Dijitale bağımlı çocuklar

Güncelleme Tarihi:

Dijitale bağımlı çocuklar
Oluşturulma Tarihi: Eylül 26, 2022 10:59

Çocukların kullandıkları bilişim teknolojileri konusunda Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından gerçekleştirilen “Çocuklarda Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması’ sonuçlarına göre internet kullanımı, 6-15 yaş grubundaki çocuklar için 2013 yılında yüzde 50,8 iken 2021 yılında yüzde 82,7’ye yükseldi.

Haberin Devamı

Elbette bu sonucun ortaya çıkmasında içinde bulunduğumuz pandemi sürecinde ortaya çıkan acil uzaktan eğitim süreçlerinin etkisi yadsınamaz. Nitekim düzenli internet kullanan 6-15 yaş grubundaki çocukların internet aracılığıyla yürüttüğü faaliyetlerde, çevrimiçi derse katılma yüzde 86,2 ile ilk sırayı alırken yüzde 83,6 ile ödev veya öğrenme amacıyla internete başvurma ikinci sırada yer almıştır. Bunu, yüzde 66,1 ile oyun oynama veya oyun indirme, yüzde 61,0 ile paylaşım sitelerinden video izleme, yüzde 55,5 ile İnternet üzerinden sesli veya görüntülü arama yapma izliyor.

OLUMSUZLUKLARA DİKKAT
Bu durumda çocuklara gelecekte ne olmak istiyorsun diye sorduğumuzda Youtuber olmak istiyorum diye cevap vermelerine şaşırmamak gerek… Çünkü ellerindeki dijital nesneler aracılığıyla saniyede 25 görüntü geçiyor gözlerinin önünden… Çocukların zamanlarının çoğunu kapalı mekânlarda, tablet, cep telefonu, bilgisayar, televizyon gibi dijital nesnelerle geçirmesinin birçok olumsuz durumu (NOMO, FoMO, dijital obezite, dijital oyun bağımlılığı, tıkınmalı izleme, şiddet eğilimi, iletişim problemleri, vb.) tetikleyen bir faktör olduğu biliniyor. Bu olumsuz durumları kısaca tanımlayacak olursak NOMO-No Mobile Phone yani cep telefonsuz kalma korkusu, FoMO-Fear of Missing Out ise gelişmeleri kaçırma korkusudur.

Haberin Devamı

Çocuklarda Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması (2021) sonuçlarına göre düzenli cep telefonu kullanan 6-15 yaş grubundaki çocukların yüzde 32,3’ü cep telefonu en az 30 dakikada bir kontrol ettiğini belirtmesi ne yazık ki FoMO durumunu yaşadıklarını destekler niteliktedir. Dijital obezite ‘sağlığı bozabilecek anormal veya aşırı bildirim alımı’, tıkınmalı izleme ise ‘bir oturuşta ya da belirli bir süreliğine oturup birden çok video ve dizileri izleme’ olarak tanımlanmakta. Şiddet eğilimi  karşı tarafa verilen fiziksel ve sözel tepki olarak tanımlanmakla birlikte dijitaldeki karşılığı siber zorbalık olarak karşımıza çıkmakta. Yine TUİK araştırmasından ortaya çıkan sonuca göre düzenli dijital oyun oynadığını belirten 6-15 yaş grubundaki çocukların yüzde 54,3’ü savaş, yüzde 52’si macera ve aksiyon oyunlarını oynadığını belirtmiştir. Bu tür oyunların oynanmasının şiddet eğilimini artırdığını destekleyen araştırma sonuçları bulunmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken çocukların dijital nesneler ve internette ne kadar zaman geçirdikleri değil nasıl zaman geçirdikleridir. Bu süreyi üretken biçimde değerlendiren, dijital içerik üreten çocuklar elbette ki bu sürecin dışında…(*)

Haberin Devamı

KAYGILAR DOĞADAN UZAKLAŞTIRIYOR
Şehirleşmenin getirdiği yapılaşmayla birlikte oyun alanlarının azalması, sokakların güvenilir olmaması, trafik, annelerin ‘çocuğum üşütür hastalanır’, ‘düşer, yaralanır’ kaygıları da maalesef çocukların doğadan uzaklaşmasına ve dijital nesnelere düşkünlüğe yol açıyor. Bir başka deyişle çocukların doğayla teması, doğdukları andan itibaren birçok teknolojik uyarana maruz kalarak, hem yaşam tarzı hem de ebeveynlerin kaygıları nedeniyle giderek azalıyor. Çocukların yeni oyun alanları ise zamanlarının çoğunu geçirdikleri ekranlar ve alışveriş merkezleri. Amerikalı araştırmacı Karsten (2005), yetişmekte olan çocukların yalnızca iç mekanlarda büyütülmesinin ötesinde, evden-okuldan, arabayla-servisle alınıp bırakılmasıyla, satranç, basket, yüzme, dans vb. ebeveynleri tarafından yapılandırılmış, bir etkinlikten diğerine koşuşturulan okul dışı etkinliklere dahil olmasıyla hatta bebek arabası, mama sandalyesi ve pusetler aracılığıyla Jane Clark’ın deyimiyle ‘kutulanmış çocuklar’ olarak yetiştirildiğini belirtmektedir. Peki, ebeveynlerinin çocukluklarında böyle miydi? Bizim zamanımızda diye başlayan cümlelerden nefret etmeme rağmen benim çocukluğum böyle değildi… Babamın çalıştığı kurumun iki şirin bloktan oluşan sekiz dairelik, annelerimizin balkondan balkona bugün ki modern ismiyle FoMO kavramını yaşattığı, günlük olaylardan birbirlerini haberdar ettikleri, küçük lojmanda büyüdüm. Neredeyse her dairede yaşıtım çocuklar vardı. Yaz tatillerinde hava kararıncaya kadar yedi kiremit, yakar top, saklambaç, beş taş vb. sokak oyunları oynar, annelerimizin haydi çocuklar artık eve demesiyle ‘lütfen biraz daha anne” naraları yükselirdi. Bu oyunlar bazen salçalı ekmek, bazen fırından yeni çıkmış bir dilim kek ile kesilse bile sokaklarda geçti çocukluğumuz… Hatta akşam yemeğinden sonra izin kopartabilirsek sevinç çığlıkları atarak yine kendimizi sokakta bulur gündüz yarım kalan oyunlarımızı oynardık… Bu oyunlar sırasında düşer, yaralanır, kalkar biraz sızlanmadan sonra yine kaldığımız yerden devam ederdik. Nitekim kesik bir cam parçasına bastığım için yaralandığımda canımın acısından daha çok birkaç gün arkadaşlarımdan ve sokak oyunlarından mahkûm kalacağım diye çokça ağladığımı hatırlıyorum. Oyuncaklarımız çok değildi bizim, çamurdan pasta yapar üstünü topladığımız çiçeklerle süslerdik, papatyalardan taç yapar, menekşeleri toplayıp annemize getirirdik. Yani demem o ki biz sokakta, doğanın içinde, düşe kalka büyüdük şimdiki çocuklardan farklı olarak. Bizim güçlü arkadaşlıklarımız günümüzde kapalı ortamlarda tablet ve bilgisayar karşısında edinilen, sadece dijital paylaşımlara ortak sanal arkadaşlıklar gölgesinde ne yazık ki...

Haberin Devamı

ÇOCUKLARIMIZ İÇİN BEDELİ ÇOK AĞIR 
Günümüz çocukları artık bitkileri, böcekleri, hayvanları, dereleri, sadece kitaplarda ya da televizyonda görüyor, yediklerinin nereden geldiği hakkında hiç bir şey bilmiyorlar. Patlıcanın ağaçtan toplandığını ifade eden arkadaşım vardı benim… Son yıllarda yapılan araştırmalar doğasızlaşmanın çocuklarımıza bedelinin çok ağır olduğunu gösteriyor. Nitekim İngiltere’de yapılan bir çalışmaya göre çocukların ‘Pokemon’da yer alan Pikachu, Metapod gibi karakterleri tanımakta, yaşadıkları bölgenin doğal türlerini tanımaktan daha başarılı olduklarını ortaya çıkarmıştır (Balmford, Clegg, Coluson ve Taylor, 2002). Amerikalı araştırmacı yazar ve Çocuk ve Doğa Ağı (Children & Nature Network) başkanı Richard Louv (2008) bu olguyu Doğadaki Son Çocuk kitabında ‘doğa yoksunluğu sendromu’ (nature deficit disorder) olarak tanımlıyor. Dünya Sağlık Örgütünce (WHO) yayımlanan Uluslararası Hastalık Sınıflaması (UHS) içerisinde olmayan kavramı Louv (2008), şehirlerde yaşayan çocukların, zamanlarının büyük çoğunluğunu kapalı ortamlarda geçirmeleri sonucunda, doğal ortamda, doğal unsurlar ile ilişki kurmada yersiz korkulara kapılmaları dahası doğada bulunmaktan hoşlanmama eğiliminde olmaları biçimimde tanımlamaktadır. Aynı zamanda doğadan uzaklaşma ve doğaya yabancılaşmanın; duyuların daha az kullanılması, dikkat sorunları, fiziksel ve duygusal hastalıkların oranındaki artışı tetiklediğini aktarıyor Louv… Bilim insanları farklı duyularımızı aynı anda kullanarak algımızın ve sezgilerimizin  daha çok geliştiğini öne sürmekteler. Nitekim TEDMEM’in Mayıs ayında düzenlediği Dijital Obezite Forumu’ndaki konuşmasında “Teknolojiye Karşı İnsanlık” kitabıyla tanınan fütürist yazar Gerd Leonhard, bu konuya dikkat çekerek çocuklarımızın daha fazla doğayla baş başa kalmalarının gerçek uyaranlar açısından çok faydalı olacağını ısrarla belirtmiştir. Dijital nesneler ve içerikleri, görme-işitme olmak üzere sadece iki duyumuza hitap ederken, doğa bizlere beş duyumuzu birden geliştirebileceğimiz bir fırsat sunuyor.

Haberin Devamı

DİJİTAL BAĞIMLILIĞI AZALTMAK İÇİN…
Bu kadar çok dijital nesneyle, dijital içerikle iç içe olan ve onlardan kopamayan çocuklar için doğa yoksunluğu sendromunu aşmaları ve dijital bağımlılıklarını azaltmak için ebeveynler neler yapabilir? Bu sorunun cevabı için yapılabilecekler;

• Çocukların dijital nesneleri ve internet kullanımlarını yasaklamayın. Yasaklar her zaman cazip gelir bunu unutmayın ve doğru kullanımları için rol model olun.

• Çocukların sosyalleşmesi için AVM ya da kapalı oyun alanları yerine doğa içinde bulunan mekânları tercih edin. 

• Çocukların sevdiği bitkileri evde (yerimiz yok demeyin balkonlar bu etkinlik için uygun ortamlar) ya da bahçede yetiştirebilirsiniz.

Haberin Devamı

• Evde balık, kuş, kedi gibi hayvanlar besleyebilirsiniz. Evde beslemek istemezseniz sokak hayvanlarını besleyebilirsiniz.
• Çocuklarınızın gideceği okulları belirlerken Eko-Okullar Programına dahil olup olmadıklarına bakabilirsiniz, çocuklarınızı ‘eko-kulüpler’e yönlendirebilirsiniz.

• Doğadaki etkinlikler çocukların yaratıcılığını geliştirir, stresten uzaklaştırır. Doğayla temas, dikkat eksikliği hiperaktivite sendromu gibi birçok rahatsızlığın belirtilerini azaltır. Doğa döngüsü aceleye gelmediğinden, atılan bir tohumun büyüdüğünü görmek için beklemek gerekir. Bu nedenle, çocuktaki sabır ve hazzı erteleme becerisinin de gelişmesine katkı sağlar.

Hadi bu yaz çocuklarınıza bir iyilik yapın ve tatilinizi yıldızlı oteller yerine doğada kamp yaparak geçirin ve çocuklarınızdaki değişimi gözlemleyin.

*TÜİK verilerinde oranlarda katılımcılar birden fazla seçenek işaretlemişlerdir.

Kaynaklar:
Balmford, A., Clegg, L., Coulson, T., & Taylor, J. (2002) Why conservationists should heed Pokémon. Science. 295 (5564), 2367b. Tuesday, September 3, 2002.

Gerd, L. (Mayıs 2022). Dijital obesity: The future of work & education. TEDMEM Dijital Obezite Forumu

Karsten, L. (2005). It all used to be better? Different generations on continuity and change in urban children’s daily use of space. Children’s Geographies, 3 (3), 275-290.

Louv, R. (2008). Doğadaki son çocuk. TÜBİTAK Yayınları.

Türkiye İstatistik Kurumu-TUİK (2021). Çocuklarda Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması. https://data.tuik.gov.tr

PROF. DR. ADİLE AŞKIM KURT KİMDİR?
Lisans eğitimini Anadolu Üniversitesi Fen Fakültesi İstatistik bölümünde, yüksek lisansını Anadolu Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Uygulamalı İstatistik Ana Bilim dalında, doktorasını ise Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Ana Bilim dalında tamamlamıştır. Halen Anadolu Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi bölümünde öğretim üyesi olan Dr. Kurt’un uluslararası ve ulusal dergilerde basılmış makaleleri, bilimsel toplantılarda sunulmuş bildirileri, yayınlanmış kitap bölümleri ve editörlükleri bulunmaktadır. Ulusal düzeydeki projelerde yürütücü ve araştırmacı olarak görev alan Dr. Kurt’un ilgi alanları teknoloji-insan ilişkisi, dijital okuryazarlıklar, teknoloji entegrasyonu ve eğitim istatistiğidir.

BAKMADAN GEÇME!