Babamı filmdeki gibi kaybettim

Kaderin tuhaf bir cilvesi: Kısa arayla iki oyuncudan babalarını, oynadıkları rollerdeki hastalıktan kaybettikleri haberini aldık.

Haberin Devamı

Babamı filmdeki gibi kaybettim
Ege ve Serdar Tanman / Özge ve Kadri Emrah Özpirinçci

 İlki, “Babam ve Oğlum” filminde minik Deniz’i canlandıran Ege Tanman:
“Babam vefat etmeden hemen önce ciğerleri su toplamış ve yoğun bakıma alınmıştı.
Ne acı tesadüftür ki ‘Babam ve Oğlum’daki rolümde de babamın ciğerleri su topluyordu...”
İkincisi, “Acı Tatlı Ekşi” filminde Duygu’yu canlandıran Özge Özpirinçci:
“2022 yazında başladı ilk semptomları. Uzun süre kamufle etti, başka rahatsızlıklarla karıştırdı. Hatta emin olup fıtık ameliyatı bile oldu. Oysa bana bahsettiği her semptom tek bir şeyi işaret ediyordu. 2016 yılında Acı Tatlı Ekşi filminde oynadığım Duygu karakteri için ön hazırlık çalışmaları yaparken tanıştığım farklı seviyelerdeki ALS hastası olan insanlar...”
Hayat bazen ne kadar tuhaf değil mi?
İnsan nereden bilecek oynadığı roldeki illetin dönüp kendisini de bulacağını?
Hele bir de filmin adı “Babam ve Oğlum” olsun...

Haberin Devamı

Torunlar da mı 20 yaşında doğdu

Metin Akpınar hakkında yazdığım yazılardan sonra sitemlerini iletenler oldu. Temel argüman hep aynı:
Biyolojik babası olsanız dahi, 20 yaşına kadar hiç görmediğiniz, tanımadığınız, eğitiminde, yetişmesinde katkınız olmayan birini evlat olarak kabullenmenin zorlukları...
Bir noktaya kadar haklı bir çıkış bu. Birisi bu yaşımdan sonra çıkıp “Ben senin çocuğunum” yahut “Annenim/babanım” dese... Ben de şaşırırdım onu hayatıma nasıl dahil edeceğimi.
Buraya kadar eyvallah/amenna/kabul. Fakaat...
Bu argüman şunu açıklamıyor:
Metin Akpınar’ın yıllarca bir nevi “idare ettiği/günü kurtardığı” kızlarının yanında, iki de torunu var. Diyelim ki artık koca koca insanlar olmuş kızlarıyla iletişim kurmakta zorlandı Akpınar.
Peki torunlarını da mı sevmez?
Onlar da mı 20 yaşında doğdular? Öz kızından olan torunlarını hiç mi kucağına almak istemedi?
Dede sevgisini hiç mi yaşamaz?
O miniklere yaşatmaz?
Onların günahı neydi?
Son birkaç günde öğrendiğimiz olaylar zincirinde bu da şaşırtıcı bir ayrıntı tabii.
Bu arada Metin Akpınar’ın kızlarına harçlık olarak ayda 500’er lira değil; 10’ar bin lira gönderdiği, iddiayı ortaya atan Onur Akay’a da dava açacağı haberi geldi.
Tabii ki reşit insanlara bakmak gibi bir mükellefiyeti yok Akpınar’ın. Ama ille de harçlık gönderiyorsa, hali vakti yerinde birinin asgari ücretten az bir miktarı reva görmesi de düşündürücü.

Haberin Devamı

Soğukkanlılık şart

Gazze’deki savaşa bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tepkiler sürüyor. Ünlülerin paylaştıkları mesajların yanı sıra vatandaş da protesto gösterilerine katılıyor.
Böyle kitlesel hareketlerde hedef şaştığı da olabiliyor.
Mesela İstanbul’daki gösteride bir McDonald’s şubesi tahrip edildi. Bunun nedeni, İsrail’deki McDonald’s’ın İsrail askerlerine kumanya temin ettiği haberleriydi.
Oysa ki Türkiye’deki McDonald’s İsrail’e değil, Katarlı Boheme Investment şirketine ait.
Ve bundan kısa bir süre önce de Gazze’ye 1 milyon dolarlık insani yardım göndermeye hazırlandıklarını açıklamışlardı. Bu tür protestolarda kitle psikolojisine kapılmadan soğukkanlılığı korumak şart ve her türlü şiddetten uzak durmak gerekir.
Hatırlıyorum, bundan 8 yıl önce Sultanahmet’te düzenlenen Doğu Türkistan’a destek yürüyüşünde de Çinli zannedilip Koreli turistlere saldırılmıştı.

Haberin Devamı

Hırsız hariç 19 kişiye geçmiş olsun

Yeniköy’deki yalı dairesinde verdiği partide 1.5 milyon değerinde aksesuvarı çalınan iş insanı Mustafa Oktar, Günaydın’dan Ömer Karahan’a konuşmuş:
“Hâlâ şoktayım. Evime davet ettiğim arkadaşlarımdan birinin bunu yaptığını bilmek içimi acıtıyor.
Olay sonrası hem arkadaşlarım mahcup oldu hem de ben. Acaba kim yaptı diye derin düşünceler içindeyim. O geceden sonra o 20 arkadaşımı hayatımdan çıkardım...”
Mustafa Oktar’ı çok iyi anlıyorum. Çünkü benzer bir olayı 1 yıl önce ben de yaşadım. Daha doğrusu maruz kaldım.
Bir arkadaşımın evinden, yatak odasından yüzüğü çalındı.
O eve girip çıkan, o odaya girebilecek insan sayısı belli. Onlardan biri de ben.
Hem arkadaşınız için üzülüyorsunuz hem de size böyle bir suçlama gelmemesine rağmen kendinizi ispat derdine düşüyorsunuz.
“Kim olabilir” diye akıl yürütürken, tek tek tanıdığınız o insanlardan da günahlarını alabileceğiniz için utanıyorsunuz.
Mustafa Bey arkadaşlarının 20’sini de hayatından çıkarmış.
Kurunun yanında yaş da yanıyor ama başka da çaresi yok galiba. O duyguyla yaşanması da çok zor bir durum.
Geçmiş olsun diyelim. Hem Mustafa Bey’e hem de hırsız hariç 19 kişiye...

 

Yazarın Tüm Yazıları