Klasik aksiyonun mükemmel örneği

Güncelleme Tarihi:

Klasik aksiyonun mükemmel örneği
Oluşturulma Tarihi: Aralık 20, 1998 00:00

Haberin Devamı

John Frankenheimer'ın son çalışması Ronin, 60'lı yılların oldukça yaygın olan uluslararası aksiyon-gerilim filmlerine geri dönüşü haber veren filmlerden biri... Filmdeki karakterler her ne kadar kalıplaşmış karakterler olsa da, aksiyon unsurunun yeterliliği ve çekimlerin gerçekleştirildiği Fransız mekanlarının gözalıcılığı sayesinde ortaya müthiş bir yapım çıkıyor.

Eski bir ajan kuralıdır: İki ajan birlikte iş yaptığında, birinden biri mutlaka ispiyon eder. Ama onlar 6 kişiler... Sam, Vincent ve diğerleri... Bir işverenin siparişi ile ilk kez Paris Montmartre'deki bir barda biraraya gelirler. Bu ilk buluşmada herkes birbirini göz ucuyla süzer. Aslında her biri ayrı ayrı birer savaşçıdır, kendi alanının uzmanıdır. Gelecekleri, gümüşi bir alüminyum bavula bağlıdır. İçeriği çok değerli olan bavula, İrlandalı teröristler kadar Rus mafyası da sahip olmak ister. Bavul klasik bir MacGuffin.

Ronin aslında tam anlamıyla eski tip bir aksiyon filmi. Soğuk savaş dönemlerinin casusluk filmlerinden sıyrılıp, şimdiki post glasnost dönemine aktarılan film, Avrupa-Amerikan sanatçılarıyla harmanlanmış. Robert De Niro, eskiden CIA için çalışıp, şimdi özel asker olarak geçimini sağlayan Sam'i oynuyor. İrlandalı Deirdre'nin (Natascha McElhone) verdiği görevle, CÔte d'Azur'da ünlü MacGuffin bavulunu Rusların ele geçirmesini önleyecek gizli time katılıyor. Çok uluslu komando timini, soğukkanlı Fransız Vincent (Jean Reno), Alman bilgisayar uzmanı Gregor (Stellan Skarsgard), İngiliz silah uzmanı (Sean Bean) ve şoför Larry (Skipp Sudduth) oluşturuyor. Sam ve Vincent kısa sürede kaynaşırken, diğer tim üyeleriyle iletişim kurulamaz. Kısa sürede arkadaşlıklar düşmanlığa dönüşür.

De Niro ile Reno'nun kamera karşısında olduğu sahneler göz zevklerine hitap ediyor. Özellikle otomobille yapılan üç takip, Hollywood'daki dublörlerin verebileceklerinden daha iyisini sunuyor.

Ancak filmin asıl starı John Frankenheimer. Powerplay ve Dr. Moreau'nun Adası gibi iş yapmayan filmlerden sonra ünlü yönetmen yeniden eski başarı grafiğini yakalamaya çalışıyor.

Frankenheimer, Ronin'in kuşku, güvensizlik ve ihanet üzerine bir gerilim filmi olduğunu vurgulayarak şunları söylüyor: ‘‘Oldukça fazla aksiyon unsurları olmakla birlikte bu filmin temelde ahlak ve onur gibi kavramların anlamlarını sorgulayan bir film olduğunu söyleyebilirim. Ronin'in arka planında eski müttefiklerin yepyeni evlilikler oluşturduğu karmaşık bir yeni dünya var. Bu yeni dünyada eskinin siyah ile beyazı arasındaki çizgiler artık griye dönüşmüş. Ancak bu gri çizgiler artık uğursuzluğu, kötülüğü ve hiçbir şeyin önceden kestirilememesini temsil ediyor.’’

Erkek adam az konuşur

Filmde son derece sessizsiniz. Sam gibi birini oynamak, daha konuşkan birini oynamaktan daha mı zor?

Hayır...

Ronin'de yine bir aksiyon starı olarak karşımıza çıkıyorsunuz. Dublör gerektiren sahnelerden ne kadarını kendiniz gerçekleştirdiniz?

Birkaçını...

Otomobille kovalamaca sahnelerinde adrenalin şokuna girdiniz mi?

Evet...

Hangisi sizi daha çok ürkütüyor: Hızlı araba sürmek mi, yoksa film çevirmek mi?

Yönetmenlik... Bu çok daha zor...

Prenses Diana'nın kaza geçirdiği tünelde film çevirmek istediğiniz söylendi. Bunu niye yapmadınız?

Yanlış anlamalar olmasın diye...

Rollerinizde hep aşırı zayıfladınız ya da şişmanladınız. Rollerinize fazlasıyla kapılıyorsunuz. Robert De Niro'dan ne geri kalıyor?

Çok şey öğrendim ama kendimi asla değiştirmedim.

Ünlü olmanıza rağmen hala dışarı çıkıp, bir yerde rahat rahat bira içebiliyor musunuz?

Hayatımın ilk 30 yılında bunu yapabiliyordum.

‘‘Ronin’’ Japon mitolojinden geliyor. Bunu biliyor muydunuz?

Hayır, bunu şimdi öğrendim.

10 yaşından beri oyunculukla ilgilisiniz. Peki şimdi siz çocuklarınıza oyuncu olmak istediklerinde ne öneriyorsunuz?

Asla kimsenin yoluna taş koymam. En büyük kızım oyuncu oldu. Diğerlerinde beklemek zorundayız.

Filmcilikte önemli olan nedir?

Eğitim, enformasyon, ilham kaynağı... En azından...

Rastlantıyla doğan aşklar

Zamanlama, kader ve aşk üçgeni üzerine kurulu bir film... Rastlantının Böylesi (Sliding Doors) rastlantılar, zor verilen kararlar ve tekdüze yaşamların süregeldiği modern dünyada, sadece birkaç saniyelik bir gecikmenin insan hayatını nasıl değiştirelibileceğini gözler önüne seriyor...

Filmin yönetmeni ve senaryo yazarı Peter Howitt, Rastlantının Böylesi'nde, romantik komedi yoluyla aşkın muhtemel sonuçları üzerinde duruyor.

Kadın-erkek ilişkisinin karmaşık yönleri ile kur yapma, gerçek aşk, ilişkide yaşanan korkular gibi konular üzerinde yoğunlaşıyor.

Filmde başrolleri Gwyneth Paltrow, John Hannah, John Lynch ve Jeanne Tripplehorn paylaşıyorlar.

Kadınlar, gene kadınlar

Kendi kaderlerini kendileri belirlemeye çalışan ve erkeklerin onlarsız yapamadıkları kadınları anlatan traji-komik bir hikaye... Başrollerde Claire Danes, Lena Olin ve Gabriel Byrne var. Film, yönetmen ve senarist Theresa Connely'nin doğup büyüdüğü yerler olan Detroit'te geçiyor.

İşçi sınıfının ilginç yapısı dünyanın her yerinde olduğu gibi Detroit'te de kendini gösteriyor. Polonya göçmeni bir ailenin çocuklarından biri olan Hala, seksüel uyanış çağını yaşıyor. İçinde bulundukları kapalı toplum yapısında her biri kendi hayatını renklendirmeye çalışırken, anne tutkularını baba ise isteklerini bastırmaya çalışıyor. Hala ise kasabanın papazı tarafından yörenin en iffetli kızı seçilmesine rağmen, büyük bir sır saklıyor. Hala'nın tüm komşular ve toplum önünde küçük düşmesini önlemek için annesi Jadzia bir plan yapıyor.

Filmin konusunun doğuşunu ilk yönetmenlik denemesini gerçekleştiren Theresa Connelly şöyle anlatıyor: ‘‘Annemin cenazesi için uzun zamandır gidemediğim Detroit'e geri dönmüştüm. Ve onun eski dostlarıyla oturup, hayatı hakkında anlattıkları hikayeleri dinleme fırsatım oldu. Bu hatıralar bana annemin küçük bir şehirde de olsa zannettiğimden çok daha renkli bir yaşamı olduğuna inandırdı. ‘

Efsane kulübün filmi: Stüdyo 54

Bizleri 70'li yılların sonlarına, Stüdyo 54'ün doruk noktasında olduğu zamanlara götüren ve insanların mutluluklarını, hayal kırıklıklarını anlatan bir film Stüdyo 54... Hikayenin kahramanı, barmen Shane O'Shea, New Jersey'de işçi sınıfına ait bir aileden gelen hayali bir karakter. Stüdyo 54 onun New Jersey'den Oz'a kadar olan yolculuğunu ve yaşadıklarını anlatıyor.

Kendine özgü görüntüsü ve ruhuyla klübün kendisi filmin baş karakteri. Dış çekimler ve lobi sahneleri Manhattan'daki gerçek Stüdyo 54'te çekilmiş. Film, gece klübünde geçen ve filmin ana konusu olan 10 ayrı geceyi içeriyor. Shane, 1979 yazında ilk defa ayak bastığı Stüdyo 54'te kendini cennete gibi hissediyor. Yılbaşı arifesi olan onuncu gecede ise bu cennetin kaybolmuş olduğunu fark ediyor. Filmde başrolleri Ryan Philippe, Mike Myers, Salma Hayek ve Neve Campbell paylaşıyorlar. Stüdyo 54'ün yönetmenliğini aynı zamanda filmin senaristi olan Mark Christopher yapıyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!