Oh olsun dedim

Güncelleme Tarihi:

Oh olsun dedim
Oluşturulma Tarihi: Kasım 02, 1998 00:00

Haberin Devamı

Oğlumu okula gönderiyorum, akşam camlarda kalıyorum geri gelecek mi diye. Çünkü eşimi öyle gönderdim, geri gelmedi.

‘‘Benim evliliğimi yıktılar, düzenimi değiştirdiler. Benim çok sevdiğim eşimi elimden aldılar,yavrularımı babasız bıraktılar. Ne hakları var! Ben niye onsuz yaşamaya muhtaç olayım? Suçu, dürüst, namuslu olması mıydı?’’

Dul kalan eşi Nuran Erdoğan'dı. İş Bankası'ndan emekli; tam içinizden biri. O da eşi gibi Hakkarili. Hala-dayı çocukları eşiyle. Yıllarca birbirlerini tanımayıp sonra ilk görüşte aşık olmuşlar. Namık Erdoğan Özel Eczacılık'ta gece dersleri alarak okurken kızları Begüm kucaklarındaymış. Sermaye olmayınca eczane açmak kolay değil. Memlekete, Hakkari'ye uzanmakta bulmuşlar çareyi. 1976'da Buğra da katılmış aileye. Nuran Erdoğan İş Bankası'nda Şef Muavini'yken Namık Erdoğan Sağlık Bakanlığı'nın sınavını kazanmış.

‘‘Karı-koca çalıştık, didindik çocuklarımızı okutalım, iyi bir yer edindirelim, diye. Kocam işinde başarıyı yakaladı. Seviliyordu, sayılıyordu, dürüstlüğüyle, kararlılığıyla tanınıyordu. Hatta güzel giyimiyle de tanınırdı. Kaçırılıp götürüldüğünde kendi kendime çok düşündüm, onun suratına bakan, gözlerini gören kıyamaz, dedim. Kıydılar...’’

Namuslu bir memur ailesi günün birinde cinayet denen haksız ölümle işte böyle karşılaştı. Cinayetin ardında Nuran Erdoğan'ın aylardır yüreğini daraltan tehdit mektupları vardı. Namık Erdoğan'ın Bakanlık'taki ofisine ve hatta Bakanlık'taki tüm birimlere gönderilen imzasız tehdit mektuplarında ‘‘PKK'lı bir başkan yardımcınız var, onlara (Kürtlere) yardım ediyor, özel şirketleri var, paravan olarak kullanıyor’’ yazıyordu. Onu yolsuzlukla, PKK'lı olmakla suçlayan satırlar Namık Erdoğan'ın teftişlerinin hızını kesmedi. Ölümünden hemen önce Hıfzıssıha'daki bir teftişte 25 kişiyi açığa almıştı. Elinde incelenecek yüksek rakamlı ihale dosyaları vardı. O günler ülkücü kanadın Sağlık Bakanlığı'nın köşelerini tuttuğu günlerdi. Erdoğan ise ‘‘ben Kürdüm’’ diyenlerdendi. Olayların üstüne gidiş tarzı ve kimliği hem ailesine hem de rüşvet ve yolsuzlukla başetme kabiliyetini gittikçe daha çok kaybeden Türkiye'ye pahalıya maloldu.

O GÜN YOLCU EDEMEDİM

İşte onun yokoluş günü ve gecesi: ‘‘Kızım evlendi, bir bebeği oldu, ben büyütüyordum. O sabah bebeğe mama yediriyordum. Ben her sabah arkasından bakar el sallarım. O gün yolcu edemedim. Sen çocukla kalkma, ben giderim dedi.’’ Nuran Erdoğan eşini erken bekliyordu. Öğleden sonra aramış, anne ve babasının yemeğe geleceğini söylemişti. Akşam yediye doğru eve bir telefon geldi. ‘‘Ben içerde iş yapıyordum. Kızım çıktı telefona, koşarak içeri geldi. Birisi ona dikkatli olun bugünlerde babanız öldürülecek demiş. Babam oradan, olacak şey mi, dedi. Her tehdit eden adam mı öldürür?’’ Ancak gece ilerledi, Namık Erdoğan eve dönmedi. Eşi battaniyesini aldı, sarındı, camın önüne geçti. ‘‘O taksiye bakıyorum, o arabaya koşuyorum, yok, yok. Herkese haber verdim, gören olmamış. Dört gün aradılar. Dört gün sonra Kırıkkale'de nehrin kenarında buldular.’’ Haberi veren Hakkari milletvekili Mustafa Zeydan'dı. Nuran Erdoğan onun canlı halini yeniden görebilmek umuduyla dört gün kapının karşısında beklemişti. Elinde eşinin çerçeveli resmi vardı.

Farklı, düşünceli ya da sıkıntılı bir hali var mıydı son günlerde?

- Bir durgunluk yaşıyordu ama günün yorgunluğu diye geçiştiriyordu. Konuşkan bir insan değildi. Bir çantası vardı, şifresini hiçbirimiz bilmezdik, devamlı şifreliydi. Ölümünden sonra o çanta bulunamadı.

Öldüğünü öğrendiğinizde kim vurdu sorusunu yanıtlayabildiniz mi?

- İnsanlara çok güvendin diye isyan ettim. Seni güvendiklerin vurdular dedim.

Dört sene geçti aradan. Değişen cevap var mı kafanızda?

- Devlet içindeki çeteler yaptı, kesinlikle. Açıkların, yolsuzlukların üstüne gidiyordu. Bir de kimliğini saklayan bir insan değildi. Niye saklasın ki! Bir Kürdün, bir doğulunun gelip Bakanlık'ta öyle bir yere çıkmasını çekemediler. Olayların üstüne gitmeseydi, rüşvet yeseydi, gözünü kapasaydı hala yaşıyor alacaktı.

Borcunuz var mıydı mesela?

- Evet. Eşim öldüğü zaman, telefon açtılar, kaç tane eviniz var, kaç tane yazlığınız var diye.

Kimdi bu telefonu açan?

- Bilmiyorum. Telefonu açtı, sordu. İnanır mısınız arabamızı tüketici kredisiyle almıştık. Nissan marka. Üç senedimiz daha duruyordu. Ben ödedim.

KİMSE BİZE İNANMADI

Namık Erdoğan'ın öldürülmesi farklı yönlere taşınmaya çalışıldı. Gazete haberlerini ‘‘acaba rüşvet mi almıştı?’’, ‘‘doğu kökenli, acaba esrar mı kaçırdı?’’ soruları yönlendirdi. Araştıranlar üzerine kayıtlı bir ev ve bir araba buldular yalnızca. Evi babasından miras kalan arsaların satışıyla alınmıştı; hatta 10 milyon eksik, borçla kapatılmıştı.

Peki bu ‘‘dürüst bürokratı’’ kim öldürdü? ‘‘Ben baştan beri devlet içinde birtakım şahısların bunu yaptığını söyledim. Ama kimse bize inanmadı. Herkes dedi ki neden devlet Namık Bey'i öldürsün? Ama nasıl Susurluk olayı oldu, herkesin kafasında bir soru işareti; Namık Bey'in olayı buna benziyor diye. Aynı inanmayan kişiler şimdi de soruyorlar niye takip etmiyorsun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurmuyorsun diye.’’

Susurluk kazasıyla bunca ilişki çıktı ortaya, sizin bilmediğiniz ilişkiler, başka cinayetler, ölümler. Ne düşündünüz?

- Ben eskiden ölümlere üzülürdüm. Susurluk kazasının karşısında oh olsun dedim, daha beter olsunlar dedim. Ve dedim ki Tanrı kocamı öldüren kişiye evlat acısı göstersin, daha ağırmış. Eşimin acısı bana çok ağır geldi. Susurluk yargılanırken mutlaka içlerinden birinin eşimi öldüren olacağını zannettim. Namık Erdoğan'ın katili çıkacak diye bekledim. Ama çıkmadı ya da çıkarılmadı. Niye istedikleri cinayeti aydınlatıyorlar da benimki aydınlatılmıyor? O raporda Namık Erdoğan cinayeti açığa çıkar dedim. Çıkmayınca yıkıldım. Eşimin davasını takip eden komiser, Yüksekova Çetesi'nden çıktı...

Neden böyle yarım kaldı?

Nuran Erdoğan'a eşi, ‘‘ömrümün sonuna kadar yanındayım’’ demiş, ‘‘bu hayatı senle bitireceğiz, torunlarımızı senle büyüteceğiz’’ sözü vermiş ona. Peki neden böyle yarım kaldı diye soruyor. Gündüzler eşle dostla geçiyor ama hava kararmaya başladı mı, dört duvara kapanıp kalıyor. Dul bir kadının yaşamının zorlukları... Kalıplaşmış düşüncelerin dışına çıkmak zor diyor, o kuralları yıkmak çok zor. ‘‘Niye böyle bir yaşantıya terk edildim ben? Hayallerimiz vardı, bir ay sonra emekli olacaktı, mavi yolculuğa çıkacaktık.’’ Eşinin ölümünden sonra parası yetmediği için evini satmış Nuran Erdoğan. Oğlu öyle okumuş üniversiteyi. En büyük korkusu Buğra'yı kaybetmek. ‘‘Düşünün okula gönderiyorum akşam camlarda kalıyorum çocuğum geri gelecek mi diye. Çünkü eşimi öyle gönderdim, geri gelmedi.’’ Mezarlığa oğluyla gittiğinde ağlamasını saklıyor. Tek başınaysa birbuçuk saat konuşuyor, ağlıyor. Geceleri sigara içiyor, gündüz değil. Hayata ve eşinin anısına sarılıyor. O eşinin kilitli çantasındakileri hiç bilmedi. Eşi öldürülmeden hemen önce Uğur Mumcu serisini almıştı; kitapların taksitlerini yeğeni ödedi.

Namık Erdoğan'ın ölümüyle ilgili ceza davası hala sürüyor. Aile Bakanlık aleyhine tazminat davası açacak. Cumhuriyet Savcısı Kutlu Savaş'tan 1991-94 yılları arasında Bakanlık'ta Namık Erdoğan'ın baktığı tüm dosyaların ve teftişlerin yeniden incelenmesini talep ettiler. Bakanlık incelemeyi kabul etti... Öldürülmesinin üstünden dört, Susurluk'un üstünden iki yıl geçti...

Üçüncü yıl başlarken

Susurluk kazası yarın ikinci yılını dolduruyor. Susurluk milat gibi. Ortaya çıkardığı ilişkiler hala çözülmüş değil, her gün yeni bir şeyler öğreniyoruz. Bu ilişkilerin başlangıcı Susurluk'tan çok daha önceye gidiyor. Susurluk faili meçhul diye adlandırılan cinayetler zincirine bir ışık tuttu. 1990'ların başında birileri bazı insanları kaçırıp öldürmeye, otomobillerinde vurmaya başladı. Öldürülenlerin ortak noktaları vardı. Dolayısıyla öldürenlerin de ortak noktaları olduğunu kamuoyu hissedebiliyordu. Ama cinayetlerin aydınlanması imkansız gibiydi. Aradan zaman geçti, Susurluk

kazası olunca, gözler yeniden geçmişe, o faili meçhullere döndü. İpler birbirine bağlandı. Biz de Susurluk'un üçüncü yılı başlarken o faili meçhullerden bazılarına geri döndük. Kurbanların geride bıraktıkları eşleri ne yapıyordu? Bunlardan biri Namık Erdoğan; Ankara'da bir ‘‘dürüst bürokrat’’.

Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı'yken ihalelerin hiç de açık ve temiz olmadığını gördü. Üzerine gitti, tehdit edildi. Namık Erdoğan 1994 yılının 9 Mayıs akşamı arkadaşlarıyla her gün gittiği lokalden kaçırıldı. Cesedini dört gün sonra Kızılırmak kıyısında başında iki kurşunla buldular.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!