Biz tüzüklerle çarpışa çarpışa büyüdük

Güncelleme Tarihi:

Biz tüzüklerle çarpışa çarpışa büyüdük
Oluşturulma Tarihi: Nisan 18, 2010 00:00

Demokratik açılım için önerilerini almak üzere dün edebiyatçılarla buluşan Başbakan Erdoğan, Ece Ayhan’a ait mısrayı okuyup, “Ece Ayhan, ‘devlet dersinde’ öldürülenlerden bahsediyor, ‘Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük, velhasıl onlar vurdu, biz büyüdük kardeşim’ diyor. Evet, bu kardeşiniz, kanunları, tüzükleri yaşayarak öğrendi ve bugünlere geldi” dedi. Erdoğan, popülizm değil çözüm peşinde olduklarını söyledi.

Haberin Devamı

BEN BUARADAYIM SİZ NEREDESİNİZ

BAŞBAKAN'IN YAZARLARLA TOPLANTISINDAN KARELER

BÜTÜN dünyada olduğu gibi Türkiye’de de edebiyatçılar genellikle naif ve o ölçüde de kırılgandır. Kırılganlıklarını da, hemen her şeye, gerektiğinde kendilerine bile ‘muhalif’ kalarak sergilemekten çekinmezler. Bu nedenle ve haklı olarak, üzerlerine iktidarın gölgesi düşsün istemezler pek. Ancak, bir çocuğun gözyaşlarını dindirmek, gencecik bir bedenin daha toprağa düşmesini engellemek, bir ananın saçlarını yola yola ağlamasını önlemek mümkün olacaksa eğer, iktidar da bir imkândır.

Dolayısıyla, Çankaya Sofraları kadar, Dolmabahçe Kahvaltıları da bir imkân olarak görülebilir. Hiç kuşkusuz karşı çıkıp gelmeyenlerin de kendilerince haklı gerekçeleri vardır. Eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in salonda bulunan herkesi tek tek takdiminden sonra konuşan Başbakan Erdoğan, bu konuya değinirken son derece somut şeyler söyledi:

“(Bir yazarımız) Ben AK Parti’ye kökten karşıyım, onun için bu davete katılmıyorum’ derse bu bizi incitir, zaten sıkıntı burada. Burada, bu kahvaltıda bulunmak kimseye bir şey kaybettirmez. Burada bulunuruz, konuşabildiğimiz kadar konuşuruz, buradan dönüşte hiçbir zaman kimsenin geleceğe yönelik iradesi, tavrı değişsin, böyle bir şey yok. Çünkü buradan çıkışta kalınlık makinesi, torna makinesi yok. Bunu böyle görmek durumundayız.”

Popülizme hayır

Aynı bağlamda bir başka önemli şeye daha değindi Başbakan Erdoğan. “Bizim” dedi, “Bu toplantılarımızın amacı, asla ve asla popülizm amaçlı bir halkla ilişkiler çalışması yapmak değildir.” Arkasından da şöyle devam etti: “Tam tersine ülkemizin can alıcı, can yakıcı, yürek burkucu meselelerini gündeme taşımayı, yıllardır konuşulan ama çözülemeyen, artık kronik bir hal alan sorunlarını masaya yatırmayı, en geniş mutabakatla bu sorunları artık hal yoluna koymayı samimiyetle arzuluyoruz. Onlarca yılın önümüze koyduğu meseleler, bugün ülkemizin ve milletimizin gelişiminin önünde engel oluşturuyor, enerjimizi ve kaynaklarımızı heba ediyor.”

Yazarların dertleri

Peki yazarlar Kürt sorununun çözümü konusunda ne gibi önerilerde bulundu? Ne yazık ki, bu konuda ciddi şeyler söylemek hayli zor. En somut öneriler şair Roni Margulies ile yazar-çevirmen Muhsin Kızılkaya’dan geldi. Margulies, “Savaş kiminle yapıldıysa barış da onunla yapılır.

Kürtlerin temsilcileriyle masaya oturun” derken, Kızılkaya, “Sokaklara, meydanlara Kürt yazarlarının isimlerinin ve-rilmesini, Kürt klasiklerinin Türkçe’ye çevrilmesini ve Doğu’ya giden uçaklarda Kürtçe anons da yapılmasını” istedi. Söz alan diğer yazarlar ne yaptı dersiniz? Bir bölümü, neden kendi kitaplarının yabancı dillere çevrilmediğini sordu hazır karşısında muhatap bulmuşken. Madımak Oteli’nin ‘utanç müzesi’ haline getirilmesini talep edenlerin yanında, başladıkları proje için devletten destek isteyenler bile oldu...

Prangalar eskittiler

BAŞBAKAN Erdoğan, kahvaltılı toplantıda edebiyatçılara şöyle seslendi:

Cemil Meriç gibi

Biz, herkesi bir çizgiye çekmeye, tek tipleştirmeye, herkesin bizim gibi düşünmesini sağlamaya asla çalışmıyoruz. Cemil Meriç üstadımızın şu ifadeleri, gayemizi, hedefimizi, amacımızı bütün berraklığıyla ortaya koyuyor. Diyor ki Cemil Meriç; ‘Muhteşem bir maziyi daha, muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim... Kelimeden, sevgiden bir köprü...’ Biz işte bu köprüyü kurmak, maziden aldığımız ilham ve güçle istikbali hep birlikte inşa etmek istiyoruz.

Derin travmalar

Evet, topyekun, tek millet olarak, Türkü, Kürtü, Lazı, Çerkezi, Arabı, Romanı, Alevisi, Sünnisi, Müslümanı, Hristiyanı ve Yahudisi ile hep birlikte tarihten asla silinmeyecek hikâyeleri birlikte yazdık. Ülkemiz, topraklarımız, milletimiz ve aydınlarımız büyük travmalar atlattı. Ne hazindir ki, travmalar ve hayal kırıklıkları yakın zamanda da peşimizi bırakmadı. Sadece hükümetlerin, sadece dillerin değil, fikirlerin yasaklandığı, konuşmanın cezalandırıldığı, inancın engellendiği, demokrasinin ve özgürlüklerin an be an ertelendiği dönemlerden geçtik.

Ağıt, sevinç aynı

Necip Fazıl kalemine nasıl bu toprakların ruhundan mürekkebini çektiyse, aynı şekilde Nâzım Hikmet de bu toprakların destanını yazdı. ‘Devlet Ana’yı yazan Kemal Tahir ile ‘Osmancık’ı yazan Tarık Buğra aynı destanı, aynı ruh ikliminde unutulmaz cümlelerle edebiyat tarihimize nakşettiler. Orhan Kemal, Yaşar Kemal ne kadar bu ülkenin değeriyse, aynı şekilde Sezai Karakoç, Nurettin Topçu da bu ülkenin aynasıdır. Farklı yerlerde duruyor gibi olsalar da, bu ülkenin ağıtlarını ve sevinçlerini yazdılar.

Göçüp gittiler

Bu ülkenin Kemal Tahir’i, bu ülkenin Orhan Kemal’i, Mehmet Uzun’u, Said-i Nursi’si, Musa Anter’i, Ahmet Arif’i, Rıfat Ilgaz’ı, Nihal Atsız’ı sadece ve sadece yazdıkları için, sadece ve sadece düşündükleri için adeta hürriyet hasretinden prangalar eskiterek göçüp gittiler. Tarihi şöyle bir ele aldığımızda bugüne ve yarına nasıl bir rota çizeceğiz, nasıl bir bakış açısı getireceğiz ve nasıl bir uygulama hazırlayacağız? İşte o bizim en önemli sorunumuz.

Pamuk’a reva mı

Ben, sürgünleri, mahkûmları sayarken, elbette son dönemde yaşanan olumsuzlukları da unutmuyorum. Eşber Yağmurdereli’yi, Şanar Yurdatapan’ı, Fikret Başkaya’yı, Şamil Tayyar’ı, Hakan Albayrak’ı elbette unutmuyorum. Bu ülkenin Nobel ödüllü yegane yazarı Orhan Pamuk’a reva görülenleri hatırımdan çıkarmıyorum. Düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda devasa adımlar attık, daha çok yolumuz olduğunu biliyorum.

Onlar vurdu

Ece Ayhan, ‘Devlet dersinde’ öldürülenlerden bahsediyor, ‘her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır’ diyor. ‘Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük velhasıl onlar vurdu, biz büyüdük kardeşim’ diyor. Evet, bu kardeşiniz, kanunları, tüzükleri yaşayarak öğrendi ve bugünlere geldi.

Bir anlamda Türk edebiyatı tarihiydi

* ‘Edebiyatçı’ yelpazesi biraz geniş tutulmuştu anlaşılan. Etyen Mahçupyan’ı ve Ümit Fırat’ı görünce, “Sizde mi şiir yazıyorsunuz” diye espriler yapıldı hemen. Arkasından, Ümit Fırat ‘Şairler Şeyhi’, Etyen Mahçupyan da onun yardımcısı ilan edilerek durum kurtarıldı.

* Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, Adana Milletvekilli Ömer Çelik, danışmanlar Nabi Avcı ve Yalçın Akdoğan vardı. Kahvaltı zayıf ama mekân iyiydi.

* Erdoğan’ın konuşması bir anlamda edebiyat tarihi dersi gibiydi. Devletin zikretmeye alışık olmadığı, zikretmekten hoşlanmadığı ne kadar isim varsa konuşma metninde yer alıyordu. Ece Ayhan da dahildi buna, Cemal Süreya da. Nâzım Hikmet de dahildi, Necip Fazıl da. Ancak, Oğuz Atay ve Hüseyin Nihal Atsız belki de ilk kez bir arada zikrediliyordu.

* Başbakan Erdoğan, salonda bulunan Hilmi Yavuz, Haydar Ergülen, Alev Alatlı, Elif Şafak, Bejan Matur, İskender Pala, Ayşe Kulin, Muhsin Kızılkaya ve Yılmaz Karakoyunlu’nun eserlerinden alıntılar yaptı. Erdoğan, her zamanki gibi şiir de okudu.

* Başbakan’ın metni, bir anlamda resimli Türk edebiyatı tarihi gibiydi. Ahmet Yesevi, Mevlânâ, Yunus, Pir Sultan, Fuzuli, Nedim, Karacaoğlan, Ahmet Rasim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Şevket Süreyya Aydemir, Cemil Meriç, Falih Rıfkı Atay, Cemal Süreya, Cahit Zarifoğlu, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Sezai Karakoç, Nurettin Topçu, Mustafa Kutlu, Mehmet Uzun bu isimlerden birkaçıydı.

* Asıl sürpriz ise Erdoğan’ın konuşmasını Oğuz Atay’ın ‘Korkuyu Beklerken’ kitabında yer alan o ünlü satırlarla bitirmesiydi: “Ben buradayım sevgili okurum, sen nerededesin...” Başbakan bunu aktardıktan sonra, “Biz buradayız...” diye ekledi.

* KATILANLAR: Hilmi Yavuz, Doğan Hızlan, Refik Erduran, Alev Alatlı, Ayşe Kulin, Elif Şafak, Mario Levi, Etyen Mahçupyan, Yavuz Bülent Bakiler, Yılmaz Karakoyunlu, Ebubekir Eroğlu, Leylâ İpekçi, Müge İplikçi, Beşir Ayvazoğlu, Ahmet Turan Alkan, Haydar Ergülen, Adnan Özer, İskender Pala, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, Yıldız Ramazanoğlu, Vivet Kanetti, Sadık Yalsızucanlar, Kürşat Başar, Feridun Andaç, Sevinç Çokum, Selçuk Altun, Yavuz Bahadıroğlu, Bejan Matur, Ümit Fırat, Mehmet Metiner, Mustafa Akyol, Gani Müjde, Deniz Kandiyoti, Ahmet Bilgili, Ahmet Kot, Altan Tan, Atilla Maraş, Belma Akçura, Niyazi Birinci, Kemal Sayar, Mehmet Ragıp Karcı, Muhsin Kızılkaya, Murat Menteş, Necef Uğurlu, Nur Yaycıoğlu, Rasim Özdenören, Roni Margulies, Said Zerevan, Selahattin Yaşar, Şule Yüksel, Turgay Nar, Ülkü Tamer.

* KATILMAYANLAR: Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Selim İleri, Murat-han Mungan, Ahmet Altan (Mazeret bildirdi), Adalet Ağaoğlu (Açıklama gönderdi), Yağmur Atsız (Yurdışından gelemedi), Latife Tekin (‘Yazarın iktidarla işi yok’ diye katılmadı).

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!