Ecevit'in Bir'e şok cevabı

Güncelleme Tarihi:

Ecevitin Bire şok cevabı
Oluşturulma Tarihi: Aralık 10, 1999 00:00

Haberin Devamı

Büyükelçi, Fethullah Hoca'yı havaalanında karşılayınca, Çevik Bir ayağa kalktı

Bir, Genelkurmay'da aktif bir çizgi izliyordu. ‘‘Akredite gazeteciler’’ dönemini başlattı. Onaylamadığı gazetecilerin Genelkurmay'a girmesini, haber yazmasını engelledi.

İsrail ile Mart 1996'da imzaladığı ‘Askeri eğitim ve işbirliği anlaşması’, büyük gürültü kopardı. Eleştirilere aldırmadı bile. İmzanın hemen ardından, Türk-Amerikan Konseyi'nin davetlisi olarak Amerika gezisine çıktı. ‘‘2000 yılında Türkiye'nin politik ve askeri düşünceleri’’ üzerine konuşmalar yaptı:

‘İran radikal islamcılığı ihraç etmeye çalışıyor. Türkiye bölgedeki laik ve demokratik tek ülke olarak köktendinci eğilimleri dengeliyor.’’

Ordunun Cumhuriyet rejimini korumayı görev bildiğini de vurguladı. Konuşmaların ikisinde sivil, birinde resmi giyinmişti. ‘‘Asker-politikacı olarak konuşuyor’’ diye eleştirildi. ‘‘Amerika'nın adamı’’ olmakla suçlandı.

SONUNA KADAR ÜZERİNE GİDİN

RP'lilerin şimşeklerini, kışlalarda bidonlardan cami yapılmaması ve namaz saatlerini düzenleyen bir genelge nedeniyle üzerinde topladı. İslami basın ayağa kalktı; hakaretler yağdırıp, orduyu din düşmanlığı ile suçladılar. Yanıt, Anadolu Ajansı'nın bir haberiyle geldi. RP, ‘Bir askeri yetkili’ye atfen verilen bu açıklamayı ‘muhtıra’ olarak niteleyip, ‘askeri yetkili’nin peşine düştü. Bir'in adından söz edildi, ama kanıtlanamadı. Ancak RP ile yıldızları da o günden sonra hiç barışmadı.

Refahyol döneminde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı'dan çok onun demeçleri duyuluyordu. Genelkurmay'ın sözcüsü durumundaydı. ‘‘Kürt sorunu yoktur. Güneydoğu sorunu vardır’’ derken de aynı konumdaydı. Susurluk skandalı konusunda ANAP lideri Mesut Yılmaz'a, ‘‘Sonuna kadar üzerine gidin’’ mesajı verirken de... Yılmaz, asker kökenli milletvekili Yücel Seçkiner'i göndererek, ordunun tavrını sormuştu. O da bu karşılığı vermişti.

ABD'NİN ÖRTÜLÜ AMBARGOSUNA KARŞI

Bunlar olurken, Bir, projelerini hayata geçirmeye devam etti. İşadamlarını Genelkurmay'da toplayıp, ‘Savunma Sanayi Seferberliği’ne çağırdı. Savunma sanayi projelerini anlattı. Sloganı da tekti: ‘‘Hedef ulusal savunma sanayi.’’

Bu girişiminin nedeni, ABD'nin örtülü ambargosuydu. ABD, Türkiye'nin aldığı süper Cobra helikopterlerini ve fırkateynleri aylardır göndermiyordu. 30 Ekim 1996 tarihli bir mektup gönderdi; ‘‘Biz almaktan vazgeçtik.’’ Amerika'ya tepkisi bununla da kalmadı. Milli Savunma Bakanı Oltan Sungurlu ile birlikte ABD'ye gitmedi. Tüm ısrarlara rağmen gitmemesi de bir tür protestoydu.

1997'deki Amerika gezisinde de aynı sorunlar gündemdeydi. Yine sözler alındı. Helikopterlerin değil ama üç fırkateynin gönderileceği söylendi. Ancak gezinin bu yanı, gölgede kaldı.

SİNCAN CADDELERİNDE DOLAŞAN TANKLAR

Bir, İran'ı terörist ülke olarak nitelendirmiş; laikliğin korunması gereğini vurgulamıştı:

‘‘Silahlı Kuvvetler, Atatürk ilkeleri doğrultusunda laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bekçisidir.’’

Daha önemlisi, 3 Şubat 1997 günü tankların Sincan caddelerinden geçirilmesini, ‘‘demokrasinin balans ayarı’’ olarak nitelendirmesiydi! Sonradan bu sözlerin kendisine ait olmadığını açıkladı. Ama bu yalanlama, tepkileri önlemeye yetmedi.

İktidar partisi RP, ayağa kalktı; onu Divan-ı Harp'e vermekten söz ettiler. İran'ın Erzurum Konsolosu, açıktan eleştirdi. Ancak 28 Şubat süreci ve ‘Batı Çalışma Grubu’nun baş aktörü olan Bir'e söz söylemenin bedelini ağır ödedi; ‘istenmeyen adam’ ilan edilip ülkesine gönderildi...

APOLETLİ DİPLOMASİ

Bir, Genelkurmay sözcülüğünün ötesinde, o güne değin eşine rastlanmadık biçimde diplomatik bir faaliyet yürütmeye başladı. ‘‘Apoletli diplomat’’ olarak, sık sık dış ülkelere gezilere çıktı; Türkiye'nin dış politika sorunlarıyla ilgili demeçler verdi.

Türkiye'ye gelen her yabancı konuk, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ziyaretlerinden sonra Genelkurmay'a uğrayıp, Bir ile görüşüyordu. Konukların en çok merak ettikleri soru da hep aynıydı; ‘‘Darbe yapacak mısınız?’’

Bir ise bu sorulara hep benzer yanıtlar verdi. Silahlı Kuvvetler'in kararlılığını anlatmakla yetindi. Amerikan Dışişleri'nin iki numaralı diplomatı Strobe Talbott'un, Haziran 1997'deki ziyareti sırasında aldığı mesaj da farklı olmadı:

- Türk ordusu, Refahyol'un bir hafta içinde istifa etmemesi halinde, doğrudan müdahalenin kaçınılmaz olacağını söylüyor.

ASKERLERİN SABRI TAŞMAK ÜZEREYDİ

Washington, darbe istemiyordu. ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, 13 Haziran günü, bu mesajı açıkça dile getirdi; ‘‘...sorunların demokratik bir çerçeve içinde çözülmesi gerekli..’’

Albright'in bu mesajı, ertesi gün Milliyet Gazetesi’nde ‘‘Krize ABD mesajı’’ başlığıyla duyuruldu; ‘‘Ankara'ya demokratik düzenin dışına çıkılmaması gerektiğini bildirdik.’’

Bir, bu habere sinirlendi. Milliyet yönetimini aradı. Albright'in açıklamasının neden bu kadar büyütüldüğünü sordu. Daha yanıt almadan bağırmaya başladı:

- Şimdi oraya da mı iki general göndermem gerekiyor...

Bir'in bu tavrı, askerlerin sabrının taşmak üzere olduğunun en somut kanıtıydı. Bereket, dört gün sonra Erbakan, Demirel'e istifasını sundu ve o da görevi Çiller'e vermeyerek sorunu çözdü...

Refahyol hükümeti düştükten sonra da askerler geriye çekilmedi, 28 Şubat süreci devam etti.

DİNDAR MI, POTANSİYEL MÜRTECİ Mİ?

Üç ay kadar sonra Bir'in yaptırdığı belirtilen bir kamuoyu araştırması haberleri bu gerginliğin su yüzüne çıkmasına neden oldu.

Yapılacak bir seçimden FP'nin birinci parti çıkacağı sonucuna ulaşılan anket, siyasi kulisleri dalgalandırdı. Bir, anket yaptırdığı haberlerini yalanladı ama Orduevi'nde düzenlenen bir davette gazetecilere ‘‘Kamuoyu yoklamalarına göre FP birinci parti. Bizim açımızdan irtica hala birinci tehdittir’’ dedi.

Hükümetten sert karşılık geldi. İlk tepkiyi Ecevit verdi; ‘‘Laiklik, her dindarı potansiyel mürteci gibi görerek korunamaz.’’ Başbakan Mesut Yılmaz da Ecevit'i destekledi:

‘‘Türkiye'de bu tespitleri yapması gereken kişiler var, yapmaması gereken kişiler var. Yapmaması gereken kişiler böyle bir tespitte bulunurlarsa ben böyle bir yorumda bulunmam.’’

TSK TARTIŞMANIN İÇİNE ÇEKİLMEK İSTENİYOR

Bir'in gazetecilere iç politikaya ilişkin bir demeç vermesinin yol açtığı karşılıklı açıklamalar hükümet ile Genelkurmay arasında gerginlik yarattı. Sonunda, 5 Temmuz 1998 günü Genelkurmay'dan yapılan yazılı bir açıklama tartışmayı noktaladı;

‘‘T.C.Anayasası’nda öngörülen demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti yapısına en ciddi tehdidin ‘şeriat esasına dayalı' devlet kurmayı amaçlayan gerici ideoloji olduğu düşüncesi sadece TSK'nın bir tespiti değildir.’’

Bu değerlendirmenin ardından TSK’nın bir tartışma içine çekilmesinden duyulan rahatsızlık vurgulandı ve en önemlisi Bir'in kendisiyle ilgili savunma yoluna gidilmedi. Bir'in konuşmasından sadece, ‘‘münferit bazı sözler’’ olarak bahsedildi!

Hükümet tartışmayı bitirdi ama muhalefet sürdürdü. Çiller, Bir'in görevden alınmasını istedi ve tartışma uzayıp gitti. Bir, bu tür dalgalanmalara rağmen 28 Şubat sürecinin en etkin komutanı olmaya devam etti. Kıvrıkoğlu, Genelkurmay Başkanı olana kadar da öyle kaldı. 1998'de 1.Ordu Komutanlığına atanarak, ‘‘İkinci Üniversite’’ olarak kabul ettiği Genelkurmay karargahından uzaklaştı. İstanbul'da görev yaparken, Genelkurmay'da iken geliştirdiği ilişkileri sürdürdü ama eski günlerin tersine tamamen sessiz kaldı.

1.Ordu Komutanı olarak dikkat çeken tek davranışı, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın hapsedildiği İmralı adasına giderek güvenlik önlemlerini denetlemesiydi.

DOĞAN GÜREŞ'İN DURUMU SORUN YARATMIŞTI

1999 Askeri Şurası öncesinde daha önceden olduğu gibi Kara Kuvvetleri Komutanı olacağı söylentileri yayıldı. Emekliye ayrılacağına ihtimal vermeyenler, TSK'nın tayin ve terfi kuralları çerçevesinde Çevik Bir'in hiçbir şansının olmadığını, önünün kapalı olduğunu bilmiyorlardı.

Çevik Bir'in görev süresinin uzatılması ancak özel bir kararnameyle mümkün olabilirdi. Ancak bu da teamülden değildi. En son Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş'in görev süresi 1993 yılında teamül dışına çıkılarak uzatıldığında büyük sancı yaşanmıştı.

Şura, emeklilik kararını onayladı. Bir'in, askerlik sayfasını kapatmaya hazırlandığı günlerde Türkiye büyük bir felaketi yaşadı; Marmara depremi. Bir, depremin sabahında, Gölcük kıyılarında bir helikopterle dolaşarak felaketin boyutlarını gördü. Hazırladığı raporu, açıktaki bir fırkateynin iletişim sisteminden Ankara'ya iletti.

DEPREM BÖLGESİNDE SIKIYÖNETİM İLANI

Ardından deprem bölgesinde sıkıyönetim ilan edilmesi tartışmaları başladı. Çevik Bir, depremden yaklaşık iki hafta sonra üniformasını çıkardı ve emeklilik günlerine başladı.

Bir, 80 bin dolar ödeyerek Bodrum'dan bir ev almasına karşın köşesine çekilmeyi içine sindiremedi. ‘‘Tabiatım itibarıyla köşesine çekilecek adam değilim. Tecrübemi gençlere aktarmak istiyorum’’ dedi.

Yakın dostu Evren'in yolundan giderek, öncelikle anılarının bir bölümünü ‘‘Somali'ye Umut’’ adlı kitapta topladı. Somali'nin meslek yaşamında önemli bir aşama olduğunun farkındaydı. ‘‘İyi ki gitmişim. Bundan sonra da komutan arkadaşlarıma benzer görevler verilmesini diliyorum’’ dedi.

ÇEVİK BİR PAŞA TANKLARI

Özel şirketlerin iş tekliflerini reddetti. Dostları, ona ‘‘Kimsenin emrine girme’’ demişti, onları dinledi. Spora, özellikle de tenise daha çok zaman ayırmaya başladı. Türkiye Herkes İçin Spor Federasyonu'nda yönetim kurulu üyesi oldu. Bilgi birikimini ve deneyimlerini sivil toplum kuruluşları aracılığıyla topluma aktarmak için faaliyete geçti. Amerika'ya giderek, konferanslar verdi. Artık üniformasız olmasına rağmen uluslararası düzeydeki itibarını kaybetmedi. İsrailliler, kendi ürettikleri ‘‘Merkave’’ tanklarına, ‘‘Çevik Paşa tankı’’ adını verdiler. Bu tankları Türkiye'ye satmak istiyorlardı.

Bir, Ekim 1999'da çıktığı Amerika ziyareti sırasında, Somali'de birlikte görev yaptığı ABD Büyükelçisi Oakley'in evinde konuk oldu. Amerikan ulusal güvenliği için faaliyet gösteren Musevi Enstitüsü'nün ‘‘Uluslararası Liderlik Ödülü’’nü aldı. Bol bol alkışlandı. Gazeteciler ise siyaseti sordular. ‘‘Girecek misiniz?’’ Yanıtı, kesin bir ret değildi:

‘‘Şu an için siyaseti düşünmüyorum. Ancak bu karar yalnızca bugünü temsil ediyor.’’

Belli ki, bir zamanlama yapmıştı. Beklenen açıklamayı, 29 Kasım akşamı, Rumelili Yönetici ve İşadamları Derneği'nin gecesinde yaptı:

- Cumhurbaşkanlığına adayım...

Gerekçesi de ilginçti, ‘‘Evde oturup, eşimin ‘Paşa spora ne zaman gidiyorsun' diye sormasını bekleyemem ya!’’

Çevik Bir: Büyükelçiyi görevden alın

Ecevit: Karşılamaya gitmesini ben rica ettim

Fethullah Gülen’in, Mart 1998'de Roma'ya giderek Papa ile görüşmesi Bir'i ayağa kaldırdı. Asıl kızdığı, Türkiye'nin Roma Büyükelçisi Altan Güven'in, bir dini cemaat lideri olan Fethullah Hoca'yı havaalanında karşılamasıydı.

Bir, karargahtan dört generali de yanına alarak o dönemde Başbakan Yardımcısı olan Ecevit'e gitti. Kaygılarını iletirken bir de somut istekte bulundu; ‘‘Büyükelçiyi görevden alın.’’ Ecevit, beklemediği bir yanıt verdi:

- Karşılamaya gitmesini Sayın Büyükelçi’den ben rica ettim...

Görüşme, tatsız bir havada sona erdi. Bu görüşmede doğan gerginlik, Genelkurmay ile hükümet ilişkilerine de yansıdı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!