kanallar, bentler, tüneller, barajlar ve pompa sistemleri aracılığıyla taşıyorlar. Mutfaklarda kullanılan suları işlemlerden geçirip tarlalara ulaşan borulara pompalıyorlar.

KÜLLERİNDEN DOĞAN ANKA

Necef Çölü'nün altında, deniz gibi tuzlu su yatakları varmış. Bazıları sıcak su. Bu suyla çölün üzerinde tarım yapıyorlar. Son zamanlarda yediğimiz minik domatesler Necef Çölü'nde bulunan seralarda bu yöntemle üretiliyor. Tuzlu suyla sulanan karpuzlar, kavunlar çok tatlı oluyormuş. Tiberias-Jerico (Eriha)-Kudüs yolunda, yarı çöl arazide, açıkta ve seralarda, bağlar, avakado tarlaları, bodur narenciye ağaçları gördüm. Necef Çölü ile Yehuda Çölü'nün sınırlarında, Ölü Deniz'in güney ucunda gene avakado tarlaları gördüm. Telefon kabloları gibi rulolara sarıllı durumda, hazır bekliyor. İsrail'de yenen tarım ürünleri ikinci-üçüncü kalite. Birinci kaliteler dışarıya satılıyor. Ama böyle ikinci-üçüncü kalitelere can kurban.

Başta basınları olmak üzere bizim dinci kesim ‘‘Yahudiye satıldık!’’ diye köpürüyor, istedikleri kadar köpürsünler ama GAP topraklarının kullanılması, sulanması, tuzlanmasının önlenmesi konusunda İsrail'den öğrenecek çok şeyimiz var. ‘‘Küllerinden yeniden doğan Anka’’ deyimi bu devletin ve ulusun yeniden doğuşuyla gerçekten örtüşüyor.

HORTUMLAMA MÜMKÜN DEĞİL

İsrail'de 6 milyon dolayında insan yaşıyor. Nüfusun 5 milyonu (Yüzde 81.2) Yahudi. Yüzde 17.1'i Arap, geri kalan yüzde 1.7'lik bölüm ise Dürzîlerden, Çerkezlerden ve birkaç küçük topluluktan oluşuyor. İster Müslüman, ister Hıristiyan olsun, Araplar askerlik yapmıyor ama Dürzîler ve Çerkezler asker ve polis olabiliyorlar. İsrail yasalarına göre sadece ana tarafından Yahudi olanlar vatandaşlığa alınıyor. Bunun dışında Soykırım sırasında Yahudilere yardım edenlere hemen vatandaşlık öneriliyor. İsrail'in kurulmasından önce bu topraklarda yaşayan azınlıklar da vatandaş.

Biraz da ekonomi: İsrail'de kişi başına düşen ulusal gelir 17 bin dolar. Bir dolar, 3,8 - 4 dolaylarında yeni İsrail Şekel'i ediyor. Bütün yiyecek ve içecekler çok pahalı. Herkes vergilerin yüksekliğinden yakınıyor. Gelir vergisi yüzde 55 oranında. Belediye vergileri de el yakıyor. Evler ve dükkánlar, büyüklüklerine göre, ayda 50-300 dolar dolaylarında temizlik vergisi ödüyorlar. Sürücü belgeleri dört yılda bir 50 dolar karşılığında uzatılıyor. Anlaşılan İsrail, komşusu Türkiye'ye pek benzemiyor vergi konusunda. Hortumculara kötü haber: Banka götürmenin olanağı yok.

Gecede milyonlarca ışık:

İSRAİL

Gece! Kuzey İsrail, eski Cseria'dan Nazareth'e, oradan İsa'nın ilk mucizesini gerçekleştirip suyu şaraba dönüştürdüğü Kana'dan geçerek Tiberias'a, yüzlerce tepe, yüzlerce vadi... Tepelerdeki kasaba ve köylerin milyonlarca ışığı ateş böceği gibi titriyor, vadileri dolaşıp gökyüzüne yansıyor. ‘‘Geceleri uzaydan en iyi görünen ülke İsrail olmalı!’’ diyorum içimden. Bir uzmana sormak üzere bir soru oluşuyor: ‘‘İsrail'in bu hovarda ışığının kaynağı ne?’’ Ülker, Cseria'daki deniz kıyısındaki santralin nükleer enerji ile çalıştığını düşünüyor. Elektiriğin su ile üretilmediği kesin. Şoförümüz Fas Yahudisi Udi ithal kömürle üretildiğine yemin ediyor. Kudüs başkonsolosluğumuzdan bir görevli ‘‘Üç nükleer santralları var’’ dedi. Parıltıları gördükçe, bizim, hidrolik, nükleer, termik, her türlü elektrik santrallarına karşı olan ‘‘cılbah’’ çevrecilerimizi düşündüm.

İnsanlar çok kaygılı

İsrail tertemiz bir ülke. Yollar çok iyi durumda. Gecekondu diye bir şey yok. İnsanlar, sarı-beyaz taşlardan yapılmış konutlarda, özel villalarda oturuyorlar. Kuzeyde, savaş tehlikesinden uzak Arap, Dürzî ve Çerkez yerleşim yerlerinde yoksulluk görmedim. Azınlıklar kendi yerleşim yerlerinin belediyelerini yönetiyorlar. ‘‘Köy’’ diye tanımlanan yerleşim yerlerinin kentlerden farkı yok.

Herşeye karşın insanlar çok kaygılı. Avrupa düzeyinde bir toplumsal yapı ve ekonomi yaratmışlar, ama korkuyorlar. 2.000 yıl sonra döndükleri anavatanlarında, geçmişi unutmak ve barış içinde yaşamak istiyorlar. Hiçbirinin geldikleri yerlere geri dönmek gibi bir niyetleri yok.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!