Türkiye'nin önemi meselesi

Güncelleme Tarihi:

Türkiyenin önemi meselesi
Oluşturulma Tarihi: Haziran 26, 2008 10:00

Tarihin en korkunç, ‘en teknolojik’ ve en ‘şaşırtıcı’ terör saldırısı olan 11 Eylül Deh-şeti’nin ardından, Hıristiyan dünyada Türkiye’nin önemi daha sık konuşulur oldu.

Haberin Devamı

ABD-İsrail ikilisinin Lübnan’da Hizbullah savaşçıları önünde çuvallaması üzerine yine ‘Türkiye’nin önemi’ gündeme geldi.

 

Türkiye’nin Önemi’ndeki  önem’, üzerinde ittifak edilen bir gerçek olmaktan çok, belirli zamanlarda Türkiye’yi tavlamak ve bazen cepheye, bazen de pazara sürmek için kullanılan ve anlamı herkese göre değişen acaip bir ‘mavi boncuk’ örneğidir.

 

Bu mavi boncuk, Hıristiyan kurmaylar tarafından Türkiye’yi yönettiklerini sananların ha bire eline verilir, onlar boncuğa bakıp dururken ülke ‘önemli’ hale gelen geçit noktalarını aşmak üzere dağa-tepeye, taşa-kayaya, bazen de uçuruma sürülür. Irak Operasyonu denen işgal ve tahrip hareketinde bu mavi boncuk, Türkiye’yi ‘dindaş ve komşu kanı akıtmak’ gibi bir günaha bulaştırmak için kullanılmak istendi ama, Türk Parlamentosu, ünlü ‘1 Mart tezkeresi’ni ret ederek oyunu bozdu.

 

Haberin Devamı

Lübnan ölüm pazarına sürmedeki ‘önem’ oyununu ilk bozansa, basiretine güvenimizin sonsuz olduğu Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer oldu. Sezer’i izleyen bütün Türkiyeci güçler, Lübnana’a asker göndermeye “Hayır!” demişti.

 

Emperyalist Batılılar için asıl önemli olan, Türkiye değil, geçit noktasını aşmak isteyenlerin tehlikeyi atlatmalarıdır. Tehlike biter bitmez ‘Türkiye’nin önem’ unutuluverir.Ta yeni bir sıkıntı zuhur edinceye kadar...

 

Peki, nedir şu Türkiye’nin önemi?

 

Böyle bir ‘önem’ gerçekten varsa, neden bu Türkiye ‘iş bitince’ sıkılmış limon gibi bir kenara bırakılıyor? Neden bu Türkiye, içinde yaşadığı Ortadoğu ile ilgili temel stratejilerin hiçbirinde temel eleman olarak yer almıyor da sadece belirlenen stratejinin uygulanmasında pazar yeri taşeronu olarak kullanılıp sonra da bir kenara itiliyor? Neden Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’nce ‘Stratejik Müttefik’ olarak anıldığı halde, örneğin, günahına bulaştırıldığı Irak istilasının planlayıcıları, kotarıcıları, harekât sonrasını belirleyici kurmayları arasında asla yer alamıyor? Bu kurmay kadro içinde ABD ve bazı AB ülkeleri var, ama Türkiye asla yok. Türkiye sadece bu kurmay-mimar kadronun buyruklarını yerine getirmede bir ‘hizmetli’ olarak görevlendiriliyor. Ne yazık ki, Türkiye’yi yönettiğini söyleyenler de bu alçaltıcı oyunu fark edemeden ‘görevlendirme’ için alacakları ‘ücret’in rakamını büyük tutmayı hüner ve siyaset sanıyorlar.

 

Haberin Devamı

Ve bakıyorsunuz, Irak istila hareketinde hava koridoru açtığı için İsrail on milyar dolar alırken, Türkiye’ye Başkan Bush’un ihsanı olarak bir milyar dolar öngörülüyor ve bu ihsana ilişkin haber Türkiye’yi yönettiğini söyleyenlerce davul-zurna ile kutlanıyor.

 

Şunu soralım: Neden, böylesine ‘önemli’ bir Türkiye’nin ayağına AB konusunda, Kıbrıs konusunda tüm Hıristiyan ülkelerce bin türlü çalı dolandırılıyor? Daha doğrusu, Batı, Türkiye’nin AB’ye girmesi söz konusu olduğunda Kıbrıs’ı, Kıbrıs’ın çözümü söz konusu edildiğinde AB’yi öne sürüyor? Türkiye’nin önemi konusunda ‘uyutma’ ve ikiyüzlülüğe prim verenlere sorulması gereken sorulardan biri de budur.

 

Haberin Devamı

Türkiye’nin önemi, alışılmış anlamda bir stratejik-jeopolitik bir önem değildir. Esasında Türkiye’nin salt stratejik-jeopolitik önemi kalıp kalmadığını tartışmak gerekir. Türkiye’nin Batı içinde yerinin olmaması gerektiğini savunan Huntington, ‘Medeniyetler Çatışması kitabında şunu açıkça söylüyor: “Kuzey’den gelen tehdit bittiğine göre Türkiye’nin artık bizim için stratejik önemi kalmamıştır.”

 

Hıristiyan Batı ittifakının istila ettiği Irak’ta sağlam basılıp İran ve Suriye’nin de defteri dürülürse Türkiye’nin o ünlü ‘jeopolitik önemi’ne kimsenin artık bir kilo patates ver-meyeceğini hepimiz göreceğiz.

 

Türkiye’nin, bu anlatılanlardan çok başka ve hayatî bir önemi vardır:

 

Haberin Devamı

Türkiye’nin önemi Atatürk Cumhuriyeti’ne sahip olmasıdır. Bunu, Türkiye’nin ‘Müslüman-laik bir hukuk devleti’ olması şeklinde de ifade edebilirsiniz. Türkiye’nin ihraç edebileceği, öne çıkarabileceği, saygınlık ve etkinlik unsuru olarak kullanabileceği bir numaralı (belki de tek) değer, işte budur. Yani, Atatürk Cumhuriyeti olmak. Sadece cumhuriyet değil, Atatürk Cumhuriyeti.

 

Müslüman-laik Türkiye veya Atatürk Cumhuriyeti Türkiyesi, yirmi birinci yüzyılın ilk yarısında dünyanın en büyük sıkıntı kaynağı olacağı anlaşılan ‘sahte İslam’dan kurtuluşun biricik reçetesini üretebilecek tek laboratuvardır. İnsanlığın bunu bir an önce fark etmesini temenni ediyorum. Bu reçete, özellikle gelecek yarım yüzyıl için oksijene yakın bir önem taşıyacaktır.

 

Haberin Devamı

Tam yeri gelmişken, insan ciddiyet ve onuruna yakışır bir tavırla, şu noktaların da altını çizelim:

 

İslam dünyası, Atatürk’ün kıymetini bilmemenin faturasını elbette ödeyecekti. Ve ödüyor. İslam dünyası, Atatürk’ün bir kısmını gerçekleştirdiği, bir kısmına da işaret ettiği devrimleri yapmadan iflah etmeyeceğini de bir gün anlayacaktır.

 

O devrimlere ‘travma’ diyen vicdan denâeti ve zihniyet sefaleti, gerçeğin bu olmadığınıelbette biliyor, ama işbirliğine girdiği emperyalist Hıristiyan efendilerine azimle çalıştıklarını göstermek üzere âdeta bir tekmil veriyor. Dikkat edin, bu sefil zihniyet, bu tür onursuz tekmilleri hep Hıristiyan ülkelerde vermektedir. Başbakan unvanı taşıyanları da Dışişleri Bakanı unvanı taşıyanları da aynısını yaptı. Türkiye’yi, Türkiye’nin rejimini, devletin kurucusunu sürekli jurnal etme düşüklüğünü göstermektedirler. Bu düşüklük onlara ayrı bir haz vermektedir.

 

Biz, tarihi ve Tanrı’nın indirdiği kutsal metinleri ciddiyetle okuyan insanlar olarak şunu biliyoruz: Uygar diye anılan ikiyüzlü Batı, siyasal ve ekonomik çıkarlar uğruna İslam dünyasının akıl ve Kur’an dışı siyaset dincilerine destek verme zulmünün faturasını ödeyecektir. Ve ödüyor...İleriki zamanlarda çok daha acı ve kahırlı faturalar ödeyeceğinden emin bulunuyorum...Allah’ın kanunu budur: Ceza amel cinsinden olur...

 

Batı, Müslüman kitlelerin, kutsallaştırılmış despotizmlerin baskısı altından kendi gayretleriyle çıkıp Kur’an’ın akılcı dinine dönmelerinin kolay olmayacağını çok iyi biliyordu. Allah ile aldatılan kitlelerin uyarılması ve hurafeci-Arap-Acem dininden kurtulması için bu kitlelere yardım edilmesi gerektiğini de biliyordu. Bu yardım yapılmadığı sürece bu kitlelerin ayağa kalkamayacağını, düşünsel ve ekonomik bir sefaletin mahkûmu olmaya devam edeceklerini de biliyordu. Bunları bilmesine rağmen, sırf sömürmek ve İslam’ı ‘kanlı-çirkin-çağ dışı’ göstermek uğruna olup bitenlere seyirci kalmakla yetinmedi, sahte dine ve onun öncülerine kucak açtı, imkân sağladı.

 

Batı’nın akıl ve Atatürk düşmanı karanlık zihniyetlere verdiği destek artarak sürüyor. Şu günlerde, ‘dünyanın en büyük filozofu’ (!) ilan ettirdiği şahsa bakın, neyin nasıl yürütüldüğünü anlarsınız.

 

Batı, İslam’ın Kur’an’daki esas ve güzel yüzünün dünya önüne çıkmaması için her türlü hileyi, tuzağı, Muhammed İkbal’in deyimiyle her türlü şeytanlığı sergiledi ve bunu büyük bir hüner, büyük bir başarı sandı...

 

Ve bu günlere gelindi. Şimdi, paçasını kolay kurtaramaz. NewYork kulelerine saldıranlar ister Ladin’in adamları olsun, ister Hıristiyan bir tarikat veya örgütün, isterse General Lemnitzer türünden ekiplerin...Batı’nın beslediği sahte İslam, sadece Müslümanlara değil, Batı’ya da sancı vermeye bir biçimde devam edecektir...New York’ta veya dünyanın başka metropollerinde. Batı’nın güdümüne girmeyi zafer sanan insanlık, Kur’an’a yaptığı zulmün bedelini elbette ödeyecektir...

 

Bize gelince, biz, yaratılanı Yaratan’dan ötürü seven Anadolu erenlerinin iman çocuklarından biri olarak Batı’yı ve onun güdümündekileri şu yolda uyarmaya devam edeceğiz:

 

Bir kez daha uyaralım:

 

Allah ile aldatılmaya giden yolların tıkanmasında en etkili araç olan laikliği Kur’an diniyle kucaklaştırmak gibi eşsiz bir hizmet vermiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni göz bebeği gibi koruyup kollamak Batı’nın en akıllı davranışlarından biri olarak öne çıkarılmalıdır. Çünkü bu meselede Türkiye’nin yerine konacak başka bir model yoktur. Siyaset ve çıkar dinciliğinin hurafe kadroları aracılığıyla erozyona uğratılan laik Cumhuriyet’in bünyesinde açılmış bulunan gediklerin vakit geçirilmeden onarılması gerekir.

 

Batı, hakarete ve yıpratmaya maruz bırakıp etkisini kırdığı Mustafa Kemal Atatürk’ün büyüklüğünü, dehasını açık yüreklilikle seslendirmeli, Atatürk’ün ruhundan özür dilemelidir.

 

Çünkü Türkiye’nin önemi buradadır ve bu önemden yararlanmanın yolu-yöntemi de şuradaki uyarımızın işaret ettiği tavırdır diye düşünmekteyiz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!