Türkische Kabarett

Güncelleme Tarihi:

Türkische Kabarett
Oluşturulma Tarihi: Aralık 09, 2007 00:00

Kabare deyince akla Almanya geliyor. Mekan, içki içilip yemek yenen bir restoran veya tiyatro salonu. Bir veya birkaç komedyen sahneye çıkıyor, doğaçlama yaparak, günün sorunlarına değinerek seyircileri gülmekten kırıp geçiriyor. Alman mizahının bu en cesur hali, demokrasinin de ölçüsü. 1920’lerdeki özgür ortamda patlayan kabare, 1933’te Naziler iktidara gelince kabarecilerin toplama kampını boylamasıyla yok oldu.

Günümüzde Almanya yine bir kabare patlaması yaşıyor. 500’e yakın kabareci, 20’ye yakın kabare ödülü var. Almanya’da yaşayan Türkler de işin içinde. Üstelik bazıları Alman kabarecilerden bile daha popüler. Kendileriyle dalga geçecek kadar özgüvenli, Almanların önyargılarına ayna tutacak kadar cesur, tabularla alay edecek kadar pervasızlar. Seyircilerinin de büyük çoğunluğu Alman. Bu komedyenlerden en ünlüleri arada sırada Goethe Enstitüsü ve Lamia Congress & Event Management tarafından Türkiye’ye çağrılıyor. Örneğin 16 Aralık’ta, popüler kabarecilerden Kaya Yanar "Made in Germany" gösterisini İstanbul’da, Kapalıçarşı’da sunacak. Tek bir sorun var: Almanca konuşuyorlar, Almanya esprileri yapıyorlar. Onları çok iyi tanımamamızın en önemli nedeni bu. Yine de buraya aktardığımız bazı esprilerine, hazırcevaplıklarına gülmekten kendinizi almayacaksınız.

KAYA YANAR (34)

Prime-time’ın komedi yıldızı
/images/100/0x0/55eaee3af018fbb8f89fd7cf


Almanya’nın belki en meşhur Türk kabarecisi, Frankfurt’taki doğumunu anlatırken bile herkesi güldürüyor: "Doğumum benim için tam bir trajediydi. İstediğim kadar beslenebildiğim, yerimden kıpırdamadığım annemin sıcak ve konforlu yatağında bir anda korkunç bir ışık gördüm. İnsanların sürekli maskaralık yaptığı garip bir yerdi burası. Sonra her şey hızlandı. Mutlu bir çocukluk döneminden sonra aslında ’diğeri’ olduğumu fark ettim."

Üniversite yıllarında animatörlük yaptı, 1999’da ilk şovunu yazdı ve Köln Comedy Cup’ta sahneledi. Kısa sürede televizyoncular tarafından keşfedildi. Ve dillere destan "Ne bakıyorsun?" programına başladı. Her cuma SAT1 TV kanalında yaptığı program prime time’da en çok izlenenler arasına girdi. Bir yandan canlı yayında sunuculuk ve gösteri yapıyor, bir yandan da önceden hazırlanmış skeçleri gösteriyordu: Örneğin ehliyetsiz bir Türk polisten nasıl kaçar? Otomobillerinin üzerine hınca hınç yükledikleri eşyaları, takip eden polis arabasının önüne atarak. Bir diğer skeç de Almanların bir türlü uyum sağlayamaması üzerine: "Almanya’da 60 milyondan fazla insan Türkçe’yi düzgün konuşamıyor. Aptal mısınız siz? Hemen Türkçe öğrenin!"

MURAT TOPAL (32)

Eski polis, yeni komedyen


Türk baba ve Alman annenin oğlu, Berlin doğumlu Murat Topal dokuz yıl Berlin’in "Küçük-İstanbul" denilen
/images/100/0x0/55eaee3af018fbb8f89fd7d1
Kreuzberg Semti’nde polis memurluğu yaptı. Burada gördüklerini arkadaşlarına, ailesine anlatıp onları güldürüyordu. Sonunda herkesin 15 dakika sahne aldığı komedi kulüplerinde çalışmaya başladı boş zamanlarında. Gösterisinin adı "Türkleştirilmiş İşler". Zamanla şov 90 dakikaya kadar çıktı. En beğenilen hikayelerden birini şöyle anlatıyor: "Çalıştığım bölgedeki okullarda daha çok Türk öğrenci vardı. Onların da Almancası çok kötüydü. Bir gün okullardan birinde kavga çıkmıştı. Ben de polis memuru olarak gittim. İki genç yanıma gelip olayı anlatmaya başladılar ama feci bir Almancayla. Çevremizdeki herkes, Türk olduklarına kanaat getirdi. Ama isimlerini sorduğumuzda, baktık ki ikisi de Alman. İşte o zaman anladım meselenin vahametini: Alman gençleri, kötü Almanca konuşan yabancı gençler yüzünden Almancayı unutmaya başlamışlardı..."

MUHSİN OMURCA (47)

Aşure şarkısı cep telefonlarında

1979’da üniversitede okumak için Bursa’dan Almanya’nın Ulm şehrine gitti. 14 yaşından beri çizdiği karikatürlerini yanına almayı unutmadı. 1996’da Bir Dazlağın İstanbul Anıları oyunuyla "Almanya’da politik kabare ölüyor" diyen
/images/100/0x0/55eaee3af018fbb8f89fd7d3
gazete manşetlerini altüst etti. Bu oyun için hazırladığı Aşure şarkısı meşhur oldu: "Almanya, aşure gibi çok kültürlü bir yapıya sahip. Ama kimse Nazileri düşünmüyor. Onlar için bir şarkı yazsak kim bilir ne çok satar dedim, Aşure şarkısını yazdım: ’Haydi millet bugün özel çorbamızı pişiriyoruz. Yedi adet Faslı’yı ince ince doğrayın. Beş adet Pakistanlı’yı yıkayıp iyice kıyın, altına yatırın. Türkler’i de tavada kızartın. Aman dikkat, yemeğin dibi tutmasın.’ Daha sonra bu şarkının cep telefon melodisi olduğunu duyunca çok şaşırdım."

Muhsin Omurca 12 senedir pek çok oyun yazdı. "AB’ye Damsız Girilmez" adlı son oyununda şunları anlatıyor mesela: "Türkler bu gelini almayı kafaya taktı. Ama gelenekler farklı. Bizde gelinle damat gerdek gecesi tanışır. Onlarda ise önce elleşir, mıncıklaşır, koklaşır; evlilik çok sonra başlar. Yani biz AB’ye gireceğiz derken onlar bize girdi. Ama, bu işin bizim hesabımıza göre biteceğine inanıyorum. Çünkü Türkler namuslarını her zaman korumuştur."

Yaptığı esprilere Alman seyirciler çok gülüyor ama bazen tepki de veriyor: "AB ile ilgili oyunumu 300 kişiye oynuyordum. İçlerinde sadece yedi Türk vardı. Dikkat ettim, sağ tarafta oturan 150 kişinin yaş ortalaması yaklaşık 70’ti. Oyunu çok ciddiye aldılar, ’Biz kafaya koyarsak AB’ye gireriz’ dedikçe bunlar iyice daraldılar, kafalarını sağa sola salladılar. 100 dakika böyle geçti. Ben de oyunun sonunda dayanamayıp ’Size ne oluyor? Biz AB’ye 20 sene sonra gireceğiz. Siz orada olmayacaksınız ki’ deyince bunlar çöktü. Ama çok büyük bir alkış koptu diğer 150 kişiden."

EN ESKİ KABARECİ ŞİNASİ DİKMEN (62)

Banka kredisiyle ilk yabancı kabareyi kurdu

Şinasi Dikmen’in doğduğu Çakırgümüş Köyü Almanya’da çok meşhur. Çünkü Şinasi Dikmen ne zaman sahneye
/images/100/0x0/55eaee3af018fbb8f89fd7d5
çıksa, Çakırgümüş’ün adını bir kere geçiriyor. Aslında o sağlık memuru. 1970’lerde Almanya’ya göçerek Ulm Üniversite Kliniği’nde hastabakıcı oldu, yükseldi. Bir taraftan da Aziz Nesin kıvamında kısa hikayeler yazıyordu. Bunları çeşitli mekanlarda okumaya başladı, bu sayede kabare duayenlerinden Dieter Hildebrandt’ın televizyon programına çağrıldı. 1984’te bankadan kredi alıp Almanya’daki ilk yabancı kabaresi "Knobi Bonbon-Sarımsak Şekerlemesi"ni kurdu.

29 Mart 1985’te Aman Dikkat Yeni Uyum Sağlamış isimli ilk oyununu Muhsin Omurca’yla sahneledi. Bunu Bonn’da İhtilal, Duvar ve Ulm Sünnetçisi takip etti. 1997’de Frankfurt’ta Die Kaes Kabaresi’ni kurdu. Dikmen’in şimdi Frankfurt’un merkezinde 215 kişilik salonu var. On yılda, Alman’ı Alman Yapan Elbisesidir, Türk Kapıyı İki Kez Çalar, Tiyatro Yapma Türk gibi toplam sekiz oyun sahneledi. Son oyunu "Acemilere Müslümanlık Dersleri"nde mesela kafirlerin kafalarının kesilmesi gerektiğini anlatan uzun bir yazı okuyor ve perde kapanıyor. Herkes Kuran’dan bir alıntı yaptığını sanıyor. Ama perde yeniden açıldığında, bunun aslında Tevrat’tan alındığı ortaya çıkıyor. Seyirciler şoke oluyor.

FATİH ÇEVİKKOLLU (35)

No Maganda Club’ın kurucusu
/images/100/0x0/55eaee3af018fbb8f89fd7d7


Köln’de doğan Fatih Çevikkollu liseden sonra çalışmaya başladı. 1993’te bir gençlik oyununda, Almanya’da doğmuş bir Türk’ü canlandırdı. Beş yıl burada çalıştıktan sonra 2000 kişi arasından ilk 26’ya girip Berlin’deki Ernst Busch Oyunculuk Yüksekokulu’nda okudu. Yaz tatillerinde de bir komedi dizisinde oynuyordu. Bu sayede üç ödül aldı. Bir süre sonra solo gösterilere başladı, 2005’te kendi kabare grubunu kurdu: No Maganda Club. İlk gösteri, ağabeyinin berber salonunda yapıldı. Hálá devam eden No Maganda Club, Köln, Aachen ve Essen gibi şehirlerde oynuyor. Son gösterisi Fatihland’ı 2006’dan beri sahneliyor. Bu sayede Pantheon ödülünü kazandı. Bu gösteride kendi hayatını anlatıyor. Baden-Württemberg eyaletinde Alman vatandaşı olmak isteyen Müslümanlara uygulanan vicdan testiyle dalga geçiyor. Tabii bunu tiye almak kolay çünkü testte çok komik sorular var. Örneğin "Ailenizden biri suikast hazırlığına girişse ne yaparsınız?" Fatih Çevikkolu buna sadece "Ne yapacağım, yapma derim" diye cevap vereceğini söyleyince, seyirciler kahkahaya boğuluyor.

BÜLENT CEYLAN (31)

Taklit de yapıyor, göbek de atıyor
/images/100/0x0/55eaee3af018fbb8f89fd7d9

Babası Türk, annesi Alman olan Bülent Ceylan, Mannheim’da doğdu, politika ve felsefe eğitimi aldı. 10 yaşlarında annesini sürekli güldürmesine rağmen okul yıllarında çok sessiz bir çocuktu. Ancak 1995’teki okul festivalinde ünlü Alman tenisçi Boris Becker’ı taklit etti ve o günden sonra yolu çizildi. 22 yaşında ilk kez kabareye çıktı. Adını en çok duyurduğu gösteriyi 24 yaşında Hamburg’daki Komedi Festivali’nde yaptı. İkinci solo gösteri "Döner for One"la tüm Almanya’da tanındı. Oyunda, babası Müslüman, annesi de Alman olduğundan, babasının her yıl Noel şarkıları söylemek zorunda kalması izleyicinin en çok dikkatini çeken bölümdü. Ceylan’ın "Halb Getürkt-Yarı Türkleştirilmiş" adlı oyunu ise görüntü açısından çok eğlenceli. Ceylan burada birçok karaktere bürünüyor. Bunlar arasında ağır dinciler, Türk tamirciler, halterciler ya da sürekli zap yapanlar var. Müthiş komik göbek atıyor, titrete titrete oynuyor, uzun saçlarını açıp savuruyor, esprileri tekrarlana tekrarlana halk arasında yayılıyor.

DJANGO ASÜL (35)

Bavyeralı Türk olunca ortalığı kırıp geçiriyor

Almanya’da herkes onu Django Asül olarak tanıyor ama gerçek adı Uğur Bağışlayıcı. Şu anda Kaya Yanar ile birlikte en ünlü Türk kabareci. Bavyera’da dünyaya merhaba diyen Asül, bankacı olmaya karar vermişti ama Berlin’de
/images/100/0x0/55eaee3af018fbb8f89fd7db
kabare yıldızı Matthias Beltz ile tanışınca kabare yarışmalarına katıldı. 1997’de önemli kabarecilerin arkasındaki menajer Sol de Sully ile çalışmaya başlayınca ismi duyuldu. PRO7 TV kanalındaki Quatsch Comedy Club, Rudi Carrell’in 7 Tage 7 Köpfe programı ve SAT1’deki Harald-Schmidt-Show’lara katıldı. Hayatı sorguladığı Hamokratie, hem Bavyeralı hem de bir Türk olmasının kendisine kattıklarını anlattığı Autark ve hálá oynamaya devam ettiği Hardliner’ı sahneye koydu. Hardliner’da Asül, kendi doğum travmasından Bush’a, Bavyera’dan Türkiye’ye kadar her konuya dil uzatıyor. Bu curcunaya Avrupa Birliği de katılıyor. "Büyük bir vizyon. 25 kör bir araya gelmiş, kulakları da bir sağır kadar iyi duyuyor" diyor Asül, AB’yi anlatırken. Son olarak iki bölümlük bir belgesel hazırladı. ARD TV kanalında yayınlanan belgeselde Asül, Kreuzberg’deki Türkleri tanıtıyor. Aynı şeyi bir de İstanbul için yapıyor.

SERDAR SOMUNCU (39)

Bild Gazetesi’ni okuya okuya bitiremiyor

Serdar Somuncu iki yaşında ailesiyle Neuss şehrine yerleşti. Müzik eğitimi gördü ama tiyatroya geçti. Klasik tiyatrocu olan Somuncu, "kabare ve tiyatro arasında bir şey" yaptığını söylüyor. 1996-2001 arasında, Hitler’in Kavgam
/images/100/0x0/55eaee3af018fbb8f89fd7dd
kitabından bölümler okuyarak bütün Almanya’da olay yarattı. Kitap, Almanya’da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yasaklandığından Almanlar, Hitler’in bu kitapta neler söylediğinden habersizdi. Serdar Somuncu, bir Hitler bıyığı takarak pasajlar okuyor, espriler yapıyordu. Sağcı seyircilerden gelen tehditlerle bile dalga geçiyordu: "Beni sahneden indirmeye annemin bile gücü yetmez!"

Ardından Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’in 1943’teki ünlü konuşmasını sahnede kükreyerek okudu. 2006’dan beri de "Bild Okuma" programını sahneliyor. Akşam sahneye elinde Almanya’nın çok satan gazetesi Bild ile çıkıyor. Kısacık haberler, kocaman başlıklar ve sansasyonel fotoğraflarla dolu gazeteyi okurken, seyircileri kahkahalara boğan yorumlar katıyor. "İki buçuk saat sürüyor. Bild’i bu kadar uzun süre okumak herkese nasip değildir herhalde..."

NURSEL KÖSE VE SERPİL PAK

Yer kozmetikçileri

Mimar Nursel Köse ve psikolog Serpil Pak, Almanya’da ünlenen kabareciler arasında. Nursel Köse üniversitede okumak için, Serpil Pak da işçi ailesiyle Almanya’ya göç etti. Nursel Köse’yi Fatih Akın’ın son filmi Yaşamın
/images/100/0x0/55eaee3af018fbb8f89fd7df
Kıyısı’ndan da hatırlayacaksınız. 1992’de işi gücü bırakıp yabancı kadınların sorunlarını anlatmak için beş kadından oluşan "Die Bodenkosmetikerinnen-Yer Kozmetikçileri" grubunu kurdular. "O yıllarda eğer yabancı bir kadınsanız Almanların gözünde temizlikçiydiniz. Biz de bu önyargıyla dalga geçmeye başladık."

O sıralarda Almanya’da yabancılara karşı saldırılar artınca polis de göçmenlere evlerinde yangın çıktığında nasıl önlem almaları gerektiği hakkında kağıtlar dağıtmıştı. Yer Kozmetikçileri hemen bu konuyu da tiye aldı. Örneğin oyundaki evin babası, ailedekilerin pasaportlarıyla birlikte küvette yatıyordu. Atlarlarsa bir şey olmasın diye pencerenin dibine yeşillikler ekiyorlardı. Beş kadın minibüsle Almanya’nın en küçük şehrine kadar gittiler. Daha sonra grup dağıldı. Serpil Pak ve Nursel Köse 2004’te Berlin’de yeniden işe koyuldu. Şöhretleri gittikçe artıyor: "Son gösterimiz İnşallah Örtülüdür’de, Almanya bir gün Malezya olursa, Almanların nasıl hazırlık yapması gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunuyoruz. Pratik tavsiyeler bunlar, mesela başörtü nasıl bağlanır gibi."
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!