Okur Temsilcisi'ne Mektuplar

Güncelleme Tarihi:

Okur Temsilcisine Mektuplar
Oluşturulma Tarihi: Ekim 10, 2005 00:00

Gurmeye eleştiri

BİR önceki hafta Pazar ilavesinde, Hürriyet’in gurmesi Arman Kırım’ın ‘Prenslere Layık Bir Restoran’ başlıklı yazısı yayımlandı. Arman Kırım yazısında, Monaco’da gittiği ‘Le Louis XV’ restoranından ve sahibi dünyanın ünlü şeflerinden Alain Ducasse’den söz ediyordu.

Arman Kırım, uzun uzun anlattığı lokantada hesap olarak, ‘Adam başı 80 Euro artı yüzde 15 servis ücreti olmak üzere toplam yaklaşık 150 YTL hesap ödediğini’ belirtmiş ve eklemişti:

‘Yani İstanbul’da herhangi bir Boğaz balıkçısında bıraktığınız türden bir hesap.’

OKURDAN TELEFON


Bu ilginç yazı üzerine, Hürriyet okuru Kemal Bilginsoy, telefon açtı. Mesleği icabı, çok sık yabancı konuk ağırladığını, bu yüzden İstanbul’daki lokantaları ve fiyatlarını iyi bildiğini söyleyen Bilginsoy şöyle dedi:

‘Ben Sayın Kırım’ın söz ettiği Monaco’daki bu lokantayı da biliyorum. 52 sandalyesi var, haftada 4 gün çalışır. Ama bu lokantadan 300 Euro’dan aşağı kesinlikle çıkamazsınız. Şimdi size mönüyü de fakslayacağım. Mönüde, yazarınızın sözünü ettiği bütün yiyecekler var ve fiyatları çok daha fazla.’

Kemal Bilginsoy,
lokantanın pahalı ve sayfalar uzunluğundaki mönüsünü de Hürriyet’e faksladı.

GURMENİN YANITI

Okurun bu eleştirisini Arman Kırım’a ilettim. Arman Kırım, lokantaya öğle yemeği için gittiğini, bunu da yazıda özellikle belirttiğini söyleyerek şunları ekledi:

‘Okurumuz çok haklı, gerçekte mönü çok daha pahalı. Ancak bu tür pahalı restoranlar, öğlenleri özel bir ‘lunch menu’ uyguluyorlar. Bu çok daha ucuz oluyor. Bu ucuz öğle mönüsüyle, akşam için bir çeşit promosyon yapılmış oluyor. Türkiye’de böyle çok ünlü şef olmadığı için, bu tür bir uygulama da çok yaygın değil. Sözü edilen şef Alain Ducasse’nin üç restoranı var, aslında verilen hizmet için 300 Euro da yetmez. 1000-15000 Euro alması gerekir. Ancak bu üç lokantadan belki yılda 1 milyon dolar zararı göze alarak, şöhretini sürdürüp sahibi olduğu diğer lokantalarından para kazanıyor.’

Arman Kırım, öğle mönüsü için ödediği 210 Euro’luk faturayı da faksladı. Kırım’ın yanıtını ve faturanın varlığını, okurumuz Kemal Bilginsoy’a aktardım. Bilginsoy, şöyle dedi:

‘Doğrusu bana geri döneceğinizi beklemiyordum. Hürriyet farkı bu olsa gerek. Ancak yazıda, fiyatın öğle mönüsü diye ucuz olduğu belirtilmemişti. Bence bu özellikle belirtilmeliydi.’

TEMSİLCİNİN NOTU

Ben de okurumuza katılıyorum. Keşke yazıda, bunun ‘ucuz öğle mönüsü’ olduğu özellikle belirtilseydi. Çünkü bunu bilmeyen bir Hürriyet okuru, adı, adresi ve hatta telefonu verilen bu lokantaya bir akşam, üstelik konuklarıyla gidip daha pahalı fiyatla karşılaşa bilir.

Bu arada Arman Kırım; dünkü köşesinde konuya açıklık getirdi, fiyatın şarap hariç öğle mönüsü olduğunu okurlarına özellikle duyurdu.


Aylardır gol atamıyor

GÜNEY Barış Bey’in hazırladığı Hakan Şükür araştırmasında, 21 aydır Avrupa kupalarında gol atamadığı büyük yazılarla verilmiş. Sonra küçücük yazıyla bu süre içinde sadece 3 maç oynadığı yazılmış. Böyle habercilik, Türk futbolunun en önemli yıldızına karşı böyle düşmanlık olur mu? Yani Avrupa kupalarına Galatasaray 3 yıl katılma hakkına sahip olamasa, başlık 36 aydır gol atamadı diye mi olacaktı? Bir yıldır Milli Takım’a alınmayan birine 13 aydır gol atamadı diye yazılır mı? El insaf! 2 ay yaz tatilindeyken de sayın yazarınız, Galatasaray futbol takımının 2 aydır ligde golü yok diye yazsın o zaman! Nasıl olsa oynayıp oynamaması önemli değil onun için.

Ceyhun BAHTİYAR

Başlıktaki yanlış

3 Ekim’de, ‘2. El Oto İthalatı 1. Milyar Doları Aştı’ başlıklı haber dikkatimi çekti. 30-35 senedir kambiyonun içinde biri olarak, Türkiye’ye ikinci el ithalatı yapılmadığını bildiğim için, bu nereden çıktı diye düşündüm. Çünkü otomotivde ikinci el ithalatı çok büyük araştırmalardan sonra izne tabi. Ancak sonra haberin ayrıntısına bakınca, başlığın yanlış olduğunu, haberde kastedilenin ihracat olduğunu anladım.

Nadir KÖLE

TEMSİLCİNİN NOTU: Evet, dediğiniz gibi başlık hatalı. Ekonomi Servisi, özür diledi.


Muhabire teşekkür

‘SAYIN Mesude Erşan. En değerli varlığımız olan bebeklerimizi ve çocuklarımızı ölümcül ve sakat bırakan hastalıklardan korumak ve onlara sağlıklı bir gelecek sunabilmek için en emin yol aşılamadır. Kamuoyumuzun gündemine getirilen yanlış ve bilimsel dayanaktan yoksun aşı haberlerinin halkımız üzerinde meydana getirdiği olumsuz etkileri bertaraf etme hususunda gösterdiğiniz yakın ilgi ve hassasiyete çok teşekkür ediyor, başarı dileklerimle sevgi ve saygılar sunuyorum.’

Recep AKDAĞ

Sağlık Bakanı


Muhabirden özür

YAZDIĞIM bir habere konu olan Prof. Dr. Mete Düren’den özür diliyorum. 7 Ekim’de gazetemizde yayınlanan haberde, her iki hastalığın ayrımı çok iyi vurgulanmasına ve ben de bunu bilmeme rağmen, ‘hiperparatiroid’ yerine yoğunluğum nedeniyle dikkatsizlik yaparak ‘tiroid’ yazdım.

Prof. Mete Düren aradı ve bu yanlışlığı uzman bir sağlık habercisinin yapmasına üzüldüğünü bildirdi. Prof. Düren, Türkiye’deki tiroid hastalarının endişelenmemesi gerektiğini de ekledi. Özür dilemek de benim haber kaynağıma, bu alanda çalışan hekimlere ve Hürriyet okurlarına borcumdur.

Birsel SANCAR

Sağlık muhabiri


‘Kız alma-satma’ başlığı

3 Ekim tarihli gazetenizin ekonomi sayfasında büyük puntolarla, Nilgün Karataş imzalı ‘Kızlarımızı iyi hazırladık, alanlar da memnun olacak’ haberinizdeki kadın aşağılaması içeren ‘kız alma-satma’ -sözde- teşbihini, bırakın lafı edene, Avrupalı olmaya aday ülkenin bir kadın habercisine hiç yakıştıramadım.

Neden kızlar hazırlanıyor da erkekler satışa hazırlanmıyor? Elbette bu, bir meta olarak bakılmaya, algılanmaya, aşağılanmaya alışılmış Türk kadınını değerlendirmenin bir tezahürüdür. Üstelik bu haberin bir kadın tarafından kaleme alınmış olması daha da vahim. Demek ki duyarlılıktan eser yok.

Oysa, çağdaş ve uygar bir ülke olma yolundaki her türden defomuzu düzeltmek, yok etmek için özellikle medyaya ve dolayısıyla habercilerinize çok iş düşüyor.

Sevgi LİMON

TEMSİLCİNİN NOTU: Okurumuz, Hürriyet’e demeç veren birinin benzetmesini eleştirirken, muhabirin bunu yazmaması gerektiğini söylüyor ki, bu gazetecilik etiğine aykırı. Eğer muhabirler, konuştukları kişinin beğenmedikleri sözlerini yazmamaya, sansürlemeye başlarlarsa, bunun sonu gelmez. Muhabir otosansürü yüzünden çok önemli bazı insanların, söylenmemesi gereken sözlerini de kamuoyu hiç duymamış olabilir.

Benzetme bence de doğru değil; ancak burada yapılması gereken, konuşulanları aktaran muhabire kızmak değil, mümkünse konuşanı söylediklerinden vazgeçirmek.


Karadağlı: Söylemedim

18 Ağustos tarihli gazetenizde çıkan ‘Tamer Karadağlı Eleştirilere Sert Çıktı’ haberinin başlığında ve içinde kullanılan ‘İçimizdeki İrlandalılar’ benzetmesi bana ait değildir. Söylemediğim bir şey haber başlığına kadar taşınmıştır. Çok kırıldığımı belirtmek isterim. Telefon kayıtlarının incelenmesi sonucunda sizlerin de tespit edebileceği bu durum, gazetenizin habercilik anlayışına yakışmamaktadır.

Tamer KARADAĞLI

TEMSİLCİNİN NOTU:
Muhabir Mevlüt Tezel, Tamer Karadağlı ile cep telefonuyla görüştüğünü, görüşmeyi kayda alamadığını söyledi ve şöyle dedi:

‘Karadağlı’nın ABD’de çekimlerine başlanacak filmiyle ilgili bazı suçlamalar vardı. Ben de kendisini aradım. Cep telefonundan mümkün olmadığı için Karadağlı’nın sözlerini kaydedemedik. Görüşmede suçlamalar konusunda çok sinirliydi, ‘İçimizdeki İrlandalılar diye bir laf vardır. İşte bizim camiamız da böyle kendi içimizden yıpratılıyoruz’ dedi. Ben de yazdım.’

TEMSİLCİNİN YORUMU: Eğer sözün sahibi, ben bunu söylemedim diyorsa ve gazeteci bunun aksini kanıtlayamıyorsa, yapacak bir şey yok. Gazeteciye özür düşer.


OKURLARIMIZDAN KISA KISA

KEMAL KARA: Gazetemizin içerisine bazen tek sayfa koyuyorsunuz. Bunu ikili yapsanız daha güzel olmaz mı? Ya hiç koymayın, ya da ikili çıkarın. Ben gazeteyi hafta sonları katlayarak okumaya severim. Fakat o tek sayfa beni oldukça uğraştırıyor.

SERDAR AYKIN: Acaba gazete yönetiminiz, her gün gazetenizin bir sayfasını sadece AB haberlerine ayırabilir mi? Yani spor, ekonomi, iç politika vb. gibi bir AB sayfası düzenlenebilir mi? Sanırım bugünden sonra gerekecek. Hatta tarama sürecinden sonra belki iki sayfa da yetmeyecek, bir dergi gerekecek.

TEKİN SAĞLAM: Ben ilk sayıdan beri Hürriyet’i okuyan sadık bir okurunuzum. Bir haberin devam satırı yanlıştı, onu bildirmek için okur danışma hattınızı aradım. Çıkan kızımız beni azarlar gibi konuştu. Ramazan diye sinirli olabilir; ama lütfen kendisini uyarın.

NEJAT B.: 1 Ekim tarihli gazetenizin ilk sayfasında tartışma yaratan afiş başlığıyla bir fotoğraf var. Altında ayrıntısı için 29. sayfada notu düşülmüş; ama gazetenin hiçbir tarafında ayrıntı yok. Bu Hürriyet’e yakışmadı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!