Ben burdayım siz neredesiniz

Güncelleme Tarihi:

Ben burdayım siz neredesiniz
Oluşturulma Tarihi: Nisan 18, 2010 00:12

Başbakan’ın konuşmasını beğendim. Erdoğan konuşmasını Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken’inin son cümlesiyle bitirdi. Atay soruyordu, “Ben burdayım ey okuyucu, sen neredesin?” Başbakan da “Ben burdayım siz neredesiniz” dedi. Başbakan açılımın ruhuna, amacına yönelik metinleri seçiyor. Çünkü onların aracılığıyla, bu coğrafyada yaşanan farklı ırk, dil, dindeki insanları kavrayıcı, etkileyici malzemeyi edebiyatçılarda buluyor.

DÜN Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuşmasını Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken’inin son cümlesiyle bitirdi. Atay soruyordu, “Ben burdayım ey okuyucu, sen nerdesin?” Başbakan da “Ben burdayım siz neredesiniz” dedi. Dün Başbakan’ın İstanbul’daki davetine katıldım. Dünkü konuklar edebiyatçılardı. Sanırım bu sorunun yanıtını edebiyatçılar konuşmalarında verdiler.

Açılım ruhuna yönelik metin

Ben Başbakan’ın konuşmasını beğendim. Edebiyatçıların çağrıldığı bir toplantıda elbette konuşmanın ağırlığı edebiyatçılar olmalıydı.
Onun sevdiği, örnek aldığı, referans gösterdiği bazı adlar var. Bunların başında Yunus Emre, Cemil Meriç, Necip Fazıl Kısakürek geliyor.
Ancak hepimizin tanık olduğu dengeyi koruyor, Necip Fazıl Kısakürek’in adının anıldığı yerde Nâzım Hikmet’ten de söz ediyor.
Açış konuşmasını beğendim. Başbakan’ın bu konuşmalarında edebiyatçıların yazdıklarından örnek vermesi hiç kuşkusuz o konuşmayı zevkle dinlememin gerekçesi. Üstelik seviğim yazar ve şairler olunca ilgim artıyor.
Dünkü konuşmasında, Cemal Süreya, Hilmi Yavuz, Haydar Ergülen’den de dizeler vardı.
Elbette amaç Türk edebiyatından örnekler vermek değil, bir sesli antoloji oluşturmak hiç değil.
Açılımın ruhuna, amacına, hedefine yönelik metinleri seçiyor. Çünkü onların aracılığıyla, bu coğrafyada yaşanan farklı ırk, farklı dil, farklı dindeki insanları kuşatıcı, kavrayıcı, etkileyici malzemeyi edebiyatçılarda buluyor. Bu taktik bence Cumhuriyetin ilk yıllarında da uygulanmıştı.

Herkesi dinledi tek tek yanıtladı

10.00’da başlayan toplantı saat 16.00’ya doğru bitti. Çünkü konuşanların hepsini dinledi, not aldı, hemen hemen teker teker de onları yanıtladı. Hiç kuşkusuz soruları yanıtlarken, Anayasa’ya da değindi, 81 ilde üniversite açtıklarından da söz etti, devletin yoksul ve yoksun bölgelerine hizmet götürdüklerinden de örnekler verdi.
Zaman zaman soruları güncel olayların ışığında değerlendirdi. Habur meselesini bir özlemin taşkınlığı olarak yorumlayan bir konuğa, konuşulanlar böyle değildi, böyle olunca da tepkiyi olağan karşılamalısınız yorumunda bulundu.
Sözgelimi, Tunceli’de, Siirt’te belediyelerin yapamadıklarını, devletin yaptığını söyledi. Onların görevi olmadığı halde, Tunceli’ye de, Siirt’e de su getirdiklerini, 150 yataklı hastane açtıklarını açıkladı. Bunları söylerken, soruların, önerilerin ışığında satır aralarında bir başka duruma da dikkati çekti. Tunceli’de hastane açtıklarını, protesto edildiklerini sözlerine ekledi. Benim Kürt halkıyla meselem yok, onların ardındakiler onları provoke ediyor, dedi. Hastanede çalışan doktor ve hemşirelerin de korktuğunu, o yüzden de hastane, sağlık ocağı içinde onlara lojman yapma emri verdiğini belirtti.
Başbakan’a en çok sorulan kimlik sorunuydu, gelenler bu sorunun içine Ermenilerin, Kürtlerin durumunu örnek göstererek yanıt istiyorlardı. Sözgelimi, katılan bir edebiyatçı, birçok Ermeni’nin göç sırasında koşullara dayanamadığı için çocuklarını yollarda bıraktıklarını, bu çocukların yıllar sonra, Ermeni bir sülaleden geldiğini öğrendiklerini anlattı.

Milli kelimesi ürkütmesin

Başbakan Kürt kimliğine bir şey demediklerini ancak, milli, milliyet kelimelerinden de ürkülmemesi gerektiğini, bayrağın da bizim bir nişanemiz olduğu yanıtını verdi. Anlaşılıyordu ki, Kürt kimliğine karşı değillerdi ama ulus da Türk ulusuydu. Bir öneri de, bir Eşitlik Bakanlığı kurulmasıydı, böylece ayrımcılık bakanlık düzeyinde bir çözüme ulaşabilirdi.
Edebiyatçılardan bazıları özgürlükten ve değişimden söz edildiğini ama hâlâ birtakım yazarların haklarında dava açılmış olduğunu belirtiler. Haydar Ergülen, Ataol Behramoğlu’na Başbakan’ın açtığı davayı geri almasını söyledi. Başbakan da yanıtında dava açma konusunda avukatlarına danıştığını, onların da bu sözlerde hakaret olduğunu söylemesi üzerine dava açtığını söyledi. Hiç kuşkusuz gelen edebiyatçıların soruları, açılım konusundaki düşünceleri, Türkiye’ye genel bakışları, Türk edebiyatçıları arasındaki çeşitliliği, olaylara bakış açılarını, farklılığı simgelemesi açısından da ilgi çekiciydi benim için. Bir İskender Pala’nın Türk olgusuna bakışıyla, Bejan Matur’un, Roni Marguiles’in açılıma yaklaşımı farklıydı.

Ressamları çağırmalı

Başbakan’ın yazarlarla, edebiyatçılarla buluşmasını doğrusu ben olumlu bir çaba olarak değerlendiririm. Sadece Başbakan’a sorular sorup yanıtını aldıkları için değil. Farklı görüşlere sahip edebiyatçıların da birbirlerini tanımaları açısından yararlı olduğu kanısındayım.
Ben Başbakan’ın ressamları, heykelcileri, görsel sanatçıları da çağırmasını öneriyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!