Bir kripto yazıyor bir blog

Güncelleme Tarihi:

Bir kripto yazıyor bir blog
Oluşturulma Tarihi: Eylül 26, 2010 00:00

Babadan İsveçli anneden Türk olan Helena Storm Ankara’nın İsveç Büyükelçiliği’nde üç yıldır başkatip. Helena Storm’un diplomatlık hikayesini farklı kılansa sadece Türkiye’de görev yapan Türk kökenli bir İsveçli olması değil. Storm, dünyadaki ilk diplomat bloggerlardan biri. İsveç Dışişleri Bakanlığı’nın resmi web sayfasında haftanın beş günü Türkiye hakkındaki izlenimlerini yazıyor.

Haberin Devamı

Ankara’nın İsveç Büyükelçiliği’nde üç yıldır başkatip olarak çalışan Helena Storm dış görüntüsüyle damarlarındaki Viking kanını inkar etmese de, kişiliği Türk yanını ele veriyor. Babadan İsveçli anneden Türk olan Storm, üniversite çağına kadar İsveç’te Türk kökenlerinin fazla farkında olmadan, hatta tek kelime Türkçe konuşmadan büyüyor. Bu nedenle de çocukluk yıllarında annesinin kendisine işlediği değerlerin anavatanının Türkiye olduğunun pek farkında değil. 19 yaşına geldiğinde daha önce sadece kısa süreli deniz tatilleri için ailece gittikleri Türkiye’yi keşfe çıkıyor. Anne tarafından akrabalarını buluyor, hızlandırılmış Türkçe kurslarına gidiyor. Birkaç ay sonra ikinci vatanıyla bağlarını keşfetmiş olarak İsveç’e döndüğünde biliyor ki aslında Türkiye macerası yeni başlıyor.
Diplomat olmaya karar verip İsveç Dışişleri Bakanlığı’na girdiğinde aklında hep Türkiye’de görev yapmak var. Ama bir taraftan da, acaba Türkiye sevgisiyle mesleki sorumluluklarını dengeleyebilir mi, diye de tedirgin... İsveç ile Türkiye arasındaki bir sorunda profesyonel tarafı belli ama ya duyguları işe karışırsa?
Kafa karışıklığını gideren, Dışişleri Bakanlığı’ndaki üstleri oluyor; diplomat olarak ilk yurtdışı çıkışında Türkiye’ye gitmesi için büyük destek veriyorlar. Üç yıldır en çok olmak istediği topraklarda sevdiği işi yapıyor. Hem kendisi hem de Fransız asıllı eşi Samuel artık Türkçe konuşabiliyor. Ankara’nın siyasi temposundan fırsat buldukça Türkiye’yi karış karış geziyor. Tek derdi kendi işleri nedeniyle İsveç’e dönmeye hazırlanan Samuel ile bir yıl ayrı kalacak olmaları. Kendisinin de bir yıl sonra Türkiye’ye veda edecek olduğu gerçeğini şu an düşünmek istemiyor. Her gün yeni bir heyecanla uyandığı bu ülkede daha yapacak çok şeyi var.
Helena Storm’un diplomatlık hikayesini farklı kılan, sadece Türkiye’de görev yapan Türk kökenli bir İsveçli olması değil. Storm, dünyadaki ilk diplomat bloggerlardan biri, yani günlük bir blog tutmak da resmi görevleri arasında. Şeffaflığıyla meşhur İsveç bürokrasisi Dışişleri Bakanlığı’nın resmi web sayfasını farklı boyuta taşıyacak bir proje geliştirmiş. Hedef; İsveç halkının dünyanın farkı ülkelerindeki diplomatlardan bire bir haber alabilmesi. İsveç Dışişleri Bakanlığı, 22 Ağustos’ta başlayan bu proje için ilk etapta beş diplomat seçmiş. Polonya ve Etiyopya büyükelçileri, Brüksel’deki AB temsilcisi, Endonezya’dan bir diplomat ve Helena Storm. Ankara’daki rutin görevlerine bir yenisinin daha eklendiği Helena Storm’a Bodrum sahilinde güneşlenirken gelen telefonla bildirilmiş. Storm, o günden beri Türkiye’deki izlenimlerini resmiyetten uzak bir dille haftanın beş günü bloguna yazıyor.

Haberin Devamı

ANKARA’DA KRİZ Mİ VAR

Haberin Devamı

Soyadım, hem İsveççede hem İngilizcede fırtına anlamına geliyor. Bloğumun ismi ‘Ankara’daki Fırtına’. Yani bir kelime oyunuyla ortaya çıktı. Bu isim çok dikkat çekiyor çünkü biliyorsunuzdur fırtına tabiri genelde diplomaside kriz durumlarını anlatır. Başlığı ilk kez gören okuyuculardan hemen “Ankara’da ne krizi var?” şeklinde mesajlar geliyor. Bakanlık bana “Olabildiğince sık yaz” dedi. O nedenle haftada birkaç kez uzun yazı yerine kısa dört-beş yazı yazmayı tercih ediyorum. Yazılar genelde 80’le 100 arası tık alıyor. Bakanlığın bu projeye yeni başladığı ve henüz bir tanıtım kampanyasıyla tüm İsveçlilere duyurmadığı düşünülürse fena bir rakam değil.
İSVEÇ İÇİN TÜRKİYE NEDEN ÖNEMLİ
Sanıyorum bakanlığımın blog yazdırmak için seçtiği beş diplomatın arasında benim de olmam Türkiye’ye verilen önemden kaynaklanıyor. İsveç, Türkiye’nin AB uyum sürecini en çok destekleyen ülkelerden biri. Öte yandan Türkiye giderek yükselen bir bölgesel aktör olarak Avrupa siyasetinde daha aktif hale geliyor. Bir de Türkiye’ye her yıl 400 bin İsveçli turist geliyor ki bu dokuz milyonluk bir ülke için oldukça büyük bir rakam. İşte bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde Türkiye’nin neden İsveç için önemli olduğunu anlamak zor değil.
EN ÇOK NE OKUYOR
Türkiye’deki gibi İsveç’te de sokaktaki vatandaş bir diplomatın ne yaptığını, Dışişleri Bakanlığı’nın işleyişini tam bilmiyor. Dolayısıyla ben kendi bloğumda bunlardan da bahsediyorum. Mesela ilk yazılarımdan birinin konusu büyükelçilikte yaptığımız geleneksel pazartesi toplantısıydı. Türkiye’de o haftanın gündemine nasıl hazırlandığımızı, neyi hangi öncelik sırasına göre takip ettiğimizi anlattım ve bu yazı çok okundu. Geçen hafta sonu ise Van’daki Ahdamar Kilisesi’nde düzenlenen ayinden izlenimlerimi yazdım. Son günlerde en çok okunan yazılarından biri de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Hrant Dink davasında Türkiye’yi suçlu bulduğu kararla ilgiliydi. Ama her zaman bu kadar ciddi ve büyük siyasi meseleleri yazmıyorum tabii.
DİPLOMATİK SIRRIN SINIRI NE
Blog yazan bir diplomat olarak kamuoyuyla neyi paylaştığınız konusunda son derece titiz olmamız gerek. Diplomatlar olarak çok hassas bazı bilgilere de vakıf oluyoruz. Sadece siyaseten değil aynı zamanda bulunduğumuz ülkede başı derde giren İsveçlileri ilgilendiren konsolosluk işleri de aynı derece hassas. Dolayısıyla olaylardan bahsederken mahremiyeti korumaya özen gösteriyorum. Ama bir hata yaparsam, yazmamam gereken bir şeyi yaparsam kariyerimi riske atar mıyım gibi bir korkusuyla da yazmıyorum. Biliyorum ki bakanlığım bana yine de destek olur çünkü bizde önemli bir kriter var. Evet, gizlilik konusunda hassas davrandığımız durumlar var ama şeffaflık da İsveç diplomasisinin önemli bir unsuru. Yasalar İsveç vatandaşlarına diplomatik yazışmaların büyük bölümüne ulaşabilecekleri haklar sağlıyor.
KRİPTO MU DAHA ZOR BLOG MU
İtiraf etmem gerekiyor ki blog yazmak ilk başta çok zor geldi. Evet, bürokratik notlar ve kriptolar yazmaya alışığım ama bir gazeteci gibi blog tutmak bildiğim bir şey değildi. Bunun için eğitim almadım. O nedenle ilk başta tedirgindim ama şimdi açıldım. Ne de olsa blog yazmak diplomatik bir metinde olduğu gibi ağır analizleri gerektirmiyor. Günlük blog yazıları tabii ki ülkemdeki siyasi liderliği referandumda kabul edilen anayasa paketi konusunda bilgilendirmek için yazdığım diplomatik not kadar stresli bir şey değil. Bloğumda günlük yaşamdan ve siyasetle hiç ilgisi olamayan şeyleri de yazabiliyorum.

Haberin Devamı

Türklerden öğreneceğimiz çok şey var

HELENA’NIN ARŞİVİNDEN

27 Ağustos 2010, 18.42
(...) Burada yarısı boş bir otobüste yolculuk ederken bir sonraki durakta binen bir yolcu birçok boş koltuk olmasına rağmen gelip yanınıza oturacaktır. Bu, çoğu İsveçlinin kesinlikle yapmayacağı bir şey. Nerede olursanız olun insanlar birbirini tanımasa da konuşup diyalog kuruyor. Türklerin bu karakteri Türkiye’de yaşamayı çok kolay hale getiriyor. İlk defa gittiğiniz bir yerde tanımadığınız insanlar size çay ikram edebilir, kaybolduğunuzda yardım ederler. Belki de bütün bunlar bu ülkenin binlerce yıldır farklı kültürleri barındıran ikliminden belki de başka bir şeyden kaynaklanıyor. Ancak her ne ise Türklerin toplumsal olayların insan boyutunu kucaklamayı unutmamış olmaları çok önemli. Buradaki eski diplomatlardan biri bir gün bana söylemişti: ‘Türkiye ve İran’da görev yaptıktan sonra fark ettim ki bu ülkelerin insan ilişkilerindeki gelişmişliğiyle biz Avrupalıları kıyasladığımda bizler çok köylüyüz.” Bu yoruma katılın ya da katılmayın ancak ben inanıyorum ki İsveçliler olarak diğer insanlara nasıl davranacağımız konusunda Türklerden öğreneceğimiz çok şey var.

Haberin Devamı

SAMUEL ANNEMİ TÜRKİYE’YE GELİNCE ÇÖZDÜ

Eşim Samuel ile on yıldır beraberiz. Türkiye’ye gelmeden önceki yedi yıl boyunca Samuel, annemi anlamakta çok zorlanıyordu. Benim annem tam bir Türk annesidir. Her gün birkaç kere telefonda konuşmak, nerede olduğumu hep bilmek ister. Beni bulamazsa mutlaka eşimi arar. Annemin bu alışkanlıkları Samuel’i şok ediyordu. “Annen çok oluyor, bu işe bir çözüm bulmamız gerek” deyip duruyordu. Ne zaman ki Türkiye’ye taşındık ve Samuel Türk insanını, Türk kültürünü tanımaya başladı söylenmesi de bitti. Biraz da mizahi bir şekilde, “Artık anlıyorum ki bu alışkanlıklar sizin garip olmanızdan değil Türk olmanızdan kaynaklanıyormuş” diye bize takılıyor. Artık hem beni hem de annemi çok daha iyi anlıyor ve bana, “İstersen bir anneni ara, bugün hiç ses çıkmadı, başına bir şey gelmiş olmasın” diyor. Türkler çok sıcak, tez canlı. İsveçlilerse biraz mesafeli. Benim karakterim annemden. Duygularımla konuşuyorum, çabuk ve duygusal kararlar verebiliyorum. Bu Türklere özgü bir özellik ve buna sahip olmayı çok seviyorum çünkü hayata tutku ekliyor. Karakterimin bu tarafının nereden geldiğini kocam Türkiye’ye gelince keşfetti. Bu, Türk kültürü. İsveç’te büyümüş olsam da Türk annem beni Türk değerleriyle büyütmüş onu anlıyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!