Kuşlara yolunu şaşırtan üs

Güncelleme Tarihi:

Kuşlara yolunu şaşırtan üs
Oluşturulma Tarihi: Ocak 24, 1998 00:00

Haberin Devamı

1975'te Sinop Amerikan Üssü, binlerce kuş ölüsünün istilasına uğruyor

Kıbrıs Barış harekatı sonrasında ABD Kongresi, Türkiye'ye ambargo koymuştu. Üslerdeki hava, Temmuz 1975'ten itibaren değişti. Türkiye, ambargoya Amerikan üslerindeki faaliyetleri durdurarak yanıt verdi. Türk askerlerinin, o güne kadar giremedikleri üslere ayak basmaya başladılar. Üslere girmek, Türk askeri açısından ulusal onurun kurtarılmasıydı.

O günler, Amerikan askerleri cephesinden daha farklı algılandı. Andrew Traylor adlı Amerikan askeri, Sinop üssünün Türk askerinin denetimine geçtiği gün yaşadığı dehşeti hala unutamıyor...

Önce üssün ana kapısından gürültüler gelmeye başladı. Bir kargaşa yaşanıyordu. Türk askerlerinden değil, teröristlerin saldırdığından endişe ettiler. Zaten gerekirse üsdeki askerleri helikopterle tahliye etmek için planlar önceden hazırlanmıştı.

Planları uygulamaya koymaya gerek kalmadı. Üssün kapılarını tutanların Türk askerleri olduğu öğrenildi. Az sonra da Türk askerleri içeri girdiler. Sert davranıyorlardı. Üsdeki su borularını bile kırıp denize attılar. O sırada kapıda davul zurna çalınıyordu... Sinop üssünde durum, birkaç gün içinde normale döndü. Gerginlik yatıştı.

O yıl üs, daha önce görülmedik türden ikinci bir olaya sahne oldu. Binlerce (belki de milyonlarca) kuş, antenlerin bulunduğu tepeyi kapladı. Kabloların, antenlerin üzeri hep kuşlarla doluydu. Yerler de kuş ölüleriyle kaplanmıştı.

Traylor, yürürken, ayaklarıyla yerdeki kuşları itekleyerek kendine yol açmak zorunda kaldı. İnanılmaz bir manzaraydı. Kuşlar, Karadeniz üzerinden göçerken, elektronik dinleme sistemleri için tepelere yerleştirilen sinyal ışıkları nedeniyle yollarını şaşırmışlardı...

RUSLARA KARŞI AMERİKAN MÜZİĞİ

1959 sonbaharında Ankara'ya gelen Bill Simons, görev yeri Sinop'a gidebilmek için kamyon konvoyunu bekledi. Rapor vermek için uğradığı Tuslog karargahındaki siyah çavuşun Türkiye'de yaşamla ilgili tavsiyelerini dinledi. Uzun uzun konuşan çavuşun bir de uyarısı vardı:

- Dikkat et, bir Türk'e ayakkabının altını gösterme. Türkler bunu hakaret kabul eder...

Kapağı kapalı şişede getirilmeyen hiçbir şeyi ve çok bira içmemesini ögütledi. Kaldığı otel, nispeten iyi ve moderndi. Otel lobisinde oturarak vakit geçmiyordu. Simons ve bir arkadaşı, bir pavyona gittiler. Bütün bir geceyi kendileriyle birlikte oturan iki kadına (konsomatris) ‘şampanya kokteyli’ ısmarlayarak geçirdiler. Ceplerindeki Türk liraları bitince, pavyon sahibinden yardım istediler. Pavyon sahibi, onları kulübün karanlık bir köşesine çekerek, dolarlarını bozdu. Hem de resmi kurun çok üstündeki karaborsa kuruyla...

Birkaç gün sonra kamyon konvoyu yola çıktı. Malzeme taşıyan kamyonlardan sadece biri personele ayrılmıştı. Kamyon sarsılarak yolalıyordu. Sinop'ta kamyondan atladıklarında, dizlerine kadar çamura battılar. ‘‘Yeniler, yeniler geldi’’ bağırışlarını duydular. Simons ve diğer yeni askerler gelince, eskilerin nöbetlerden kurtulmuştu. Onlar en çok konuştuğu şey, orada geçirmek zorunda oldukları günlerin sayısıydı.

Resmi adı ‘‘Tuslog 4.Birlik’’ olan üssün kapısında ‘‘Diyojen istasyonu’’ yazıyordu. Çünkü ünlü Yunan filozofu Diyojen'in Sinop'ta doğduğu söyleniyordu.

Simons'un görevi, 50 galonluk varillerde tutulan mazot deposunu korumaktı. Türkçe ‘‘Dur’’ sözcüğünü öğretip, eline bir M-1 tüfek verip, hemen nöbete diktiler. Nöbet yerinin çevresindeki dikenli telin dışında da Türk askerleri koruyordu. Sonra günler birbirini kovalamaya başladı. Dört saat nöbet, dört saat uyku. Sonra yeniden dört saat nöbet, yeniden dört saat uyku. Ranzaların bulunduğu barakalar, bir tane mazot sobasıyla ısınıyordu. Her barakada yerleri silen, sobayı yakan bir Türk görevli vardı. Kirli çamaşırlarını da çoğu yaşlı olan bu Türkler çamaşırhaneye götürüyordu.

Üsde, eski filmlerin gösterildiği bir de salon vardı. Bir kez yerli bir sihirbaz ve kadın asistanı gelip gösteri yaptılar. Simons'un bir yıl içerisinde üsde gördüğü tek kadın da oydu. Gösterinin en güzel yanı da tabii ki o kadındı. Sinop'a çıktığında gördüğü kadınların da çoğu peçeliydi ve fotoğraflarının çekilmesini bile istemiyorlardı. Bazı haftasonları gittikleri küçük lokantada, et ve pirinçle doldurulan yapraklardan yapılan bir yemek (sarma) yiyorlardı.

Üsdeki operasyon binasının dışında sürekli müzik çalınıyordu. Rivayete göre, Rus denizaltıları Karadeniz'den geçip, üsde ne olup bittiğini dinlemeye çalışıyorlardı! Hoparlörlerden yayılan müzik, üsdeki sesleri bastırıyordu...

ESKİ EŞYAYA KARŞI BİRA

Phil Toth, 1985 yılında Kıbrıs'tan Gölcük'e geldiğinde, gördüğü manzarayla şaşkına döndü! 1950 ya da 60'lardaki Amerikan donanması karşısında duruyordu! Eski USS Piedmant dahil birçok eski Amerikan destroyeri sahile demir atmış duruyordu. Ama artık Türkiye bayrakları taşıyorlardı.

Toht'a sahil devriye görevi verildi. Birlikte devriyeye çıktığı Türk askerleriyle iletişim problemi yaşadı. Aynı dili konuşmak bir yana, ortak anlamlar yükledikleri el işaretleri bulmakta bile zorlandılar. Bir süre sonra Toht'un dikkatini çekti. Türklerin askeri disiplinleri çok katıydı. Toht'un bir Türk denizcisini selamlamaması problem oldu. O selamlamaya alışık değildi. Ama Türk askerlerinde selam çok önemliydi ve bir üstünü selamlamayan asker ensesine tokat yiyordu. Türk askerlerinin taşıdıkları silahlar da artık Amerika'da kullanılmayan eski Thompson tüfeklerdi. Gölcük'te sadece iki bar vardı. Toht, sık sık bir arkadaşıyla o barlardan birine gidip, Türkçeye çevrilmiş Amerikan filmlerini izliyordu. Eski eşyalarını Türklerle takas etmekten zevk alıyordu. Eşyaları verip bira alıyordu.

İNCİRLİK'TE UYUŞTURUCU TANIMI

Diyarbakır'daki Pirinçlik üssünden Adana'daki İncirlik üssüne gitmek isteyen 18 Amerikalı'yı taşıyan bir C-130 uçağı, 14 Mart 1980'de Toroslar'a çakıldı. Kazada ölenlerden biri, önemli mesajlar taşıyan bir kuryeydi.

İncirlik üssünde yayınlanan ‘Looking Glass’ adlı haftalık gazetenin yöneticisi olan Çavuş Glenn B.Knight, ertesi gün özel baskı yapıp, kazanın ayrıntılarını, fotoğraflarını üsdeki Amerikalı personele duyurdu. Gazeteyi üsdeki herkes beğenmişti. Savunma Bakanlığı'ndan da ‘Thomas Jefferson’ ödülünün ‘Looking Glass’a verilmesi kararlaştırılmıştı. Bu ödül, üslerde çıkarılan gazetelere veriliyordu.

Birkaç gün sonra Askeri yetkililer, Teksas'ta düzenlenen bir basın toplantısında C-130 uçağının teröristlerce düşürüldüğünü açıkladılar. Bu tamamen yanlıştı. Knight, böyle birşey olmadığını biliyordu. Ama olay, Amerikan basınında açıklamada duyurulduğu gibi yazıldı. Amerika'da yapılan açıklamadan Türkiye'deki gazetelerin ise haberi bile olmadı...

Bu açıklamanın Knight açısından kötü yanı, gazetesine verilen ödülün de geri alınmasıydı! Nedense, teröristlerce düşürülen bir uçakla ilgili haberi yazan gazeteye ödül vermenin garip olacağına karar vermişlerdi. Ödül töreni ve televizyon röportajı iptal edildi. Bu cansıkıcı bir durumdu. Knight, ailesine yazdığı mektupta bu durumu uzun uzun anlattı.

Cenazelerin ülkelerine gönderilmesi organizasyonunu da Knight yürüttü. Çünkü Halkla İlişkiler'den sorumlu olan Yüzbaşı Jackie Clark, başka yere atanmıştı ve yeni biri gelene kadar onun yerine de bakması gerekiyordu.

Tüm bu kargaşa sırasında ‘Stars and Stripes’ gazetesinden arayıp, uyuşturucu kaçakçılığından tutuklu Amerikalıların serbest bırakılıp bırakılmadıklarını sordular. Üç Amerikalı yedi yıldır uyuşturucu kaçakçılığından hapisteydi. Türkiye'de bir af yasası çıkarılmıştı ve bazı mahkumlar serbest bırakılıyordu. Ama Amerikalıların iki yıl daha yatması gerektiğine karar verilmişti. Bu bilgileri verdi. Bir süre sonra aynı gazeteden bir kez daha aradılar. Bu kez bir iddiayı resmi kanallardan soruyorlardı: ‘‘İncirlik üssünde, uyuşturucuların kesin bir tanımının yapılmaması kararı alındı. Çünkü uyuşturucuların tanımı yapılsaydı, çok fazla madde bu kapsama girecekti. Ama bu maddeleri kullananlar o kadar çoktu ki, böyle bir tanım yapılırsa üsde çalışacak adam bulmak güçleşecekti.’’

Kararın yazılı olmadığını söylüyorlardı! Ama söylemek istediklerini tam olarak da açıklamıyorlardı. Bu soruya, resmi bir mesajla yanıt vermek gerekiyordu. Bürokrasi nedeniyle resmi yanıt vermek birkaç gün aldı...






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!