İnanılmaz ama gerçek!

Yanlışlıkla bindiği trenle evinden uzaklaşan ve bambaşka bir hayata yelken açmak zorunda kalan beş yaşındaki Hintli bir çocuğun inanılmaz ve de gerçek öyküsü... ‘Lion’, sade ve etkileyici anlatımıyla gözyaşlarınızı teslim alıyor. Dev Patel ve Nicole Kidman’ın da rol aldığı yapım, altı dalda Oscar’a aday.  

Haberin Devamı

Bilinen ve kimi öykülerle yeniden hatırlanan bir gerçektir: Bazen hayat kurgunun önüne geçer... ‘Lion’, işte bize böyle bir hikâyeden bahsediyor. Daha önce iki TV dizisinin yönetmenliğini yapmış olan Garth Davis’in ilk uzun metrajlı çalışması olan film, ‘İnanılmaz ama gerçek!’ türünden uzun ve meşakkatli bir çabanın ifadesi.

Konuyu özetleyecek olursak: 80’lerde, Hindistan’ın Kwandwa bölgesinde yaşayan beş yaşındaki Saroo, ağabeyi Guddu’yla birlikte trenlerden kömür çalarak hayatını kazanır. İkilinin yolları günün birinde ayrılır. Çünkü Saroo, yanlış bir trende uyuyakalır ve hizmet dışı olan araç, yeni yolcuları almak üzere bulundukları bölgenin çok uzağına, Kalküta’ya kadar gider. Geldiği yeri tarifte zorlanan minik çocuk, Belgalca konuşan şehrin kalabalığında ayakta kalmaya ve yeni hayata adapte olmaya çabalar.

Haberin Devamı

Nihayetinde yolu bir çocuk yetiştirme yurdu üzerinden kendisini evlatlık olan alan Avustralyalı bir aile sayesinde Tazmanya’ya kadar uzanır. Büyüyüp üniversiteli bir genç olduğunda da bir gün, geleneksel bir Hint yemeğiyle (‘Jalebi’) birlikte hatıralarının onu geçmişle buluşturmaya başladığını fark eder. Ve ardından da ailesini; annesini, ağabeyini ve kız kardeşini aramaya koyulur...

İnanılmaz  ama gerçek

‘GOOGLE EARTH’ÜN ERDEMLERİ!

Saroo Brierley’nin ‘A Long Way Home’ adlı, anılarını topladığı kitaptan Luke Davies’in kaleme aldığı senaryoyla çekilen ‘Lion’, o klişe deyimiyle “Oscar’lık bir film” (ki altı dalda aday) yargısının sinemasal ifadesi gibi duruyor. Lakin karşımızdaki yapıtın tuhaf bir çekiciliği ve samimiyeti var. Bir kere hem öykü hem de anlatımı çok sade ve belki de çarpıcılığını ve de etkileyiciliğini bu özelliğinden alıyor. Garth Davis, belgeselvari bir tarz tuttururken ilk yarıda minik Saroo gibi sanki biz de öykünün içinde kaybolup gidiyor ve nereye savrulacağımızı merakla bekliyoruz. Brierley ailesinin şefkatli kolları önce Saroo’ya, sonra da bir başka Hintli çocuk Mantosh’a uzanırken ve ardından iş, yetişkinliğe geldiğinde hikâye yatağını değiştiriyor. Saroo, Amerikalı okul arkadaşı Lucy’ye âşık oluyor, peşi sıra biyolojik köklerini aramaya başlıyor. Burada da devreye ‘Google Earth’ giriyor. İnternet üzerinden dedektiflik, kimi hesaplamalarla 80’lerin teknolojisinde bir trenin hızı, yapılan yolculuğun süresiyle birlikte Saroo’nun evden ne kadar uzaklaşmış olabileceği vs. bizi bambaşka bir meselenin parçası haline getiriyor. Elde, silik hatıralardan başka bir verinin olmaması işi zorlaştırıyor tabii ki.

Haberin Devamı

Sözün özü ‘Lion’, ikinci kısmıyla kabuk değiştirse de ilk bölümün tadı her şeye yetiyor. Parantez kapandığında da filmin sizi fark ettirmeden fazlasıyla sarstığını, yoğun duygular eşliğinde ele geçirdiğini (!) hissediyor ve bir noktadan sonra da gözyaşlarınızı teslim ediyorsunuz. Bu durumu da klişelerden ziyade öykünün ve anlatımın gücüne bağlamanın daha dürüst bir tavır olduğu kanaatindeyim.

PAWAR MUHTEŞEM ÖTESİ!

Saroo’nun yetişkinliğini (gençliğini demek daha doğru aslında) Dev Patel oynuyor ve Hint kökenli oyuncu, performansıyla ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ dalında Oscar’a aday oldu. Doğrusu bence de iyi iş çıkarmış ama asıl olarak Saroo’nun beş yaşındaki halinde karşımıza çıkan Sunny Pawar muhteşem ötesi. Mimikleri, gözleri, hali hareketiyle küçük bir çocuğun koca kalabalıklar içindeki yalnızlığını, çaresizliğini, tehlikelere karşı sezgileriyle hareket edişini her şeyiyle o kadar güzel yansıtıyor ki, öykü aslında onun sayesinde samimiyetini ve iç yakıcılığını buluyor sanki. Keza iki Hintli miniğe annelik yapan Sue Brierley’de Nicole Kidman da gayet iyi (ki o da ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’da Oscar adayları arasında).

Haberin Devamı

‘Lion’, geçtiği coğrafya ve hayat koşulları itibariyle kuşkusuz akla Dev Patel’i uluslararası sinema kamuoyuyla tanıştıran ‘Slumdog Millionare’ı getiriyor. Söz konusu yapıma ilişkin eleştiri yazılarında Batılı eleştirmenler, filmde ‘Dickens havası ve ruhu’ bulmuşlardı. ‘Yarışmaya buradan katılan’ bendeniz de Kemalettin Tuğcu havası koklamıştım. Dışarıdaki eleştirmenler ‘Lion’da da Dickens’ı hatırlamışlar, o halde ben de Tuğcu ısrarımı sürdüreyim.

Sonuç? Bu, teknolojinin nimetlerine de vurgu yapan ‘Dijital zamanlar’ dramasını kesinlikle kaçırmayın derim. Küçük bir uyarı; mendiller de hazır olsun.

ADAYLIKLARI...

- En İyi Film

- En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Nicole Kidman)

Haberin Devamı

- En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu  (Dev Patel)

- En İyi Uyarlama Senaryo

- En İyi Görüntü Yönetmeni

- En İyi Film Müziği (Dustin O’Halloran, Volker Bertelmann)

LION

Yönetmen: Garth Davis

Oyuncular: Dev Patel, Sunny Pawar, Nicole Kidman, Rooney Mara, Abhishek Bratara, David Wenham, Divian Ladwa, Deepti Naval

Avustralya, ABD, İngiltere ortak yapımı

SEN HÂLÂ İNSAN MISIN?

Geçen yılın Batı’da en çok beğenilen yapımlarından ‘Toni Erdmann’ nihayet bizde de gösterimde. Maren Ade imzalı bu Alman filmi, bir baba-kız ilişkisi üzerinden modern toplum refleklerine, kapitalizmin ‘sıradan’ zalimliklerine ve kaybedilmiş insanlığımıza vurgu yapıyor.

Öykünün ana karakteri Winfried Conradi, Aachen’de yaşayan, eşinden boşanmış yaşlı bir müzik öğretmeni. Ders veriyor, huzurevlerinde gösteriler düzenliyor ve çoğunlukla etrafına muzipçe şakalar yaparak günlerini geçiriyor. En önemlisi, tatlı anarşist ruhunu hiç kaybetmiyor. Kızı Ines ise Bükreş’te petrol işiyle ilgili bir firmada üst düzey yönetici. Şirketi, ‘eleman kovma’ türü işlerini genellikle ona yaptırıyor. Winfried, kızının mutsuz olduğunu düşünüyor ve yaşlı köpeğinin hayatını kaybetmesiyle birlikte Bükreş’e yollanırken Ines’in hayatındaki yeni bir renk (ki kızına göre ‘engel’) olmaya çabalıyor.

Haberin Devamı

‘Toni Erdmann’, ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ dalında ‘İlk beş’e kalan yapımlardan biri. Film, biraz uzun süresine (162 dakika) rağmen sıkmayan, özellikle Winfried’in bir tür ‘alter-ego’su olan Toni Erdmann karakterinin Bükreş cephesindeki hınzırlıkları ve anti-otoriter hamleleriyle keyifle izleniyor. Ines’in de yeri geldiğinde babasını aratmayacak çılgınlıkları öyküye ayrı bir heyecan katıyor. Filmin bence iki can alıcı cümlesi var; ikisi de babadan kızına geliyor. İlki “Sen hâlâ insan mısın?”, ikincisi de “Onunla bununla uğraşırken bir de bakmışsın hayat geçmiş”.

Sandra Hüller, ‘Ines’in kontrol manyağı kişiliğini ve kapitalist sistemin ağları arasında ayakta kalmaya çabalayan ruhsal ve fiziksel çabasını son derece başarıyla canlandırırken Avusturyalı aktör Peter Simonischek de ‘Winfried-Toni’de muhteşem oynuyor.

Kapitalizmin, hayatına dokunduğu insanların özlerini ve ruhlarını (filmin genel parantezinin içinde Rumenler de var) nasıl bozduğunu gösteren ‘Toni Erdmann’, ‘bereketli hafta’nın kaçırılmaması gereken seçeneklerinden. 

İnanılmaz  ama gerçek

ADAYLIĞI

- Yabancı Dilde En İyi Film

TONI ERDMANN

Yönetmen: Maren Ade

Oyuncular: Peter Simonischek, Sandra Hüller, Tristan Pütter, Michael Wittenborn, Thomas Loibl, Ingrid Bisu.

Almanya-Avusturya-Romanya ortak yapımı

ACILARA ALIŞILMAZ...

Belli bir yaştan ve dönemden sonra doğup büyüdüğün yere döndüğünde her zaman seni mutlu, mesut anılar, o uzak güzel geçmiş karşılamaz. Acılar ve kaçıp gittiğin gerçek de orada bekliyor olur bazen... ‘Yaşamın Kıyısında’ (‘Manchester by the Sea’) böylesi bir hesaplaşmanın, yüzleşmenin filmi. Gerçi öykünün ana karakterinin yüzleşmek, hesaplaşmaktan çok her şeyden mümkün olduğunca uzak durmak gibi bir niyeti var ama hayat onu tekrar eski denklemlerle buluşturmaya kararlı.

Önce kısa bir özet geçelim: Boston’da kapıcılık yaparak hayatını kazanan Lee Chandler, aldığı bir telefonla ‘memleketi’ne, yaşadığı yerden yaklaşık bir buçuk saatlik uzaklıktaki kasabası Manchester’a gider. Çünkü kalbiyle sorunları bulunan ağabeyi Joe ölmüştür. Bu acılı haber ve durum, onu çekip gittiği bu yerde bıraktığı acı hatıralarla, yaşadığı trajediyle bir kez daha buluşturur. İşin daha da zor kısmı ağabeyinin vasiyetinde kıyıya vurur; çünkü Joe, kardeşinden 16 yaşındaki yeğeni Patrick’in vasisi olmasını istemiştir. Lee, kendi trajedisinin ağır yükünü taşıyamazken yeni bir sorumlulukla baş edemeyeceğini düşünür ve hayatındaki bu yeni açmazla baş etmenin yollarını arar.

Yönetmen Kenneth Lonegan, aynı zamanda kalemi sağlam bir sinemacı. ‘Analyze This’ ve ‘Gangs of New York’ gibi iki filmin senaristi olarak tanınıyor. Az bilinen önceki çalışmalarının (‘You Can Count on Me’/2000 ve ‘Margaret’/2011) ardından gelen üçüncü adımı ‘Yaşamın Kıyısında’, son derece hüzünlü ve kederli bir öykünün ifadesi. Batılı eleştirmenlerin güçlü Amerikan romanlarının tadını bulduğu, “Arthur Miller, Eugene O’Neill gibi sağlam yazarların izinde” tanımlamalarıyla ele aldığı film, ana karakterinin kederini seyircisine aksettirmede ve benzer bir haletiruhiyeyi yaşatmakta son derece başarılı.

İnanılmaz  ama gerçek

CASEY AFFLECK OSCAR’I ALIR

Karakter derinliklerinin son derece ustalıkla çizildiği senaryo, özellikle Lee ve Patrick üzerinden amca-yeğen ilişkisinin koridorlarında dolaşırken sanki anlamını ve ruhunu da buluyor gibi. Ağabeyinin ölümüyle geri dönüşü, Lee’ye eski hayatını sorgulamasına, ayrıldığı eşi Randi’yle yaşadıklarını hatırlamasına ve başından geçen trajedinin adım adım tekrar anılardan şimdiki zamana sökün etmesine neden oluyor. Patrick ise gençliğini yaşayıp, çeşitli kızlarla gönül eğlendirirken ve babasının motoruyla yeni bir hayatın hayalini kurarken başına gelen bu olayın yükünü adeta yok sayarak davranmayı yeğliyor. Ağır kış koşullarında sertleşen toprak, babasının gömülme işlemine bile izin vermeyince, sanki yarası da durduk yerde daha da fazla kanıyor.

Komik sahnelerin ve mizahi bakışın, ağır, kasvetli havayı ve diyalogları yer yer böldüğü ‘Yaşamın Kıyısında’nın kimi anları ve kareleri ‘unutulmaz’ tanımlamasını hak ediyor; ama onların hangileri olduğunu belli etmeyelim, izlerken bulursunuz!

Oyunculukların da üst düzeyde seyrettiği yapım muhtemelen Lee Chandler rolündeki Casey Affleck’i (ki kendisini hep Mirsad Türkcan’a benzetirim), ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dalında Oscar’la buluşturacak. Yeğen Patrick’te izlediğimiz Lucas Hedges ve Lee’nin eski eşi Randi’de izlediğimiz Michelle Williams da performanslarıyla Oscar’a adaylar. Ben özellikle az ama öz sahnede karşımıza gelen Williams’ı çok beğendim.

Geriye dönüş bölümlerinin bana kalırsa fazlaca yer aldığı ‘Yaşamın Kıyısında’, sezonun en iyi yapımlarından; kesinlikle kaçırmayın derim.  

ADAYLIKLARI...

- En İyi Film

- En İyi Yönetmen (Kenneth Lonegan)

- En İyi Erkek Oyuncu (Casey Affleck)

- En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Michelle Williams)

- En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Lucas Hedges)

- En İyi Orijinal Senaryo (Kenneth Lonegan)

YAŞAMIN KIYISINDA

Yönetmen: Kenneth Lonegan

Oyuncular: Casey Affleck, Michelle Williams, Kyle Chandler, Lucas Hedges, Gretchen Mol, Mary Mallen. Matthew Broderick

ABD yapımı

BİR KEZ DAHA ‘ALTINA HÜCUM’

‘Amerikan rüyası’nın herkese fırsat sağlayan yapısından ziyade sistemin açıklarından yürüyenlerin ve yükseliş döneminin ardından çöküşe doğru hızla yol alanların öykülerine sinema aracılığıyla yeterince aşinayız. ‘Para Avcısı’ (‘The Wolf of Wall Street’) ve ‘American Hustle’, ilk elde akla gelen son dönem yapıtları. Bu haftanın yenilerinden ‘Altın’ (‘Gold’) da benzer bir yolculuğun ifadesi.

‘Syriana’yla tanıdığımız Stephen Gaghan’ın imzasını taşıyan yapım, aileden madenci olan ve bir türlü sınıf atlayamayan Kenny Wells’in, Michael Acosta adlı bir jeolog ortak edinmesinin ardından Endonezya topraklarındaki ‘zafer’ yürüyüşüne odaklanıyor. İkili, Borneo ormanlarındaki uzun araştırmaları sonucu altın buluyorlar ve ardından, eskiden yüzlerine bakmayan çevrelerin desteğiyle borsada önemli bir aktöre dönüşüyorlar. Ve fakat bir zaman sonra...

80’lerde ilk adımları atılan, 90’larda ise skandala dönüşen, merkezinde Kanadalı bir maden şirketinin bulunduğu ve ‘Bre-X Dosyası’ olarak adlandırılan bir olaydan yola çıkılarak çekilen ‘Altın’ (ki gerçek kahramanlar Kanadalı John Felderhof ve Filipinli Michael de Guzman’dı), 70’ler tadındaki eğlenceli ‘üçkâğıtçılık filmleri’ni andırıyor. ‘İkili’nin ‘duygusal’ kutbu Wells’de Matthew McConaughey, ‘Para Avcısı’nda canlandırdığı Mark Hanna karakterini daha ileri noktalara taşımış gibi. ‘Akıl ve sağduyu’ kutbu Acosta’da ise Édgar Ramírez gayet iyi. Wells’in sevgilisi Kay’de de Bryce Dallas Howard, her zamanki
gibi ışıltılı.

Gerçekte birçok insana para kaybettiren ve ocaklarının sönmesine neden olan bir olayın, coşkulu bir karakter öncülüğündeki izlenmeye değer
filmi diyebiliriz ‘Altın’ için.

İnanılmaz  ama gerçek

ALTIN

Yönetmen: Stephen Gaghan

Oyuncular: Matthew McConaughey, Bryce Dallas Howard, Édgar Ramírez, Corey Stoll, Toby Kebbell, Craig T. Nelson

ABD yapımı

KANUN BENİM...

Mafya hikâyeleri her zaman çekicidir. Özellikle de ‘ahlaksızlar dünyası’nda ahlakıyla ayakta durmaya çalışanlar (sanki mümkünmüş gibi!)... Ben Affleck, senaryosunu yazıp yönettiği ‘Gecenin Kanunu’nda (‘Live by Night’), böylesi bir portrenin peşine düşüyor. Öykünün ana kahramanı, babası Boston Polis Teşkilatı’nda komiser olan Joe Coughlin. ‘Büyük Buhran’a doğru hızla yol alan, ‘İçki yasağı’nın hüküm sürdüğü bir Amerika’da bu genç bir İrlandalı, küçük çaplı soygunlarla yolunu bulmaya çalışan bir suçludur. Gün gelir, İrlandalı ve İtalyan çeteler tarafından paylaşıldığı yörede seçimini yapmak zorunda kalır. Ve sonrası kaygan ve de kanlı bir zemin üzerinde yükselme uğraşıdır.

‘HASTALIKLI’ KARAKTERLER

Affleck, ‘Gecenin Kanunu’nu, tıpkı ilk filmi ‘Gone Baby Gone’ gibi Dennis Lahane (‘Mystic River’ ve ‘Shutter Island’ın da yazarıdır kendileri) imzalı bir romandan uyarlamış. Film (yani roman), Amerikan tarihinin bir bölümüne adeta suç ve suçlular eşliğinde bakarken araya serpiştirilmiş ilginç (‘hastalıklı’ da denilebilir) karakterlerle de psikolojik derinlik yakalamaya çalışmış (Joe Coughin’in Tampa’da yörenin karanlık trafiğini yönettiği bölümlerde karşımıza çıkan Şerif Figgis ve sonradan ‘Evangelist’ olan kızı Loretta gibi).

Romanı bilemem ama senaryonun bir-iki yerinde inandırıcılık sorunları olsa da Ben Affleck, meselenin üstesinden gelmeyi başarmış. Aşk, hüzün, hatıralar, ihanet, yükseliş ve dahi ırkçılık (Ku Klux Klan’a karşı verilen mücadele) gibi limanlara da uğrayan ‘Gecenin Kanunu’, Affleck’in reji kabiliyetlerinin, oyunculuğundan önde geldiğini gösteriyor. İlginçtir, Tampa’daki ‘yerel bileşenler’ tam da Donald Trump’ın nefret ettiği bir ‘multi-kültürel’ dokunun ifadesi gibi olmuş.   

Affleck’in, kendisinin canlandırdığı ana karakterde (Joe Coughin) vasatı aşamadığı filmde Elle Fanning (Loretta), Zoe Saldana (Graciela), Chris Messina (Dion) ve Chris Cooper (Şerif Figgis) performanslarıyla göz dolduruyor. 

GECENİN KANUNU

Yönetmen: Ben Affleck

Oyuncular: Ben Affleck, Zoe Saldana, Elle Fanning, Brendan Gleeson, Chris Messina, Siena Miller, Chris Cooper, Robert Glenister ABD yapımı

 DİĞER SEÇENEKLER

Haftanın diğer seçeneklerine gelince: ‘Tüylü Kaçak’ (‘Ozzy’) adlı animasyonu Alberto Rodriguez ve Nacho la Casa yönetmişler. Yerli animasyon ‘Fırıldak Ailesi-Batsın Bu Orta Dünya’ ise H. Can Dizdaroğlu-Berk Tokay ikilisinin imzasını taşıyor. Gerilim filmi ‘Halka 3’te (‘Rings’) Matilda Lutz, Alex Roe, Johnny Galecki ve Aimee Teegarden gibi isimler rol alıyor. Yönetmen koltuğundaki isimse F. Javier Gutierrez.

‘AY IŞIĞI’NDA YOLA KOYULDUM...

Kültür hayatımızın klasiklerinden birine dönüşen !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, bu yıl 16. kez huzurlarımızda. 16-26 Şubat aralığında İstanbul’da, 2-5 Mart aralığında da Ankara ve İzmir’de gerçekleşecek organizasyonda izlemek istediğiniz yapımlar için İstanbul dahilinde indirimli biletler dün satışa çıktı, yarın ise son gün. Biz de bilet almak isteyenlere yardımcı olmak kabilinden öne çıkan 10 filmi tavsiye edelim dedik. Ara not: Aslında bu tür organizasyonların seyircisi işinin ehlidir ve hangi filme gideceğini çok iyi bilir, biz geleneğe uyalım dedik! Oscar yarışının da iddialı yapımlarından olan ‘Ay Işığı’yla (‘Moonlight’) açılacak !f İstanbul’da 34 ülkeden 146 yönetmenin toplam 126 filmi gösterilecek.    

10’LUK ÖNERİ LİSTESİ

- Ay Işığı (Moonlight) / Yön: Barry Jenkins

- Mutlak Kadınlar (Certain Women) / Yön: Kelly Reichardt

- Koca Dünya / Yön: Reha Erdem

- Dev (Jätten) / Yön: Johannes Nyholm

- Aşk Cadısı (The Love Witch) / Yön: Anna Biller

- Tanna / Yön: Martin Butler-Bentley Dean

- Herkes Biraz İster!! (Everlbody Want Some!!) / Yön: Richard Linklater

- T2 Trainspotting / Yön: Danny Boyle

- Aşkın Çekimi (Their Finest) / Yön: Lone Scherfig

- Christine / Yön: Antonio Campos

Yazarın Tüm Yazıları