Güncelleme Tarihi:
İngiltere'de 12 Mart Perşembe günü hayat normal bir şekilde devam ediyordu. Gazetelerin arka sayfalarını Atletico Madrid'in Anfield Stadı'nı dolduran 50 bin taraftar önünde Liverpool'a karşı aldığı zaferle ilgili haberler süslüyordu.
Gün boyunca, dükkanlar dolu, milyonlarca kişi de evinden işine arabasıyla ya da kalabalık trenlerle ulaşmaya çalışıyordu. Akşam çöktüğünde ise birçok kişi dışarıya çıkmaya başladı. İngiltere'nin dört bir yanında insanlar irili ufaklı birçok etkinliğe katılıyordu.
Her şey olağan akışında görünse de, çok da normal bir zaman değildi. Yeni tür koronavirüs dünya geneline yayılıyordu. Aynı gün İtalya, hayati malzeme satmayan dükkanları kapatmış, İrlanda ve Türkiye de okulların kapanacağını açıklamıştı.
Şimdi geriye dönüp bakıldığında hep aynı soru soruluyor: İngiltere, kısıtlayıcı önlemler almakta geç mi kaldı? Ülkenin dört bir yanında bu dönemde kalabalık etkinliklerin düzenlenmesine devam edilmeli miydi?
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Şubat ayı sonundan bu yana hükümetlere virüsün yayılmasını kontrol altına almak her türlü önleme başvurmaya çağırıyordu. Bazı ülkeler de virüsün yayılmasını baskılamak için test ve takip programlarına hız vermişti.
Ancak, 12 Mart'ta İngiltere test çalışmalarını durdurarak, hasta olanların hastanelere kabul edilmesine odaklanmaya başladı. Bu dönemde, İngiltere'de bilinen koronavirüs vaka sayısı 590'dı. Vaka sayısı bir haftada dört katına çıkmıştı.
Hükümet, "kontrol altına alma" aşamasından "geciktirme" aşamasına geçtiğini açıkladı. Risk düzeyi, yüksek olarak belirlendi ve semptom gösteren herkesten bir hafta boyunca kendini karantinaya alması istendi. Sokağa çıkma kısıtlamaları ise henüz gündemde yoktu.
Başbakan Boris Johnson, Bilim Baş Danışmanı Sir Patrick Vallance ve Sağlık Direktörü Prof. Dr. Chris Whitty, düzenledikleri basın toplantısında okulları açık tutma ve kamuya açık büyük etkinliklerin düzenlenmesine izin vermeyi içeren politikalarını açıkladı. Johnson, bilimsel tavsiyelerin büyük etkinliklerin iptal edilmesinin hastalığın yayılmasında etkili olmayacağına işaret ettiğini söyledi.
Prof. Dr. Whitty, sosyal mesafe kurallarının "çok erken" uygulama sokulmasının insanların bıkmasına ve kurallara uymamasına yol açma riski taşıdığını aktardı. Vallance da "sürü bağışıklığı" kavramından bahsetmeye başladı. Koronavirüsle ilgili olarak, "Herkesin bu virüsü kapsamını engelleyemeyiz ve ayrıca bu da arzu edilebilir bir durum değil. Zira, toplumda belli bir bağışıklık düzeyine ulaşmak istiyoruz. Bu virüsten ileride de kendimizi koruyabilmek için bağışıklığa ihtiyacımız var" dedi.
Johnson, insanların ellerini sık sık yıkamayı unutmamaları gerektiğini tekrarladı. Ertesi gün 10 binlerce insan Altın Kupa yarışlarını izlemek için Cheltenham Hipodromu'na akın etti.
Sir Patrick Vallance, BBC Radio 4'ün Today programına katıldı. Burada, hükümetin yaklaşımının arkasında "zirveyi aşağı çekme" ve insanların çoğunlukla hastalığı "hafif atlattığı" için "belli bir derecede sürü bağışıklığı oluşturarak… daha fazla kişinin bu hastalığa karşı bağışıklık kazanması ve yayılımı azaltma" çabasının yattığını düşündüğünü söyledi. Aynı zamanda, sağlık durumu iyi olmayan kişilerin de bu virüsten korunması gerektiğini aktardı.
Hastalığın daha sonra değil de şimdi yayılmasına izin vermenin "iyi birşey" olup olmadığına ilişkin soruya ise, kısa bir süre zarfında yüksek enfeksiyon rakamlarına ulaşarak, Ulusal Sağlık Hizmetleri'nin (NHS) kapasitesinin zorlanmasını istemediğini söyleyerek yanıt verdi: "Yani, eğriyi düzleştirmekten bahsediyorum. Bunu durduramazsınız. Dolayısıyla, daha düz bir zirve oluşturmanız gerekir. Bu zaman zarfında da daha fazla kişinin bu virüse karşı bağışıklığı oluşacağını ve bu sürecin önleyici bir parçası olacağını beklersiniz."
Geçmişte yaşanan salgınların, virüsü çok güçlü bir şekilde baskılamak için alınan önlemlerin, etkisi azaldığında geri tepme riski taşıdığını ortaya koyduğunu da sözlerine ekledi.
"Sürü bağışıklığı", nüfusun bir hastalığa karşı koruma geliştirdiği noktayı tarif eden tabire verilen isim. Bunu yapmanın iki yolu bulunuyor. Bunlardan ilki aşı. Ancak bugün herhangi bir virüse karşı aşı geliştirilmesinin ne kadar zaman alacağını söylemek mümkün değil.
İkinci yol ise insanların bu virüsü kaparak, topluluk halinde bağışıklık geliştirmeleri. Bu durumda, virüse bir daha maruz kalanların buna karşı bağışık olduğu varsayılıyor. Nüfusun büyük bir bölümünde bağışıklık koruması olması halinde virüsün de yayılamayacağı düşünülüyor.
Ancak burada da iki sorun ortaya çıkıyor. Koronavirüs gibi yeni virüs türlerinde hastalığa yakalanmış olmanın özellikle de hastalığı hafif atlatanlar için ne kadarlık bir koruma sağladığı veya bunun ne kadar sürdüğü bilinmiyor. Ayrıca, nüfusun büyük bir bölümünün bu hastalığı geçirmesi halinde yaşamını yitirenlerin sayısı da binlerce kişiyi bulabilir.
Sir Patrick Vallance, 13 Mart'ta yaptığı açıklamada, toplumda "sürü bağışıklığının" oluşması için nüfusun yüzde 60'ının bu hastalığı geçirmesi gerektiğini söyledi. Bu da İngiltere'de 40 milyon kişiye denk geliyor. Vallance, Sky News'a yaptığı açıklamada, "Toplumun buna bağışıklığı oluşacak ve bu da uzun vadede bu hastalığı kontrol altına alınmasında önemli rol oynayacak" dedi. Bu sözlere ise büyük tepki geldi.
University College London sağlık ve sürdürülebilir kalkınma bölümü öğretim üyesi ve DSÖ anne ve çocuk sağlığı eski direktörü Prof. Dr. Anthony Costello, "İleride nasıl bir fayda sağlayacağı bilinmeyen birşeyin üzerine yakın vadede can kayıplarına yol açabilecek bir politika benimsemek ne kadar etik?" dedi.
DSÖ'den Dr. Margaret Harris, BBC'nin Today programına 14 Mart'ta yaptığı açıklamada, "Bu virüsün bilimsel tarafıyla ilgili yeterli bilgimiz yok. Teorileri konuşabiliriz ama şu anda alınacak önlemlere odaklanmamız gereken bir durumla karşı karşıyayız" diye konuştu.
Aynı gün aralarında matematikçilerden genetikçilere kadar çok sayıda uzmanın olduğu 200'den fazla bilim insanı hükümete, Covid-19'un yayılmasını yavaşlatma için daha katı önlemler almaya çağıran bir mektup yayımladı.
Mektupta, "Bugün itibarıyla yürürlüğe sokulan sosyal mesafe önlemlerinin yetersiz olduğunu düşünüyor ve ek ve daha kısıtlayıcı önlemlerin ivedilikle alınması gerektiğine inanıyoruz" denildi.
Hükümet, doğan tepkilerin ardından açıklamalarından geri adım atmaya çalıştı. Sağlık ve Sosyal Bakım Bakanlığı sözcüsü, Vallance'ın sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyledi. Sözcü, "Sürü bağışıklığı, eylem planımızın bir parçası değil, salgının doğal bir uzantısıdır" dedi.
Aynı günün akşamında Telegraph gazetesinin web sitesi Sağlık Bakanlığı Matt Hancock imzasıyla bir makale yayımladı. Hancock, "Dünyanın önde gelen bilim insanlarının uzmanlığına dayanan bir planımız var. Sürü bağışıklığı bunun bir parçası değil. Bu, bir hedef ya da strateji değil, bilimsel bir konsepttir" dedi.
Sağlık Bakanı, 15 Mart günü BBC'de Andrew Marr ve Sky televizyonunda Sophy Ridge'ın programlarına konuk oldu ve buralarda sürü bağışıklığının hükümetin politikası olmadığının altını çizdi.
Prof. Ferguson önderliğindeki Imperial College raporu, 16 Mart tarihinde yayımlandı. Modellemedeki ilk senaryoda can kaybı 500 bin kişi olarak hesaplandı. Yatıştırma yaklaşımında bile 250 kişinin hayatını kaybedeceği ve Ulusal Sağlık Hizmetleri'nin de kapasitesinin çok üzerine çıkacağı öngörülüyordu.
Raporunun yayınlanmasının ardından geçen yedi gün içerisinde, gelişmeler de hız kazanmaya başladı. 16 Mart'ta hükümet sosyal mesafe kuralını yürürlüğe koydu, 18 Mart'ta okulların kapanacağını açıkladı ve 20 Mart'ta da pub, bar, kafe, restoran, gece kulübü, tiyatro, sinema ve spor salonları kapatıldı.
23 Mart'ta da Boris Johnson'ın yaptığı ulusal sesleniş konuşmasıyla sokağa çıkma kısıtlamaları getirildi. Hayati önem taşıyan malzeme satmayan dükkanlar kapatılırken, halka evde kalmaları çağrısı yapıldı.
Prof. Dr. Ferguson ise hükümete Mart ayı başında sunduğu tahminlerde, yatıştırma stratejisinin izlenmesi halinde can kaybının 305 bin olarak öngörüldüğünü söyledi. 16 Mart'ta yayımlanan raporda can kaybı tahmini 250 bine çekilmesine karşın, Ulusal Sağlık Hizmetleri'nin kapasitesini aşacağı öngörüsü ise korundu.
Sokağa çıkma kısıtlamalarının uygulamaya sokulmasından bu yana dört ay geçti. Bilim insanları halen koronavirüse karşı bağışıklığın ne kadar süreceğini kesin olarak bilemiyor. Ayrıca, etkili bir aşının ne zaman bulunacağını bilen de yok.
Ancak Dr. Hall, İngiltere'nin koronavirüsle mücadele için attığı adımların eninde sonunda sürü bağışıklığını oluşturacağı görüşünde:
"Aşı bulunmadan, umarım bulaş düzeyini düşük tutarak ve bu hastalığı yatıştırmak için alınan temas takip gibi müdahalelerle devam edeceğimizi ve eninde sonunda bir şekilde sürü bağışıklığını kazanacağımızı düşünüyorum."
Prof. Ferguson, baskılama stratejisinin sorununun birçok ülkede çıkış planının olmaması ve aşı bulunana kadar "aynı politikayı sürdürmek zorunda bırakması" olduğunu belirtti.
Şu anda kısıtlamaların kaldırılmasıyla birlikte virüsün yeniden sınırları aşarak, farklı ülkelerde yayılmaya başlamasından korkuluyor.
BBC'ye konuşan bir hükümet sözcüsü, "Her aşamada, Sage ve onun alt komitelerinin tavsiyelerine göre yön aldık ve attığımız adımlar Ulusal Sağlık Hizmetleri'nin virüsün zirve noktasına ulaştığı dönemde bile kapasitesinin aşılmamasını, böylece herkesin her zaman en iyi sağlık hizmetine ulaşmasını sağladı" dedi.
Ancak hükümetin tutumunu eleştirenler, ikinci dalganın ilkinden herhangi bir ders alınmadan gelmesinden endişe duyuyor.