‘Unkapanı’nda bir Batılı kemancı’

Sene 1980. İstanbul’da, AKM’deyiz. 12 yaşlarında konservatuvar öğrencisi iki arkadaş ellerinde notalar, gözlerinde dürbün balkondan aşağıdaki konseri izliyordu; solist hangi parmakları kullanıyor, tellere nasıl basıyor… Arkadaşlardan biri dört yıl sonra kendini bu sahnede ‘solist’ olarak bulacaktı. Bu genç, dünyaca ünlü keman virtüözümüz Cihat Aşkın’dan başkası değildi! Aşkın ile kendi müzik tarihinde bir yolculuğa çıktık, AKM’den Unkapanı’na pek çok durağa uğradık…

Haberin Devamı

Türkiye’nin kültür-sanat gündeminin son iki haftadır en çok konuşulan olayı, 13 yıllık bir aranın ardından yeniden kapılarını açan Atatürk Kültür Merkezi oldu… Açılış haftasında ilk senfonik konserin solist sanatçısı da dünyaca ünlü keman virtüözümüz Cihat Aşkın’dı. En sonuncusu geçen ay İKSV’den aldığı ‘Onur Ödülü’ olmak üzere sayısız ödülü olan Aşkın, bugüne kadar dört kıtada verdiği üç binden fazla konserler, resitaller, seminerler, dersler ve yayınların yanı sıra İTÜ İleri Müzik Araştırmaları Merkezi (MİAM) ve Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda dersler veriyor; Türk bestecilerinin eserlerini tanıtarak ilk seslendirme, arşiv ve yayın faaliyetleri yürütüyor. Onu iki konser arası MİAM’daki ofisinde yakaladım. 

‘Unkapanı’nda bir Batılı kemancı’

Haberin Devamı

İLK DERS: DO, RE, Mİ; GERİSİNİ SEN ÇÖZ

Cihat Aşkın, hafız bir baba ile ev hanımı bir annenin üç çocuğundan en küçüğü olarak 1968 yılında İstanbul’da dünyaya geliyor. İki katlı bir evin içinde, huzurlu bir aile ortamında büyüyor. Çok küçük yaştan itibaren merakı belli ve tek: müzik! Radyodan çıkan ahenkli sesleri dinlerken kendinden geçiyor. Sokakta top oynamayı ‘çocukluk’ olarak gördüğü için sevmiyor. Onun yerine televizyonda halk dansları izlemeyi tercih ediyor; ezgileri ve sonrasında atılan adımları takip edip çözdüğü koreografiyi Dikilitaş İlkokulu’ndaki arkadaşlarına öğretiyor. Besteler yapıyor, koro kurup yönetiyor. Henüz sekiz yaşında! Ailesi de bu muazzam ilginin farkında. Okuldan eve geldiği bir gün onu bir sürpriz karşılıyor; bir mandolin! Aşkın, “Sevinçten havalara uçtum!” diye anlatıyor: “Hemen telleriyle oynamaya, çalmaya başladım. İlkokul öğretmenim Gülnigar Gündem bana üç nota öğretti; ‘Do, re, mi… Gerisini sen çözersin’ dedi. Bu yolla keşfetmeyi öğrendim. Telleri kendime göre akort edip melodiler çıkarmaya çalıştım. Sesler zaten kulağımdaydı…”

‘Unkapanı’nda bir Batılı kemancı’SENE 1981: Babası Sami ve annesi Remziye Aşkın ile...

Haberin Devamı

HAFIZ BABANIN VİRTÜÖZ OĞLU...

Ailesinde müzisyen yoktu. Ancak müziğe karşı özveri ve algı vardı. Aşkın, “Hafız olan babam Sadettin Kaynak gibi büyük ustalardan eğitim almıştı ve nota okumasa da makamların hepsini çok iyi bilirdi. Annemin de sesi güzeldi” diye devam ediyor: “Yetenekli olduğumu gören anne ve babam beni ilkokul dördüncü sınıfta TRT Çocuk Korosu imtihanlarına soktu. Sınavda benden çocuk şarkısı söylememi istediler ama ben daha olgun şeylerden hoşlanıyordum. Onlara televizyonda dinlediğim yabancı ezgilere bir kitapta gördüğüm şiiri uydurup yaptığım besteyi anlatınca bana ‘Sen koroya hiç girme, konservatuvar sınavına gel ve bizi bul’ dediler.” Konservatuvardan önce Aşkın’ın bir durağı daha olacaktı… Babası onu ‘Beşiktaş Turizm ve Güzelleştirme Derneği’nin korosuna yazdırdı.

Haberin Devamı

‘Unkapanı’nda bir Batılı kemancı’SENE 1983: AKM izleyicisi, geleceğin müzisyenleri Cihat Aşkın ve Hakan Şensoy
“Keman benim için bir aşk... Bir tutku. Bir şeyi sevdiğiniz zaman nasıl peşinden giderseniz ben de 10 yaşındayken o sesi duyup onun peşinden gittim. İnsanın hayattaki yolunda karşısına bir sürü güçlük çıkabiliyor. Bu güçlükleri yenebildikleri takdirde daha olgunlaşmış, daha üstün seviyelere taşınıyorlar. Ama her şey o ilk aşkla, elektrikle başlıyor. Sevgi olmadan yürümek imkansız.”

KEMANLA BÜYÜK AŞKIM BAŞLADI

Büyük aşk da işte burada başladı! Aşkın, “Mesut Duran isimli bir beyefendinin elinde bir keman gördüm. Sesine aşık oldum!” diye devam ediyor: “Muhteşem bir eser çalıyordu… Sesteki lirizm, kıvraklık ve duygusallık… Bu sesleri çıkarabilmek beni çok cezbetti.” Bunun üzerine mandolin rafa kalktı, ailesi ona bir keman aldı. Sabahtan akşama keman çalışan oğullarını gören ailesi onu konservatuvar sınavına yazdırdı. Sonuç belliydi… Aşkın, bugün onu dünyaca ünlü eden keman eğitimine resmi olarak 26 Kasım 1979’da, İstanbul Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda başladı.

Haberin Devamı

‘Unkapanı’nda bir Batılı kemancı’SENE 1986: Babası Cihat Aşkın ile...

SABAH 05.00’TEN GECE YARISINA

Aşkın, beşinci sınıftan itibaren müzikten başka hiçbir şeyle uğraşmak istemediğine karar vermişti. Çalışmaya sabah 5’te başlıyordu. Hocası Ayhan Turan da bu tutkuyu görenlerdendi… Ona kemanı en iyi şekilde icra etmeyi öğretmekle kalmadı, kariyer koçluğu da yaptı. Aşkın, ilk konserini resmi eğitime başladıktan yalnızca üç ay sonra verdi; Dame de Sion Lisesi’nde öğretmen ve öğrencilerden oluşan 80 kişilik dinleyiciye Bach’ın eserlerini çaldı. Üç yıl sonra, henüz 16 yaşındaysa, okul konserlerinin yerini İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ile (İDSO)AKM’de solistlik alacaktı…

‘Unkapanı’nda bir Batılı kemancı’SENE 1991

Haberin Devamı

İKİ MİNİK SEYİRCİ

Bu onun için önemliydi çünkü… Aşkın anlatıyor: “11 yaşımdan itibaren sınıf arkadaşım, şimdi değerli sanatçı Hakan Şensoy’la konserlere giderdik. En ucuz yer olan ikinci balkondan bilet alırdık. Yanımızda nota ve dürbün götürür, sanatçıları dikkatle izlerdik; kim, hangi parmakları kullanıyor, tellere nasıl basıyor… Gizlice teybe alır, sonra dinler ve kendi kritiğimizi yapardık. Sonra o meşhur merdivenlerden aşağı, sonsuzluğa giden yoldan çıkardık.”

‘Unkapanı’nda bir Batılı kemancı’SENE 1998

AKM’DE İLK KONSER…

Aşkın’ın AKM’deki ilk konseri, çok çalışmakla birlikte bir de ufak ‘grip vakası’ vesilesiyle olmuş: “İDSO, devlet sanatçısı Tunç Ünver’le bir turnedeydi. Ancak Ünver grip sebebiyle turnenin son ayağına katılamıyor. Hocam bana telefon edip ‘Hemen konser elbiseni al, gel!’ dedi. İki saat içinde onlarla turne otobüsündeydim! Akşamına da Tekirdağ’da konsere çıktım, ayakta alkışlandım. AKM’deki ilk konserim bunun akabinde oldu. Tarihi 26 Aralık 1984’tü. Çaykovski çalmıştım. Sonrasında kulise çıktım, ‘Bu benim ilk konserimdi’ dedim ve kemanımın başını öpüp öyle yerine yerleştirdim. AKM’de konser vermek çok yüce bir duyguydu.” 

‘Unkapanı’nda bir Batılı kemancı’SENE 2001: Kalan Müzik kurucusu Hasan Saltık ile..
Bugün 28 albümü olan Cihat Aşkın, “Hep Kalan Müzik’le devam ettim. Hasan’ın ruhu hâlâ orada. Benden istediği ‘Şeyh Bedrettin Destanı’ vardı. Bu onun 20 senelik rüyasıydı. Başladık ve eserin bittiğini gördüğü için içim çok rahat. İnşallah seneye seslendireceğiz.”

AKM’NİN ‘YENİDEN DEBÜ’SÜNDE ÇALMAK…

Müzik dilinde ilk konser seremonisinin bir adı varmış: ‘Debü(t)’... Peki Cihat Aşkın, yeniden açılan AKM’nin ‘debü konseri’nde neler hissetti? Şöyle yanıtlıyor: “Yıllar sonra bu duyguyu hatırladım. AKM, 13 yıl kapalı kaldı. Bu süre boyunca Türkiye’nin kültür merkezi İstanbul nefessiz kaldı. Konserin teklifi açılıştan bir hafta önce geldi. Senfonik ilk konseri biz yaptık. Seyirci de bizim kadar coşkuluydu. Salon hıncahınç doluydu. Hepimiz ‘Çok şükür!’ dedik. Yıllar sonraki ilk konserin bana kısmet olmasıyla bu heyecanı unutamam. Bu nefes, kültür sanat camiasına büyük mutluluk getirdi.”

‘Unkapanı’nda bir Batılı kemancı’

KEMANLA HALK TÜRKÜSÜ NEDEN ÇALINMASINDI?

Cihat Aşkın, müziğini ‘Doğu ve Batı arasında bir kültür’ diye tanımlıyor... Müzikte bu neye tekabül eder? Şöyle yanıtlıyor: “Topraklarımız hem Doğu’nun kadim kültürlerini hem de Batı uygarlığının izlerini taşıyor. Ancak bu, tarih boyunca ayrıştırıcı, çelişkili bir yaklaşıma sebep oldu. Ben felsefemi ‘birleştiricilik’ üzerine kurdum. Kemanla halk türküsü neden çalınmasındı! Mozart, Beethoven kendi halk müziklerini çekinmeden kullanıyorlar. O zaman biz neden kullanmıyoruz? Bu, klasik müziğin insanlara ulaşabilmesinin yoluydu. Burada benim zihniyetimi açan Kalan Müzik’in kurucusu rahmetli Hasan Saltık oldu.”

‘Unkapanı’nda bir Batılı kemancı’Fotoğraf: Şafak GÜVEN

PLAKÇILAR ÇARŞISINDA...

Konservatuvar sonrası eğitim için gittiği İngiltere’den Türkiye’ye bu düşüncelerle dönmüştü. Soluğu Unkapanı’nda aldı. Ancak Batı’dan gelen ve klasik müzik CD’si çıkarmak isteyen bir kemancının işi başta hiç de kolay olmamış! Aşkın anlatıyor: “Sene 1998; Unkapanı’nda daha çok türküler, arabesk, pop müzikleri üretilirdi. Beni Kalan Müzik’e yönlendirdiler. Kurucusu Hasan Saltık’a, ‘Ben bir kemancıyım. Kendi düzenlemelerim olan Türk besteleri ve eserlerim var. Bunları albüm yapıp ismini ‘Minyatürler’ koymak istiyorum’ dedim. Sadece ‘Askerliğini bitir, öyle gel’ dedi. Biraz bozuldum! Birkaç ay sonra yeniden çıktım karşısına. Hasan yine çok oralı olmamış gibi davrandı. Ümidi kesip müsaade istedim. Tam gidecekken, ‘Sana inanıyorum ama şartım var; albüme ‘Sarı Gelin’ ve ‘Heyamo’ türkülerini de koyacaksın’ dedi. Stüdyoya girdik. Akşama kadar 18 parçanın kaydını bitirdik. ‘Minyatürler’ iki yıl içinde 50-60 bin sattı. Bu bir klasik müzik albümü için inanılmaz bir rakamdı! Bingöl yolunda kamyonların durduğu çay istasyonunda da Amerika’daki radyolarda da çalındı.”

‘Unkapanı’nda bir Batılı kemancı’SENE 2009: Beypazarı’nda CAKA çalışmaları...

CAKA’LI KEŞİFLER

Cihat Aşkın, konserleri sırasında gezdiği Anadolu’da çocukların müziğe erişimlerindeki sıkıntıları gördükten sonra 2001 senesinde ‘Cihat Aşkın ve Arkadaşları (CAKA) isminde bir girişim başlattı. Geçen 20 yılda neler yaptıklarını şöyle anlatıyor: “Amaç sadece yetenekli çocukları bulmak değil toplumun geneline aydınlanmayı yayacak müzik hizmeti sunmak, sanat estetiği almış insanlar yetiştirmekti. Dünyaca önemli yarışmaları kazanmış iyi müzisyenler yetiştirdik. Ayrıca iki binden fazla küçük arkadaşa müzikal dokunuşta bulunduk.” 

Yazarın Tüm Yazıları