Balodan bara

Güncelleme Tarihi:

Balodan bara
Oluşturulma Tarihi: Ocak 03, 1999 00:00

Haberin Devamı

BATILILAŞMAK

Noel baba da, çam ağaçları geleneği de Anadolu kökenli olmasına karşın, yılbaşı kutlamaları Osmanlı'da azınlıklara özgü bir gelenekti. Kutlamaların ülke düzeyine yayılması Cumhuriyet dönemine rastlıyor. 1926'da mali takvim kabul edilince yılbaşı 1 Ocak oldu ve eğlenceleri de böylece hayatımıza girdi. Yılbaşı, ilk dönemlerinde sadece bir eğlence değil, ‘‘asrileşmek’’, Batılılaşmaktı Türk insanı için!

TOMBALA, TELEVİZYON, MEYDANLAR

Türkiye'de hızla özel bir gün haline dönüşen yılbaşı kutlamalarının görkemi 30'lu yıllarda valsler, tangolar, hindili ve rakılı eğlencelerdi. Balo salonlarından ev kutlamalarına dönüştüğü yıllarda ise yılbaşı gecelerini Tayyare Piyangosu ve tombala renklendirdi. 1970'li, 1980'li yılların baş aktörü televizyon oldu. Yeni yıl kutlamaları 1990'larda çok değişti. Belli bir mekanda kalmak yerine, barlar geziliyor, meydanlara çıkılıyor. Dinamizm ve gençlik ön planda.

Yılbaşılarımız vardı valsli tangolu

Yılbaşı kutlamaları Osmanlı'da azınlıklara özgü bir gelenekti. Kutlamaların ülke düzeyine yayılması Cumhuriyet dönemine rastlıyor. 1970'li, 1980'li yılların baş aktörü televizyon oldu. Yeni yıl kutlamaları 90'larda çok değişti.

Gerçi Noel baba da, çam ağaçları geleneği de Anadolu kökenli. Ama yine de yılbaşı kutlamaları Osmanlı'da azınlıklara özgü bir gelenek. Kutlamaların ülke düzeyine yayılması Cumhuriyet dönemine rastlıyor.

1926'da, mali takvim kabul edilince, yılbaşı da 1 Ocak olmuş, yılbaşı eğlenceleri başlamıştı. Yılbaşı yaklaştıkça insanları sevimli bir telaş kaplıyordu. O manzara büyüleyiciydi! Ünlü yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu da 1929 yılbaşına hazırlanan Ankara'nın cazibesine kapılanlardan biriydi:

‘‘Bu kış, Noel ve yılbaşı balolarına Ankara'da her seneden daha zevkli bir hazırlanış vardı. Çünkü bu eğlenceler, henüz açılmış olan Ankara Palas'ın, büyük hall ve salonlarında yapılacaktı. Buranın bin kişiden fazla davetli alabileceği söyleniyordu. Onun için birçok ailelerin daha iki ay evvelinden İstanbul terzilerine taşındığı görülmeye başladı.’’

Yılbaşı, sadece bir eğlence değil, ‘‘asrileşmek’’, Batılılaşmaktı! Hızla özel bir gün haline dönüştü. 1935'de çıkarılan bir yasayla 31 Aralık öğleden sonrası ve 1 Ocak resmi tatil oldu. Ve hindili, rakılı yılbaşı eğlenceleri her yana yayıldı. O yılbaşıların görkemi vals ve tangolardı.

Sonraki yıllarda ev kutlamalarına, ‘‘Tayyare piyangosu’’, ‘‘lambalı radyolar’’ ve de ‘‘tombala’’ renk vermeye başladı. Ta ki, siyah beyaz televizyon ile tanışana kadar. 1970'li, 1980'li yılların baş aktörü televizyondu. Bıkıp usanmadan tartışılmıştı: ‘‘Bu yılbaşı TRT dansöz çıkaracak mı?’’ Ve hep yeni yılın ilk dakikalarına, Nesrin Topkapı'nın eşsiz raksının yürek hoplatmaları ve milli piyangoyla girilmişti. Bu duruma uygun bir de slogan türemişti: ‘‘P-T-T’’ Yani pijama-terlik-televizyon...

Bu arada ev partileri ve gazinolarda, lüks otellerde düzenlenen yılbaşı baloları da yaygınlaşmıştı. Yılbaşılar, eğlence sektöründe patlamaya neden oluyordu. Rakıya, viski ve şampanya da eşlik etmeye başlamıştı.

EĞLENCENİN YENİ HALİ

Yeni yıl kutlamaları 1990'larda çok değişti. Evlerde televizyon karşısında yılbaşı kutlayan çoğunluğun yanısıra farklı eğilimler de sözkonusu oldu. Onlar için yeni yılı karşılamak artık hareketlilik demek. Hatta belli bir mekanda kalmak yerine, peşpeşe birçok mekan ziyaret edilerek yılbaşı kutlanıyor; meydanlara çıkılıyor. Dinamizm ve gençlik ön planda.

Üstelik yeni yılı karşılama kimileri için öyle bir gün veya geceyle sınırlı değil. Noelden itibaren yeni yıl ve kutlama havasına giriliyor. Büro partileri ve özel mekanlarda düzenlenen partiler yaygınlaştı.

Eskinin dar gruplu ev partilerinin yerini giderek ‘‘açık kapı partiler’’ alıyor. Evdeki partilere insanlar, üçüncü, dördüncü ağızdan çağrılıyor; birbirini tanımayan insanlar biraraya gelebiliyor. Eğlence sabaha kadar sürüyor. Yeni yılın ilk güneşi içki ve dansla karşılanıyor.

Eğlencelerde karnaval ruhu egemen. Rakılı, şampanyalı yılbaşı kutlamaları yerini bol biralı ya da orjinal kokteylli içkilere bıraktı. Giyim kuşam, makyaj da karnaval ruhuna uygun. Maskeli balo tarzı herkesin kostüm seçmesine sık rastlanıyor. Geceye özgü giyinenler olduğu gibi ‘‘Olduğun gibi gel’’ çağrısı da çok popüler.

Moda kutlama türlerinden biri de Bodrum, Çeşme, Antalya gibi yazlık tatil beldelerine gitmek. Parası olanların yılbaşı turları ise Avrupa'nın gözde başkentlerine, kayak merkezlerine kadar uzanıyor.

Tabii bütün bu debdebeye, havai fişekler, ışıklandırılmış sokaklar, çam ağaçları, Noel babalar, milli piyango biletleri ve de ‘‘Yılbaşı kutlamak günahtır’’ nidaları eşlik ediyor. Yine bir yılbaşı ve üçüncü binyıla bir kala yine tipik bir Türkiye hali...

Davetsiz bakanları içeri almadım

Cağaloğlu'nun güzel kızı Müşerref Hekimoğlu, ‘‘Dedikodu tatlı şeydir’’ sütununu yazmaya başladığında yıl 1950 idi. Onun için 1999'un en güzel yanı, 2000'e bir kalması. Çünkü 2000 yılında gazetecilikte 50. yani altın yılını kutlayacak. Hekimoğlu, eski yılbaşı kutlamaları ve balolarını anlattı.

O, 2000 yılını büyük bir özlemle bekliyor. Çünkü yeni yüzyılla birlikte ‘‘en büyük aşkının’’, yani gazeteciliğinin 50. yılını kutlayacak. Cağaloğlu'nun güzel kızı, ‘‘Dedikodu tatlı şeydir’’ sütununu yazmaya başladığında yıl 1950 idi. O gün bugündür koşturan, adı ANKA ajansıyla bütünleşen bir gazeteci; hala Ankara'daki birçok etkinlikte onun gülümseyen gözlerine rastlamak mümkün. Onun için 1999'un en güzel yanı, 2000'e bir kalması. ‘‘Masal yazan aşklara’’ tanıklığını gelecek yüzyıla taşımaya hazırlanıyor. Eskiyen yüzyılın yılbaşı kutlamaları ve balolarını hatırladıkça büyük heyecan duyuyor. Heyecanına eşlik ettik ve nostaljik tura birlikte çıktık...

Unutamadığınız bir yılbaşı anısıyla başlayalım isterseniz...

1966'da da yılbaşı Ramazana rastlamıştı. Yılbaşına birkaç gün kala Sovyet Başbakanı Aleksi Kosigin, Ankara'ya gelmişti. Kosigin soğuk bir adam ama konuşurken ısınıyor. Elçilikteki kokteylde, ‘‘Moskova'da yılbaşı hazırlıkları başladı, ağaçlar ve şehir ışıklarla donanır’’ diyordu. O sırada şampanyalar geldi. Öğleyin Ankara Palas'taki öğle yemeğinde Faruk Sükan, ‘‘Ramazanda öğle yemeği ne demek’’ diye terkedip gitmişti. Nazmiye Hanım, Kosigin'in uzattığı şampanya bardağını aldı, dudaklarına götürdü, ama içmedi. Bu kibar davranışı övgüyle yazmıştım.

Çocukluğunuzdan hatırladığınız ilk yılbaşı kutlaması..

Hatırladığım ilk yılbaşı, Göztepe'deki evimizdeydi. 1930'lardı. Babam ve annem, Cumhuriyet balolarına gidebilmek için dans dersleri almışlardı. O zamanlar vals, çarliston, fokstrot modaydı. Evde güzel çiçek gibi bir sofra hazırlanmıştı. Hindi yoktu, belki Çerkes tavuğu, pilav mezeler vardı. Babam rakı içiyordu. Radyo vardı, alaturka dinlemezdik o zaman. Mesut Cemil izahlı klasik müzik programları yapardı. Alaturka yasaktı.

Gazeteciliğe 1950'de, Hayat dergisinde başlamıştınız. Sanırım o dönemde gazinolardaki kutlamalar değil de ev partileri yaygınlaşmıştı...

Evet, evlerdeki partiler yaygındı. Gece kulüplerindeki eğlenceler sonra başladı. Eski Pera Palas'ın salonlarında düzenlenen yılbaşı gecelerine orkestra da gelirdi. Ev partilerinde insanlar giysilerine çok özeniyorlardı. Erkekler smokin, kadınlar uzun etekli tuvaletler giyiyorlardı. Batılı, modern ortamlardı.

Ev partilerinden belleğinizde kalanları bize aktarabilir misiniz?

Birinin evinde buluşuluyor, güzel yemekler yeniyor, eğleniliyordu. 1950'lerin sonuna doğru Borovalılar'ın evinde bir partiye gitmiştim. Bugünkü Atlas sinemasının orada, büyük salonları olan saray havasındaki bir apartmandı. Saray eşyasıyla döşenmişti. O akşam 100 kadar insan vardı.

Müzik, danslar, orkestra?

Tabii o zaman teyp yoktu henüz. Gramofonda plak çalınıyordu, salonun bir köşesinde piyano vardı. Birlikte şarkılar söyleniyor, içten bir havada eğleniliyordu. Yapay değildi hiçbirşey.

Şarkılar?

O zamanın moda şarkıları söyleniyordu. Tangolar, hafif gece müziği. Belki alaturkalar da vardı. Hatırla ey peri o mesut geceyi... O gece dansı, ev sahibi Nükhet Borovalı valsle açmıştı, İstanbul'un en güzel kızlarındandı. Vals çok modaydı o zaman. Eşi Aziz Borovalı ile değil de H.Şinasi Erel ile vals yapmıştı. Sonra da herkes dansa başlamıştı.

Sofrayı süsleyen yiyecekler arasında hindi var mıydı?

Hindi artık gelmişti. Çünkü bu insanlar Batı ülkelerini görmüş, oradaki gelenekleri bilen insanlardı. Zaten o zamanki sosyete bugünkünden çok farklıydı. Seçkinler mozayiğiydi. O zamanın ünlü doktorları, aydınlar, gazeteciler vardı sosyetede. Paranın gücünün hissedilmediği bir topluluktu.

Geceyarısına özgü davranış kalıpları. Öpüşmek, ışığı kapatmak...

Herkes sevdiği insana, eşine koşup öpüşüyordu. Sonra herkes birbirini kutlardı. Dansa devam edilir, evsahibi hoşluk olsun diye piyango düzenleyebilirdi. İlerleyen saatlerde çorba ikram edilirdi.

Bu renkli isimler içinde politikacılar yok muydu?

1950'lerde bir yılbaşı gecesi hatırlıyorum. Boğazda bir yalı kiralanmıştı. Banka müdürleri, işadamları, profesörler, doktorlar, ünlü gazeteciler vardı. Bir ara iki bakanın geldiğini haber verdiler. Kapıya çıktım. ‘‘Hoşgeldiniz. Çok özel bir parti olduğu için size buyrun diyemiyorum. Zaten eşleriniz de yok yanınızda’’ dedim. Biri Osman Kapani, biri Emin Kalafat. Bir içki ikram ettim kapının önünde. Sonra ‘‘Müsadenizle’’ deyip gittiler.

- Böyle birşey bugün yapılamazdı herhalde...

Şimdi olsaydı kıyamet kopardı. Düşünün bakanları içeri almayan ben gencecik bir gazeteciydim o zaman.

Ama Ankara yılbaşılarında politikacılarla karşılaşmışsınızdır.

Yılbaşı gecelerinde smokinle gelir, Süreyya gazinosunda dans ederlerdi. Zeyyat Ebuzziya, S.Hayri Ürgüplü, Nihat Erim çok güzel dans ederlerdi. İnönü, evinde ailesiyle yemek yerdi. Bazı partililer, yüksek bürokratlar onu kutlamaya giderlerdi. İnönü ailesinden Metin ve Özden Toker, ev partilerine katılırlardı.

DÖRT MOTORLU PAMELA

Ankara'daki yılbaşı kutlamaları İstanbul kadar renkli miydi?

1960'larda, Ankara'da sefaretlerde, muhteşem partiler düzenlenirdi. Masal yazan bir İngiliz sefiresi vardı, Leydi Cally. Müthiş partiler düzenleyen hoş bir kadındı. Şah döneminin İran Büyükelçisi Cemşid Garip de büyük partiler düzenlerdi. Havyarlar, cilavlar, danslar, herşey olurdu. Sovyet Elçiliğindeki partilere gazeteciler falan gitmezdi, onlar kendi aralarında kutlarlardı yılbaşılarını. Alman Büyükelçiliğindeki partilerde büyük bir Noel ağacı olur, altına da herkese hediyeler konurdu.

Ankara'daki ev partileri nasıldı?

Gencay ve Kamuran Gürün, Oran'daki evlerinde yılbaşı partileri düzenlerlerdi. Kimi bir içki, kimi yemek, meze götürürdü, imece usulüydü yani. Oturur şarkılar, şiirler söylerdik. Eski Fransız şarkılarını söyleyen diplomat arkadaşlarımız vardı. Leyla ve Fahir Çelikbaş'ın Cinnah'taki evindeki partiler de renkliydi. Işıklar içinde, noel ağacı gibi görünürdü o ev. Sanatçılar, Ayhan Aydan'ın evinde biraraya gelirlerdi. Ben yılbaşı gecelerini ailemle geçirir, sonra ev partilerini dolaşmaya başlardım.

O ev partilerine kimler katılırdı?

Bakanlar, politikacılar, işadamları değil. Ankara'daki sosyete katılırdı. Diplomatlar, yüksek bürokratlar, aydınlar davet edilirdi. Düzeyli bir topluluktu. Entelektüel bir düzeydi. Evlerde geçen saatlerden sonra bir buluşma yeri vardı, Süreyya. Seçkin bir gazinoydu. Güney Amerikalı orkestralar eşliğinde dans edilir, kahve-konyak içilirdi.

Görkemi dillere destan balolardan söz etmeyi unutmadık mı?

Haklısınız. Ankara Palas ve Golf Kulübü'nde çok güzel balolar düzenlenirdi. Şimdi göbek atılan Ankara Palas salonlarında dans edilirdi.

Dansöz ‘geleneği’ ne zaman başladı? Dansözlerin yayılmasında televizyonlar mı etkili oldu?

Nana adlı bir dansöz vardı. O ünlüydü. Güler kardeşler diye ikizler vardı, müthiş göbek atarlardı. CHP döneminde göbek yoktu. Göbek olayı Demokrat Parti döneminin ortalarında başladı. Celal Bayar, ‘‘Dört motorlu Pamela’’ adı verilen striptiz yıldızını görmek için Ankara Palas'a gelmişti. İniş 1954'ten itibaren başladı. Sonra artık Süreyya'daki eğlenceler sona erdi, o renkli Başkent geceleri bitti.

Karamsar görünüyorsunuz. Şimdi o renklerin solduğuna mı inanıyorsunuz?

Şimdi belki daha renkli ama bence çarpık renkler. Renklerin kimi bozuldu, kimi çok öne çıktı. Herşey çok çıplak. Çirkin bir çıplaklık...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!