Hiperaktif hem reşit hem mezun oldu

2005’ten beri sizinle bu köşede buluşuyoruz. Türkiye’nin her yerinden yüzlerce gece kulübü, restoran, bar, kafe, parti, festival, beach, semt, sokak... Şimdi artık Hiperaktif’i genç arkadaşım Melis Yılmaz’a devrediyorum. Gözüm arkada değil, göreceksiniz boynuz kulağı geçecek. Ve bu 18 yılda sürçü lisan ettiysek affola.

Haberin Devamı

Dile kolay, 18 yıldan fazla olmuş. Haftada bir taneden yaklaşık 1.000 kent yazısı eder. Sadece İstanbul değil, Türkiye’nin her yerinden yüzlerce gece kulübü, restoran, bar, kafe, parti, festival, beach, semt, sokak... Bir o kadar işletmeci, organizatör, dansçı, aşçı, DJ... Ve bunların etrafında bir araya geldiğimiz milyonlarca insan.
Her haftaya 2005 Şubat’ındaki heyecanla başladım: O hafta okurlarımıza sosyalleşebilecekleri, eğlenebilecekleri, yiyip içebilecekleri, keşfedebilecekleri neleri önerecektim?

Yeme-içme dünyası bilir, kurallarım vardı. Yeni bir yer açılacaksa önce benim köşemde çıkmalıydı.
Haber değeri yoksa sahibinin, işletmecisinin adını geçirmeyecek, boy boy fotoğraflarını basmayacaktım.
En kapalı kulüplere bile fotoğrafçımızı sokabilecektim.c

Haberin Devamı

Çünkü aradan geçen yıllarda şöyle bir güven oluştu ki ben magazin çekimi yapmayacaktım, ortam çekimi yapacaktım.

Fotoğraf servisimiz gecenin 1.00’inde, 2.00’sinde yapılan bu çekimlerden pek memnun değildi ama okurlarımıza, oraya gittiklerinde, o saatte kendilerini nasıl bir ortamın beklediğini gösterecektim.

Ne tip insanlarla karşılaşacaklarını, ne giyildiğini, nasıl müzik çaldığını, en sevilen tabakları, bardakları, yaklaşık ne kadar harcayacaklarını...

Haberciliğin 5N1K’sını gece hayatına ve yeme-içme dünyasına uyguladık aslında.

Bu keşif serüveninde hep beraber popüler yaptığımız yerler oldu.

Aklıma ilk gelenlerden Adana İl Sınırı mesela. Bugünkü gibi anlı şanlı bir kebap zinciri değil; Beyoğlu’nda, yerin altında, dört masalı bir mekândı. Ama oraya inandım. Sahibi Adnan Abi (Çam) karşılaştıkça “Burayı sen patlattın Savaş” diye anlatır hâlâ.

Benzer sözleri, gece mekânları işleten Cenk Eren’den de işitmişimdir, Tayfun Topal’dan da: “Sen yazdığında başka bir kitle geliyor dükkâna...”

Çünkü iyi şeylerin yanında o yerdeki yamuklukları da anlattım samimice. Bu yüzden bana bir yer önerdiklerinde hep tedirgin olmuştur halkla ilişkiler şirketleri, “Bunun sağı solu belli olmaz, gelir ama kötü yazabilir” diye. Yazdım ama kimse kırılmadı, gücenmedi. “Haklısın, doğru yazmışsın” dediler...

Haberin Devamı

İşletmeciler de güvendiler, “Durup durup benzer tabaklar, benzer kokteyller çıkarıyorlar, rekabet güzel de niye birbirinizi böyle taklit ediyorsunuz” diye sorduğumda, İstanbul’un en popüler iki mekânı menülerini değiştirdi, ikisinin de aklının ucundan rakibine bir yakınlığım olabileceği geçmedi.

Bir keresinde şarkıcı Rojin’i dinlemeye gitmiştim. Kürtçe-Türkçe şarkılar söylüyor; Kürtler, Türkler, Lazlar, herkes hakkında espriler yapıyordu. Ortam şimdiki gibi değil, insanlara çatal-bıçak fırlatıldığı dönemler... Bu yetenekli kadının sahnesini anlattım köşede. Onunla da bir güven oluştu aramızda. Sonra halkın oylarıyla Altın Kelebek aldı, bana sordu “Sen o törende olacak mısın” diye. Meğer çevresi onu korkutmuş: “Hürriyetçiler seni çağırıyor, oraya çıkacaksın, alkışlamayacaklar, seni rezil edecekler...”

Haberin Devamı

“Yahu olur mu hiç, biz böyle bir karar alsak bile uygulamayı beceremeyiz ki zaten, mutlaka içimizden şaşırıp alkışlayan çok çıkar” dedim de geldi, aslanlar gibi aldı ödülünü. Hâlâ tebrikleşiriz bayramda seyranda.

Talaşlı sıcak bira

Bunlar şehir hayatı. Ah, size bir de yaz başlarını anlatmam lazım. Bodrum, Çeşme gibi yerlerden beni çağırdıklarında bilirler ki sadece tek bir mekân gezmem, gelmişken görebildiğim kadar yer dolaşırım. İnşaat inşaat gezer, yeni açılacak yerlerin nasıl olacağına dair fikir edinirim. Ayaklarına kadar gidince de mekân sahipleri, işletmeciler bir şey ikram etmek isterler ama her taraf torna tesviye... Ustalar, işçiler, marangozlar harıl harıl iş yapıyor. Dolaplar çalışmıyor. O yüzden yaz başları benim meşhur ‘talaşlı sıcak biram’ vardır. Bir önceki seneden kalma sıcak bir bira koyarlar önüme, o gelene kadar dap mutlaka talaş malaş bir şey düşer inşaattan bardağa.

Haberin Devamı

Misal, Çeşme’deki meşhur Momo Beach var ya... Sahibi Burak Beşer’le inşaatını gezerken henüz kaldırmadıkları kovanlardan arılar saldırmıştı üzerimize...

Şimdi dönüp bakıyorum da ne tatlı yorgunluklarmış, ne güzel uykusuzluklarmış, ne tutkulu ‘her şeyi bilmeliyim, her yere vâkıf olmalıyım’ telaşıymış.

Ama her güzel şey gibi köşelerin, yazıların, haberlerin de bir sonu var. Yayın yönetmenim Aslı Çakır’a ne zamandır mızıldanıyordum “Artık bunu gençlere devretmek lazım, 50’sine merdiven dayamış ‘hiperaktif’ mi olur” diye.

Ben elbette yine buralarda olacağım, hatta zaman zaman köşesine konuk da olacağım ama sonunda Hürriyet Ekler’in genç yıldızlarından Melis Yılmaz’ı ikna ettik bayrak teslimine. Şu sıra “Nasıl yapacağım” diye karnına ağrılar giriyor ama gözüm arkada değil, siz de görecek/okuyacaksınız ki boynuz kulağı geçecek.

Haberin Devamı

Melis’i size, sizi Melis’e emanet edip bugüne kadar birlikte çalıştığım bütün yayın yönetmenlerime, ekip arkadaşlarıma, benimle sabahlayan fotoğrafçılara, sayfalarımı yapan grafikerlere, işletmecilere, sektör temsilcilerine, kapı görevlilerine, şeflere, garsonlara, barmenlere, DJ’lere ve saymayı unuttuğum herkese teşekkürü borç bilirim.

Bu 18 yılda sürçü lisan ettiysek affola.

Yazarın Tüm Yazıları