Halkın arkeologla karşılaşması

Güncelleme Tarihi:

Halkın arkeologla karşılaşması
Oluşturulma Tarihi: Ocak 21, 2001 00:00



Şengün KILIÇ
Haberin Devamı

İki ay 306 arkeolojik yerleşim yerini gezen TAY ekibi izlenimlerini anlattı.

KAF DAĞI TARİFİYLE BULDULAR

Şimdi şu karşı tepeyi aş, orda kaz mevkiinde yaşlı zeytinin yamacından dön, çataktan sağa sap işte tam orada aradığın höyük! Bu tarif, masallardaki Kaf Dağı tarifinden pek farklı değil. Ama iki ay boyunca Türkiye Arkeolojik Yerleşmeler Projesi (TAY) ekibi 306 arkeolojik yerleşimi bu tür tariflerle buldu ve durumlarını rapor haline getirdi. Altışar kişilik iki ekip tarafından yapılan çalışmalar arkeolojik buluntuların ne kadar kötü durumda olduğunu ortaya koydu. Marmara ve Ege'de yapılmış tüm arkeolojik çalışmalarda ortaya çıkartılan tarihi yerleşmeler tek tek gezildi. Saptanan 406 yerleşmenin ancak 306'sını bulabildi TAY ekibi. Bunların 299'unda da büyük tahribat vardı. Arkeologlar için yaptıkları gezi aynı zamanda önemli bir sosyal tecrübeydi. Bu geziye katılan Mihriban Özbaşaran, Enis Tartan, Bike Yazıcıoğlu, Oğuz Tanındı ve Bekir Köşker'le konuştuk.

TAY ekibi bir deprem sonucu yıkılan ve terk edilen Balıkesir'in Bozdiran Köyü'nde. Ekip yönünü bulmaya çalışıyor! Soldan sağa Oğuz Tanındı, Bike Yazıcıoğlu, Bekir Köşker ve Mete Aksan, Banu Aydınoğlugil (TayVan'ın içinde), Yüksel Dede, Abdullah Aslan.

Halk nasıl davrandı size?

Bekir Köşker- Herkes yardımcı olmak istiyordu, aynı zamanda bilgi almaya çalışıyorlardı. Herkesin elinde mutlaka bir harita vardı ve köyden ayrılana kadar hiç değilse haritada bir nokta işaretlememizi istiyorlardı.

Oğuz Tanındı- Bazı köylerde bizi defineci sanıyorlardı. Güney Marmara'da bir köyde, köyün içindeki höyüğü korumak için bize girmeyin dediler. Ama çoğunda biz istemeden çoğu kişi rehberlik yaptı. Defineci köylerinde definecilik asıl iş, tarım ya da hayvancılık ek iş gibi görünüyordu.

Bike Yazıcıoğlu- Bu Balıkesir'de yaygın. Toprağı sürerken hemen eline geliyor buluntular. Obabayındır ya da Yortan'dı sanırım, bizi sorguya çektiler önce. Dışardan ortak gelsin istemiyorlardı. Sonra ortaya kitaplar çıktı, her şeyi biliyorlar. ‘‘Caminin altından başka kazılmadık yer yok,’’ dediler.

1.5 ay karavanda nasıl geçti?

Enis Tartan- Banyoda başımı vurdum kafam yarıldı. Duş almak çok zordu. El yıkama, klozet ve duş için 0.5x1.5 metrelik bir alan var. Ranzalar çok dardı. Üst katta belimle kafam sıkıştı ve kurtulana kadar epey zorlandım.

O. T.- Tek masanın bir yanında patatesler soyuluyor, öbür tarafta konserve açılıyor, bir tarafta puding yapılıyor, bir yandan da data girişleri yapılıyor, bu arada biri ‘‘Banyodan çıkıyorum herkes arkasını dönsün’’ diyor...

DEFİNECİ DEHLİZLERİ

En sık ne yeniyordu?

Hepsi birden- Ton balığı konservesi, pilav ve makarna, konserve.

Hala ton balığı yiyor musunuz?

(Yarısı evet yarısı hayır diye bağırıyor.)

Aradığınız yerleri bulmanız kolay oldu mu?

Mihriban Özbaşaran- Bir köye gidiyoruz ve yanımıza da o köyden birini alıyoruz. Üç höyük var orada. Hangisinin hangisi olduğunu tespit etmemiz lazım. Köylüye soruyoruz, ‘‘Siz buna ne ad verirsiniz?’’ Cevabı gayet net, ‘‘Hüyük!’’ Yanındakini gösterip aynı soruyu soruyorsunuz cevap, ‘‘Hüyük deriz!’’ Hiçbirine özel bir isim verilmemiş, en fazla yakınındaki köyün adıyla anılıyor.

E. T.- Daha önce araştırma yapanlar kendileri buraları isimlendirmişler. Ve bu nedenle de yerli halk bunları bilmiyor. Ya da yabancı araştırmacılar yerli halkın verdiği isimleri kendi anladıkları şekilde kayda geçirmişler. Hisarlıktepe olarak bilinen yer, 1958'de bir yabancı arkeolog tarafından ‘‘Asarlıktepe’’ olarak kayda geçirilmiş.

M. Ö.- İzmir'de Murdigan diye bulmak istediğimiz bir yer vardı. Sadece buna en yakın Mordoğan diye bir köy bulduk. Sonunda yabancı araştırmacının köylüden duyduğu ismi kendi dilinde yazıya döktüğünü anladık.

O. T.- Kazısı yapılmış, referans noktası olan yerler defineci dehlizleri haline gelmiş. Hiç koruma yok. İstanbul'daki 400 bin yıllık Yarımburgaz Mağaraları gibi.

Yer tarifleri nasıldı?

E. T.- Elimizde haritalar vardı. Kahveye gidip ‘‘Selamınaleyküm’’ diyordum. Sonra tarifleri not alıp yolu buluyorduk. Adam, ‘‘tepenin arkasından aşağı in, höyüğü görürsün’’ diyor mesela. O tepenin arkasında yol ayrılıyor mu, hiç ağaç var mı bunları söylemiyorlardı.

O. T.- Kumtepe bizi öldürdü mesela. Troya bölgesinde, daha önce kazısı yapılmış, kumdan küçük bir tepe. Ama çevresi inanılmaz değişmiş. İki dakikalık yere gidebilmeniz için 50 kilometre gitmeniz gerekiyor. Beş saat aradık. Köylerde bir de mevki diye bir kavram var. Mesela 'Kazlı Mevki' diye bir yer var köyün 3 kilometre yakınında. Neresi burası diyorsunuz, ‘‘Aha şu ağaçtan, öbür tepeye kadar’’ diyor. İşte bu belirsizliği ortadan kaldırmak açısından bizim yaptığımız çok önemli bir şey. Şimdi Marmara ve Ege'deki bütün arkeolojik yerleşimlerin tam koordinatları var.

M. Ö.- Ege'de tarifle yer bulmak, ciddi bir botanik bilgisi de gerektiriyordu. Adam, ‘‘Yaşlı zeytinleri geçin, yeni ekilmiş olanların arkasında’’ diyor. Bunun için zeytini bilmeniz gerekiyor. Ya da ‘‘Sakız ağacını görür görmez sola dönün’’ diyor. Sakız ağacını tanımanız lazım.

PREZERVATİF VAR MI?

Karavanla gezerken sağlık ekibi sanılmışsınız galiba.

B. Y.- Bizi deprem araştırması ya da sağlık taraması yapan bir ekip sanıyorlardı. Üçüncü sırada ise definecilik vardı. Depremle ilgili çok soru soran oldu. Kuzey Marmara'da, arkadaşlar kahveye girip yol sorarken Banu da karavanda onları bekliyor. İki kız yaklaşıyor, doğum kontrolü hakkında bilgi istiyor ve prezervatif var mı diye soruyorlar.

B. K.- Bir köyde altyapı sorununu kendileri çözmüşler. Morgu bile var. Biri zamanında taş ocağı açmak istemiş. ‘‘Defineci olduğunu biliyorduk onun için istemedik ama adamın izinleri tamamdı’’ diye anlatıyordu. İlk önce kadınları öne sürmüşler, gösteri yapmışlar. Sonra dozerleri rehin almışlar ve 15 gün tutmuşlar. Taş ocağı sahibi de araçlarını toplamış ve gitmiş.

Arkeolojiye pek de yabancı değiller galiba.

M. Ö.- Çivril inanılmaz bir örnek. Öğretmenler bizi bilgi bombardımanına tuttu. Geleceğimizi biliyorlardı çünkü bizi İnternet'ten izliyorlarmış. Ama arkeolojinin halktan kopuk olduğu suçlaması pek de haksız değil. Üniversitelerde bir şeyler yapılıyor ama dışarıyla çok kopuk. Bize karşılaştığımız ilk arkeologlar sizsiniz diyen çok insan oldu.

Biri ölmüş gibi şoka uğradık

TAY'ın bu projesinde 16 bin 925 km yapıldı, 2 bin 309 adet dia, bin 40 Mb dijital fotoğraf, 43 saatlik film çekildi.

Ekip Marmara'da İstanbul, Kırklareli, Tekirdağ, Edirne, Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Bilecik, Yalova, Sakarya, Kocaeli illerini, Ege'de ise Manisa, İzmir, Aydın, Muğla, Denizli, Afyonkarahisar, Uşak, Kütahya illerini karış karış gezdi. Proje ekibinden Oğuz Tanındı izlenimlerini anlatıyor:

‘‘Ben 25 yıldır arkeoloğum, hep konuşulur tahribat var diye ama ne kadar yoğun olduğunu ilk iki haftanın sonunda anlayabildim. Çok yakının ölür şoka girersin, garip davranırsın. Aynen bunu yaşadım. Bir höyüğün dörtte üçünün bir grayderle götürülmüş olduğunu ve buranın da 7 bin yıllık bir höyük olduğunu bilmek çok ürkütücü. Bütün bunları ulusal ve uluslararası kamuoyu ile anında paylaşacağız.’’

Proje devam ediyor. Haziran Temmuz'da Akdeniz, Eylül-Ekim'de Güneydoğu, Haziran-Temmuz 2002'de İç Anadolu, Eylül-Ekim 2002'de Karadeniz, Haziran-Temmuz 2003'de Doğu Anadolu karış karış gezilecek.

Sadece defineciler değil, kaçak yapılaşma, sulama kanalları, otoyollarla tahrip edilen bu dünyanın en zengin arkeolojik mirası kayda geçirilecek.

TAY'ın İnternet adresi: http://tayproject.org

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!