Ece Ege’den en basit ‘iyi stil’ önerisi: Yerçekimine karşı zamansız ve havalı

1) Tarihlerden bahsetmeyi sevmiyor… Tıpkı tasarımları gibi hayattaki her şeyin ‘zamansız’ olması gerektiğine inanıyor. İşte bu yüzden de söze ‘Yirminci yüzyılda bir gün…” diyerek başlıyor. Moda ve tasarımda Türkiye’nin uluslararası alanda en tanınmış markalarından Dice Kayek’in yaratıcılarından Ece Ege ile beraberiz. Bugünlerde mesaisi Paris-İstanbul arasında mekik dokuyarak geçiyor. Ancak her şey Bursa’nın meşhur Petek Apartmanı’nda başlıyor.

MARKA FABRİKASI GİBİ APARTMAN

Ece Hanım, “Bu apartmanın çeşmesinden akan suyun bir sihiri vardı herhalde” diye gülerek anlatıyor: “Atalarım, Makedonya ve Arnavutluk’tan göçerek gelmiş ve Bursa’ya yerleşmişiz. Büyüdüğüm Petek Apartmanı’ndan çıkan gençlerin hepsi dünyaca ünlü marka sahipleri oldular; mücevherci Gilan, modacı Atıl Kutoğlu, Levent ve Ömer Kızıl Uludağ İçecek… Ben Orhan-Esin Ege çiftinin çocuğu olarak dünyaya geldim.”

Hollywood’da Dice Kayek

SANAT BABADAN ŞIKLIK ANNEDEN

Çocukluğu, bugün aynı zamanda iş ortağı olan kendisinden iki buçuk yaş büyük ablası Ayşe Ege ile tarih, sanat ve mimari mirasıyla her tarafı ilham dolu Bursa’da geçiyor. Kışın Uludağ’a çıkılıyor, kayak yapılıyor. Yazın Burgaz’a deniz kenarındaki yazlığa gidiliyor. Şehrin verdiği ilhamla birlikte anne ve babasından çok etkilendiğini anlatıyor: “Babam işadamıydı ama sanata da çok meraklı ve kabiliyetliydi. Ben de resim yapmayı çok severdim. Her gün okul çıkışı onun yanına giderdim. Beraber resim yapardık. Anneciğim ilkokul defterlerimi saklamış. Ders notlarımın yanına desenler, kenar süsleri çizmişim. Sömestr sonlarında yapılan okul sergilerine hep benim resimlerim seçilirdi. Evdeyse annem son derece şık, zevkli ve güzel bir kadındı. Özel davetler için Paris’ten aldığı ‘couture’ kumaşlardan kendi tasarladığı modelleri özel terzisine diktirirdi. Odasında bu davetlere hazırlanırken biz de Ayşe ile hayran hayran onu izlerdik… Bursa gerçekten çağdaşlığın merkezi bir şehirdi. Ayrıca hem Osmanlı İmparatorluğu’nun kültür mirasına sahip bir başkent; hem de öncesinden İpekyolu’nun Kozahan’da ticarete döküldüğü önemli ve son derece ilham veren bir şehirdi. Bizler bunu çok hissederek büyüdük.”  

Naomi Campbell

‘JEMOLOJİ’ HAYALİ YARIM KALINCA

Dört bir yana ilhamla çevrili olup çeşmesinden ‘başarı’ suyu akan apartmanda büyüyen Ece Ege’nin liseden sonrası için aklında tek bir alan vardı; güzel sanatlar… Ege anlatıyor: “Aslında heykeltıraş olmak istiyordum. Önce Fransızca öğrenmek için Cenevre’ye gittim. Cenevre saat ve mücevher yapımının merkezi bir şehir. Muhteşem mücevher markaları vardı. Burada geçirdiğim iki senenin sonunda ‘jemoloji’ yani ‘değerli taş bilimi’ okumaya karar verdim. Ancak bu işin en iyi eğitimi Amerika’da Los Angeles’ta alınıyordu ve burası Bursa’ya çok uzaktı; annem bu kadar uzağa gitmeme razı olmadı. Bunun üzerine Fransa’da okuyan bir kuzenimin önerisiyle 1841 yılında Alexis Lavigne tarafından Paris’te kurulan ESMOD’a karar vererek bugünkü mesleğim olan moda tasarımı eğitimini seçtim.”

Katy Perry

2) KUMAŞTAN MİMARİ ESERLER YARATMAK

Moda dev bir sektör; çanta, ayakkabı, takı... Bu büyük dünya içinde Ege’yi en çok tasarımların hayata geçiş süreci etkilemiş: “Başlıca etkilendiğim alan mimari olduğundan kıyafetlerin ‘dökülmemeleri’ için uzun hesaplar yapmak durumunda kalıyorum. Matematiksel olarak aslında kıyafet dediğiniz üç boyutlu bir şey. Kumaşları, kullanım şeklini ve yapım tekniklerini buna göre uygulamak gerekiyor. Neticede heykele benzeyen tasarımlar ortaya çıkıyor. Devamlı yerçekimine karşı mücadele ediyoruz. Tasarımlarımdaki imza özellik yerçekimine karşı koymaları.”

Keira Knightley

3) BÜYÜK MODAEVLERİNE KARŞI TOPRAKTAN FİLİZLENMEK

Hızla akan keyifli öğrencilik yıllarından sonra bütün yabancı sınıf arkadaşları kendi memleketlerine döndü. Ege’ninse kafasında tek bir düşünce vardı; kendi markasını yaratmak: “Bunun yeri de Paris’ti. Paris, dev modaevlerine ev sahipliği yapan; aynı zamanda rekabetin de çok çetin olduğu bir şehir. Bu dev markalara karşı topraktan çıkarak filizlenmek ve gelişmek oldukça zor bir süreçti. Biz markamızı yarattığımız zamanlar, Türkiye’deki tekstil sektörü koşulları bugünkü gibi çağdaş ve elverişli değildi. Tüm malzemeleri ithal etmek mecburiyetinde kalıyorduk. Bugün kendi markasını yaratmak arzusunda olan genç tasarımcılar oldukça şanslılar çünkü dijitalleşmeyle birlikte teknoloji artık ellerinin altında.” Bugün dünyaca tanınan ‘Dice Kayek’ markası genç bir üniversite mezunu tarafından işte böyle, bundan 30 yıl önce, 1992 senesinde kuruldu… Tasarımları yapan Ece Ege’ye markasını kurduktan iki sene sonra ‘iş kafası desteği’ için ablası Ayşe Ege katıldı.

Ece Ege/Zeynep Bilgehan

4) ‘BÖCEKLİ KAUÇUK’LA PARİS’İN YILDIZI OLDUK

Bu çetin koşullar içinden meşhur bir marka nasıl çıktı? Şöyle anlatıyor: “Lansman için en sevdiğim malzemelerden beyaz ‘poplin’e yöneldim; meşhur ‘beyaz gömlek’. Bu kumaşa bahçedeki kauçuk ağacının modern, süssüz ama çok güzel yapraklarını işledim. Üzerlerine Kapalıçarşı’daki meşhur bir Ermeni ustaya böcek desenli iğneler yaptırdık. Ayşe Ege, koleksiyonu Paris’teki önemli bir moda fuarında sergilememizi önerdi. Burada bize büyük tasarımcıların olduğu birinci katta değil, ikinci katta köşede bir yer verdiler. Bizi orada önce Japon bir müşteri buldu. Onu Saks Fifth Avenue ve Bergdorf Goodman gibi mağazalar izledi… Koleksiyon kulaktan kulağa yayılınca ikinci kata ilgi arttı...”

Çocukluk yılları/Baba Orhan, anne Esin ve abla Ayşe ile Bursa’da... 

5) ÜRETİM KALİTESİ TÜRKİYE’DE DAHA İYİ

İlk koleksiyonun üstünden 30 sene geçmiş… Dice Kayek’in bugün dünyanın birçok ülkesinde satış noktası ve Paris’in Saint Germain semtinde bir merkez butiği, ünlü müşterileri arasında Naomi Campbell, Keira Knightley, Anne Hathaway, Zendaya, Katy Perry var. Ece Ege, “Tek tek elle yapılmış tasarımlarımız yani emeğimiz ve gençliğimizin verdiği heyecanla başladık” diye anlatıyor: “Birkaç sezon sonra işin içine ipek gibi başka kumaşlar, pantolonlar, etekler, ceketler girdi. Üretimi de kalitesini beğenmediğimizden Paris’ten Türkiye’ye taşıdık. Bizi en çok defileler meşhur etti. O zamanlar felsefesi olan, büyük şovlu defileler çok önemliydi. Benim içinse önemli olan tasarımlarımın zamansız ve klasik olması; hem anneanne hem torun giyebilmeli…”

Paris’te gençlik yılları.../Ece Ege: “Paris enteresan, derin ama çetin de bir yer...”

‘COUTURE’ GELİRİ SANATA GİDİYOR

Dice Kayek dünyaya yayılırken Türkiye’ye de bir Türk marka ile giriş yaptılar; Machka. Ege, “20 yıl önce Yalçın Ayaydın ile yeni bir marka yaratma vizyonumuz Türkiye’de birçok firmaya da, ‘marka X tasarımcı’ konsepti için rol model oldu” diyor.

Melisa Tapan, kurucusu olduğu Gate 27 yararına satılacak elbiseler için modellik de yaptı.

Bu sezonki ‘couture’ elbiselerin bir özelliği var; geliri sanata gidiyor. Marka, Melisa Tapan’ın kurucusu olduğu sanatçı programı Gate 27’ye sponsor olarak 2022 yılı boyunca ağırladığı yerli ve uluslararası sanatçıların üretimlerine destek oluyor.

Uludağ’da kış tatilleri/Ablası ve iş ortağı Ayşe Ege ile...

ESKİDEN HERKES ‘POZ’LUYDU ŞİMDİ TAM DEMOKRATİK

Peki başladığı günlerden bugüne moda kodları nasıl değişti? Şöyle yanıtlıyor: “İnsanlarda bir rahat etme kaygısı gelişti. Sürekli bir iş peşinde koşuluyor, seyahat ediliyor, tırmalanıyor, atlanıyor… Eskiden herkes daha ‘pozlu’ idi, her şey daha sakindi, zaman geçmezdi. Şimdi hayat daha hızlı akıyor. Bunun sonucu artık ağır, rahatsız, oturunca kırışan şeyler giyilmiyor. Yüksek topuklu ayakkabıların yerini lastik pabuçlar aldı. Davetlere, neredeyse düğünlere bile spor ayakkabı giyiliyor. Marka sayısı arttı. Bu kadar çok arz olması modada demokrasiyi artırdı. Tüketim alışkanlıklarının ve felsefesinin değişmesiyle tüketici artık sertifikalı ürünlere yöneliyor, doğaya dost ve dünyaya karşı daha fazla sorumluluk sahibi olan ürünler giymek istiyor.”

SENE 2013/Dice Kayek markası ‘Contrast İstanbul’ koleksiyonundaki bu üç parça ile Londra’daki Victoria Albert Müzesi’nin düzenlediği ‘Jameel İslami Sanatlar Ödülü’nü kazanan ilk modaevi unvanını kazandı.

POPLİN GÖMLEK ANTRASİT CEKET

Ece Ege’nin en basit ‘iyi stil’ önerisi nedir? Diyor ki: “Kıtır poplin jilet bir gömlek, üzerine antrasit veya koyu lacivert ceket ve altında etek veya maskülen bir pantolon… Bu zamansız stil, insanlık ölene kadar havalı olacak. Bir kıyafeti giydiğinizde üstünüzde çok iyi duruyorsa o tasarımın sırrı en önce kumaşıdır.”

SENE 1999/Dice Kayek’in Paris’te büyük ilgi gören defilelerinden birinde.

KADINLARI HÂLÂ ERKEKLER GİYDİRİYOR

“1920’lerden itibaren moda dünyası hep erkeklerin işi oldu. Chanel gibi istisnalar olsa da bütün önemli tasarımcılar erkek çünkü bu çok zor bir meslek; sabah, gece gündüz bayram tatil yok. Acımasız bir sektör.”