Fıkra kutsal, yorum serbest

Güncelleme Tarihi:

Fıkra kutsal, yorum serbest
Oluşturulma Tarihi: Haziran 22, 1998 00:00

Haberin Devamı

Salonda gergin buz gibi bir hava esiyordu... Yabancı heyet başkanının sözleri giderek tatsızlaşıyordu. Ciddiyetiyle nam salmış Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, canı sıkkın, yanındakilere döndü ve usulca, ‘‘Karşı heyet başkanı çok sertleşti’’ diye yakındı.

Türk heyetindeki herkes kaygıyla başını sallarken, Türk diplomasinin ağır bir topundan gelen fısıltılı bir nakarat sinirlerin boşalmasına yol açtı: ‘‘Vernelleyin yumuşacık olsun, Vernelleyin mis gibi koksun...’’

Toplantının en gergin anında gülüşmelere yol açan fısıltının sahibi, Büyükelçi Necati Utkan'dan başkası değildi.

Dışişleri Sözcüsü Utkan'ı büyük bir ciddiyetle televizyonda açıklamalar yaparken izleyenler, böyle bir olayı duydukları zaman inanmayabilirler. Ama Utkan'ın herkesi kahkahalara boğan sohbetlerinden birine katılmışsanız, hiç şaşırmazsınız. Utkan'ın mizah anlayışını kavrayabilmek için kısa bir süre birlikte olmak yeterlidir.

Türkiye'nin en parlak diplomatlarından biri olan Büyükelçi Utkan'la tanışma mutluluğum 1980'li yılların başına rastlar. Kendi deyimiyle, ‘‘Havadan sudan işlerle’’, yani doğalgaz boru hatları ve Fırat-Dicle suları sorunlarıyla uğraşıyordu o günlerde... Aradan yıllar geçti, tabii yıllar içinde birçok kez gözlerimizden yaş gelinceye kadar güldüğümüz Utkan'ın fıkra seanslarında birlikte olduk.

1990 yılı sonuydu. Utkan, ilk büyükelçiliği için Bağdat'a gidiyordu. Saddam Hüseyin Kuveyt'i işgal etmişti ve Ortadoğu'da savaşın patlaması an meselesiydi. Bağdat'a hareketine birkaç gün kala söyleşi yapıyorduk. ‘‘Neden Füsun Hanım'ı da götürüyorsunuz?’’ diye kaygıyla sorunca her zamanki muzip haliyle bir fıkra patlatıvermişti:

Demiryollarına bir makasça alacaklarmış. İmtihan komisyonu istasyonda toplanmış. Adayı, tren yolundaki makas kolunun başına getirmişler ve sormuşlar:

‘‘Sağdan bir tren geliyor, 100 km. hızla 100 km. mesafede boyu 100 metre... Soldan bir tren geliyor. 50 km. hızla, 50 km. mesafede boyu da 50 metre. Makas senin elinde. Çabuk söyle ne yaparsın?’’

Adam korkudan paniğe kapılmış: ‘‘Kezban'ı çağırırım’’ demiş.

‘‘Oğlum kim bu Kezban?’’ diye sormuşlar.

Adam sesi titreyerek: ‘‘Benim avrat olur’’ demiş.

‘‘Oğlum ne işi var Kezban'ın?’’ diye çıkışmışlar.

Adam iyice boynunu bükmüş... ‘‘Eh o da görsün beyim’’ demiş.

Gerçekten de ‘‘Utkan'ın Kezban’’ı da Bağdat'ta büyük bir hızla çarpışan trenleri gördü; savaş patladı, Bağdat bombalandı. Utkan birkaç ay süren Bağdat Büyükelçiliği'nden ayrılıp Ankara'ya döndü. ‘‘Nisan ayı oldu Bağdat'a gidemiyoruz. Baktım Bağdat bize doğru geliyor, büyük göç başlamış. Ehh ben de Güneydoğu'ya gittim’’ diye yine espriyi patlatıyor Utkan... Ama ‘‘sefaretsiz sefir’’ olarak Güneydoğu Anadolu'da görev yapmaktan çok mutlu olmuş. Çünkü bu vesileyle yerel lehçeyi öğrenmiş.

İşte bu ilginç huyu yüzünden Necati Utkan'la fıkralı bir söyleşi yaptık.

Fıkralarla diplomasi söyleşisi dünyada ilk kez yapılıyor. Büyükelçi Utkan'la bol kahkahalı söyleşimize başlarken, ‘‘Haberler kutsal yorumlar serbesttir’’ ilkesinden hareketle, ‘‘Fıkralar kutsal yorumlar serbesttir’’ prensibini benimsedik. Bütün yorumlar bana, bütün fıkralar da Büyükelçi Utkan'a aittir.

AB-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

Piyanonun içine...

Türkiye Avrupa'yla bütünleşecek mi? Yoksa, dışlanacak mı? AB ne yapmaya çalışıyor? Türkiye ne yapacak?

Utkan'ın gözlüğüyle kritik Türkiye-AB ilişkilerine bakalım mı?

Türkçe öğretmeni öğrencilerinden dünle bağlantılı bir olayla ilgili cümleler kurup 'pek muhtemeldir ki' deyimini kullanmalarını istemiş. Önce Ayşe parmağını kaldırmış:

‘‘Öğretmenim bugün evden çıkarken gökte bulutlar vardı. Pek muhtemeldir ki, öğleden sonra yağmur yağacak.’’

Öğretmen, ‘‘Çok güzel, biraz geliştirelim’’ diye Fatma'ya dönmüş, Fatma da, ‘‘Bu sabah evden çıkarken annemle babamın suratları pek asıktı. Pek muhtemeldir ki, dün akşam kavga etmişler’’ diye cümlesini kurmuş.

Öğretmen yine, ‘‘İyi’’ deyip Ali'ye dönmüş ve ‘‘Hadi bakalım Ali, sen de en uzun cümleyi yap.’’

Ali başlamış anlatmaya:

‘‘Bu sabah ablamın piyano öğretmeni geldi. Ablamla piyano odasına geçtiler. Öğretmen ceketini çıkardı. Ablam bluzunu çıkardı. Öğretmen pantolonunu çıkardı. Ablam eteğini çıkardı. Piyano öğretmeni donunu çıkardı. Ablam külodunu çıkardı...’’

Ali bir an durmuş ve sonra eklemiş:

‘‘Pek muhtemeldir ki piyanonun içine edecekler.’’ (Kahkahalar)

İşte AB'yle ilişkilerimiz önce piyano dersiyle başladı. 1963'te Ankara Anlaşması, 1970 Katma Protokol, 1996 Gümrük Birliği ve pek muhtemeldir ki, tam üye olacağız derken sonuç piyano öğretmeniyle Ali'nin ablasının hikâyesine benzemiyor mu?

AB, BM, ABD VE KIBRIS

Yelleniyorum zannettim!

Türkiye'nin son dönemde boğuştuğu sorunların başında hiç kuşku yok ki, yine Kıbrıs var... Bir yanda Kıbrıs Rumları'yla tam üyelik müzakerelerini başlatan AB, diğer yanda bütün ağırlığıyla devreye giren Clinton yönetimi ve bir çıkış yolu arayan BM Genel Sekreteri... Peki neden bir türlü Kıbrıs çözülmüyor? Kim hata yapıyor?

Kıbrıs'ı duyunca Utkan'ın gözleri parlıyor ve ilk fıkranın rüzgârı dağılmadan ikincisini patlatıveriyor:

Karşıdan iki büklüm bir adam geliyormuş. Zar zor yürüyor... Yüzünde acıklı bir ifade var. Tıbbiye son sınıf öğrencisi iki genç, adamı görüp iddiaya girmişler... Biri ‘‘Hemoroid’’ demiş. Öbürü, ‘‘Yok yok bu bel fıtığı’’ diye itiraz etmiş. ‘‘Yok bel fıtığı’’, ‘‘Hayır hemoroid’’ derken sonunda adamı durdurmuşlar.

‘‘Bey amca, kusuru bakma. Biz iddiaya girdik. Ben diyorum ki, hemoroid, arkadaşım diyor ki bel fıtığı... Siz ne diyorsunuz?’’

Adam acı acı gülmüş: ‘‘Valla çocuklar, üçümüz de yanıldık. Ben de yelleniyorum zannettim, halbuki altıma etmişim.’’

S-300 FÜZE KRİZİ

Aikido, judo, kriko...

Gelelim son zamanlarda sürekli duyduğumuz S-300 füzelerine... Kıbrıs üzerinde oynanan oyun açık... Yakın komşularımız S-300'lerle Türkiye'nin üzerine ağır bir baskı çekmeye çalışıyorlar... Yakın komşularımızın başarı şansı ne? Ne dersiniz Sayın Sözcü...

İşte Utkan'dan kıssadan hisse: Bir Türk ile Uzakdoğulu bir savaş ustası kavga ediyorlar. Uzakdoğulu bir numara yapıyor. Bizim Türk perişan yerde. Savaş ustası müstehzi bir edayla yukarıdan bakarak, ‘‘Bu Japon oyunu Aikido’’ diyor. Bizim Türk zar zor kalkıyor. Yine pat küt, bizimki yerde... Uzakdoğulu yine gülüyor, ‘‘Bu Kore oyunu tekwando’’ diyor. Bir defa daha bir deneme... Tak pat tak, bizimki yine yerde. Artık ağzı burnu dağılmış durumda. Savaş ustası muzaffer bir edayla, ‘‘Bu Çin... Judo’’ diyor... Bizimki zor bela ayağa kalkıyor ve bir patırtı kopuyor. Bir bakıyorlar Uzakdoğulu kan revan içinde yerde... Bizimki de zor ayakta duruyor ama bir yandan da sırıtıyor, halinden çok memnun. Elinde tuttuğu şeyi gösteriyor. ‘‘Bu Toyoto, kriko’’ diyor...

Ne dersiniz S-300 oyunuyla Türkiye'yi mindere sereceğini düşünlerle sonunda Toyota krikoyla kan revan içinde yere mi serilecekler?

MEDYA ABARTIYOR MU?

Peki her gün birlikte olduğu gazetecilere nasıl bakıyor Dışişleri Sözcüsü:

Adam plajda yatmış. Çırılçıplak, önüne de bir gazete sermiş. ‘‘Yahu ne yapıyorsun?’’ diye sormuşlar. Adam da gayet sakin cevap vermiş:

‘‘Medya her şeyi büyütüyor diyorlar da...’’ (Kahkahalar)

Fıkralarla diplomasi söyleşimizi okuduktan sonra karar sizin... Necati Utkan sadece diplomasi değil, bir mizah ustası da değil mi? Yoksa biz mi abartıyoruz?






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!