12 şehidimizi uğurlarken...

Türkiye, geçen cuma ve cumartesi günlerinden bu yana PKK’nın Kuzey Irak’ta birbiri ardına düzenlediği iki ayrı terör saldırısında hayatını kaybeden 12 şehit askerinin üzüntüsünü yaşıyor.

Haberin Devamı

Şehit askerlerimiz gazetelerde, sosyal medyada yayımlanan görüntülerinde, tek başlarına ya da arazide bir çadırın içinde topluca yemek yerken çektirdikleri fotoğraflardaki gülümseyen yüzleriyle karşımıza çıkıyorlar.

Ölüm, onları Irak’ın kuzeyinde sınırın gerisindeki bir bölgede, olabilecek en olumsuz iklim koşullarında büyük bir fedakârlıkla silah başında görev yaparken buldu.

Kötü hava koşullarını kollayan PKK’lı teröristler, tipinin insansız hava araçlarının görme kabiliyetini engellemesinden yararlanarak, askerlerin üslendikleri geçici mevzi bölgelerin yakınlarına kadar sokulmuştu.

*

Şehit askerlerin yaşları 22 ile 32 arasında değişiyor. Bugün aramızda olmayan bu genç insanlar, PKK’yı Türkiye sınırından uzak tutmak, örgütü sınırın gerisinde baskılayabilmek amacıyla görev yapıyorlardı kar üstünde kurulmuş çadırlardan oluşan geçici karakollarda.

Haberin Devamı

PKK’nın 24 saat arayla saldırdığı iki nokta birbirinden 100 kilometre kadar uzaktadır. İlk saldırının düzenlendiği doğuda, İran sınırına 14 kilometre uzaklıktaki Hakurk bölgesinde bulunan geçici karakol 1976 metre yüksekliktedir. Daha batıda Dohuk bölgesindeki ikinci saldırı yeri ise 1754 metre rakımdadır.

Buradaki sorunun bir boyutu Türkiye’nin Irak’la olan 378 kilometre uzunluğundaki sınırının baştan aşağı dağlık, engebeli bir alandan geçiyor olmasıdır. Sınır hattı rakım olarak ortalama 1500 kilometre yükseklikte seyrediyor, 2000 metreye kadar yaklaştığı yerler olabiliyor.

Ankara Temsilciliği görevim sırasında bölgeye yaptığım birçok gezide askeri Sikorsky helikopterlerinde bu bölgede uçarken sınırın ne kadar zor bir coğrafya üzerinden yol aldığına bizzat tanıklık etmiştim.

Büyük ölçüde düz bir alanda göz menzili içinde uzayıp giden Suriye sınırında yapıldığı gibi, yüksek bir duvar inşa ederek fermuar gibi kapatabilmeniz mümkün değil buradaki sınırı.

*

İşte PKK’nın iki yönlü trafiğine sahne olan bu sınırın nasıl korunacağı, özellikle 1991 yılındaki Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra örgütün Irak’ın kuzeyinde kendisine geniş bir barınma alanı bulmasıyla birlikte Türkiye’nin en hayati ulusal güvenlik meselelerinden biri haline gelmiştir geçen otuz yılı aşkın süre içinde.

Haberin Devamı

Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından bu bölgeye karadan ve havadan sayısız harekât düzenlenmiştir bütün bu zaman zarfında. Güneydoğu’da muharip konumda görev yapmış komando ve piyade asker kadroların her kademede yabancısı olmadıkları, çok iyi bildikleri bir coğrafyadır Kuzey Irak.

Gelgelelim, bu geniş çaplı harekâtların her seferinde belli aralıklarla tekrarlanması ihtiyacının doğması, Türkiye’yi 2019’dan itibaren kapsamlı bir konsept değişikliğine götürmüştür. Bu değişiklik, belli aralıklarla sınır ötesine müdahale etmek yerine, sınır ötesinde sahada yaygın bir alanda kurulan üs bölgeleriyle önemli bir askeri güç bulundurarak, terör tehdidini sınırın arkasındaki bir hatta baskılama anlayışını esas alıyor.

Haberin Devamı

Son yıllarda adını sıkça duyduğumuz “Pençe Operasyonları” bu konsept değişikliğinin sahadaki yansıması olarak ortaya çıkmış ve bunun sonucu Kuzey Irak’ta genellikle 30 kilometreye kadar inebilen bir derinlikte kayda değer bir kalıcı alan hâkimiyeti sağlanmıştır. Buna paralel olarak teröristlerin barındıkları, cephane sakladıkları mağaralar, yerleşim mekanları ve muhtelif altyapı imkânlarının imha edilmesinde azımsanmayacak bir mesafe kaydedilmiştir.

Türkiye’nin savunma alanındaki teknolojik imkânlarının gelişmiş olması, insansız hava araçları envanterinin genişlemesiyle birlikte havadan istihbarat kapasitesinin güçlenmesi, sahadaki hareketliliğin havadan anlık olarak izlenebilmesi, Türkiye’ye bu stratejisinde önemli bir kolaylık sağlamıştır.

Haberin Devamı

Bu konseptin uygulanabilmesindeki bir sıkıntı, kışın bastıran kötü hava koşullarının havadan görme yeteneğini sınırlayabilmesi ve sınırın arkasında ileri hatlardaki birliklere ikmal desteğinin sağlanmasını zora sokabilmesidir.

*

Tabii, Kuzey Irak’a bakarken, denklemdeki çok ağırlıklı bir faktörü daha hesaba katmamız gerekiyor. ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgali, güney komşumuzu siyasi birliğini, istikrarını yitirmiş, sakatlanmış zayıf bir ülke durumuna düşürmüştür. Yapılan seçimlerden sonra Bağdat’ta güçlükle hükümet kurulabilmektedir. Bu hükümetlerin ülkeyi yönetebilme kapasiteleri genellikle sınırlıdır. Ülke bir yamalı bohça gibi farklı nüfuz alanlarına bölünmüş, bu arada İran’ın etkisi Şiilik paydası üzerinde her alanda artmıştır.

Haberin Devamı

Sonuçta Bağdat’ta Türkiye’nin güvenlik kaygıları karşısında ordusu ve güvenlik örgütleriyle ülke topraklarının tümü üzerinde gücünü etkili bir biçimde ortaya koyabilecek bir devlet aygıtı yoktur. PKK da bu durumundan azami ölçüde yararlanmaktadır.

Türkiye, gözle görülebilir bir gelecekte Irak’ta istikrarlı, güçlü bir muhatap bulmakta zorluk yaşamaya devam edecektir. Kaçınılmaz olarak bu durumun istikrarsızlık anlamındaki bütün serpintilerine, yansımalarına da açık olacaktır.

Özetle, Türkiye daha çok uzun yıllar, hatta on yıllar Irak sınırıyla uğraşmak zorunda kalacaktır; PKK bu ülkedeki varlığını koruduğu müddetçe...

*

Bağdat’ta güçlü bir devlet otoritesinin bulunmaması, Türkiye’yi Irak’ın kuzeyinde güvenlik önlemlerini kendi başına alıp hareket etmek durumunda bırakıyor.

Türkiye’nin Kuzey Irak’taki süreklilik içindeki askeri angajmanının Birleşmiş Milletler’e dönük ilginç yansımaları da oluyor. Çünkü Bağdat’taki hükümetler, Türkiye ile ne kadar iyi ilişkiler yürütürse yürütsünler, her seferinde kuzeyden yapılan askeri müdahaleler nedeniyle egemenliklerinin ihlal edildiğini belirterek, Türkiye’yi BM’ye şikâyet ediyorlar. Bu şikâyetler yine her seferinde bir BM Güvenlik Konseyi belgesi olarak yayımlanarak uluslararası camia önünde aleniyet kazanıyor.

En son 1 Aralık 2023 tarihinde “S/2023/930” numarasıyla yayımlanan Güvenlik Konseyi belgesinde Irak Dışişleri Bakanlığı’nın BM Genel Sekreteri ve Güvenlik Konseyi Başkanı’na yaptığı şikâyet bildirimi yer alıyor.

Bu belgede, Irak, Türkiye’nin 1 Ağustos’tan 31 Ekim’e kadar geçen üç aylık süre içinde karadan topraklarını ve hava sahasını toplam 1453 kez ihlal ettiğini duyuruyor. Ağustos ayında 492, Eylül’de 549 ve Ekim’de 412 kez ihlal meydana gelmiş. Irak, mektubunda bu durumun iyi komşuluk ilişkilerine ters düştüğü, ayrıca BM Antlaşması’nı ve uluslararası hukuku ihlal ettiğini söylüyor.

Her seferinde, Irak’ın şikâyetlerine Türkiye’nin resmi yanıtı da yine bir BM Güvenlik Konseyi belgesi olarak yayımlanıyor. Son hadisede 4 Aralık tarihli “S/2023/949” numaralı Güvenlik Konseyi belgesinde, Türkiye’nin BM Daimi Temsilci Yardımcısı Aslı Güven imzalı yanıt mektubu yer alıyor.

Mektupta, Irak’ın kendi topraklarındaki terör örgütlerinin varlığıyla mücadele etmek yeteneğinden yoksun olması nedeniyle, Türkiye’nin güvenliğine Irak’tan kaynaklanan terör tehditlerine karşı uygun gördüğü tedbirleri almak zorunda kaldığı anlatılıyor. Türkiye’nin BM Sözleşmesi’nin 51’inci maddesindeki meşru savunma hakkını kullandığı da belirtiliyor bu metinde.

Özetle, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki askeri operasyonları sürdükçe iki ülke arasında Birleşmiş Milletler’deki nota teatileri rutin bir şekilde devam edecektir.

*

Buraya kadar yaptığımız tespitleri yan yana getirdiğimizde olması gereken nedir?

PKK Irak topraklarında faaliyetini sürdürdüğü müddetçe Türkiye de Irak sınırıyla meşgul olmaya devam edeceğine göre, burada izlenecek stratejinin ana parametreleri üzerinde ülke içinde asgari bir mutabakatın sağlanması gereği var.

Bu çerçevede kamuoyunun da aydınlanması açısından, Kuzey Irak’ta izlenmesi gereken strateji üzerinde konuya hâkim, uzman kişiler tarafından bilgi temelli, sağduyulu bir tartışmanın yürütülmesi, bu mutabakatın oluşmasına katkı sağlayabilir.

Herhalde en son görmek isteyeceğimiz, bu meselenin ülkemizde iktidarla muhalefet arasında bir çekişme ve kavga konusu olmasıdır. Şehitlerimizin cenazeleri toprağa verilmeden ortalığı kaplayan siyasi gerilim bu açıdan arzu edilen bir durum değildi.

İktidarın da muhalefetin de bu tablo karşısında yeni bir hareket tarzı oluşturmak için düşünmesi gerekiyor. Bu, her şeyden önce ülkenin savunma hattının sınırın gerisinden çekilebilmesi için Kuzey Irak’ta hayatlarını veren genç askerlerimizin hatıralarına karşı saygımızın da bir gereği olmalıdır.

Yazarın Tüm Yazıları