Kötü karne!

EĞİTİM deyince dünya ölçeğinde yarışabildiğimiz hemen hiçbir alan yok.

Haberin Devamı

Dünyada en iyi 100 üniversite sıralamasında yokuz. PISA sınavlarında bir türlü 40’ıncı sıraları aşamıyoruz.

Arkadaşımız Nuran Çakmakçı yazdı; KPSS kapsamında yapılan Öğretmen ‘Alan Bilgisi’ testlerindeki sonuçlar vahim: Lise matematik öğretmeni olacak adaylar 50 sorudan sadece 9’una doğru cevap verebilmiş! Cevapların Türkçede 32’si, coğrafyada 25’i, fen bilimlerinde 16’sı doğru!

Bunlar öğretmen adayları!

TABELA ASMAKLA OLMUYOR
Eğitim uzmanı Prof. Mustafa Özcan’ın söylediklerinden bir bölüm:

“Eğitim Enstitüleri 1982’de fakülte haline getirildi. Ancak akademik kadroları ve eğitim içerikleri hazır değildi!”

Demek ki, fakülte tabelası asmakla olmuyormuş, asıl önemli olan “akademik kadrolar ve eğitimin içeriği” imiş.

Nuran Çakmakçı’nın bugünkü haberinde var: Hemen her ilde ve üniversitede altyapı eksikliğine bakılmadan, plansız bir şekilde açılan 96 eğitim fakültesinden ve 117 fen edebiyat fakültesinden her yıl 70 bine yakın öğretmen adayı mezun oluyor!

Kalite mi kalır?

Dahası, “bizden” kafası da her alanda kaliteyi katlediyor.

Prof. Özcan, eğitim enstitülerinin akademik hazırlık yapılmadan fakülteye dönüştürülmesini eleştiriyor. Bunun hikâyesi sol için de sağ için de utanç vericidir.


SOLCU-SAĞCI DERKEN
1978’e kadar “Milliyetçi Cephe” hükümetleri döneminde Milli Eğitim Bakanlığı ve eğitim enstitüleri milliyetçi kadroların elindeydi. CHP Lideri Ecevit, ünlü “Güneş Motel” hükümetini kurunca, solcu kadrolara geçti.

Enstitülere solcu öğrenciler alındı.

Ecevit hükümetinin düşeceği anlaşılınca, giderayak bir kararname çıkardılar: Eğitim enstitüleri öğrencilerine “hızlandırılmış kurslar”la diploma verildi, hepsi öğretmen yapılıverdi! Ardından Demirel hükümeti kuruldu, bakanlık ve enstitüler milliyetçi, ülkücü kadrolara geçti.

Enstitülere ülkücü öğrenciler alındı. Sağcı ve solcu elbirliğiyle eğitimde kaliteyi katletmiştik.

Sonra darbe oldu, ayıklamalar yapıldı. İşte bu yozlaşmış enstitüler fakülteye dönüştürüldü.


DÜNYANIN NERESİNDEYİZ?
Geçen otuz beş yılda kalitesi yükseltilmeliydi, değil mi? Gelişmeler oldu fakat dünyanın gidişine göre çok yetersiz.

“Bizden” kafası da hâlâ her alanda liyakati, kaliteyi katlediyor.

Bilim zihniyeti, uluslararası standartlar ve rekabet ruhu yerine ideoloji ve yandaş tercihi ağır basıyor öteden beri.

İşte, yargı bir şunun, bir bunun yargısı olabiliyor; dünya hukuk endeksinde Kore 19, Türkiye 99. sırada!
İşte, Dünya Patent Estitüsü’ne başvurularda İran’ın sayısı 13.768, bizimki 6.496’dır! Kore için bu sayı 230.556’dır!

Bu verileri Prof. Muhammed Şahin’in Bilim ve Teknoloji’de Türkiye ve Dünya adlı çalışmasından aldım.

TED’in 2016 raporuna göre Türkiye’de üniversite mezunu yetişkinlerin “özel beceri” ortalaması, lise mezunu olmayan Japon yetişkin düzeyindedir!


BİLİM VE LİYAKAT
Teknoloji Bakanı Faruk Özlü haklı olarak yakınıyor:

“Ortalama eğitim Yahudilerde 13.4 yıl, Hıristiyanlarda 9.4 yıl, Budistlerde 7.8 yıl, Müslümanlarda 5.6 yıl. Müslümanların neden bu halde olduğunu çok ciddi şekilde muhasebe etmemiz gerekir.” (Karar 31 Aralık)

Türkiye 150 yıllık modernleşme tarihimiz sayesinde yine en iyisidir.

Medreseden matematik ve hikmet (felsefe) derslerinin kaldırıldığı 17. asırda kalsaydık ne feci olurdu, değil mi? Onun için 18. yüzyılın sonlarında başlayan modernleşme tarihimizin kıymetini bilelim.

Daha iyisine bakalım.

Zihniyette bilimsellik, değerlendirmelerde objektiflik, atamalarda liyakat ve devlette hukukun üstünlüğü prensiplerini içimize sindirmeden “en büyük on ekonomi” arasına giremeyiz.

Yazarın Tüm Yazıları