Barbaros Tapan

Film gösterime girdikten sonra hepimiz şok içinde birbirimize mesajlar attık

16 Mart 2024
‘Atom bombasının babası’ olarak bilinen J. Robert Oppenheimer’ın teknolojik gelişim karşısında etik sorumluluk ve ikilemler arasında kalan karmaşık ruhunu anlatan Christopher Nolan imzalı “Oppenheimer” 7 dalda Oscar Ödülü kazandı. Birçok eleştirmenin sinematik bir başyapıt olarak nitelendirdiği filmin başrol oyuncusu ve geçen pazar günü Oscar Ödül Töreni’nde ‘en iyi erkek oyuncu’ seçilen Cillian Murphy ile Kelebek okurları için konuştuk.

 Her filmin kendi içinde zorlukları vardır ama “Oppenheimer” çok komplike bir hikâye. Sizin bu filmde çalışırken karşılaştığınız en büyük zorluk neydi?

- Filmin çoğunu zorlayıcı buldum. Ama mümkün olan en heyecan verici şekilde bir zorlamaydı. Bu karakteri, kendi alanında dünyayı değiştiren bu ikonu hayata geçirmek büyük bir sorumluluktu. Ama dümende Chris Nolan olduğunda mümkün olabilecek en iyi ellerde olduğumu biliyordum. Ayrıca meydan okumayı seviyorum. Baskıyı seviyorum, ilgimi çeken işler beni zorlayan işler.

 Senaryoyu ilk okuduğunuzda Oppenheimer karakterini canlandırmak konusunda tereddütleriniz oldu mu?

- Hayır, senaryoyu okumadan önce ‘evet’ dedim. Chris beni bir rol için düşünecek kadar nezaket gösterdiğinde, bu zaten çok büyük bir şey. Kariyerimiz süresince bu tür roller bize sık teklif edilmiyor. Gelince de işe sadece atlamanız gerekiyor. Hele Chris’in kalibresinde bir film yapımcısıyla çalışacaksanız düşünmeye gerek bile yok.

Peki “Oppenheimer”ı daha iyi anlamak için dönem kostümlerini ve aksesuvarları nasıl etkiledi sizi?

- Kostüm ve aksesuvarlar karakter için gerçekten anahtar. Chris ile Los Angelesa kostümleri ve şapkaları denemeye gidiyorduk. İlginç olan Oppenheimer’ın bilinçli olarak kendinin bu versiyonunu yaratmasıydı. Küçük yaşlardan itibaren kendi kendini mitolojiye dönüştüren bir yapısı vardı. Şapkaları, pipoları ve takım elbiseleri... Hepsi çok önemliydi. Olağanüstü bir kostüm ekibimiz vardı. Ve Nolan gibi son derece net bir vizyona sahip bir yönetmenimiz vardı. Böyle olunca zaten her şey dilediğimiz en muhteşem şekilde bir araya geldi.

OKUDUĞUM EN İYİ SENARYOLARDAN BİRİYDİ

Yazının Devamını Oku

Wolfgang Puck: Oscar’daki tabaklar Türk markasından

11 Mart 2024
30 yıldır Oscar Ödül Töreni’nin yemeklerini hazırlayan şef Wolfgang Puck ile dün akşam yapılan tören öncesinde konuştuk. Puck, gecede Hollywood elitlerine tüm lezzetlerin Karaca tabaklarıyla servis edileceğini söyledi.

Hollywood yıldızlarının büyük gecesi Oscar için Karaca porselenlerini seçen Wolfgang Puck, bu tercihi hakkında şöyle konuştu:
“Benim için sadece en iyisi iyi sayılır. Yemeklerimde kullandığım tüm malzemeler dünyanın en iyileri. Bu sene lezzetlerimiz dünyanın en iyi porselenlerinden Karaca ile sunulacak. Hangi ülkeden neyi seçiyorsam, en iyisi olmak zorunda. Yemeği önce gözlerimizle yiyoruz, tabaktaki sunumun iyi olması yemeğin lezzeti kadar önemli. Keza servis ettiğimiz porselenler de sunum ve lezzet kadar önemli. Tüm bu detaylar birbirini tamamlıyor. Karaca Kırmızı Halı Koleksiyonu da bizim standartlarımıza yakışır porselenleriyle yılın en prestijli etkinliğinde yer alacak.”



Türkiye sevgisiyle bilinen Puck, Bodrum’daki yeni restoranı hakkında da şunları söyledi:
“İstanbul’u, Türkiye’yi ne kadar sevdiğimi herkes biliyor. Kendimi ülkenize yakın hissediyorum. Spago İstanbul neredeyse 10 yıldır hizmet veriyor ve başarılı lokasyonlarımdan biri. Şimdi Spago Bodrum geliyor. Dünyanın en güzel koylarından birinde muazzam bir tesis olan Max Royal Bodrum’da açılıyoruz. Restoran ve yemek sektörünün ikonik markası Spago’yu Bodrum’un en muhteşem yerlerinden birinde açacağımız için çok mutluyuz.”

Onur verici

Yazının Devamını Oku

Destansı hikâyede ikinci bölüm

9 Mart 2024
Başrollerini Timothée Chalamet ve Zendaya’nın paylaştığı, Amerikalı yazar Frank Herbert’ün çok satan romanından uyarlanan “Dune”un devam filmi “Dune: Çöl Gezegeni Bölüm 2”, 1 Mart’ta gösterime girdi. Bu destansı hikâyenin detaylarını filmin yönetmeni ve senaryo yazarı Denis Villeneuve ile konuştuk.

“Dune” gerçek bir sinema deneyimi. Evde filmi izlemek asla beyazperdede izlemenin yerini alamaz. Sinema büyüsünün daha geniş kitlelere daha doğrusu yeni nesile ulaşması, çekim süreci boyunca aklınızda tuttuğunuz bir şey miydi?

- Bende yönetmen olma kıvılcımı yaratan şeylerin başında beyazperdenin gücünü kucaklayan ve izleyiciyi hikâyenin dünyasına kaptıran filmler yer alıyor. Evet, sinema deneyimine kesinlikle aşığım ve sinemada tüm gücünü gösterecek filmler yapmak için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Tüm filmlerimi beyazperde düşünerek yazıyor, tasarlıyor, çekiyor ve kurguluyorum. Belki gelecekte televizyon deneyimi daha iyi olacak, VR (Virtual Reality-sanal gerçeklik) ile daha da iyi hale gelecek. Belki bu teknolojilerle göz zevkinizi tatmin edecek bir ekrana sahip olacaksınız fakat evde izlemek filme asla derinliği eklemeyecek veya ses asla sinemadaki gibi olmayacak.

“Dune: Çöl Gezegeni Bölüm 2”yi yazarken ve yönetirken, filmin fantastik kurgusuna duygusallığı mükemmel bir şekilde nasıl yerleştirdiğinizi anlatır mısınız?

- Bu yapması o kadar zor bir şey değil. Yapılması zor olan yakın ilişkiye olan odağımızı kaybetmediğimizden emin olmak. Daha doğrusu Paul (Timothée Chalamet) ve Chani (Zendaya) arasındaki hikâyeye olan odağımız. Onların ilişkileri filmin tüm dramını ortaya çıkarıyor. Chani ve Paul’un gözünden siyasi baskıyı, kültürel baskıyı hissediyoruz. Filmi sanırım aralarındaki gerilime odaklanarak kurguladım.

SETTE DETAYLARIN ÖZENİ DUDAK UÇUKLATIYORDU

Set tasarımları, renkler, sesler inanılmaz. “Dune: Çöl Gezegeni Bölüm 2”de ‘Aman Tanrım, bu dünyayı biz inşa ettik’ dediğiniz bir an oldu mu?

- Her biri oldukça çarpıcıydı. Setin boyutları ve detayların özeni dudak uçuklatıyordu. Prodüksiyon tasarımı oldukça etkileyici. En sevdiğim kısım kuş mağarasıydı diyebilirim. Çok şiirseldi. Gerçekten ilginçti. O alan film yapımcısı olarak şu ana kadar gördüğüm en şiirsel yer diyebilirim.

Yazının Devamını Oku

Oscar adaylığı büyük gurur!

2 Mart 2024
Türk asıllı Alman yönetmen İlker Çatak’ın “Das Lehrerzimmer” (Öğretmenler Odası) adlı filmi ‘En İyi Uluslararası Film’ dalında Oscar’a aday. İlker Çatak ile Los Angeles’ta West London Otel’de buluştuk. Berlin’de ekonomi okurken üniversiteyi bırakıp sinemaya yöneldiğini belirten Çatak babasıyla olan ilginç anısı da paylaştı: “Babamla kavga ettik. ‘Üniversiteyi bırakıyorsan bu eve bir daha gelme’ dedi. Ben de ‘Baba bir gün o Oscar’ı kazanacağım. Sahneye çıkacağım ama sana teşekkür etmeyeceğim’ dedim.”

Böyle büyük bir platformda, Akademi Ödülleri’nde filminizin aday olması nasıl bir duygu?

- Çok güzel bir duygu. Beni mutlu eden, sevdiklerimin mutlu olması... Annem ve babamın yaşadığı gurur... Çünkü şöyle bir şey var, ikisi de hiçbir zaman filmci olmamı istemedi. 20 yaşındayken Berlin’de üniversiteye gidiyordum. Bir gün üniversiteden çıktım ve film setlerinde çalışmaya başladım. Annem ve babamı bunu söylediğimde dünyaları yıkıldı. Çünkü adam bütün hayatını oğlu üniversiteye gitsin diye harcamış, parasını bunun için kazanmış ve iyi okullara göndermiş. Ben okulu bırakıyorum dediğimde, bir anda dünyaları yıkıldı. Ve babamla şöyle bir anım oldu. Kavga ettik. “Üniversiteyi bırakıyorsan çık bu evden, bir daha gelme” dedi. Ben de “Baba bir gün o Oscar’ı kazanacağım. Sahneye çıkacağım ama sana teşekkür etmeyeceğim” dedim.

Hâlâ aynı fikirde misiniz?

- Hayır değilim. Şu an babamla çok iyiyiz. Babam Almanya’nın en gururlu adamı. Babam Instagram profil resmini Oscar heykeli yapmış. O kadar gururlu yani. Bizim filmimiz çok küçük bir film; 2.5 milyon Euro’ya çektik. Aynı kategoride aday olan ‘Society of the Snow’ 60 milyon Euro’ya çekilmiş. O yüzden ilk 5’e kalmış olmak büyük gurur, büyük başarı.

ADAYLIĞIMI ÖĞRENDİKTEN SONRA HASTALANDIM

Aday olduğunuz haberini aldığınızda neredeydiniz?

- Haberi aldığımda Paris’teydim. Tabii biraz buruk bir andı. Çünkü sevdiklerimin hiçbiri yanımda değildi. Haberi aldım, otel odasına gittim... Haftalar boyunca çabaladım, Los Angeles’a kaç kere gittim geldim. Onun yorgunluğu vardı. Adaylık açıklandı, ertesi gün hastalandım zaten. Telefonuma mesajlar geliyor; “Çok mutlu olman gerekiyor” diyorlar. Ama ben otel odasında hastaydım. Kendime gelmeye çalışıyordum. Haberi aldıktan sonra bedendeki gerginlik bir anda yok oldu, ‘tamam şimdi hastalanabilirsin’ dedi. 3 gün sonra İstanbul’a gittim. İstanbul’da insanlarla görüşmek çok güzeldi.

Yazının Devamını Oku

Latin toplumunda süper gücüm var

24 Şubat 2024
Yayınlandığı dönem ortalığı kasıp kavuran “Desperate Housewives” dizisiyle dünya çapında ünlenen Eva Longoria’nın ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesi “Flamin’ Hot”, Richard Montanez’in “A Boy, a Burrito and a Cookie: From Janitor to Executive” adlı anı kitabından uyarlandı. Frito-Lay fabrikasında temizlikçi olarak çalışırken baharatlı cips fikrini düşünüp şirketin CEO’suna ulaşan ve Hot Cheetos’un yaratıcısı olan Meksika kökenli Richard Montanez’in hikâyesini ekrana taşıyan Eva Longoria ile konuştuk.

İlk defa uzun metrajlı bir film yönetiyorsunuz. İlk deneyim için neden doğru zamanın bu film olduğunu düşündünüz?

- 12 yıldır yönetmenlik yapıyorum, artık uzun metraj bir film çekmeliyim gibi bir niyetim yoktu. Ancak bu hikâye beni buldu. Menajerim bana senaryoyu gönderirken “Bu projeyi alamazsın çünkü hiç uzun metraj film yönetmedin. Bu, Searchlight yapımı bir film. Searchlight çok prestijli bir yapım şirketi” dedi. Bunu bana yeteneğime inanmadığı için değil, bu projeyi yönetmek için çok sayıda önemli ismin sırada olmasından dolayı söyledi. Yine de senaryoyu okur okumaz bu hikâyeyi anlatabilecek tek kişinin ben olduğumu menajerime söyledim. “Bu iş benim, başka hiç kimse benim gibi yapamaz” dedim. Çünkü Latin toplumunda süper gücüm olduğunu biliyorum. Senaryoyu okuduktan sonra bu işi kovaladım hatta bu işe takıntılı oldum. Searchlight beni seçene kadar peşlerini bırakmadım. Ve sonunda “Tamam tamam, işi aldın” dediler.

Yönetmenlik için size ne ilham verdi?

- Hollywood’a taşındığımda aslında yönetmen ve yapımcıydım. Oyunculuk fırsatına sahip olunca kamera önüne yöneldim. Yani sonradan yapımcı ve yönetmene dönüşen bir oyuncu değilim. Hollywood’a ilk geldiğimde yapım şirketlerinde çalıştım. Asistanlık, casting yaptım, ödemeleri organize ettim. 23 yaşında üretiyordum ama istediğime ulaşmak için bir şeyler olması gerekiyordu. “Umutsuz Ev Kadınları” fırsatı geldiğinde kabul ettim ve diziyi film okulu gibi kullandım. Hayatımın 10 yılı sette, yılda 24 bölüm çekerek geçti. Bu çok fazla yönetmen demek, çok sayıda farklı yönetmen geldi. İyi olanlardan öğrendim. Kötüleri görmezden geldim. Çok fazla soru sordum ve her şeyi öğrenmek istedim.

HOLLYWOOD’DA KAHRAMANLAR BİZE BENZEMİYOR

“Flamin’ Hot”ta çalışanların hepsi Latin değil mi?

-

Yazının Devamını Oku

İnanılması zor bir hikâye

17 Şubat 2024
Baba Fritz Von Erich ve beş oğlu (Kevin, David, Kerry, Mike ve Chris) için güreş var oluş sebebiydi. Fritz’in 6 oğlundan 5’inin ölmesi ise “Von Erich laneti” söylemini yarattı... Başrollerini Zac Efron ve Jeremy Allen White’ın paylaştığı “The Iron Claw” adlı film ailenin güreş sporunda efsane olmasının yanı sıra yaşadıkları trajedileri de sergiliyor. WWE (World Wrestling Entertainment) Hall of Fame’e ailece kabul edilen Von Erich’lerin başarı ve trajedi dolu hikâyesini filmin başrol oyuncuları Zac Efron ve Jeremy Allen White ile Kelebek okurları için konuştuk.

Bu hikâyeye bir aşinalığınız var mıydı? Güreş sporunu yaşam şekli haline getiren sıra dışı bu ailede sizi etkileyen yönler hangileriydi?

- Zac Efron: Senaryoyu okumadan önce Von Erich’lerden haberim yoktu. Yönetmenimiz Sean Durkin’le konu hakkında konuşurken bir ailenin başına çok fazla şey geldiğini, yaşananların gerçek olduğunu söyledi. Von Erich ailesi profesyonel güreşin tanımını değiştiren bu sporda lider bir aile olsa da filmin güreşle ilgili olduğu gibi bir algı var ama aslında aile ve kayıplar hakkında gerçekten harika bir hikâye. Ve bence pek de güreş filmi hissi vermiyor. Aile hakkında ortaya atılan bu çılgın lanet hikâyesi ve babasına karşı zafer kazanabilen bir evlat... Gerçekten derin. Ve hâlâ ben bile inanamıyorum bu hikâyeye.

- Jeremy Allen White:Von Erich’lere aşina değildim. Ama benim çıkarımlarım da yönetmenimiz Sean’ın hikâyeye dair anlayışını yansıtıyordu. Hikâye gerçek olduğu halde bu derecede inanılmaz olması nedeniyle mitolojik ve neredeyse fantastik bir yönü vardı. Bir ailenin başına nasıl bu kadar çok şey gelebilir? Ve o kadar trajediye rağmen ailenin ortamı oldukça fantastik. Bu adamlar için profesyonel güreş hayattan daha büyük bir şeydi.

ÇOK FAZLA SPOR YAPTIK

Filmdeki fiziksellik alkışa değer. Güreşçi olmak için çalışırken bedenleriniz bu meydan okumayı nasıl kabul etti?

- Jeremy Allen White:Toplam 3-4 ay hazırlık yaptık. Sonra Chavo (Guerrero Jr.) ve diğer profesyonel güreşçilerle çalıştık ve bu işin  ne kadar zorlu olduğunu anladık. Canlandırdığımız bu adamlar yılda 200’den fazla gün yoldalar, oradan oraya maça gidiyorlar. Aynı zamanda fizikselliği ve mental sağlığı koruyorlar, bunların hepsi şaşırtıcıydı.

- Zac Efron:

Yazının Devamını Oku

Miami kartelinin patroniçesi

10 Şubat 2024
Kolombiyalı Medellin kartelinin ünlü baronu Pablo Escobar’ın hayatını konu alan “Narcos” dizisinin yapımcısı Eric Newman bu kez Medellin’den kaçıp Miami’de kurduğu uyuşturucu imparatorluğunun ‘patroniçe’si Griselda Blanco’nun öyküsünü ekrana taşıdı. Griselda Blanco’ya dizinin yapımcıları arasında da olan Kolombiyalı ünlü oyuncu Sofia Vergara oynadı. Sofia Vergara ve Eric Newman, “Griselda” dizisi hakkında merak edilenleri Kelebek okurları için anlattı.

Griselda Blanco’yu nasıl keşfettiniz ve bu diziyi neden yapmak istediniz?

- Aslında o dönemde Kolombiya’da büyümüş olmama rağmen adını hiç duymamış olmam ilgimi çeken ilk şeydi.

O dönem derken neyi kast ettiniz?

- Uyuşturucu trafiğinin patlama yaşadığı ve kartel üyelerini herkesin bildiği dönem. Ne yaptıklarını biliyorduk ve Amerika Birleşik Devletleri onların peşindeydi. Bu adamların karşısında bu seviyeye gelebilen bir kadının olması bana çok ilginç geldi. Ama daha ilginç olan Griselda’nın kim olduğunu hiç kimse bilmiyordu. Ben bilmiyordum, ailem bilmiyordu. Bu durum ilgimi çeken ve keşfedilmesi gereken bir durumdu.

Griselda’nın hakkında bu kadar az bilgi varken onun narkotik dünyasında yükselişini araştırmanızda hangi kaynaklar yardımcı oldu?

- Onu ilk kez “Kokain Kovboyları” belgeselinde izlediğimden beri ‘bu hikâye gerçekten doğru mu’ diyordum. İzledikten sonra konuyu unutmuştum ta ki bir gün uçakta dergide onun hakkında yazılmış makale görene kadar... O makaleyi okuduktan sonra narkotik konusunda bilgisi olan herkese bu hikâyenin doğru olup olmadığını sordum. Bu kadının gerçekten var olduğunu fark ettiğimde daha derinlere daldım. ABD’de 22 yıl hapis yatmış, kamuya açık kayıtları incelemek için işe oradan başladım.

Yazının Devamını Oku

Leonard BernsteIn’In benimle olduğunu hissettim

3 Şubat 2024
Amerikalı bestekâr ve orkestra şefi Leonard Bernstein’ın hayatını ve aktris eşi Felicia Montealegre ile evliliğini konu alan “Maestro” filminin yönetmenliğini, senaristliğini ve başrolünü Bradley Cooper üstlendi. Felicia Montealegre karakterini ise Carey Mulligan oynadı. Bu yıl 96’ncı kez sahipleriyle buluşacak olan Akademi Ödülleri’nde ‘en iyi film’, ‘en iyi erkek oyuncu’ ve ‘en iyi kadın oyuncu’ başta olmak üzere 7 dalda Oscar’a aday gösterilen “Maestro”yu Bradley Cooper ve Carey Mulligan ile Kelebek okurları için konuştuk.

“A Star is Born” ve “Maestro” arasındaki ortak nokta müzik. İki filmde de müziğin ön planda olması bir tesadüf mü yoksa bu size hitap eden bir tür mü?

- Bradley Cooper: Bence iki filmin de arka arkaya müzikle iç içe olması kesinlikle bilinçli bir şey değildi. “Star is Born”dan sonra başka bir filmi yazıp yönetip yönetemeyeceğimi bilmiyordum. Sonra bu proje ortaya çıktı. Evet, her iki filmin de kökeni müzik... “Star is Born” gitar sesi, “Maestro”daysa şeflik takıntımdı. Ama kesinlikle bilinçli bir şey değildi. Ayrıca “Maestro”da hikâye Leonard ile Felicia’nın ilişkisi hakkında...

Leonard ve Felicia’nın kişiliklerine sadık kalarak karakterlerin özünü yakalamaya çalıştınız. Bu süreçte karşılaştığınız zorluklar var mıydı?

- Carey Mulligan: Diyaloglardaki konuşma stili dikkat edilmesi gereken bir konu. Leonard özellikle inanılmaz derecede tanınmış ünlü bir kişilik. Senin de dediğin gibi oyuncu olarak onların özünü yakalamak istiyorsun. Felicia’nın çok tanınan bir karakter olmaması nedeniyle ben biraz daha serbest hissettim. Ama Felicia’nın sesi o kadar melodik ve güzel ki, özellikle sesimin öyle olmasını istedim ve doğru yapmak istedim. Çünkü konuşma şekli, sesi, aksanı onun kim olduğunu çok iyi yansıtıyordu. Kamera önüne geçtiğimde kendimi tamamen rahat hissetmek için Bradley’le oturup senaryonun sayfalarını ve sahneleri tekrar tekrar çalıştık.

- Bradley Cooper: Ben karakteri insanileştirmeye, araştırmalarımda bulabildiğim her şeyi ortaya çıkarmaya, onları içime çekip ne olduklarını ve kim olduklarını anlamaya çalışıyorum. Bulduklarımda bir hikâye var mı? Keşfedilecek farklı şeyler var mı? Bu bir nevi süreç. Gerçekten hazırlanırken yaptıklarım arasında doğru manevra yapmalıyım gibi bilinçli şeyler yok. Gerçeği kazarak ortaya çıkartıyorum.

BERNSTEIN’IN AİLESİ BİZE

Yazının Devamını Oku