Mazhar Alanson’ları yıpratmayalım

“Ne söylediğin değil, nasıl söylediğin” bazen çok önem arz eder.

Haberin Devamı

 

Mevzuu; Mazhar Alanson.
Her kesimden insanın sevdiği MFÖ Grubu’nun en önde gelen üyesi.
Geçenlerde bir laf etti ki, ondan sonrası “toz duman”...
Sosyal medyada tam anlamıyla lince uğradı ve halen de hız kesmeden devam ediyor.
Söylediği şu;
“İlkokulda beş senede Selanik’le Anıtkabir arası tüm kareleri beynimize beynimize soktular, sağ olsunlar. Ama kanımızda Fatih’in kudreti, ruhumuzda peygamberimizin aşkı vardı, bunu unuttular!”
Bu sözler Cumhuriyet’e ve Atatürk’e bir hakaret gibi algılandı.
Evet, ifadeler biraz keskin ve provokatif...
Ama özünde çok rahatlıkla savunulabilecek bir sistem eleştirisi yapılmış.
Bakınız; Cumhuriyet bir devrimdi...
Her devrim gibi kendi anlayışını oturtabilmek için radikal tedbirlere başvurdu.
Ülke ve devlet tasavvurunun ana unsurları, “laiklik ilkesi” üzerinden, Anadolu halklarının Türk kimliği itibariyla konsolide edilmesi ideolojisine yaslanıyordu.
Bu sebeple “eskinin esaslarına” mesafeli kalınması icap ediyordu.
Toplum, özellikle tek partili dönemde uygulanan kültür ve eğitim programlarıyla rejimin öngörülerine göre biçimlendirilmeye çalışıldı.
Gerek monarşinin, gerekse İslami güç odaklarının tasfiyesi, onların olabildiği ölçüde karartılmasını gerektiriyordu.
Rejim, yerleşik inanç düzenine de müdahil olup, “Diyanet denetimli” bir tanzim edici model oluşturmuştur.
Yine, çok kimlikli, çok dinli ve binlerce yıl geçmişi olan “natürel” yapı, şartların gereği denilerek, törpülenmiş ve toplum tektipleştirmeye çalışılmıştır.
Bu esnada rol modellerini büyük ölçüde kendi döneminden seçmiş ve hiç şüphesiz her türlü sevgi ve saygıyı hak eden Atatürk üzerinden bir “mitos” oluşturulmuştur.
Bir anlamda “tarih” yeniden başlatılmıştır.

Haberin Devamı


BAZI ŞEYLER TARTILMALI
Oysa toplum hayatı kesintisiz bir süreçtir.
Belki Ermeniler ve Rumlar yoktur, ama Anadolu’da yemekleri ve kültürleriyle buram buram yaşamaktadır.
Çerkez tavuğu, Boşnak böreği, çiğ köfte, kebap, dili, kültürü baskılanıyor olsa da hayatın tam içindedir.
Ancak devirler devran etmektedir.
Bazı şeyler artık tartışılır durumdadır.
Bu ülkeyi asırlar boyunca yönetenler, hiç şüphesiz en iyisi için ellerinden gelen çabayı sarf ediyorlardı.
Bu anlamıyla ne Vahdettin ne de Abdülhamit haindi, kötüydü ya da resmi ideolojinin yüklediği aşırı olumsuzluklara sahipti.
Son padişahlar, o esnada tüm dünyayı saran mikro milliyetçilik akımlarına karşı imparatorluk topraklarını koruma gayreti ile çok milletli yapı yerine İslam dinini bir “yapıştırıcı” olarak kullanmayı denedi.
Tutmadı ve İttihat Terakki ile birlikte mevcudu koruma çabası “Türk”lük kavramını ön plana çıkarmayı tek seçenek haline getirdi.
Cumhuriyet bu mecburiyetin uygulayıcısı oldu.
Diyeceğimiz, tercihler büyük ölçüde tarihsel koşullara göre şekillenir.
Din meselesi ise bir başka mecburi müdahale alanıydı.
Zira “akli” değil, “nakli” mezheplerin etkisi altında hakim İslami anlayış “dünyevi” olmaktan uzaklaşmıştı.
Giderek Araplaşan güç odağına muhtemelen monarşiye devam edilseydi bile el atılacaktı.
Neyse Mazhar Alanson, bize göre doğruları yanlış bir üslupla ifade etmiştir.
Ancak, müsterih olmalıdır...
Zira toplumların kültürlerine dair kodları kolay silinmez.
Doğru olan geçmişimizle barışmaktır.
Nitekim, şimdilerde de bu süreç yaşanmaktadır.
Son söz; hiçbir şey eskisi gibi olmaz.
Hayat, ilave gelen her yaşanmışlık ile kendi gerçeğini yeniden tanımlar.
Diğer değişle, Cumhuriyet’le birlikte toplumumuz onun kazanımlarıyla zenginleşmiştir.
21. yüzyıl yakın ve uzak geçmişi kendi değerleriyle yoğuracak, yeni sentezlere evrilecektir.

Yazarın Tüm Yazıları