‘Çeviri kitaplar farklı kültürü nasıl aktarır? Aktarmalıdır?’

Güncelleme Tarihi:

‘Çeviri kitaplar farklı kültürü nasıl aktarır Aktarmalıdır’
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 30, 2021 10:59

Kültürün pek çok tanımı olsa da tanımların ortak paydasını “bir toplumun tarih boyunca yaptığı, ortaya koyduğu her şey” oluşturur. TDK kültürü, “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, hars, ekin” şeklinde tanımlanıyor.

Haberin Devamı

Kültür, bir toplumun ortak paydasındaki din, dil ve edebiyat, gelenek ve görenekler, giyinme, ifade biçimleri, yeme-içme alışkanlıkları, yaşam biçimi, değer sistemleri, ekonomi, hukuk, politika… gibi pek çok kavramı bünyesinde barındırır. Kültürü oluşturan bu kavramlar üzerinde uzlaşı sağlayan, bu kavramları benimseyen bireyler, aynı kültürden sayılır. Kültür, varlığını borçlu olduğu insanı, değer yargılarından davranışlarına, inançlarına, düşünce biçimine, olayları ve nesneleri algı biçimine, alışkanlıklarına… kadar etkileme, sınırlandırma, kontrol etme ve şekillendirebilme gücüne sahiptir. Yani her birey aslında kültürün bir nevi esiridir.

Ülkelerin siyasi sınırları vardır. Ancak dillerin ve kültürlerin sınırları yoktur. Küreselleşmeyle toplumlar arasındaki etkileşim hem çeşitlenmiş hem de artmıştır. Bu da 21’inci yüzyılda daha ileri kültürle lehine bir durum oluştururken dünyadaki pek çok kültürü de tehdit eder hâle geldi. Zira insan biyolojik olarak evrensel olsa da kültürler evrensel değildir. Türkü, Türk yapan Alman’dan İngiliz’den, Fransız’dan, Arap’tan farklı kılan sahip olduğu kültürel özelliklerdir. Dolayısıyla Türk, Alman, Fransız; genlerin ve biyolojik insanın değil, kültürel insanın niteliğidir.
Geçmişte her kültür kendi doğal coğrafyasında kendine ait dil aracılığıyla tekrar edebilme, aktarılabilme imkânına büyük oranda sahipti. Ancak günümüzde küreselleşmeyle birlikte ileri kültürlerin ürettiklerinin diğer kültürlerce yoğun bir şekilde tüketilmesi kültürler arasındaki sınırların da zayıflamasına hatta pek çok alanda ortadan kalkmasına neden oldu.

Haberin Devamı

KÜLTÜR VE BİLGİ
Dünyada gelişmiş, izole bir kültür yoktur. İnsan hem kendi dönemine kadar neslinin biriktirdiği hem de çağdaşlarının ürettiği bilgiye muhtaç bir canlıdır.. Geçmişten günümüze halklar, etkileşime girdikleri diğer kültürlerin yazıyla korudukları, biriktirdikleri bilgileri kendi dillerine tercüme ederek kültürlerine kazandırma, kültürlerini geliştirme yoluna gitmişlerdir.
Bir kültürün ulaştığı bilgi düzeyi ile gelişmişlik düzeyi arasında doğrudan ilişki vardır. Dolayısıyla geçmişe gittikçe coğrafyanın ve inanç sisteminin özellikleri çerçevesinde gelişen, birbirlerine yakın olan kültürlerin oranı daha fazla iken, insanlığın, “en fazla değişen ve en fazla değiştiren” sanayi toplumu ve bilgi toplumu düzeylerine ulaşmasıyla kültürler arasındaki fark ciddi düzeyde açılmaya başlamış; kültürlerin bilgi alışverişi geçmişe göre çok daha fazlalaşmıştır. Bu durum evrensel bilginin ve standartların paylaşımı açısından toplumlara ciddi düzeyde avantajlar sağlarken, özellikle dinî ve millî değerleri tehdit eden pek çok istenmeyen kavramın kültürlere aktarımını beraberinde getirdi.

Haberin Devamı

TEMEL KONULARDA İFADE BİÇİMLERİ AYNI
Fen bilimleri ve sağlık bilimleri büyük oranda evrensel konuları içerdiği için bunlarla ilgili yapılan tercümeler dünyada herhangi bir kültür için tehdit oluşturmamaktadır. Zira fen bilimleri ve sağlık bilimleriyle ilgili temel konular bütün dünyada hemen hemen aynıdır. Bunlara dair bilgiler dünyada büyük oranda aynı cümlelerle ve aynı kelimelerle ifade edilir, öğretilir. Oysa sosyal bilimlerin konuları dünya ülkelerinde aynı değildir. Her ülkede evrensel doğrularda ortaklıklar olsa da detay tamamen farklıdır, ülkelerin ideal vatandaş modelini yetiştirmeye, kültür aktarımına yöneliktir. Bu konu ülkelerin eğitim sistemlerindeki fen bilimleri, sağlık bilimleri ve sosyal bilimlerle ilgili programları ve ders materyalleri karşılaştırılarak daha iyi anlaşılabilir.
Her dilin arkasında bir kültür vardır. Yani her doğal dil aynı zamanda bir kültür dilidir. Kültürler ulaştıkları maddi, manevi bütün kavramları dil aracılığıyla sözcüklerle işaretler ve dil yaşadığı sürece kültür, kültür yaşadığı sürece de dil yaşar. Dolayısıyla özellikle sosyal bilimlerle ilgili her tercüme aynı zamanda birtakım kültürel kavramın başka bir kültüre aktarımı anlamına gelir. Zira her yazarın bir kültürü, zamanı ve mekânı; her eserin de dayandığı bir kültürel ortam vardır.
Her ana dili yaşadığı / kullanıldığı sürece nesillerin ulaştığı bilgiyi aktarmayı sürdürür. Ancak bir toplumda her bireyin dünyadaki gelişmiş kültür dillerinin ürettikleri bilgiye ulaşma ve onlardan istifade etme imkânı yoktur. Bu yüzden söz konusu eserleri tercüme yoluyla dile / kültüre kazandırma yoluna gidilir.

Haberin Devamı

Sosyal bilimlerle ilgili yapılan aşağı yukarı her tercüme faaliyetinde kaynak kültür ve hedef kültür arasındaki kültürel farklılıklarla karşılaşmak mümkündür. Çevirmenler, çoğu çeviri faaliyetinde kendilerini gizlerler ve konunun durumuna göre işlevsel çeviri, motamot çeviri, satır altı çeviri, çıkarma, yerlileştirme, yabancılaştırma, not veya dipnot kullanma, ekleme ya da tırnak işareti içinde gösterme gibi metotları kullanırlar. Kaynak dildeki kültürel kavramın hedef dilde doğrudan bir karşılığı olmadığı durumlarda ise konunun kültürler açısından önemine, durumuna göre hareket edilmeli. Eğer konu inanç sistemi gibi kültürün sinir uçlarını harekete geçirecek bir kavram değilse hedef dilde uyarlama ya da en yakın kavram işaretinin kullanımı tercih edilebilir. Ancak konu inanç sistemi, gelenekler gibi alanlarla ilgiliyse ve hedef dilde bu kavramı karşılayacak bir kavram işareti yoksa bu durumda sözcüğün kavram karşılığı açıklanmalı ve kaynak dildeki sözcük aynen kullanılma yoluna gidilmelidir. Konunun durumuna göre çevirmen bu noktada tercihte bulunmak durumunda kalır.. Konuya göre kaynak metin bazen yerlileştirilir, bazen yabancılaştırılır. Zira her çeviri kendi içinde kaynak kültüre ait birtakım kültürel özellikleri hedef kültüre aktarır ve zamanla bunların bilinmesine ve hatta bir kısmının benimsenmesine de vesile olabilir. Bu süreç kültürel özelliğin niteliğine göre hedef kültürün gelişmesine de bozulmasına da neden olabilir.

Haberin Devamı

KALIPLAŞMIŞ DİL ÖĞELERİ KRİZ YARATIR
Kültürel kavramların çevirisinde karşılaşılan önemli zorluklardan biri de çevirilerin kriz noktalarını teşkil eden ögelerden olan atasözü, deyim gibi kalıplaşmış dil ögelerinin hedef dile aktarımıdır. Atasözleri ve deyimler tarihî süreçte bir dilde fonetik ve morfolojik olarak en az değişime uğrayan kültürel kodlardandır ve bir kültürün ilgili kavramı algı biçimini de yansıtır. Her atasözü ve deyimin de her dilde atasözü ve deyim olarak karşılığı yoktur. Bu durumda çevirmen atasözü ya da deyimin kavram karşılığını net olarak anlayabilmek için gerekirse kaynak dile / kültüre bakmalı; hedef dilde de uygun atasözü ya da deyim varsa kullanmalı; yoksa da aynı anlamı farklı ifadelerle, mesaj kaybı olmaksızın aktarabilmelidir.

Haberin Devamı

KAYNAK KÜLTÜR DE HEDEF KÜLTÜR DE BİLİNMELİ
Eğer bir tercüman kaynak dilin kültürüne kendi kültürü kadar hâkim değilse bilgiyi hedef dile birtakım eksikliklerle ya da yanlışlarla aktarır, bu durumda da eser yazarından, kültüründen kopar ve tercüme edenin algısıyla oluşmuş başka bir çalışma hâline gelir; yani mesaj yazardan ve kültüründen koparılır. Her tercüme eser iki kültürün sınırında yer alır ve kültürlerin paydasını oluşturur, genişletir. Kültürlerden kültürlere aktarılan eser sayısı arttıkça kültürlerin birbirlerini tanıma, doğru algılama, sağlıklı politika geliştirme düzeyleri de artar.
Sosyal bilimlerle ilgili tercümelerde tercümanın kaynak kültüre de hedef kültüre de hâkim olması, olmazsa olmaz kriterlerin başında gelir. Zira kültür bir milleti oluşturan bireylerin ortak paydasıdır ve milleti oluşturan bireyler olayları ve dünyayı sahip oldukları kültürleri aracılığıyla algılarlar. Yani kültür bir nevi gözlük gibidir; size neyi, nasıl gösterirse siz o kavramı öyle algılarsınız. Mesela bir Türk, kimliğini kazandıktan sonra elli yıl da Hindistan’da kalsa, Hintçeyi C2 düzeyinde de öğrense, bir ineği gördüğünde bir Hindu’nun hissettiklerini asla hissedemez.

ÇOCUKLARA KİMLİK KAZANDIRIR
Bir tercüme faaliyeti gerçekleştirilirken kaynak dilin ve hedef dilin fonetik, morfolojik, sentaktik, semantik… özelliklerini iyi derecede bilmek her ne kadar ön şart gibi görünse de konuyla ilgili terminolojiye hâkim olmak ve her iki dilde de konuya dair kültürel kodları bilmek de en az dil bilgisel kavramlar kadar önemlidir. Yani kültürler arası çeviri, diller arası çevirinin çok çok ötesinde diller ve kültürler arasında bir iletişim kanalı, dillerin ve kültürlerin zenginliğinin paylaşıldığı bir zemin oluşturur.
Kültürel çeviride dikkat ihtiyaç ve hedef kitle daima göz önünde bulundurulmalıdır. Mesela çocuk edebiyatı ürünlerinin çevriminde hedef kitle kimlik kazanma sürecindeki çocuklar olduğu için ya evrensel konuların, değerlerin işlendiği kitaplar tercih edilmeli ya da çeviri sırasında yerlileştirmeye gidilmelidir. Aksi takdirde çocukların kimlik ve millî kültürü kazanma süreci olumsuz etkilenebilir.

NELER YAPILABİLİR?
Sonuç olarak dile dayalı kültürlenme tek taraflı bir oluşum değildir. Yerel kültürlerle farklı kültürlerin ve evrensel kültür ögelerinin karşılıklı etkileşimi tarih boyunca hep olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Farklı kültürlerin özellikle edebî eserler ile tanınması uzun vadede kültürlerin ortak alanını genişleteceği gibi karşılıklı hoşgörü kültürünün gelişimini de sağlayacaktır.
• Çocuk edebiyatı ürünleri için farklı kültürlere ait eserlerin seçiminde bilginin, bakış açısının, estetiğin, dil ve kültürle birleştirilerek harmanlandığı hedef kültürü olumsuz etkilemeyecek nitelikteki eserler tercih edilmelidir.
• Çeviri eserlerde yer verilen ve hedef kültürle örtüşmeyen farklı yaşam şekillerinin, inançların vb. özendirici değil, bilgi verici, tanıtıcı olmasına dikkat edilmelidir. Burada kültür aktarımında amacın hedef kültüre farklı kültürleri empoze etmek değil, tanıtmak ve aynı zamanda bireyin kendi kültürünün de özelliklerinin farkına varmasını sağlamak olduğu bilinmelidir.

PROF. DR. OSMAN MERT KİMDİR?
Mersin’in Erdemli ilçesinde dünyaya gelen Osman MERT, ilk ve orta öğrenimini Erdemli’de tamamladı. 1994 yılında Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü'nden mezun oldu. 1994 yılında Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü’nde “Araştırma Görevlisi” olarak göreve başladı. 1996 yılında "Türk Dili Uzmanı"; 2002 yılında "Türk Dili Doktoru" unvanını aldı.

  • Gürcistan Cumhuriyeti’nde Yaşayan Türkler’in Dünü ve Bugünü (Eğitim, Dil, Edebiyat, Tarih, Etnoloji ve Yüzey Araştırmaları)
  • Türk Kültüründe Yazı Kavramının Gelişimi; Güney Türkistan, Kafkaslar ve Avrupadaki Türk Yazıtları ve Turfan ve Komşu Bölgelerdeki Runik Yazıtlarla İlgili Epigrafik ve Fotogrametrik Araştırmalar
  • “Türk Dünyası Vatandaşlığı” Ders Programı Geliştirilmesi ve Etkililiğinin Değerlendirilmesi
  • Nahçıvan –Erzurum İpek Yolu Güzergâhındaki Türk Kültür ve Uygarlık Eserlerinin Araştırılması
  • Çin Halk Cumhuriyeti, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Rusya Federasyonu’ndaki Yazıtlarla İlgili Epigrafik ve Fotogrametrik Araştırmalar adlı projelerde araştırmacı olarak çalıştı.

2007-2008 öğretim yılında Moğolistan Millî Üniversitesi Yabancı Diller ve Kültürler Fakültesi Türkoloji Bölümünde çalıştı. Aynı dönemde Moğolistan Millî Üniversitesi Yabancı Diller ve Kültürler Fakültesinde Moğolca Hazırlık Programı’nı bitirdi. 05.01.2011 tarihinde “Türk Dili / Köktürkçe” alanında Doçent; 2016 yılında da Profesör oldu.

2012-2016 yılları arasında Atatürk Üniversitesi Dil Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi; Orta Doğu ve Orta Asya – Kafkaslar Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüklerini ve Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdür Yardımcılığı görevlerini yürüttü.

2013 yılında Türk Keneşi (Konseyi) Türk Üniversiteler Birliği Yüksek Öğretim Alanı Oluşturma Yönergesi Hazırlama Komisyonunda görev alan Osman MERT, 2019’dan bu yana Türk Dil Kurumu Bilim Kurulu Üyesidir.

Hâlen Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Ana Bilim Dalında öğretim üyesi olarak görev yapan Osman MERT, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürlüğünü de yürütmektedir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!