Yerli otomobil

GEÇEN hafta kamuoyunu yerli otomobil mevzusu çok meşgul etti. Cumhurbaşkanı’nın çağrısına uyan “Babayiğit” şirketler yerli otomobil üretmek için kollarını sıvadılar.

Haberin Devamı


Öncelikle belirtelim ki, bu proje olmayacak bir şey değil. Türkiye zaten otomotiv yan sanayinde çok mesafe almış bir ülke. Örneğin Ali Koç, Ford Cargo’nun nerede ise tamamen yerli olduğunu ifade etmişti. Binek otoda dünya bambaşka bir teknolojik evreye geçmek üzere. Yakın bir gelecekte araçların tamamı elektrikli olacak. Benzinli ve dizel teknolojiler ekolojik açıdan da istenmiyor. Silikon vadisi ürünü olan Tesla’nın elektrikli otomobilleri 600 km’ye kadar tek şarj ile gidebiliyorlar. Otomobilleri adeta bir yazılım idare ediyor. Tüm dünya devleri de “hibrit” araçlar üretmeye başladılar. Hatta “tekerleğin” olmadığı teknolojik otomobiller için çok uzun bir tarih verilmiyor. Yine, “şoför” olgusunun tamamen terkedildiği “über” tarzı gelişmeler, bu sektörün yakın geleceğe dair bilinenleri.
Basından izlediğimiz kadarıyla elektrikli araç üretimi planlanıyormuş. Zaten inavotif bir ürün yaparsanız bu iş anlamlı olur. Otomobil sektöründe dev fabrikaların kapılarına kilit vurma öykülerine sık sık tanık oluyoruz. Ana sebep “pahalıya” maletmeleri ve ölçek ekonomisine uyum sağlayamamalarıdır. Yine bu projenin en önemli başarı parametrelerinden biri de bir “marka” oluşturabilmek. Alman, Japon, Kore, İtalyan, Fransız, ABD markalarıyla, bu markaların tüketicide yarattığı alışkanlıklarla boğuşup rekabet edebiliyor olmanız gerekir.
Hani, milli hislerle kimse kalitesine ikna olmadığı bir otomobile yönelmeyecektir. Ha kamu için alımı mecbur kılarsanız ya da vergisel teşvik getirerek bir suni talep yaratabilirsiniz. Ama, bu denli bir “haksız rekabet”in düzenleyicisi, herhalde olunmaz. Mevzu dünya çapında bir araba tanıtımı ve bilinirlik yaratmak ise, milyar dolarlık bütçeler yetmeyecektir. Zorlukların listesini uzatmak mümkün.
Hiç şüphesiz Babayiğitler bu sıkıntıları herkesten iyi biliyor. O halde neden bu işe soyundular? Siyasetçinin ağırlığını koymasının tabii ki rolü büyük. Ama ciddi teşvik sözleri olmadan da yola çıkmazlardı, diye düşünüyoruz. Macerayı heyecanla izleyeceğiz. İnşallah başarılı olurlar.

Oda seçimleri

Haberin Devamı

HATIRLARSANIZ “Oda” seçimleri ertelenmişti. Muhtemelen gelecek nisanda yapılması planlanıyor. İzmir’de Ticaret, Sanayi, Esnaf, Borsa yönetimleri başta olmak üzere, seçim dönemlerinde bir heyecan ve hareketlilik yaşanır. Hep söyleriz, oda başkanları bulundukları makamdan güç alan değil, kişilikleri ve özverileri ile o makama saygınlık kazandıran kişilerden olmalıdır. Yanısıra, bu görevlerinde çok başarılı olsalar dahi makul bir sürenin sonunda devretmeyi bilmeleri gerekir. Bu postlar sosyal sorumluluk kapsamında talip olunacak yerlerdir. Hani, sürekli seçilebilecek potansiyeliniz olsa bile ısrarınızı “demokratik işgal” noktasına getirmemeniz icap eder.
Diğer bir husus, bu “Oda”lar “yarı kamu” kuruluşudur. Aidatlarını mevzuata göre tahsil ederler, ödemeyenlere icra gönderebilirler. Hal böyle olunca toplanan gelirler çok daha şeffaf ve özenli bir anlayışla harcanmalıdır. Maalesef bizim ülkemizde, gerek kamuda gerekse yarı kamusal yerlerde “kılıfını uydurmak” yöntemiyle bu neviden fonların adeta “saçıldığı” örnekler yaşanıyor. Mevzu “Oda”lar olunca bu memlekette ciltler dolusu yazabilirsiniz.
Demokrasi “değişim dinamiğini” paslandırmadığınız ölçüde kalitelidir. Bu anlamıyla, İzmir odaları sağlıklı nöbet değişimleri ile Türkiye’ye örnek olmalıdır.

------

Otel restoranları

Haberin Devamı

KALİTELİ otellerin restoranları iyi olur mu? Yemek eleştirmenleri bu duruma pek sıcak bakmazlar. Esasında en iddialı restoranlar, hele İspanya gibi gastronomik ülkelerde, gözden uzak yerlerde konumlanırlar. Bu tercih, bir anlamda hizmet konsantrasyonunun bölünmemesi düşüncesinden kaynaklanır. İzmir’de maalesef bu neviden mekanlar son derece sınırlı. Hal böyle olunca otel restoranları ön plana çıkma durumunda kalıyor. Burada cümleyi “iyi ki de kalıyor” diye tamamlamak lazım.
Swiss Otel’in Ekinoks restoranı, Key Otel’in restoranı, Bayraklı Hilton’un çatısında 360 Derece, Mövenpick, Kordon Otel, hakikaten şehrin yüz akı yeme, içme mekanları. Şimdi bu nitelikli zincire eski Anba Otel’in yerine yeniden yapılan Park-inn Radisson Otel’in enfes manzaralı restoranı eklendi.
Bahse konu otel restoranlarımızı kutluyor, heyecanlarının hiç sönmemesini diliyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları