İngilizlerin en sevdiği Türk Balatlı Komiser Çetin İkmen

Güncelleme Tarihi:

İngilizlerin en sevdiği Türk Balatlı Komiser Çetin İkmen
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 18, 2002 22:20

İngiltere'de bir süredir en çok okunan polisiye yazarı Barbara Nadel. Kitaplarının en büyük özelliği olayların İstanbul'da geçmesi ve kahramanların Türkiyeli olması.

Barbara Nadel ilk kez 1970'lerde geldi Türkiye'ye. Akrabalarından birinin bir Türk'le evlenmesi, Türkiye ve Türkleri merak etmesine yol açtı. O günden sonra Türkiye'ye sık sık ziyarete geldi. Yazacağı polisiye romanlara İstanbul'u mekan olarak seçti. Yarattığı dedektif karakteri Komiser Çetin İkmen, Balat'ta yaşayan bir Türk'tü. İlk kitabı ‘‘Belşazzar'ın Kızı’’ İngiltere'de büyük ilgiyle karşılandı. Balat'ta geçen roman, şimdi dilimize çevrilerek Oğlak Yayınları tarafından yayınlandı. Gene aynı yayınevi tarafından Türkçe'ye çevrilerek yayımlanacak olan ve bir arabesk müzik starının ölümü üzerine odaklaşan ‘‘Arabesk’’ romanında Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ından söz ediyor. Geçen hafta yine tatil için Türkiye'ye gelen ve bir günlüğüne İstanbul'a uğrayan Barbara Nadel'la birlikte Balat'ı gezdik. Fener'in sokaklarında dolaştık, tarihi yapıları birlikte inceledik, bir yandan da sohbet ettik.

Polisiye romanlarınız neden Türkiye'de geçiyor? Burayı seçişinizin nedeni ne?

-Londra'da tanıdığım bir Rus göçmeni vardı. Oradaki hikáyeyi İstanbul'a oturttum. Çünkü bu semt, bu mekan böyle bir hikayenin anlatılması için en uygun yerdi. Buradaki Yahudi cemaati konuyu zenginleştiriyor, daha etkili kılıyordu. Bu kadar etnik çeşitliliği Balat'tan başka nerede yaşatabilirdim ki? Kafamdaki romanın en doğal mekanıydı burası. Üstelik sizin Yahudilere karşı gösterdiğiniz hoşgörüyü de biliyorum, 1492 yılında İspanya'dan kovulan Yahudiler'e Türkiye kucak açtı. Tarihten biliyorum ki, onlar da korku içindeydiler, acaba Padişah bize nasıl davranacak diye. İspanya Kraliçesi İsabel'in hoşgörüden uzak tavrını düşünün, bir de Osmanlı Sultanı'nın tavrını.

Tür olarak polisiyeyi seçişinizin nedeni nedir?

-Zihinsel hastalıklarla ilgili bir kurumun halkla ilişkilerini yürütüyorum. İçlerinde suçlular da var. Değişik insanlar bulunuyor. Ayrıca benim gibi bulmaca çözmesini seven birinin zihin yapısına polisiye roman daha uygun geliyor. Acılara tanıklık eden birinin suç romanına daha yatkın olduğunu söyleyebilirim.

Yazma bir tür terapi mi sizin için?

-Başlarda yazdıklarım yayınlansın diye bir düşüncem yoktu. Sadece kendim için yazıyordum. Yani büyük ölçüde terapi gibi bir şeydi benim için. Ama yayınlanıp yazdıklarım çok beğenilince işi profesyonelliğe döküyorsunuz tabii.

Romanınızın bu kadar ilgi göreceğini bekliyor muydunuz?

-Hayır. Bence her yazar kendi dilindeki insanlar için yazar. Ben de öyle yaptım. Kitabımı bir kaç İngiliz'in okuyacağını sandım. Oysa kitabım, Türkçe'ye, İngilizce'ye, İtalyanca'ya, Almanca'ya ve Hollandaca'ya çevrildi.

Kozmopolit İstanbul'u nasıl buldunuz?

-Dünden bugüne çok değiştiği kanısında değilim. Karışık bir toplum olduğunu görüştüğüm, tanıştığım insanlardan anlıyorum.

TÜRKİYE’Yİ TANIMIYORLAR

Romanınızı okuyanlar Türkiye ile ilgilendiler mi, size sorular sordular mı?

-Elbette. Bir çoğu buraları görmek istedi, insanlar bir romanı yaşamayı sever. Pek çok sorular sordular. Ama insanların bilgileri çok yüzeysel. Örneğin bir Amerikalı değil Türkiye'yi, İngiltere'yi bile bilmiyor. Aynı ülkede yaşayan isanların kavgası dışardan çok daha abartılı görünüyor. Özellikle Amerikalılar böyle bakıyor. Zannediyor ki, biz İrlandalılarla bütün gün dövüşüyoruz, hiç konuşmuyoruz. Sizin için de geçerli bu bakış açısı. Etnik grubu olan herkes için geçerli belki de.

Arabesk'te çok etnik karakterler var.

-Ünlü Türk detektifi Çetin İkmen, adli tabip Arto Sarkisyan. İkisi de çocukluk arkadaşı. Dostlukların bunları aşacağı kanısındayım.

Gelmeden önce Türkiye hakkında kitaplar okudunuz mu? Kitaplarda okuyup hayal ettiğiniz Türkiye ile gördüğünüz Türkiye arasında fark var mıydı?

-Osmanlı sultanları hakkında çok kitap okudum, sistemin çöküşünü öğrendim. Osmanlı İmparatorluğu'ndan Cumhuriyet'e geçiş üzerine epey düşündüm. Çünkü bir İngiliz için değişimleri, özellikle devrimleri incelemek ilgi çekicidir. Biz böyle bir radikal değişim, devrim yaşamadık. Sizdeki devrimin kansız olması benim dikkatimi çekti, Mustafa Kemal'i diğer devrimci liderlerden ayıran yanı da buydu. 1789 Fransız Devrimi'nin, 1917 Rus Devrimi'nin ne kadar kanlı olduğunu biliyoruz. Mustafa Kemal'in yaptığı böyle değildi. Okuduklarımla gördüklerim arasında ben fazla fark görmedim. Atatürk'le ilgili kitaplar okudum, kadınlara verdiği özgürlüğe hayran oldum.

Ortadoğu ülkeleri içinde Türkiye'nin yeri ne sizce?

- Ben o ülkeleri gezmedim. Başta İsrail olmak üzere eşim oraları dolaştı ve şunu söyledi: Türkiye o bölgedeki tek laik ülke. Bize göre bile daha laik. Bakın Atatürk'ün farkını şöyle özetleyebilirim: Atatürk'ün döneminde yaşayan başka liderler, yıktıkları rejim yerine kendi imparatorluklarını kurdular. Rejimin adı ne olursa olsun, Atatürk bunu yapmadı.

YAZAR BARBARA NADEL

Son İngiliz suç kraliçesi

Modern polisiye romanın yaratıcısı ve en güçlü temsilcilerinden biri olan İngiliz edebiyatında, kadın yazarların önemli bir yeri var. Son 100 yıldır, polisiye İngiliz romanında en az üç nesil ‘‘suç kraliçesi’’ yetişti. İkinci kuşak arasında en çok tanıdığımız da Agatha Christie'ydi. Barbara Nadel ise son kuşaktan. Londra'nın fakir semti East End'de doğmuş. Oyunculuk eğitimi görmüş, ama daha sonra okullarda cinsel açıdan istismara uğramış gençlerle ilgilenen bir sosyal görevli olarak çalışmış, psikoloji dersleri vermiş. Şimdi National Schizophrenia Fellowship adlı, şizofreni hastalarıyla ilgilenen bir sivil toplum kuruluşunun halkla ilişkiler müdürü olarak çalışıyor. Psikoloji ve psikiyatri konusundaki deneyimi, doğal olarak yazdığı polisiye romanlara yansıyor. Barbara Nadel'in ilk romanı ‘‘Belşazzar'ın Kızı’’ 1999'da İngiltere'de yayımlandı. Daha sonra ‘‘A Chemical Prison’’ ve ‘‘Arabesk’’ adlı romanları yazdı. Bu son iki roman da Altın Kafeste ve Arabesk adlarıyla Türkçe'ye çevrilip Oğlak Yayınları tarafından yayımlanacak.

ROMAN KAHRAMANI ÇETİN İKMEN

Sekiz çocuklu bir polis

Barbara Nadel'ın polisiye roman dünyasına armağan ettiği karakterin adı Çetin İkmen. İstanbul'da Cinayet Masası'nda çalışan Komiser Çetin İkmen'in annesi Arnavut'tur ve müthiş bir altıncı hisse sahiptir. Çetin İkmen'in karısı Fatma, dinibütün bir Müslüman'dır ve kocasının içki içmesinden hiç hoşlanmaz. Ama Çetin'le Fatma, sekiz çocuklarıyla birlikte mutlu bir ailedir ve birbirlerini severler. Çetin İkmen'in iş arkadaşlarından biri, genç, bekar Komiser Yardımcısı Süleyman'dır... Barbara Nadel, romanlarında yarattığı İstanbul'la ve Çetin İkmen karakteriyle, Amerikalı yazar Donna Leon ve İngiliz yazar Michael Dibdin'e benzetiliyor. Donna Leon, Venedikli polis Guido Brunetti, Michael Dibdin'de İtalyan cinayet masası dedektifi Aurelio Zen karakterleriyle tanınıyor. Her üç yazar da, sadece birer karakter yaratmakla kalmıyor, birer şehir de yaratıyorlar. Barbara Nadel'ın İstanbul'u, bizim alışık olduğumuzdan daha kozmopolit ve büyüleyici bir kent.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!