Türkiye'nin Ayasofya karşısındaki 'Dünya Mirası' yükümlülüğü

Ayasofya’nın müze statüsünden çıkartılıp yeniden cami statüsüne geçirilmesi yolundaki tartışmalar ağırlıklı olarak ulusal egemenlik ve aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun fetih anlayışını simgeleyen ‘Kılıç Hakkı’ gibi kavramlar üzerinden cereyan ediyor.

Haberin Devamı

Ancak bu tartışmaların bir de Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmelerle üstlendiği yükümlülükler gibi çok önemli bir boyutu daha var. Ayasofya dosyasını değerlendirirken meselenin bu parametresini gözden uzak tutmamak gerekiyor.

Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Genel Konferansı’nın 1972 yılında sonuçlandırdığı ve Türkiye’nin 1983 yılında taraf olduğu ‘Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme’den söz ediyoruz.

*

Bu sözleşme, yaşadığımız yerküre üzerindeki doğal ve kültürel varlıkların korunması alanında insanlığın bugüne dek geliştirmiş olduğu yegâne ve oldukça etkili bir rejimin esaslarını, uygulanması taahhüt edilen kuralları ve bu çerçevede tasarlanan kurumsal mekanizmaları tanımlıyor.

Haberin Devamı

Bu sözleşmenin ruhuna ve lafzına evrensel bir bakış hâkim. Sözleşme, daha başlangıcında “Kültürel ve doğal mirasın herhangi bir parçasının bozulmasının ya da yok olmasının, bütün dünya uluslarının mirası için zararlı bir yoksullaşma yarattığını” belirterek yola koyuluyor.

Ardından bu varlıkların üstün bir öneme sahip oldukları” için “tüm insanlığın dünya mirasının bir parçası olarak korunmaları gerektiğine” dikkat çekiyor. Metinde bu mirasın korunması “bütün ulus-
lararası camianın ödevi
” olarak tanımlanıyor.

Sözleşme, kültürel ve doğal mirasın korunması görevini öncelikle devletlere veriyor. ‘Egemenliğe tam saygı’ vurgusunu yapmakla birlikte, bu tür varlıkların “bütün uluslararası toplum tarafından işbirliği ile korunması gereken bir evrensel miras olduğunu” da kaydediyor. Burada devletlerin egemenliği ile ulus-
lararası işbirliği ihtiyacı arasında kurulan ince bir denge var.

İmzacı devletler, bu sözleşmeyle “Kültürel ve doğal mirasa doğrudan ya da dolaylı zarar verebilecek kasıtlı önlemler almama” taahhüdünün altına giriyorlar.

Sözleşmenin öngördüğü koruma sistemini uygulamak, denetlemek üzere bir ‘Dünya Kültür Mirası Komitesi’ kurulmuş. Devletler, ‘kültürel miras’, ‘doğal miras’ ya da her iki vasfı birlikte taşıyan varlıklarını bu sözleşmeyle kurulan ‘Dünya Kültür Mirası Listesi’ne tescil ettiriyorlar ve bu çerçevede bir dizi taahhüdün altına giriyorlar.

Haberin Devamı

Kültürel/doğal varlıkların korunmasına ilişkin taahhütlerin yerine getirilmediği, sorunların ortaya çıktığı durumlarda komite de devreye girebiliyor. Bu varlıkların listeden çıkartılması ya da ‘Tehlike Altındaki Dünya Mirası’ listesine alınması gündeme gelebiliyor. 

*

Sözleşme, geldiğimiz noktada 193 ülkenin taraf olduğu en geniş uluslararası mutabakatlardan birini temsil ediyor. Bugün itibarıyla dünyanın dört bir tarafından 1.121 kültürel ya da doğal miras niteliğindeki varlık bu listeye kaydedilmiş durumda. Mısır’ın piramitleri de var bu listede, Çin Seddi de... En çok eseri koruma altına alınmış ülkeler Çin Halk Cumhuriyeti ve İtalya. Her iki ülkeden de 55 varlık bu listede görünüyor.

Haberin Devamı

Pek çok ülke, sahip oldukları varlıkları bu listeye sokabilmek için yarış içinde. Çünkü, herhangi bir tarihi eser ya da doğal alanın listeye alınarak ‘dünya mirası’ ilan edilmesinin sağladığı büyük avantajlar var. Bu varlıklar ‘dünya mirası’ olarak evrensel bir statü ve saygınlık kazanıyor. Örneğin, turizm açısından birer cazibe merkezi haline geliyorlar. Ayrıca, listeye girilmesi bu eserlerin korunabilmesi için kaynak yaratılması ve teknik yardım imkânlarının da önünü açıyor.

*

Türkiye, bu uluslararası sözleşmeye 1982 yılında taraf oldu ve buna ilişkin Bakanlar Kurulu kararı 14 Şubat 1983 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Türkiye’den ‘Dünya Mirası Listesi’ne alınan ilk varlık 1985 yılında Sivas’taki Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası oldu. Aynı yıl ‘İstanbul’un Tarihi Alanları’ da listeye dahil oldu. Bugün itibarıyla ‘Dünya Mirası Listesi’nde Türkiye’den 18 varlık yer alıyor. Listeye en son 2018 yılında giren varlık Şanlıurfa’daki Göbeklitepe oldu.

Haberin Devamı

Türkiye’nin listesinde, tarih boyunca Anadolu’da izlerini bırakmış uygarlıkların, devletlerin büyük bir bölümünden varlıklara rastlamak mümkün. Çorum’daki Hitit başkenti Hattuşa, Edirne’deki Selimiye Camisi ve külliyesi ile ‘Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı’ da listede karşımıza çıkıyor.

Ayasofya, ‘İstanbul Tarihi Alanları’ varlığı içinde yer alıyor. Tarihi yarımada içindeki dört bölge bir bütün halinde ‘dünya mirası’ olarak kabul edildi. Birinci bölgede Hipodrom, Ayasofya, Aya İrini, Küçük Ayasofya Camisi ve Topkapı Sarayı’nı içine alan Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Sit Alanı var. İkincisi, Süleymaniye Camisi ve çevresini kapsayan Süleymaniye Koruma Alanı. Bunu, Zeyrek Camisi ve çevresini içine alan Zeyrek Koruma Alanı ve nihayet İstanbul Kara Surları Koruma Alanı izliyor.

*

Haberin Devamı

Türkiye, sözleşme çerçevesinde bu varlıkları koruma konusunda önemli yükümlülükler altına girmiş bulunuyor. Sözleşmenin uygulaması en son 2019 yılında güncellenen ‘Dünya Mirası Sözleşmesi Uygulama Rehberi’nde getirilen kriterler üzerinden izleniyor.

Getirilen kayda değer kriterlerden biri, rehberin 96’ncı maddesinde tarif edilen “Dünya Mirası varlıkların korunması ve yönetimi, Üstün Evrensel Değerin, varlığın kaydedildiği sıradaki bütünlük ve özgünlük (authenticity/otantik hali) koşullarıyla birlikte sürdürülmesini ve zaman içinde arttırılmasını sağlamalıdır” hükmüdür. Varlığın bütünlüğü ve özgünlüğünün bozulmaması şartı getiriliyor.

Keza 98’inci maddede “(Alınacak) düzenleyici önlemler, varlığın bütünlüğü ve/veya özgünlüğüyle birlikte Üstün Evrensel Değerini olumsuz etkileyebilecek sosyal, ekonomik ve diğer baskılara veya değişimlere karşı korunmasını sağlamalıdır” hükmü getiriliyor.

Bir varlığın hangi durumlarda ‘Tehlike Altındaki
Dünya Mirası Listesi’ne alınacağı konusunda da bir dizi kriter tarif ediliyor bu rehberde. Örneğin 179’uncu maddede, bu kriterler arasında “varlığın yasal durumunda korunma derecesini azaltan bir değişikliğin” ortaya çıkması sıralanıyor.

Son tahlilde Ayasofya ile ilgili herhangi bir adım atılırken, UNESCO’nun listesine 1985 yılında müze kimliğiyle tescil edilen bu tarihsel varlığın ‘Dünya Mirası’ statüsünün dikkate alınması, bu statünün herhangi bir şekilde etkilenmemesi büyük önem taşıyor.

Yazarın Tüm Yazıları