Belge kargaşasının perde arkası

Güncelleme Tarihi:

Belge kargaşasının perde arkası
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 20, 2000 00:00

Haberin Devamı

AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Temsilcisi Gunther Verheugen'in geçen hafta Ankara'ya yaptığı ziyaretin nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda Türk basını ikiye bölünmüş durumda.

Bölünmenin de ötesinde, işi ‘‘AB düşmanı odakların görülmemiş bir dezenformasyon yaptıkları’’ şeklinde komplo teorilerine kadar götürüp, isim vermeksizin Hürriyet'i suçlayıcı bir çizgiye gelenler de var. (Radikal).

Bazı gazeteler ise ‘‘Taslak yok’’ diyerek, Verheugen ile yapılan görüşmelerin can alıcı yönlerini geri plana atma çabası içinde gözüküyor.

Peki, ortalığı kaplayan bu kargaşanın perde arkasında ne var?

Adına ister ‘‘taslak’’ deyin, ister resmi bağlayıcılığı olmayan bir ‘‘káğıt parçası’’, AB Temsilcisi Verheugen, Ankara'da masaya bir AB belgesi koymuş bulunuyor.

Bu metin, AB'nin önümüzdeki kasım ayında açıklayacağı Türkiye'ye ilişkin ‘‘Katılım Ortaklığı Belgesi’’nde yer almasını arzuladığı görüşlere ilişkin müzakere pozisyonunu içeriyor.

Daha ilginci, bu metin Verheugen'in geçen hafta çarşamba günü Ankara'ya ayak basışından bir hafta kadar önce Dışişleri Bakanlığı'na iletilmişti.

Böylelikle, Verheugen'in gelişinden önce metin üzerinde hazırlık yapabilmesi için Ankara'ya zaman tanınmıştı.

Dolayısıyla, taslak var, taslak yok şeklindeki bir tartışma işin özündeki bu gerçeği değiştirmiyor.

Bu husus, aslında Başbakan Bülent Ecevit tarafından önceki gün yapılan basın açıklamasında resmen doğrulanmış bulunuyor.

Ecevit, ‘‘Verheugen'in sunduğu görüşler arasında Kürtçe televizyon ve eğitime ilişkin öneriler var mı?’’ şeklindeki bir soruya şu karşılığı veriyor:

‘‘Verheugen'in getirdiği öneriler arasında bu da var. Fakat benimle görüşmesinde hiç değinmedi. Kürtçülük konusuna hiç değinmediği için ben de üstünde durma gereğini duymadım.’’

Demek ki, Ecevit'in anlatımıyla, AB'nin Kürtçe yayın serbestisine ilişkin bir önerisi bulunuyor.

Bu öneri, işte o metinde yer alıyor.

Evet, AB belgesinde Kürtçe sözcüğü geçmiyor. Bu, ‘‘Herkesin kendi dilinde yayın yapabilmesi’’ şeklinde ifade ediliyor.

Ancak AB'nin bu ifadeyle, Arapça'yı kastetmediği, ana beklentisinin Kürtçe olduğu bir sır değil.

Nitekim, Ecevit de metindeki diplomatik formülasyonu ‘‘Kürtçe’’ olarak okuduğu içindir ki, ‘‘Kürtçe yayın ve eğitim hakkına’’ ilişkin soruya ‘‘Öneriler arasında bu da var’’ diye karşılık veriyor.

Buna karşılık, bazı ajanslar ve gazeteler Verheugen'in bu beklentilerini değerlendirmek ve kabullenmek yerine, Ecevit'in ‘‘taslak yok’’ şeklindeki sözlerini ön plana çıkarma eğilimi içine giriyorlar.

Bunun en çarpıcı örneği Cumhuriyet'in ‘‘AB Taslak Getirmedi’’ şeklinde attığı manşet.

Bu gazete, Ecevit'in Kürtçe yayınlara ilişkin sözlerinde haber değeri görmediği için olsa gerek, bu bölümü iç sayfalarında gizleyerek vermeyi tercih etmiş.

Buna karşılık, Zaman Gazetesi birinci sayfasından ‘‘AB Komiseri Verheugen Kürtçe TV ve Eğitim İstedi’’ başlığını atarak, objektif bir gazetecilik örneği sergilemiş.

Benzer şekilde Milliyet Gazetesi de, haberi Ecevit'in Kürtçe eğitime ilişkin sözlerini ön plana çıkartarak vermiş.

Benzer bir çelişki ajans haberlerinde de yaşanıyor. Örneğin, devletin resmi ajansı AA, ‘‘Taslak Yok’’ başlığını tercih edip, Ecevit'in Kürtçe yayınlara ilişkin sözlerini haberin sonunda, ara başlığa bile ihtiyaç duymadan gizlemiş.

AA, devletin resmi ajansı olduğu için böyle davranmış olabilir. Ama bazı gazetelerin de aynı çizgiye gelmiş olması kuşkusuz düşündürücü.

Hürriyet, Verheugen ziyaretini okurlarına duyururken, üzerine düşen gazetecilik görevini yerine getirdi; herkesten önce getirdi.

Hürriyet'in daha pazar günü çıkan haberi Verheugen'in ‘‘kültürel haklardan’’ söz eden bir belge getirdiğini duyuruyordu.

Önceki gün çıkan haberimiz ise yine bu belgedeki ‘‘Kürtçe yayın ve eğitim hakkına’’ yapılan atıfı konu alıyordu.

Türk basınını kaplayan bu kargaşanın gerisinde galiba Dışişleri Bakanlığı'nın perde arkasında kalarak ‘‘gölge boksu’’ yapmayı ve basını birbirine düşürmeyi tercih etmesi rol oynuyor.

Nitekim, Dışişleri'nin dün düzenlediği basın brifinginde de bakanlık adına hiçbir açıklama yapılmayıp, ‘‘off the record’’ kaydıyla bu konudaki haberlerin yalanlanmaya çalışılması, gölge boksunun en açık kanıtı.

Bu olsa olsa, her şeyi, toz pembe algılayan ve böyle göstermek isteyen bir zihniyetin ürünü olsa gerek. Dışişleri Bakanlığı'nı yöneten zihniyetin, AB tam üyeliğinde samimi ise artık daha gerçekçi davranması gerekiyor.

Hürriyet'in bu konudaki haberlerini eleştiren meslektaşlarımız da keşke bu konuyu zamanında, yani geçen hafta izleselerdi...

Bir haftalık bir gecikme gazetecilikte az bir süre değil.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!