Mariupol cehenneminde 20 gün! Ruslar onların peşindeydi, o iki gazeteci anlattı: "Etrafımız sarılmıştı"

Güncelleme Tarihi:

Mariupol cehenneminde 20 gün Ruslar onların peşindeydi, o iki gazeteci anlattı: Etrafımız sarılmıştı
Oluşturulma Tarihi: Mart 23, 2022 14:54

Rusya'nın Ukrayna işgalinde en ağır yarayı alan şehirlerin başında Mariupol geliyor. Şehirde yaşanan insanlık dramını dünya günlerce Ukraynalı gazeteciler Mstıslav Çernov ve Evgeni Maloletka'nın gözünden izledi. Ne var ki sonunda onlar da şehri terk etmek zorunda kaldı ve artık Mariupol'da ne olup bittiğini kimse bilmiyor. Çernov, Mariupol cehenneminde geçirdikleri 20 günü bütün çıplaklığıyla anlattı...

Haberin Devamı

Ruslar peşimize düşmüştü. Ellerinde bir isim listesi vardı ve listede bizim isimlerimiz de yer alıyordu. Etrafımız sarılmıştı.

İki haftayı aşkın zamandır Rus askerlerinin Mariupol'daki kuşatmasını kayda geçiriyorduk ve şehirde bizim dışımızda uluslararası basın kuruluşları için çalışan bir gazeteci kalmamıştı.

Silahlı adamlar koridorlarda dolaşmaya başladığı sırada hastanenin içinden haber yapıyorduk. Cerrahlar, kamuflaj olarak giyebilmemiz için bize beyaz önlükler vermişti.

Şafak vakti bir anda on iki kişilik bir asker grubu içeri daldı. "Gazeteciler nerede?" diye bağırıyorlardı.

Kollarında Ukrayna'yı sembolize eden mavi bant vardı. Kılık değiştirmiş Ruslar olabilecekleri ihtimali de aklımdan geçiyordu ama yine de bir adım öne çıkıp kendimi tanıttım. "Sizi buradan çıkarmak için geldik" dediler.

Haberin Devamı

Dışarıdan gelen makineli tüfek ve ağır silah sesleri, ameliyathanenin duvarlarını sarsıyordu ve içeride kalmak daha güvenli gibi görünüyordu. Ama Ukraynalı askerlere bizi de yanlarında götürme emri verilmişti.

Bize sığınak sağlayan doktorları, bombardıman altındaki hamile kadınları ve gidecek başka yerleri olmadığı için koridorlarda uyuyan insanları terk edip koşarak caddeye indik. Onları arkamızda bıraktığımız için kendimi berbat hissediyordum.

Mariupol cehenneminde 20 gün Ruslar onların peşindeydi, o iki gazeteci anlattı: Etrafımız sarılmıştı

Mstıslav Çernov

"SİZİ YAKALARLARSA BÜTÜN ÇABALARINIZ BOŞA GİDECEK"

Dokuz, belki de on dakika... Bombardımanla yıkılmış apartmanlar arasından geçen yollarda sonsuzluk kadar uzun bir süre. Bombalar yakınımıza düştükçe kendimizi yere atıyorduk. Zaman birimimiz iki bomba arası olmuştu, vücutlarımız gerilmişti, nefesimizi tutuyorduk. Vücudum şok dalgası üstüne şok dalgasıyla sarsılırken ellerim buz gibi oldu.

Bir binanın girişine ulaştık. Ardından zırhlı araçlar bizi buradan alıp hemen karanlık bir bodrum katına götürdü. Ukraynalıların neden bizi hastaneden çıkarmak için askerlerinin hayatını riske attığını da ancak o zaman öğrenebildik.

Haberin Devamı

Birkaç gün önce tanıştığımız bir polis memuru, "Sizi yakalarlarsa kamera karşısına oturtup burada çektiğiniz her şeyin bir yalan olduğunu söylemeye zorlayacaklar. Bütün çabalarınız, Mariupol'da yaptığınız her şey boşa gidecek" dedi.

Daha önce bize ölmek üzere olan şehrinin durumunu dünyaya göstermemiz için yalvaran polis memuru, şimdi Mariupol'u terk etmemiz için yalvarıyordu. Bize şehirden ayrılmaya hazırlanan binlerce hasar görmüş otomobili işaret etti. Takvimler 15 Mart'ı gösteriyordu. Buradan sağ salim çıkıp çıkamayacağımıza dair hiçbir fikrimiz yoktu.

Mariupol cehenneminde 20 gün Ruslar onların peşindeydi, o iki gazeteci anlattı: Etrafımız sarılmıştı

"ZAVALLI ÜLKEM"

Ukrayna'nın Rusya sınırına 32 kilometre mesafede bulunan Harkiv şehrinde bir lise öğrencisi olduğum yıllarda, okul müfredatı kapsamında silah tutmayı öğrenmiştim. Ama bu eğitimi manasız buluyordum. Çünkü Ukrayna'nın çevresinin dostlarla çevrili olduğunu düşünüyordum.

Haberin Devamı

O günden beri, Irak'ta, Afganistan'da, Dağlık Karabağ'da savaş muhabirliği yaptım. Yaşanan yıkımları dünyaya birinci elden anlatmaya çalıştım. Ama geçtiğimiz kış önce Amerikalılar ardından da Avrupalılar Kiev'deki büyükelçilik çalışanlarını tahliye edince ve Rusya'nın memleketimin yanı başına yaptığı asker yığınağıyla ilgili haritalara dikkatle bakınca, aklımdan geçen tek şey "Zavallı ülkem" oluyordu.

Savaşın ilk günlerinde, Ruslar Harkiv'in dev Özgürlük Meydanı'nı bombaladı. Burası 20'li yaşlarıma kadar zamanımın çoğunu geçirdiğim bir yerdi.

Mariupol cehenneminde 20 gün Ruslar onların peşindeydi, o iki gazeteci anlattı: Etrafımız sarılmıştı

"SAVAŞ SABAH 4.30'DA BAŞLADI"

Rus güçlerinin doğudaki liman şehri Mariupol'u Azak Denizi kıyısında olduğundan stratejik bir hedef olarak göreceğini biliyordum. O nedenle 23 Şubat akşamı, uzun zamandır birlikte çalıştığım meslektaşım, Ukraynalı Associated Press fotoğrafçısı Evgeniy Maloletka'nın beyaz kamyonetine atlayıp Mariupol'a doğru yola çıktık.

Haberin Devamı

Yolda giderken yanımıza yedek lastik almamış olduğumuzu fark edince endişelendik ve internetten bize gece yarısı lastik satacak birini bulduk. Ona ve sabah kadar açık marketin kasiyerine savaşa hazırlandığımızı söyledik. Bize deliymişiz gibi baktılar.

Mariupol'a sabah 3.30'da giriş yaptık. Savaş bir saat sonra başladı.

Mariupol'daki yıkım, MAXAR şirketinin yayımladığı uydu görüntülerinde çok net bir biçimde görülebiliyor. İsten kararmış şehirde bazı binaların hâlâ yanmakta olduğu yükselen duman bulutlarından anlaşılabiliyor.

Mariupol cehenneminde 20 gün! Ruslar onların peşindeydi, o iki gazeteci anlattı: Etrafımız sarılmıştı

Mariupol'daki yıkım, MAXAR şirketinin yayımladığı uydu görüntülerinde çok net bir biçimde görülebiliyor. İsten kararmış şehirde bazı binaların hâlâ yanmakta olduğu yükselen duman bulutlarından anlaşılabiliyor.

"ÖNCE ELEKTRİK VE SU KESİLDİ, SONRA İLETİŞİM KANALLARI KAPANDI"

Mariupol'da yaşayan 430 bin kişinin yaklaşık dörtte biri, savaşın ilk günlerinde henüz fırsatları varken şehirden ayrıldı. Ancak savaşın yaklaşmakta olduğuna inanan insan sayısı çok azdı ve birçoğu hatasını anladığında iş işten çoktan geçmişti.

Ruslar attıkları bombalarla elektriği, suyu, gıda tedarik yollarını ve nihayetinde cep telefonu, radyo ve televizyon kulelerini kullanılamaz hale getirdi. Şehirdeki birkaç gazeteci son bağlantılar kopmadan ve tam bir abluka kurulmadan Mariupol'dan çıktı.

Haberin Devamı

Bir abluka esnasında bilgi akışı olmaması iki amaca hizmet ediyor.

Birincisi kaos. İnsanlar ne olduğunu bilmediklerinde paniğe kapılıyor. Ben başlangıçta Mariupol'un nasıl bu kadar kolay çözüldüğünü anlayamamıştım. Şimdi bunun iletişim yoksunluğundan olduğunu biliyorum.

İkinci amaç ise cezasızlık. Bir şehirden bilgi akışı olmadığında, yıkılmış binaların ve ölen çocukların fotoğrafları olmadığında, Rus güçleri ne isterlerse yapabileceklerdi. Biz olmasaydık hiçbir şey olmayacaktı.

Bu nedenle gördüğümüzü dünyaya gönderebilmek için böylesi riskler aldık ve Rusya'yı bizi avlamaya yetecek kadar kızdıran da bu oldu.

Daha önce asla ama asla sessizliği kırmanın bu kadar önemli olduğunu hissetmemiştim.

Mariupol cehenneminde 20 gün Ruslar onların peşindeydi, o iki gazeteci anlattı: Etrafımız sarılmıştı

"ÖLÜMLER ÇOK HIZLI GELDİ"

Ölümler çok hızlı geldi. 27 Şubat günü bir doktorun şarapnelle vurulmuş küçük bir kızı kurtarmaya çalışmasını izledik. Kız hayatını kaybetti.

Sonra ikinci bir çocuk öldü, ardından bir üçüncüsü. Ambulanslar bir noktada yaralıları almayı bıraktı. Çünkü telefon sinyali olmayan insanlar ambulans çağıramıyor, araçlar bombalanmış caddelerde ilerleyemiyordu.

Doktorlar bize kendi ölülerini ve yaralılarını getiren aileleri görüntülememiz için yalvarıyor, kameralarımızı şarj edebilmemiz için gücü tükenmekte olan jeneratörlerini kullanmamıza izin veriyordu. "Hiç kimse şehrimizde ne olduğunu bilmiyor" diyorlardı.

Bombardımanda hastane ve çevresindeki evler de vuruldu. Kamyonetimizin camları çatladı, yan tarafında bir delik açıldı, lastiklerden biri patladı. Bazen koşa koşa gidip yanmakta olan bir filmi görüntülüyor ardından yaşanan patlamalarla birlikte hemen geri dönüyorduk.

Şehirde düzgün bir bağlantının çalıştığı tek bir yer vardı. Budivel'nykiv Bulvarı'nda yağmalanmış bir marketin önü. Günde bir kez kamyonetimizle oraya gidiyor, merdivenlerin altına sığınıp çektiğimiz fotoğraf ve videoları dünyaya yüklüyorduk. Merdivenlerin bizi korumakta etkili olacağı söylenemezdi ama yine de apaçık ortada durmaktansa burada kendimizi daha güvende hissediyorduk.

Mariupol cehenneminde 20 gün Ruslar onların peşindeydi, o iki gazeteci anlattı: Etrafımız sarılmıştı

Evgeni Maloletka

"SON BAĞLANTI DA KOPTU"

3 Mart itibarıyla burada da bağlantı koptu. Bunun üzerine çektiğimiz videoyu, hastanenin yedinci katındaki pencerelerin önünde göndermeye çalıştık. Sağlam bir orta sınıf şehri olan Mariupol'un son parçalarının dağıldığını da buradan gördük.

Port City süpermarketi yağmalanıyordu. Biz de ağır silahların ve makineli tüfeklerden yağan kurşunların arasından geçip o tarafa gittik. Onlarca insan koşturuyor, alışveriş arabalarını elektronik ürünlerle, yiyeceklerle, giysilerle dolduruyordu.

Binanın çatısında bir bomba patlayınca yere düştüm. Bir yandan gergin bir halde ikinci bombayı bekliyor, bir yandan da kameramı önceden açıp o anları kaydedemediğim için kendi kendime yüzlerce kez küfrediyordum.

Ve beklediğim şey oldu, ikinci bomba korkunç bir vınlamayla hemen yanımdaki apartmanı vurdu. İyice büzülüp bir köşeye sığındım.

Önümden bir genç erkek geçti. İttirmekte olduğu ofis sandalyesi, elektronik aletlerle ve kutularla doluydu. "Arkadaşlarım oradaydı, bomba 10 metre uzağımıza düştü" dedi bana. "Onlara ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok."

Apar topar hastaneye döndük. 20 dakika içinde yaralılar gelmeye başladı. Bazılarını alışveriş arabalarıyla taşımışlardı.

Mariupol cehenneminde 20 gün Ruslar onların peşindeydi, o iki gazeteci anlattı: Etrafımız sarılmıştı

"O KADAR ÇOK ÖLÜM GÖRMÜŞTÜM Kİ…"

Günler boyunca dış dünyayla tek bağımız bir uydu telefonuydu. Ve o telefonun çalıştığı tek yer de bir açıklık, kocaman bir kraterin kıyısıydı. Yere oturuyordum, dikkat çekmemeye çalışıyordum ve bağlantıyı yakalamaya uğraşıyordum.

Herkes, "Ne olur bize savaşın ne zaman biteceğini söyleyin" diyordu. Cevap veremiyordum.

Her gün Ukrayna ordusunun şehre gelip kuşatmayı kıracağı söylentileri çıkıyordu. Ama kimse gelmedi.

O noktada hastanede ölümlere, caddelerde cesetlere, onlarca cansız bedenin bir toplu mezara gömüldüğüne şahit olmuştum. O kadar çok ölüm görmüştüm ki artık ne gördüğümü algılayamadan çekim yapıyordum.

Mariupol cehenneminde 20 gün Ruslar onların peşindeydi, o iki gazeteci anlattı: Etrafımız sarılmıştı

"BU, SAVAŞIN AKIŞINI DEĞİŞTİRECEK"

9 Mart'ta yaşanan ikiz hava saldırıları, kamyonetimizin camlarına gerdiğimiz naylonları paramparça etti. Önce bir ateş topu gördüm, saliseler sonra da acı orta kulağımı, derimi, yüzümü delip geçti.

Bir doğum hastanesinden yükselen dumanları gördük. Oraya vardığımızda acil durum görevlileri halen kanlar içindeki hamile kadınları yıkıntıların arasından çıkarmaya çalışıyordu.

Pillerimiz bitmek üzereydi ve çektiğimiz görüntüleri gönderecek bağlantımız da yoktu. Sokağa çıkma yasağına dakikalar kalmıştı. Bir polis memuru "Hastanenin bombalandığı haberini dünyaya nasıl duyuracağız?" diye konuştuğumuza kulak misafiri oldu.

"Bu, savaşın akışını değiştirecek" dedi ve bizi enerji kaynağı ve internet bağlantısı olan bir yere götürdü.

O kadar çok ölmüş insan ve ölmüş çocuk görüntüsü çekmiştik ki... Polisin neden daha fazla ölümün bir şeyleri değiştirebileceğini düşündüğünü anlamamıştım.

Yanılıyordum. Hızlı olması için çektiğimiz görüntüleri üç parçaya bölüp üç ayrı cep telefonuyla gönderdik. Ama yine de saatler sürdü. Sokağa çıkma yasağı çoktan başlamıştı. Bombardıman devam ediyordu ama şehrin içinde bize eskortluk eden polis memurları sabırla bekliyordu.

Ardından Mariupol'un dışındaki dünyayla olan bağımız bir kez daha koptu.

Mariupol cehenneminde 20 gün Ruslar onların peşindeydi, o iki gazeteci anlattı: Etrafımız sarılmıştı

"MARİUPOL'UN ETRAFI SARILDI, SİLAHLARINIZI TESLİM EDİN"

Ölü Japon balıklarıyla dolu bir akvaryumun da bulunduğu boş bir otel bodrumuna geri döndük. Orada izole olmuş haldeyken, Rusya'nın çektiğimiz görüntüleri itibarsızlaştırmak için yürüttüğü dezenformasyon kampanyasından tamamen habersizdik.

Rusya'nın Londra'daki büyükelçiliği AP fotoğraflarının sahte, fotoğraftaki hamile kadının da oyuncu olduğunu iddia eden iki tweet paylaşmıştı. Rusya büyükelçisi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kürsüsünde fotoğrafların kopyalarını gösterip doğum hastanesine düzenlenen saldırıyla ilgili yalanları tekrarlamıştı.

Bu esnada Mariupol'da insanların savaşta son duruma ilişkin sorularıyla boğulmuş haldeydik. Bir sürü insan bana gelip "Lütfen beni de çekin, böylece Mariupol'un dışındaki ailem hayatta olduğumu bilsin" diyordu.

O günlerde Ukrayna'nın yerel radyo ve televizyon sinyalleri Mariupol'da çalışmıyordu. Çeken tek radyo, Ukraynalıların Mariupol'u rehin tuttuğu, binalara ateş ettiği, kimyasal silahlar geliştirdiği yönündeki çarpık Rus yalanlarını yayınlıyordu. Propaganda o kadar kuvvetliydi ki konuştuğumuz bazı kişiler gözlerinin önündeki kanıtlara karşın duyduklarına inanıyordu.

Aynı mesaj sürekli tekrarlanıyordu. Tam Sovyet tarzı: Mariupol'un etrafı sarıldı. Silahlarınızı teslim edin.

Ukraynalı yetkililer geçtiğimiz günlerde yaptıkları bir açıklamada, kentte 2000'den fazla kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski de dün gece yayınlanan videosunda Mariupol'da yaklaşık 100 bin kişinin abluka altında, "açlık, susuzluk ve Rusya'nın acımasız bombardımanıyla karşı karşıya" olduğunu söyledi. Zelenski sadece son 24 saatte 7 bin kişinin daha şehri terk ettiğini belirterek, "Bugün şehirde yaklaşık 100 bin kişi insanî olmayan koşullarda yaşıyor. Tam bir kuşatma altındalar. Yiyecek, su, ilaç yok; sürekli bombardıman altındalar" dedi. İnsan Hakları İzleme Örgütü ise şehirdeki durumu "cansız bedenler ve yıkılmış binalarla dolu dondurucu bir cehennem" olarak tanımladı.

"ONLARCA DOKTOR, YÜZLERCE HASTA VE BİZ"

11 Mart günü, fazla detaylara giremediğimiz kısa bir konuşma sırasında, editörümüz bize "Doğum hastanesine düzenlenen hava saldırısından sağ kurtulan kadınları bulup varlıklarını kanıtlayabilir misiniz?" diye sordu. Görüntülerin gücünün Rus hükümetinin bir tepki vermesine yol açtığını anladım.

Kadınları cephe hattında bir hastanede bulduk. Bazılarının yanlarında bebekleri de vardı, diğerleri doğumdaydı. Aynı zamanda kadınlardan birinin önce bebeğini sonra hayatını kaybettiğini de öğrendik.

Zayıf internet bağlantısıyla videoyu gönderebilmek için yedinci kata kadar çıktık. Camdan baktığımda sıra sıra tankların hastanenin önüne geldiğini gördüm. Her birinin üzerinde Rusya'nın savaştaki sembolü haline gelen Z harfi vardı.

Etrafımız sarılmıştı: Onlarca doktor, yüzlerce hasta ve biz.

Hastaneyi korumakta olan Ukraynalı askerler ortadan kayboldu. İçinde yiyeceklerimizin, suyumuzun ve ekipmanımızın bulunduğu kamyonetimize giden yolu bir Rus keskin nişancı kolluyordu ve şimdiden dışarıya çıkmaya çalışan bir sağlık görevlisini vurmuştu bile.

Mariupol cehenneminde 20 gün Ruslar onların peşindeydi, o iki gazeteci anlattı: Etrafımız sarılmıştı

"ORADAN AYRILDIĞIM İÇİN UTANIYORDUM"

Karanlıkta saatler geçti, dışarıdan gelen patlama seslerini dinliyorduk. Tam o anda, Ukraynaca konuşan askerler bizi almaya geldi.

Kurtarılıyor gibi hissetmiyordum. Bir tehlikeden başka birine taşınıyor gibiydik. O noktada Mariupol'da hiçbir yer güvenli değildi ve rahatlamak diye bir şey yoktu. Her an ölebilirdiniz.

Askerlere çok büyük bir minnet duyuyordum ama aynı zamanda da uyuşmuştum. Aynı zamanda oradan ayrıldığım için utanıyordum da...

Üç kişilik bir aileyle birlikte bir otomobile doluştuk ve şehirden çıkmaya çalışan 5 kilometrelik araç kuyruğuna katıldık. O gün yaklaşık 30 bin kişi Mariupol'u terk etti. Sayı o kadar büyüktü ki Rus askerleri camları naylonlarla kapatılmış otomobillerin içlerine dikkatli bakamıyordu.

İnsanlar çok gergindi. Kavga ediyor, birbirlerine bağırıp çağırıyorlardı. Her an bir uçak geçiyor ya da hava saldırısı düzenleniyordu. Yerler sarsılıyordu.

16'NCI KONTROL NOKTASI VE RAHATLAMA ANI…

15 Rus kontrol noktasından geçtik. Her birinde ön koltukta oturan anne öyle yüksek sesle dua ediyordu ki arka koltukta kendisini duyabiliyorduk.

Hepsi ağır silahlar kuşanmış askerlerle dolu kontrol noktalarını birer birer geçerken, Mariupol'un hayatta kalacağına dair umutlarım da azalıyordu. Ukrayna ordusunun sırf şehre ulaşabilmek için bile çok geniş bir bölgeyi savaşarak alması gerekiyordu. Ve böyle bir şey olmayacaktı.

Gün batarken, Rusların ilerlemesini durdurmak isteyen Ukraynalıların havaya uçurduğu bir köprüye geldik. Yaklaşık 20 araçtan oluşan bir Kızıl Haç konvoyu orayı çoktan tıkamıştı. Hep birlikte ana yoldan ayrılıp tarlaların içindeki tali yollardan ilerlemeye çalıştık.

15'inci kontrol noktasındaki muhafızlar, Rusçayı Kafkas aksanıyla konuşuyordu. Yol kenarındaki silahları ve ekipmanı görmememiz için, tüm konvoya farlarını söndürmelerini emrettiler. Araçların yanlarındaki Z harflerini bile zar zor seçebiliyordum.

16'ncı kontrol noktasına yaklaşırken bazı sesler duyduk. Ukraynaca konuşuyorlardı. Bütün vücudumu bir rahatlama dalgası kapladı. Ön koltuktaki anne gözyaşlarına boğuldu. Şehirden çıkmıştık.

Mariupol cehenneminde 20 gün Ruslar onların peşindeydi, o iki gazeteci anlattı: Etrafımız sarılmıştı

"BİZ MARİUPOL'DAKİ SON GAZETECİLERDİK"

Biz Mariupol'daki son gazetecilerdik. Şu an kimse kalmadı.

Halen fotoğraflarını ve videolarını çektiğimiz sevdiklerinin durumunu öğrenmek isteyenler tarafından mesaj yağmuruna tutuluyoruz. Umutsuzlukla ve samimiyetle yazıyorlar bize; sanki yabancı değilmişiz gibi, sanki onlara yardım edebilirmişiz gibi...

Geçen hafta Rusya'nın hava saldırısı yüzlerce kişinin sığındığı bir tiyatro binasını vurduğunda, hayatta kalanların durumunu öğrenmek için, sonu gelmeyen saatlerce enkaz altında kalmanın ne demek olduğunu ilk ağızdan duymak için nereye gitmemiz gerektiğini elimle koymuş gibi biliyordum. O binayı ve çevresindeki harap olmuş evleri biliyorum. Altında kalmış insanları tanıyorum.

Pazar günü Ukraynalı gazeteciler Rusya'nın Mariupol'da içinde 400 kişi bulunan bir sanat okulunu vurduğunu duyurdu. Ama biz artık oraya gidemiyoruz.

The Associated Press'in "20 days in Mariupol: The team that documented city’s agony" ve AFP'nin "'Hellscape' in Mariupol where 100,000 trapped" başlıklı haberlerinden derlenmiştir.

BAKMADAN GEÇME!