Türkiye-AB diyaloğu reform ve uygulama adımlarını bekliyor

Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı ve AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in geçen hafta perşembe günü Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile birlikte Brüksel’de gazetecilerin önünde yaptığı açıklamanın metnini okurken “hukukun üstünlüğü” ve “insan haklarının durumuna” da değindiğini gördüm.

Haberin Devamı

Ancak Komisyon’un web sitesine de konmuş olan bu açıklamada söz konusu iki kavramın parantez içine alınmış olması dikkatimi çekti. Web sitesindeki linkten video kaydına girip dinlediğimde de fark ettim ki, Borrell bu iki kavramı konuşması sırasında telaffuz etmemişti.

PARANTEZ İÇİNDE EKLENEN İFADELER

Açıklama, ikisi arasındaki görüşmelerin başlamasından hemen önce yapılmış. İspanyol sosyalisti Borrell, “Sevgili Mevlüt” (Dear Mevlüt) diye başladığı açıklamasında Türkiye-AB ilişiklerinde geçen yıl yaşanan sorunların ardından 2021 ile birlikte “Bir iyiye gidiş” gördüklerini kaydederek, iyimser bir tonda konuşuyor.

Borrell, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin gündemindeki ana başlıklara değindikten sonra “Türkiye’deki siyasi durum ve katılımın görünümü ile ilgili olarak birbirimize saygı temelinde içten ve açık bir dille konuşacağız” diyor.

Haberin Devamı

Devamında Türk toplumunun AB ile diyaloğu önemsediğini belirten Borrell, “Türkiye’deki durum bizi endişelendirmeye devam ediyor. Çünkü Türkiye önemli bir komşu ve Türkiye ile paylaştığımız ortak bir gelecek inşa etmek istiyoruz” diye ekliyor.

İlginçtir ki, Komisyon’un web sitesine konan konuşma metinde “Türkiye’deki durum” ifadesinin hemen önüne “hukukun üstünlüğü ve insan haklarının durumu bağlamında” ifadesi parantez açılarak dahil edilmiş. Bir başta anlatımla, “kaygı” ifade edilen durumla somut olarak neyi anlamamız gerektiğine ilişkin bir not düşülmüş.

Borrell’in misafirine gazetecilerin önünde insan hakları ve hukuk eleştirisinde bulunmaktan kaçındığı için bu şekilde bir hareket tarzını tercih ettiği öne sürülebilir. Özellikle görüşmenin Türkiye ile AB arasında karşılıklı olarak belirmiş olumlu beklentiler ışığında başladığını dikkate alırsak.

Buna karşılık, komisyon çevrelerinden gelen bilgiler, parantez içindeki meselelerin daha sonra yapılan görüşmeler sırasında Borrell tarafından kapalı kapıların ardında açıkça kayda geçirildiğine işaret ediyor.

BORRELL PARLAMENTODA NE MESAJ VERDİ?

Konunun ilginç bir boyutu daha var. Aynı gün yine Brüksel’de toplanan Avrupa Parlamentosu’ndaki oturumda Josep Borrell adına kürsüden Türkiye ile ilgili bir konuşma metni okunmuştur. Borrell adına bu metni Komisyon’un “Eşitlik”ten sorumlu üyesi Helena Dalli okumuştur. Konuşma, Komisyon’un resmi tutumu olarak kayda geçmiştir.

Haberin Devamı

Borrell adına yapılan bu konuşma Türkiye’deki duruma ilişkin kaygıların daha ayrıntılı bir şekilde dile getirildiği bir metin olarak göze çarpıyor. Metnin ağırlıklı teması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye ile ilgili aldığı bazı kararların uygulanmaması konusundaki eleştirilerdir. Borrell, bu çerçevede açıkça Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala hakkındaki kararlara atıf yapıyor, bunlar ve diğer insan hakları davalarında ilerleme sağlanması beklentisini dile getiriyor. Bu arada, Türkiye’de HDP’nin yasaklanması konusunun gündeme gelmesini kaygı verici bir durum olarak kayda geçiriyor.

Zaten aynı gün Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye konusunda kabul edilen ve insan hakları ve hukuk alanlarında bir hayli eleştirel ifadelere yer verilen bir karar tasarısında da yine aynı AİHM kararlarının uygulanması çağrısı yapılıyor.

Haberin Devamı

Burada dikkat çekici olan bir gelişme, Borrell’in davalarda ilerleme sağlanması beklentisini Avrupa Parlamentosu’nda ifade etmesinden bir gün sonra (22 Ocak) İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Üçüncü Ceza Dairesi’nin Gezi davasında aralarında Kavala’nın da yer aldığı sanıklarla ilgili beraat kararları hakkında “hükmün bozulmasına” karar vermiş olmasıdır. Yargıdan çıkan karar AB’nin beklentisi yönünde şekillenmemiştir.

ÇAVUŞOĞLU: ‘PARLAMENTOYA ÖNEM VERMEMİZ GEREKİYOR’

Peki geçen haftanın ikinci yarısında Brüksel’de AB Konseyi ve Komisyonu’nun bütün üst kademeleriyle yoğun bir görüşme trafiği gerçekleştiren, aynı zamanda Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye raportörü ile de bir araya gelen Çavuşoğlu, bu başlıklarda dile getirilen eleştirileri nasıl karşılıyor?

Haberin Devamı

Çavuşoğlu, gezisinin sonunda Brüksel’de gazetecilere yaptığı değerlendirmede önce genel çerçevede toplantıların açık, samimi ve pozitif geçtiğini, herkesin düşünce ve beklentilerini söylediğini, kendisinin de net bir şekilde söylediğini anlatıyor. Ancak “Genel ekseriyetle parlamentodaki olumsuz havanın devam ettiğini görüyoruz” diyerek Avrupa Parlamentosu’ndaki olumsuz tabloya dikkat çekiyor.

Dışişleri Bakanı, “Özellikle Avrupa Parlamentosu’na önem vermemiz gerekiyor. Bizde de farklı siyasi partilerden oluşan heyetlerin buraya gelmesinde fayda görüyoruz. Önümüzdeki süreçte reformlarla ilgili adımlarla beraber biraz daha çaba sarf etmemiz lazım” diye konuşuyor.

Haberin Devamı

Çavuşoğlu, ana çizgi olarak Türkiye’de üzerinde çalışılan reformların AB ile ilişkilerde ortaya çıkan pozitif atmosfere muhakkak katkı sağlayacağını belirtiyor.

İlginç bir nokta, Çavuşoğlu’nun Selahattin Demirtaş’ın durumunun da bazı görüşmelerde gündeme geldiğini gizlemeyerek, “Sevsin ya da sevmesin herkes Demirtaş’ın ne yaptığını biliyor. Bugün de dün de konusu geldiğinde neler yaptığını anlattık” diye konuşmasıdır.

GÖZLER BORRELL’İN RAPORUNDA

Her halükârda reform adımlarıyla birlikte özellikle Avrupa Parlamentosu’na dönük olarak biraz daha çaba sarf edilmesi gerektiğini Dışişleri Bakanı da kabul ediyor. Burada önem taşıyan konu, önümüzdeki haftalarda açıklanacak olan demokrasi ve hukuk reformlarının AB çevrelerindeki beklentileri karşılamak açısından ne ölçüde yeterli olacağıdır.

Kuşkusuz, reform yönünde atılacak her adım olumlu bulunacaktır. Ancak Brüksel cephesinde sergilenen tutumlar, mevzuat değişikliği içeren paketlerin yanı sıra uygulamayla ilgili de somut gelişmelerin beklendiğini gösteriyor. Bununla kastedilen, ağırlıklı olarak AİHM kararlarının uygulandığına işaret eden bir hareketliliğin sağlanmasıdır.

Ankara’nın Avrupa ile yeni bir başlangıç yapma niyetlerini sıkça vurguladığı bir dönemde Borrell’in önümüzdeki 25-26 Mart tarihlerinde düzenlenecek AB Zirvesi’ne sunacağı Türkiye ile ilgili rapor, bu toplantıdan çıkacak kararın yönünün belirlenmesi bakımından kritik önem taşıyacaktır. AB’nin yeni dönemde Türkiye konusunda ABD ile eşgüdüm içinde hareket edeceği de hatırlandığında, zirvenin sonucu ABD ile ilişkileri de ilgilendiriyor.

Doğu Akdeniz’deki gerilimin yatışmasının ardından Borrell’in raporunda demokrasi ve insan hakları başlıklarında yapacağı değerlendirme özel bir yer tutacaktır. Raporun bu bölümünün içeriği de büyük ölçüde önümüzdeki iki ay zarfında Türkiye’den gelecek haberlerle şekillenecektir. Muhtemeldir ki, Borrell de raporu kaleme alırken Türkiye ile ilgili elini güçlü hissedebilmek için uygulamada somut adımlar olup olmadığına bakacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları