1961 yılında yaşanan krizde köprüler tümüyle atılmıştı... Mısır’la zor yıllar - 4

***

Haberin Devamı

1. BÖLÜM

HÜRRİYET’in 20 Ekim 1961 tarihli nüshasının birinci sayfasının en altında tek sütunluk ve tek paragraflık bir haber var; “Kahire Büyük Elçimiz geldi” başlığını taşıyor.

Haberde şöyle deniyor:

“Ekim ayı başında Mısır ile siyasi münasebetlerimizin kesilmesinden sonra geri çağırılan Türk sefaret erkanından ikinci grup dün sabah saat 07.30’da Denizcilik Bankası’nın Samsun yolcu vapuruyla şehrimize gelmişlerdir. Başta Kahire Büyükelçimiz Seyfullah Esin olduğu halde memlekete dönen 28 kişilik ikinci grup sefaret mensubu ve aileleri öğleden sonra uçakla Ankara’ya gitmişlerdir.”

1961 yılında yaşanan krizde köprüler tümüyle atılmıştı... Mısır’la zor yıllar - 4Hürriyet, 2 Ekim 1961

Bu haberden, Büyükelçi Esin ve bütün büyükelçilik personelinin aileleriyle birlikte kafileler halinde Kahire’yi terk etmek durumunda kaldıklarını öğreniyoruz. Bu hadiseden yedi yıl önce, Seyfullah Esin’in seleflerinden Büyükelçi Hulusi Fuad Tugay da Mısır hükümeti tarafından “İstenmeyen Adam” ilan edildiği için yine Kahire’den ayrılmak zorunda kalmıştı.

Haberin Devamı

Ancak o zaman yaşanan krizde, Türkiye, ihtilalin lideri Cemal Abdülnasır’ın bu sert tasarrufuna misillemede bulunmamıştı. Dışişleri Bakanlığı, bu krizde zaten Tugay’ı hatalı bulduğu için, yerine Kahire’ye bir başka büyükelçi gönderilmesi suretiyle ilişkiler sürdürülmüştü.

1961 yılında yaşanan krizde köprüler tümüyle atılmıştı... Mısır’la zor yıllar - 4

Buna karşılık, 1961 yılı ekim ayında Nasır’ın kararıyla patlak veren krizde, hem Kahire hem de Ankara’nın büyükelçilerini karşılıklı olarak çektiklerini görüyoruz. Üstelik, yalnızca büyükelçinin çekilip temsil düzeyinin düşürülmesi değil, görevli bütün personelin merkeze alınması, yani büyükelçiliklerin kapısına kilit vurulması gibi iki ülke arasındaki ilişkileri aşağı çekmek anlamında olabilecek en radikal adımın atıldığını görüyoruz.

1961 yılında yaşanan krizde köprüler tümüyle atılmıştı... Mısır’la zor yıllar - 4

Haberin Devamı

CİLVEGÖZÜ’NÜN KARŞISINDAKİ SURİYE BAYRAĞI DEĞİŞİNCE

Krizin nedeni, Suriye’nin, 1958 yılında Mısır ile birlikte kurdukları “Birleşik Arap Cumhuriyeti”nden ayrılıp bağımsızlığını ilan etmesinin ardından bağımsızlık ilanının Ankara tarafından hemen tanınmış olmasıdır.

Mısır’da 1952 yılında Kral Faruk’u darbeyle devirip ipleri eline alan Nasır’ın dış politikadaki en önemli hedeflerinden biri Arap dünyasının liderliğine soyunmasıydı. 1956’da Süveyş Kanalı’nı millileştiren, bu süreçte İngiltere, Fransa ve İsrail ile çatışan Nasır’ın Ortadoğu’da ağırlığını artırma yönündeki en kuvvetli hamlelerinden biri, 1958 yılında Suriye ile ortak bir cumhuriyet kurmuş olmasıydı.

Haberin Devamı

Türkiye, bu birleşme adımı sonucu 911 kilometre uzunluğunda bir sınıra sahip olduğu Suriye’de karşısında muhatap olarak aynı zamanda Nasır’ı da bulmuştu. Demokrat Parti iktidarının Nasır’la ilişkilerinin 1952 yılındaki “Genç Subaylar Darbesi”nden sonra birbiri ardına meydana gelen krizlerle birlikte soğuk bir şekilde sürdüğü hatırlandığında, Nasır’ın Sovyetler Birliği ile işbirliğini geliştirmekte olan Suriye’yi de nüfuzu altına alması zaten sıkıntılı giden bu ilişkiler üzerindeki basıncı artırma potansiyeli taşıyordu.

Gelgelelim 1 Şubat 1958 tarihinde ilan edilen Birleşik Arap Cumhuriyeti kalıcı olmadı. Bu deneme toplam 3 yıl 8 ay sürdü. 27 ve 28 Eylül 1961 tarihlerinde başını Yarbay Abdülkerim el-Nahlavi’nin çektiği bir subaylar grubunun darbe yaparak yönetime el koymasından sonra aldığı ilk karar, Mısır ile kurulan ortak cumhuriyetten çıkmak oldu.

Haberin Devamı

Darbenin başını çeken grup Nasır’ın Suriye üzerindeki kontrolünün artmasından rahatsızlık duyan ve Suriye’de sayıca pek de az olmayan kesimleri temsil ediyordu.

Hürriyet’in 1 Ekim 1961 tarihli nüshasında fotoğrafla desteklenen bir haber, Suriye’nin Mısır’la izdivacını sona erdirmesinin yol açtığı değişimi çarpıcı bir şekilde gösteriyor. Haberde, Hatay Reyhanlı’da Cilvegözü sınır kapısının hemen karşısındaki Suriye kontrol noktasının fotoğrafı yer alıyor. Alt yazıda, Suriye’nin bütün hudut karakollarında Birleşik Arap Cumhuriyeti bayraklarının kaldırıldığı, yerine eski Suriye bayraklarının çekildiği belirtilerek, “Resimde Cilvegözü transit kapısının hudut karakolu ve karakolun üzerinde dalgalanan eski Suriye bayrağı görülmektedir” denilmiş.

Haberin Devamı

NASIR KENDİSİNE KARŞI BİR HAREKET OLARAK GÖRDÜ

Mısır ile ilişkilerin o dönemde zaten sancılı bir şekilde seyrettiği dikkate alındığında, Suriye’nin Nasır’ın nüfuz alanından çıkmış olmasının Ankara’da belli bir rahatlama ile karşılandığı tahmin edilebilir. Yapılan açıklamalardan bölgede genelde Batı yanlısı Irak ve Ürdün gibi ülkelerin de o tarihte Suriye’nin Mısır’dan kopmasını olumlu karşıladıkları anlaşılıyor.

Şam’da gerçekleşen darbe Nasır’ın gücüne, prestijine ağır bir darbe indirmiştir. İnfial içindedir Nasır. O tarihte Ankara’da iş başında olan 27 Mayıs darbe hükümetinin Suriye’yi süratle tanımış olmasını kendisine karşı bir hareket olarak değerlendirmiş ve oldukça sert bir tepki vermiştir.

Nasır o kadar tepkilidir ki, Türkiye ile siyasi ilişkileri tümden kesme kararı almıştır. Kahire Büyükelçisi Seyfullah Esin 1 Ekim 1961 günü Dışişleri Bakanlığı’na çağrılarak karar kendisine bildirilir.

Hürriyet’in 2 Ekim 1961 tarihli birinci sayfasında dokuz sütuna manşetten verilen haber “Mısır’la siyasi münasebetlerimiz kesildi” başlığını taşıyor.

Aynı haberin yanında yer alan Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında üzüntü beyanı var. Şöyle deniliyor:

Bilfiil istiklalini temin ve ilan edilen Suriye’yi tanımamız her şeyden evvel komşuluk ve dostluğun icabıdır. Türkiye, Suriye-Mısır birliğini nasıl tanımış ise, bu defa Suriye halkının birlikten çıkarak müstakil devlet statüsüne dönmek arzusunu da bir dost ve komşu sıfatıyla tescil eylemekten başka bir şey yapmamıştır.”

2. BÖLÜM

İLİŞKİLERDEKİ KOPMA İKİ YIL SÜRDÜ

BURADA altı çizilmesi gereken nokta, 1961 yılında iki ülke arasında bütün köprülerin atılmasına karşılık, bu durumun çok uzun süreli olmamasıdır. 1963 yılında büyükelçilikler yeniden, ancak maslahatgüzar düzeyinde açılmıştır. Büyükelçilerin gönderilmesi ise 1965 yılını bulmuştur.

Bu gelişmelerin de gösterdiği, bölgedeki iki önemli aktörün birbirlerine küsme lükslerinin olmadığını görüp, aralarındaki ilişkileri bir şekilde rayına oturtma ihtiyacını duyup, daha sonra buna göre hareket etmeleridir.

1965 sonrası yıllar Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerde normalleşmenin başladığı dönemdir. Kuşkusuz, Türkiye’nin 1950’lı yıllarda izlenen Ortadoğu politikasında yapılan hatalardan, ayrıca 1962’deki Küba Füze Bunalımı ve 1964’deki Johnson Mektubu gibi krizlerden gereken dersleri çıkartıp, dış politikada çok yönlülüğe doğru adımlar atmaya başlamasının da bu süreçte etkisi vardır.

Ve ilişkileri onarmanın yolu öncelikle büyükelçi göndermekten geçmektedir. Kahire’ye Cezayir Büyükelçisi Semih Günver gönderilir. Günver’in 1984 yılında yayımlanan “Tanınmayan Meslek” isimli hatıratı, göreve başlamasından sonra Mısır’la ilişkilerin normalleşmesi yönünde karşılıklı olarak gösterilen çabaların renkli ve ayrıntılı bir anlatımını içeriyor.

1961 yılında yaşanan krizde köprüler tümüyle atılmıştı... Mısır’la zor yıllar - 4

3. BÖLÜM

BÜYÜKELÇİ GÜNVER’DEN HÜKÜMETTEN TALİMAT OLMAKSIZIN DOĞAÇLAMA DİPLOMASİ

BÜYÜKELÇİ Semih Günver’in Kahire’de göreve başladığı ilk günlerdi. Günver ciddi bir tedirginlik içindeydi. Hatıratında o günleri anlatırken, “Nasır’a söyleyeceklerimin yeni Türk hükümetince tasvip edilip edilmeyeceği hususu benim için ayrı endişe konusuydu” diye yazıyor.

Diğer endişe konusu neydi?

Yanıt: Ankara’da kimin Dışişleri Bakanı olacağı.

Anlaşılacağı üzere, Ankara’da bir iktidar değişikliği söz konusuydu Günver’in Mısır Cumhurbaşkanı Nasır’a güven mektubunu sunacağı günlerde.

1961 yılında yaşanan krizde köprüler tümüyle atılmıştı... Mısır’la zor yıllar - 4Türkiye’yi 1965-72 yılları arasında Kahire Büyükelçisi olarak temsil eden Semih Günver, dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnâsır ile birlikte görülüyor.

Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerde 1961 yılında yaşanan kopma ve ardından 1963 yılında kısmi düzelmenin başlamasından sonra 1965 yılında yeniden büyükelçiler gönderilerek normalleşme arayışlarına girilmişti.

Günver, Kahire’ye 28 Eylül 1965 tarihinde ayak bastı. Kendisi aynı yılın şubat ayında Ankara’da göreve başlamış olan Suat Hayri Ürgüplü’nün başbakanlığındaki sağ ağırlıklı koalisyon hükümeti tarafından atanmıştı.

Günver’in Kahire’ye varmasından kısa bir süre sonra 10 Ekim 1965 tarihinde Türkiye’de genel seçimler yapılmış ve Adalet Partisi sandıkta tek başına iktidar çoğunluğunu elde etmişti.

Bu arada Nasır’ın kendisine güven mektubunu sunması için fazla bekletmeden 18 Ekim tarihine randevu vermesi Günver’i ciddi bir sıkıntıya soktu. Şöyle ki, henüz Ankara’da hükümet kurulmamış, dolayısıyla yeni dışişleri bakanı da belli olmamıştı. Yeni başbakan Süleyman Demirel, kabinesini büyükelçi Nasır’ı gördükten tam dokuz gün sonra 27 Ekim’de açıklayacak, kabine 3 Kasım’da TBMM’den güvenoyu alacaktı.

Ankara’dan talimat almaya olanak yoktu” diye yazıyor Günver. Çünkü ortada hükümet yoktu.

Böyle bir durumda bir büyükelçi nasıl bir hareket tarzı izler?

Günver’in yazdıkları, bir büyükelçinin kendisini bu durumda bulunca inisiyatif kullanarak nasıl davranması gerektiği konusunda kayda değer bir vaka oluşturuyor.

Büyükelçinin burada kullandığı inisiyatif önem taşımakla birlikte, bu adımlarını belli ölçülerde bakanlık bürokrasisi ile eşgüdüm içinde attığını düşünebiliriz.

TÜRK BÜYÜKELÇİDEN NASIR’A BÜYÜK ÖVGÜ

Günver, ilk olarak güven mektubu töreninde okuyacağı nutkun metnini hazırlar ve İngilizce bir kopyasını önceden Mısır Dışişleri Protokol Dairesi’ne iletir.

Kitabında aktardığına göre, Büyükelçi, bu metinde “Nasır’ın Mısır için yaptıklarını” övmekte, Asvan Barajı’nın inşasından dolayı kendisini tebrik etmektedir. Bu arada, Türkiye’nin “Arap davalarına olan sempatisini” anlatır. İlk defa Filistinlilerden “Kardeşlerimiz” diye söz eder.

Türk Büyükelçisi, 18 Ekim 1965 tarihinde Kahire’deki Kubbe Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Nasır’a güven mektubunu sunduğu törende önce bu nutku okudu. Bunu yaparken “Nasır’ın dünya siyasetinde işgal ettiği mevkiye, Mısır halkının refahı için gösterdiği büyük gayretlere ve elde ettiği başarılara” da vurgu yaptı. Ayrıca, Türkiye’nin Arap ülkeleriyle her alanda işbirliği yapma arzusunu ve kararını duyurdu.

NASIR: GEÇMİŞTE TALİHSİZLİKLER VE ALINGANLIKLAR OLDU...

Daha sonra Cumhurbaşkanı ve Büyükelçi’nin baş başa yaptıkları konuşmaya geçildi. Nasır, uzun uzadıya geçmiş üzerinde konuştu, Türkiye’ye hep dostluk elini uzattığını, ancak bunun karşılık görmediğini söyledi. İlginç bir nokta, 1958-61 yılları arasındaki Mısır-Suriye birleşmesi döneminde Suriye’yi Hatay meselesi konusunda “teskine çalıştığını” belirtmesiydi. Anlattığına bakılırsa, Hatay’ın Türkiye’ye katıldığı günün yıldönümünde açık meydanlarda gösteri yapılmasını önlemişti.

“Geçmişte bir takım talihsizlikler ve alınganlıklar Kahire ile Ankara’yı birbirinden uzaklaştırdı. Artık geçmişi unutmanın şart olduğuna ben de inanıyorum” dedi Nasır ve ekledi:

“Bizi birbirimizden kopuk görmek ancak düşmanlarımızı sevindirir. Gelecekte milli davalarımızda birbirimize yardımcı oluruz. Ben bu istikamette her gayreti sarf etmeye hazırım.”

Sıcak bir hava belirmişti. Günver, anılarında “Nasır ile konuşurken gelecek için vaatkar davranmıştım. Aslında bu intibaı vermek için yetkim yoktu. Yeni hükümetin Ortadoğu politikasının ne olacağı, Mısır’a karşı nasıl bir tutum takınacağı hususunda tahminde bulunamıyordum” diye yazıyor.

Ancak sonraki gelişmeler Günver’in doğaçlama hareket tarzının ve Nasır’a güven mektubu törenindeki sıcak nutku üzerinden yaptığı açılımın daha sonra Demirel hükümeti tarafından da benimsenip bir çizgi olarak güçlenerek süreceğini ortaya koyacaktı.

Günver, Nasır ile ilişkisi konusunda şunları söylüyor: “Nasır ile bu görüşmemizden itibaren aramızda karşılıklı bir sempati ve dostluk havası doğdu ve bu yakınlık Başkanın ölümüne (1970) kadar devam etti. Yedi senelik Kahire görevimin sırasında, Nasır hayatta olduğu sürede, benden, istediğim hiçbir şeyi reddetmedi. Bunda, (gazeteci) Hasaneyn Heykel’in de büyük rolü oldu.

4. BÖLÜM

NASIR ÇAĞLAYANGİL’E NASIL İÇİNİ DÖKTÜ?

DIŞİŞLERİ Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, 15 Ocak 1967 tarihinde Kahire’ye geldi. Beraberindeki heyette yer alan genç diplomatlardan biri yıllar sonra Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturacak olan İlter Türkmen’dir. Ziyaret tarihi önemdeydi. Günver, Mısır’da Cumhuriyet’in ilanından sonra ilk kez bir Türk Dışişleri Bakanı’nın Kahire’ye resmi bir ziyarette bulunduğuna dikkat çekiyor. Demirel hükümeti de artık Mısır ile ilişkileri düzgün bir çerçeveye oturtmak istiyordu.

1961 yılında yaşanan krizde köprüler tümüyle atılmıştı... Mısır’la zor yıllar - 4İhsan Sabri Çağlayangil

Çağlayangil’i kabulünün başında “İlk defa bir Türk dışişleri bakanını nihayet kabul edebiliyorum. Bunun için on üç yıl bekledim. Arada lüzumsuz anlaşmazlıklar çıktı. Halbuki bunlar kolaylıkla bertaraf edilebilecek nitelikteydi” diye söze girdi Nasır.

Ve bir kez daha Türkiye ile ilişkiler konusundaki bilinen görüşlerini tekrarladı. Ona bakılırsa ihtilali yaptıkları günden itibaren Türkiye’ye elini uzatmış, ancak her seferinde bu hamleleri karşılıksız kalmıştı. Nasır, bu arada eski başbakan Adnan Menderes’i şikâyet etti.

Şikayetçi olduğu bir diğer şahsiyet ise eski büyükelçi Hulusi Fuad Tugay’dı. “İki yıl bana ve arkadaşlarıma surat astı” dedi, “Eşi kral ailesine mensuptu. (Biz ) hanedanın mallarını devletleştirme kararını alınca Tugay’ın husumeti daha da arttı” diye ekledi. Tugay’ın operada herkesin önünde kendisini “küçük düşürdüğü” olayı da anlattı.

Daha ilginç olan bir konu, geçmişte Sovyetler Birliği’ne yaklaşmayı istemediği halde koşulların kendisini “İster istemez Sovyetler’in kollarına attığını” söylemesiydi. “Asvan barajını Sovyetler yaptı, askeri yardımı onlar verdi” dedi.

Kayda değer bir nokta, Nasır’ın Sovyetler Birliği ile ilişkilerinin gelişmesinin Mısır’daki komünistleri “cesaretlendirdiğini” belirterek, “Harekete geçtiler. Komünist Partisini kapattım, komünistleri felce uğrattım. Bu yüzden Kruşçev ile aramız açıldı” diye konuşmasıydı.

Günver’in aktardığı bu konuşmalar, Nasır’ın görüşmede geçmişte Sovyetler’e yaklaşmasının kendisiyle ilgili yarattığı soru işaretlerini gidermeye çalışan bir çaba içinde olduğunu gösteriyor.

ÇAĞLAYANGİL: ‘SİZ DE MAKARİOS’A SOVYET SİLAHLARINI VERMEDİNİZ Mİ?’

Peki Türk Dışişleri Bakanı Nasır’a ne yanıt verdi?

Çağlayangil’in Nasır’a verdiği yanıta göre, Türkiye’nin hiçbir zaman Mısır’a karşı bir politikası olmamıştı. Ancak Sovyet tehlikesi karşısında, Türkiye NATO ve CENTO’ya katılma lüzumunu hissetmişti. Kahire, bu durumu yanlış değerlendirmişti.

Bakan, bu noktada “Diyalogun kurulamaması bir hataydı” dedikten sonra bu kez Türk tarafının Mısır’dan şikâyetlerini açtı. “Türkiye için hayati önemi olan Kıbrıs sorunundaki tutumunuzun anlayışlı ve dostane bir davranış olarak nitelendirilmesine imkan yok. Bu konuda bizim de haklı şikayetlerimiz var” diye konuştu. Nasır’ın da uluslararası forumlarda Makarios’u desteklediğini, hatta ona Sovyet menşeli silahlar ve füzeler verdiğini hatırlattı.

Günver, görüşmenin bu bölümünü şöyle anlatıyor:

“(Bunları) büyük bir açık kalplilikle söyledi. Nasır biraz duraladı. ‘Evet’ dedi, işte bütün bu karşılıklı tutumlar aramızda doğrudan doğruya teması kuramamış, gerekli itimat havasını yaratamamış olmamızdandır. Artık ileriye bakalım ve aynı hataları yapmayalım. Ben en iyi ilişkilerin tesisi için elimden geleni yapmaya hazırım.”

Görüşme tam bir buçuk saat sürmüştü. Günver’in aktardığına göre, Nasır bir ara “Türkiye Dışişleri Bakanını ilk defa karşımda buluyorum. İçimi dökmek istedim” demek gereğini hissetti.

Sonuçta herkesin eteklerindeki taşları döktükleri bir görüşme oldu.

Buradan Meclis Başkanı Enver Sedat’ı ziyarete gittiler. Sedat, Çağlayangil’i kollarının arasına alıp yanaklarından öptü. Günver, Çağlayangil için “İtiraf etmeliyim ki onda insanları etkileme yeteneği bir Allah vergisidir” diye konuşuyor. Bu etkilemenin sonucu Günver’e göre, Çağlayangil’in Sedat ile görüşmesinin “kahvede buluşan sanki kırk yıllık iki arkadaşın dertleşmesi havasında geçmesi” olmuştur.

“Çağlayangil’in Kahire ziyareti Türkiye yeni bir devrenin başlangıcı oldu ve benim de işimi bir hayli kolaylaştırdı” diye özetliyor sonucu Günver.

Nasır’ın 1970 yılında ölümünden sonra yerine geçen siyasi şahsiyet Enver Sedat’tan başkası değildi.

 

Yarın: Bir fes yüzünden iki ülke arasında siyasi kriz patlak verebilir mi?

Yazarın Tüm Yazıları