Salinger’a ağıt: iPad kazandı

Güncelleme Tarihi:

Salinger’a ağıt: iPad kazandı
Oluşturulma Tarihi: Şubat 24, 2010 13:48

Yaklaşık bir aylık gecikmeyle yayınlanan, yâni gündemi ıskalayan bir yazı bu... Amerikalı yazar J.D. Salinger’ın ölümünün, dünya için ne ifade ettiğine dair bir yazı... Küresel köyün münzevi kavalcısının, peşine taktığı çocuklarla terkettiği postmodern şehirde, arkasında bıraktığı “iPad” ile ilgili bir yazı...

Haberin Devamı

ekizilkaya@hurriyet.com.tr

 

27 Ocak 2010’da iki meşum hadise yaşandı.

Amerikalı yazar Jerome David Salinger, 91 yaşında hayata gözlerini yumdu. Salinger, 1951 tarihli “Catcher in the Rye” (Türkçe’de “Gönülçelen” veya “Çavdar Tarlasında Çocuklar”) adlı romanıyla dünya çapında üne kavuştuktan sonra şöhreti reddederek 60 yıl boyunca münzevi bir hayat yaşamış, başyapıtı hâlâ her yıl 250 bin adet satmasına rağmen 1980’den beri röportaj vermemiş, tek bir renkli fotoğrafı bile çekilememişti.

Aynı gün, Apple firması, uzun süredir beklenen tablet bilgisayarı ‘iPad’i tanıttı. Firmanın kurucusu Steve Jobs, iPod ve iPhone’un ardından “minimalist estetiğin” tüketim kültüründeki üçüncü “idolü” olmaya namzet bu cihazı, alâmet-i fârikası olan boğazlı siyah kazağını kot pantolonun içine sokmuş halde, ballandıra ballandıra dünyaya anlattı.

Haberin Devamı

* * *

Salinger’ı tahlil eden edebiyat eleştirmenleri, genellikle onun eserlerindeki “teen angst” (ergen öfkesi) temasına takılıp kalırlar.

Oysa Salinger sadece modern dünyanın “sahte” insanlarına karşı öfke dolu olan gençleri değil, maddi âlemin tornasından geçerken masumiyetlerini kaybeden, yâni “modern birey” haline gelen bütün çocukları anlatır.

Olağanüstü doğal” diyaloglarında çocukları ve gençleri konuştururken, “tüketimci gösteri toplumunun” gerçekliğine “metafizik” (hatta dinsel ve doğacı) bir eleştiri getirir hep. Hollywood’dan istihdam piyasasına, evlilikten okula dek tüketim toplumunun her kurumu bu “çocuksu” eleştiriden nasibini alır. Mesela Çavdar Tarlasında Çocuklar’da şu ifadeler geçer (sf. 127):

“Arabalar, örneğin” dedim. Ama çok sakin bir sesle söyledim bunu. “Örneğin insanların çoğu arabaları için deli oluyorlar. Arabaları hafifçe bile çizilse üzülüyorlar, durmadan kilometre başına ne yaktıklarını konuşuyorlar. Arabalarını aldıkları gün, başlıyorlar daha yeni bir arabayla nasıl değiştiririz diye düşünmeye. Ben, eski arabaları bile sevmiyorum. Beni hiç ilgilendirmiyor arabalar. Lanet bir atım olsa, daha iyi. Atlar en azından insana yakın, Tanrı aşkına...”

Haberin Devamı

 

Kitaplarının telif haklarından milyonlarca dolarlık gelir elde etmesine karşın modern dünyanın tüm imkânlarını elinin tersiyle itip, ormanda küçücük bir ahşap kulübeye yerleşerek uzun hayatını orada tek başına tamamlamayan “aykırı” bir yazardan duymanın şaşırtmadığı ifadeler bunlar...

* * *

Çoklu dokunmatik geniş ekranı, kullanıcı dostu arayüzü ve benzersiz yazılım olanaklarıyla iPad, her ortamda internete girmeye, müzik dinlemeye, film izlemeye ve ekitap okumaya imkân sağlayan bir cihaz olarak, teknik eksikliklerine rağmen yere göğe sığdırılamadı.

Apple’ın gayriresmi blog sayfası olan TUAW’dan Erica Sadun da iPad’i öven son yazısında, 2008 yılında kaleme aldığı şu ifadeleri hatırlatıyordu: “Cep telefonları ve tablet bilgisayarlar, tamamen kendimizi özgürleştirmemizle ilgilidir.”

Haberin Devamı

Bu gerçekten böyle mi?

Dünyanın hızla küreselleştiği çağımızda, iletişimin dev bir ağ yaratması ve tüm kılcal damarlarıyla toplumun her tabakasını kat ederek bireyi bu kadar sarmalaması, sâhiden de bizi özgürleştiriyor mu?

Mesela yeni iletişim olanakları sunan Twitter ve Facebook, iletişimi hakikâten kolaylaştırdı mı, yoksa onu aşırılaştırarak anlamını yitirmesine mi yol açtı?

Ve yeni bir “tüketim ikonu” olarak iPad, gerçekten de, “minimalist” biçiminin müjdelediği gibi sâdeleştirilmiş bir gündelik hayatı kolaylaştıracak bir hoşluk mu, yoksa bireyi daha da yabancılaştıracak, “asosyal” değil ama “desosyal” bir meta fetişi mi?

* * *

Kanadalı iletişim gurusu Marshall McLuhan, matbaa ile oluşan modern toplumun, elektronik iletişim çağıyla birlikte devrim yaşadığını, dünyanın “küresel bir köy” haline geleceğini ve bu yolla “modern bireyciliğin” yerini “postmodern bir kabileciliğin” alacağını öne sürmüştü. Ancak McLuhan, önceleri heyecanla ve “özgürleştirici” bir şeymiş gibi bahsettiği iletişim temelli bu toplumsal dönüşüme, ömrünün son yıllarında şüpheyle bakar oldu.

Haberin Devamı

Gerçekten de bugün Twitter’a baktıkça, “küresel şehir” yerine bir “küresel köy” yaratıyor olmamızın bizi endişelendirmesi gerekmiyor mu? Guy Debord’un da işaret ettiği gibi, “köylere özgü o aşağılık gözetim, sıkıntı, tecrit ve dedikodu kültürünü” yeniden icat etmekten başka ne yaptık? Facebook ve Twitter, biz gazeteciler için (ama özellikle de magazinciler) uçsuz bucaksız bir haber kaynağı olmasının ötesinde genel olarak topluma ne kazandırıyor?

Ve medyanın herhangi bir mesaj taşımaktan öte, bizzat ve bilfiil bir mesaj olduğu düşünülürse, Facebook ve Twitter gibi hizmetler için bir tür amplifikatör vazifesi görecek iPad ve ardılları nasıl olup da bizi özgürleştirecek? Artan bir konformizm içinde kendimize ve topluma daha da fazla yabancılaşmaktan başka ne geçecek elimize?

Haberin Devamı

Leonard Cohen’in şarkısındaki ifadeyle, tıpkı iPhone ve iPad ekranlarında parmak dokunuşlarıyla çevrilen sanal fotoğraf albümü sayfaları gibi:

Herşey kayacak, kayacak her yöne

Artık hiçbir şeyi, hiçbir şeyi ölçemezsin

Dünyanın kar fırtınası, eşiği çoktan geçti

Ve ruhun düzenini tersine çevirdi bile.

* * *

Kısacası Salinger ve iPad, birbirlerine zıt iki dünya görüşünün cisimleşmiş simgeleri bence...

Salinger’ın sahneden çekildiği gün, iPad sahneye çıktı ve geleceğin kime ait olduğunu herkese gösterdi.

 Yazmayı seviyorum, ama sadece kendim için yazıyorum” diyen Salinger’ın başkasına göstermek istemediği kitap sayfaları, kendi aksine metanın dayanılmaz cazibesine muhtemelen direnemeyecek olan vârislerinin cevazıyla, milyonlarca okuyucu tarafından iPad ekranında çevrilmeye başlayacak artık.

Bu yüzden o geleceğin insanlık adına ne kadar hayırlı olacağına dair şüpheler kaldı geriye...

Yeni medyanın getirdiği aşırı iletişimin, son tahlilde iletişimi yok ettiğine dair “aşkın hakikâte” dikkat çeken münzevi ise, küresel köyün kavalcısı kılığında, uçurumdan kurtarmak istediği çocukları peşine takarak çekip gitti ve dünyayı hem kendi benliklerine, hem de topluma yabancılaşmış sahte yetişkinlere bıraktı.

Meftanın, “Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar” adlı eserinde aktardığı o kıssayla bitirelim (sf.50):

Bir Zen Budizmi ustasına sormuşlar vaktiyle, “Bu dünyada en değerli şey nedir” diye. Usta, “Ölmüş bir kedidir” demiş; çünkü kimse ona bir fiyat biçemezmiş.

 

 

Not: iPad’in gelecek ay 499 dolarlık fiyat etiketiyle piyasaya sürülmesi bekleniyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!