HAMİLE KALMAK YA DA KALMAMAK: DOĞUM KONTROLÜNÜN RESMİ TARİHİ Yeni bin yıla yeni bir bebekle girme sevdasının dünya nüfusunun 6 milyarı aşmasını sağladığı açıklandı. Çin bu yıl sonunda ailelere ikinci çocuk hakkının verileceğini müjdeledi. Amerikalılar ise yayınlanan bir raporla aile planlaması ve doğum kontrolünde Avrupa'nın çok gerisinde kaldıklarını itiraf ederek günah çıkardılar.Amerikan Başkanlık seçiminde kürtaj taraftarı olmak ya da olmamak çok puan getiriyor. Sanayileşmiş ülkeler artık azalan nüfusun derdine düşmüş durumda.Oysa kısa zaman önce tüm ülkeler planlamadaki başarılarıyla övünür olmuşlardı. Bu çelişkili
haberler bizi bu kez doğum kontrolünün ve aile planlamasının yıllar içinde geçirdiği evrimi, bu konulardaki sosyal, legal ve teknolojik gelişmeleri, halen sürdürülen hizmetleri ve gelecekteki olası değişiklikleri araştırmaya itiyor. Aslında doğum kontrolünün tarihi çok da eskilere uzanmıyor. İlk kez 19. Yüzyıl ortalarında insanlar 'ne oluyoruz' kaygısını yaşamaya başlıyorlar. Önceleri Amerika ve Avrupa'da acaba nüfus artışını kontrol edebilir miyiz düşüncesi beliriyor.Bu ülkelerde aile bireylerinin sayısı 19. Yüzyıl boyunca inanılmaz bir azalma göstererek 100 yıl içinde her aile için ortalama 7 çocuktan, 3 çocuğa iniyor.1900 yılında her 1000 kadından 9 tanesi doğumda ölmekte ve her 4 bebekten biri 5 yaşını göremeden kaybedilmekte. Doğum kontrolü ve bu konudaki cihazların kullanılması kanunen yasak ve kadınlarda yumurtlama zamanı (
ovulasyon), doğurganlık periyodu ve üreme ile ilgili tıbbi veriler hakkında kimsenin en ufak bir fikri yok. Yani öykümüz biraz karamsar bir tabloyla başlıyor. Murada erip kerevete çıkmak pek de kolay olmuyor. 1912 yılında Margaret Sanger adlı bir hemşirenin önderliğinde Amerika'da ilk aile planlaması hareketleri başlıyor. Sanger sık doğum yapmanın yan etkilerine, düşüklerin tehlikelerine dikkat çekerek, doğum kontrol yöntemlerinden ilk kez bahsediyor. 1916'da New York'ta ilk doğum kontrol kliniğini açıyor. Ancak kısa süre sonra polis bu kliniği kapatıyor. Mahkeme tartışmalı bir karardan sonra doktorların istenirse hastalarına doğum kontrol yöntemlerinden bahsedebileceği sonucuna varıyor. Bu karar o zaman için bir zafer şüphesiz. Sanger'in 1920 ve 30 yılları arasındaki inanılmaz savaşı sonucunda 1935 yılında normal hastanelerde doğum kontrol birimleri açılıyor. Sanger ve eşinin 50 yıl süren savaşının öyküsünden çok iyi
film senaryosu olur. Hayret nasıl da Hollywood emekçilerinin eline bu öykü geçmemiÅŸ bilmem. 1914 yılında Woman Radical gazetesinde yazdığı ateÅŸli makaleler, Family Limitation adlı bir manifesto yazıp 100000 adet dağıtması, yaÅŸamının önemli bir kısmını hapislerde geçirmesi ve Amerikan Anayasa Mahkemesinin 1965 de doÄŸum kontrolünü ilk kez kabul etmesinden bir kaç ay sonra ölmesi. Şöyle Margaret Sanger rolünü Cameron Diaz'a versek, eh William Sanger rolünü de naçizane ben üstlensem...Neyse yine de yazımızın bir tıp yazısı olduÄŸunu unutmayalım ve devam edelim..20. yüzyıl ortalarında doÄŸum kontrolü aktiviteleri artık ağırlığını iyiden iyiye hissettirmeye baÅŸlamıştı. Ä°kinci çeyreÄŸinde amaç çocuk sayısını azaltmaktı. 1950 yıllarında 1050 kadın üzerinde Amerika'da yapılan araÅŸtırma %71'inin doÄŸum kontrol yöntemlerini kullandığını gösterdi. Bunlardan %54'ü prezervatif, %47'si bariyer, %45 geri çekme, %24ü takvim ve %17 si diafram kullanıyordu. 1928 yılda ilk kez yumurtlamanın bilimsel zamanlaması ve tarifi yapıldı. Ancak belirlenen zaman aralığının bugün için yanlış olduÄŸunu itiraf etmeliyiz. Bu yönlendirmenin kaç çifti hataya sürüklediÄŸini maalesef bilemiyoruz. Ama endiÅŸe etmeyin bugünkü bilgilerimiz doÄŸru.1933 yılında ilk kez ortalama çocuk Amerika'da aile başına 2.3'e indi. Tam iÅŸler yoluna giriyordu ki bu sefer de II. Dünya Savaşı çıktı. Erkek ve kadınlar bir araya gelemeyerek en radikal doÄŸum kontrolü gerçekleÅŸtirilmiÅŸ oluyordu. SavaÅŸ sonrası 1940-57 arasında tüm Batılı devlet politikalarının yönlendirmesi ile doÄŸum oranlarının yükselmesi saÄŸlanarak aile başına 3.7 rakamına ulaşıldı. "Baby Boomers" hala tatlı bir anı olarak hatırlanıyor. 1960'tan sonra ise modern yöntemler olan doÄŸum kontrol hapları ve rahim içi araç (spiral) kullanıma girdi. Bu yenilikler ile klasik doÄŸum kontrol yaklaşımları da deÄŸiÅŸti. 1965 itibariyle en sık doÄŸum kontrol hapları, ikinci sıklıkla prezervatif kullanılıyordu. Aynı yıl Anayasa Mahkemesi doÄŸum kontrolünü evli çiftler için Amerika'da serbest bıraktı. 1970 yılında bu kez doÄŸum kontrolünün yaygınlaÅŸtırılması bir devlet politikası haline getirilerek bu iÅŸ için fonlar ayrılmaya baÅŸlandı. 1972 itibariyle Batı ülkelerinde aile başına 2 çocuk ortalamasına inildi.1980'lerden sonra en popüler yöntem halen haplar. Spiral sıklıkla rahim içi enfeksiyonlara yol açtığı için beklenen ilgiyi göremedi. 1990'lardan sonra AIDS in de devreye girmesiyle prezervatif ön plana çıktı. 1991'den sonra kullanıma giren uzun etkili hormon ilaçları (Depo-Provera, vb) sonucunda genç kızlardaki hamilelikler de oldukça azaldı. Kaza ya da zorla olan iliÅŸkilerden sonra bu tür ilaçların kullanılması ile hamilelik %75 oranında önlenebiliyor. Bu tür hapların riskleri arasında iltihabi kadın hastalıkları, yumurtalık ve rahim kanserleri oranında artış olasılığı, tekrarlayıcı yumurtalık kistleri, adet görme esnasındaki aÄŸrılardaki (menstruel kramp) sıklık sayılabilir. 1994 yılı hesaplarına göre halen Amerika'da 3119 aile planlaması birimi, 7122 özelleÅŸmiÅŸ klinik toplam 6.6 milyon kadına hizmet veriyor. Bu çalışmalar ile yılda 534000 istenmeyen doÄŸum ve 797000 düşük önleniyor. Devletin desteklediÄŸi kliniklere baÅŸvuranların ise %43'ü genç kız, %39'u fakir ve %34'ü hiç evlenmemiÅŸ.Dünyaya biraz da tersinden bakarsak…DoÄŸurganlığın dünyada azalmasının en önemli göstergesi doÄŸum kontrol haplarındaki artış. 1960-1980 arasındaki 20 yılda tüm dünyada doÄŸum oranları 1/3 oranında azaldı. Böylece aile başına çocuk sayısı 6'dan 4'e indi. Bazı ülkelerde doÄŸum oranlarındaki azalma ise dramatik boyutlarda geçekleÅŸti. Asya ve Latin Amerika'da %24, Tayland'da %50, Kolombiya, Jamaika ve Meksika'da %35 gibi. Buna baÄŸlı olarak bebek ölümleri ise 1950'lerde her 1000 doÄŸumda ortalama 150 iken 1990 yılında 80 e indi. GeliÅŸmekte olan ülkelerde ailelerin %53'ü sahip olacağı çocuk sayısını belirliyor; bu kadınların %90'ı ise modern yöntemlerle korunuyor. Yine de Amerika'da tüm gebeliklerin %49'u istenmeyen tipte ve bunların %54'ü bir ÅŸekilde düşükle bitiyor. Bu deÄŸerler hala bir çok Avrupa ülkesinin gerisinde. 1982-1986 yıllarını kapsayan bir çalışmada G8 ülkelerinde Amerika doÄŸurganlıkta dördüncü, düşük oranında ikinci ve hamilelik oranlarında birinci sırada. Aile planlamasındaki bu atılımlara raÄŸmen dünya nüfusundaki artış tüm hızıyla devam ediyor. 1900 yılından 2000'e kadar nüfus 4.4 milyar artarak günümüzde 6 milyara ulaÅŸtı. Ãœlkemizde ise aile planlaması her zaman saÄŸlık politikalarının belirleyicisi olmaya devam ediyor. Hemen her hükümet bu konuya yatırım yapmış. BaÅŸlangıçtan bu yana ulaşılan nokta yine de sevindirici ancak nüfus artışının önüne hala geçilememiÅŸ durumda. Rakamlarımızı ÅŸimdilik diÄŸer geliÅŸmekte olan ülkelerle karşılaÅŸtırabilecek durumda deÄŸiliz.Nüfusun nicelik yanında nitelik olarak artışı da tartışılmaya deÄŸer. Tüm geliÅŸmekte olan ülkelerde olduÄŸu gibi okumuÅŸ kesim aile planlaması yöntemleriyle bir çocuk sahibi olurken eÄŸitim olanaklarından yararlanamayan kesim kontrolsüzce büyüyor. Ortaya çıkan dengesizlik ise tıbbi boyuttan çok öte tartışmaları gerektiriyor herhalde.Vallahi bilmem ben elimden geldiÄŸince sizi aydınlatmaya çalıştım. Gerisi size kalmış. SaÄŸlıklı haftalar…Dr. Serdar GÃœNAYDIN - 21 Haziran 2000, ÇarÅŸamba Â
button